Barış Akademisyeni Bayraktar: Ezberleri sorguladığımız sürece ihtiyaç var 2025-06-24 09:46:09   AMED - "Ezberleri sorguladığımız bir sürece ihtiyaç var" diyen Barış Akademisyeni Ulaş Bayraktar, yakınlarını kaybedenlerin bir araya gelmesinin önemine işaret ederek, "Herkesi bir kalıba koyuyoruz. Belki biraz bildiklerimizi unutup, can kulağıyla dinlememiz gerekiyor" dedi.   İnsan Hakları Derneği (İHD), Kürt sorununda çözümün konuşulduğu bu sürecin toplumsallaşması ve toplumsal barışın inşasının nasıl olması gerektiğine dair “Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet” buluşmasını 21-22 Haziran tarihlerinde Amed’de gerçekleştirdi. Kürt sorununda güvenlikçi politikalar nedeniyle yakınlarını kaybeden, gerilla ve asker ailelerinin de katıldığı buluşmada, ilk gün daha çok zarar görenlerin yaşadıkları acılar ve hikâyeleri paylaşıldı. Toplantıda yer yer duygusal anlar da yaşandı.   Rozerin Çukur’un annesinin kızını hafriyat kamyonlarında araması, 5.5 ay boş kalan mezara kızını defnetmek için verdiği mücadele, Cemile Çağırga’nın, Roboskîli ailelerin, Vedat Aydınların ve Mehmet Sincarların hikâyeleri paylaşıldı. Aynı zamanda, 1980’de PKK’nin silahlı eylemlerinde babasını kaybeden ve 11 Ocak 2016’da "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisini imzaladığı için üniversiteden ihraç edilen Mersin Üniversitesi Kamu Yönetimi öğretim üyesi Doç. Dr. Ulaş Bayraktar da buluşmada kendi hikâyesini paylaştı. Gün boyu süren ve katılımcıların acılarını boğazı düğümlenerek anlattığı toplantıda ortak vurgu, barış talebinin yükseltilmesi oldu.   ‘ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKARMIŞ’   Buluşmaya katılan ve Kürdistan’da yaşanan acıları bizzat dinleyen Ulaş Bayraktar, hikâyeleri daha önce de duyduğunu belirterek, "Öğrencimden, arkadaşımdan, komşumdan, haberden, televizyondan biliyorum. O yüzden aşinayım. Ama bildiğini sandığın hissiyatı göz göze bakarak, elini tutarak dinlemek başka bir şey oldu" dedi.  Acıları tam anlamanın mümkün olmadığını belirten Bayraktar, "Onların yaşadığını benim anlamam mümkün değil. Onlar da benim anladığımı... Galiba marifet, o acıyı aynen hissetmeyi beklemeden bir şeyler yapabilmekte. Ateş düştüğü yeri yakmış, o yanık bende yok ve anlamam da mümkün değil ama belki anlamama da gerek yok. Onun beyanını esas alarak bir hakikat olarak kabul edip, orada bir şeyler yapmak önemli" diye konuştu.   Bayraktar, babasının ölümünün üzerinden 45 yıl geçtiğini ve sorunun hâlâ çözülemediğini hatırlatarak, "Eğer bu sorun hâlâ yakıcı bir şekilde devam ediyorsa, başka bir şey yapmanın zorunluluğu ortada. 'Terörsüzlük' dedikleri şey, onu var eden sebepler ortadan kalkmadıkça mümkün değil. Birçok farklı şey var: bombalar, işkenceler, tutuklamalar, cenazeler, cenazesini bulamayanlar..." ifadelerini kullandı.   ‘EZBERLERİ SORGULAYAN BİR SÜRECE İHTİYACIMIZ VAR’   Barış sürecinde bilinmeyenlerden çok, bilindiği sanılanların sorgulanması gerektiğini vurgulayan Bayraktar, yaşadığı bir anısını şöyle aktardı: "Üniversitede bir arkadaşımızın yakını vefat etmişti, cenaze için cemevine gittik. Öğrencilerim, ‘Hocam şimdi ne olacak?’ dedi. ‘Bilmiyorum ki, ben de ilk defa cemevine geldim’ dedim. ‘Ne yani siz Alevi değil misiniz?’ dediler. O kadar eminler ki… Adı Ulaş, solcu solcu konuşuyor, muhalif. Kesin Alevi. İşte o biliyor: Ulaş Alevi! Bu kötü, bu hain, bu bölücü, bu faşist, bu şeriatçı… Bilmediklerimizden çok, bildiğimizi sandığımız şeyler tehlikeli. Herkesi bir kalıba koyuyoruz. Belki biraz bildiklerimizi unutup, can kulağıyla dinlememiz gerekiyor. Ezberleri sorguladığımız bir sürece ihtiyacımız var."   Bayraktar, bu sorgulamayı "her şeyi unutmak" ya da "belleksizleştirmek" anlamında söylemediğini, adaletsizlikleri de unutmadan ama onların gölgesinden kurtularak yeni bir diyalog süreci başlatmanın mümkün olabileceğini söyledi. "Umutlu olmak bir tercih değil, zorunluluk" diyen Bayraktar, "Ben umutlu olmaya çalışan bir insanım. Bu, Pollyanna gibi değil. Her şey muhtemelen kötü olacak ama tam da bu yüzden iradenin umuduna sarılıp, bir şeyler yapmak gerekiyor" dedi.   ‘NEFRETLE ARAMA MESAFE KOYMAYA ÇALIŞIYORUM’   Sürecin diline de dikkat çeken Bayraktar, "Benim en büyük korkum, mağdurların mağrur pozisyona gelmesi. Ne yazık ki bugün İsrail’in Filistin’e yaptığını düşündüğümüzde, mağduriyet yaşayanlar, o nefretin içinde intikam duygusuyla benzer bir şiddeti yeniden üretebiliyor. Biz farkında olmadan bize nefretle yaklaşanlara aynı dille cevap vermeye başlarsak, biz de bir nefret öznesine dönüşürüz" ifadelerini kullandı. Öfkeye ve nefrete mesafe koymaya çalıştığını belirten Bayraktar, "Çünkü o duygunun etkisine girersem, şu anda itiraz ettiğim adaletsizliklere ben de ortak olurum diye korkuyorum" dedi.   ‘BARIŞ İÇİN BULUŞMALAR YAPILMALI’   İHD'nin düzenlediği bu buluşmaların sürmesi gerektiğinin altını çizen Bayraktar, "Gerçek bir barış süreci olacaksa böyle olur. Kurumlar, makamlar, örgütler ateşkes yapar ama bireyler ve toplumlar barışır. Gerçekten sürdürülebilir bir barış olacaksa, bu tür salonlarda, bu tür karşılaşmalar yaratmamız lazım. Barış kelimesinin kökü dayanışmak, yardımlaşmak, birbirini tanımaktır. Bu barış, annelerin bir araya gelmesiyle mümkündür. Bu küçük, mütevazı etkinliklerin sayı ve coğrafya olarak yayılması çok önemli" dedi.   ‘İRADENİN UMUDUYLA BİR ŞEYLER YAPMAK LAZIM’   Barış Anneleri ile yaptığı bir sohbeti de paylaşan Bayraktar, "Bana ‘Sen git, annen gelsin’ dediler. Annemle tanışmak, onun da burada olmasını istiyorlardı. Ama bu kolay değil. İki annenin yaşadığı acılar arasında büyük farklar var. Çocukken 'Hadi kardeş kardeş oynayın' diye bizi bir odaya gönderirlerdi. Anneler için böyle bir şey söyleyemeyiz. Bu süreç yavaş yavaş, deneye yanıla ilerler. 'Şu yapılmalı' diye kesin bir formülüm yok. Ama denemek zorundayız. Bugün biz karşılaştık, yarın belki annem karşılaşır. Bu süreci biraz da sanat ve kültür yoluyla, ortak estetik buluşmalarla yürütmeliyiz. Vazgeçmek olmaz. İradenin umuduyla bir şeyler yapmak lazım" dedi.   MA / Berivan Altan - Rukiye Payiz Adıgüzel