Gar Katliamı panelinde 'çözüm' önerileri: Özgürlükler güvenceye alınmalı 2025-10-11 16:04:05   MERSİN - Mersin'de Gar Katliamı dolayısıyla yapılan panelde konuşan siyasetçiler, kalıcı bir barışın demokrasi ve özgürlüklerin güvenceye alınmasıyla mümkün olabileceğine işaret etti.    Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Emek Partisi (EMEP), 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nın yıl dönümü dolayısıyla Mersin'de “10 Ekim’den bugüne barış ve demokrasi mücadelesi” konulu panel düzenledi.Gar Katliamı’na dair sinevizyon gösteriminin ardından konuşan EMEP Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak, 2015 ve sonrasında yaşanan katliamları hatırlatarak, "Bugün yeniden barış sürecindeyiz ve 10 yıl sonra yeniden barışı konuşuyoruz. Gazze, Suriye, İran, Lübnan, Yemen her yer yangın yeri. ABD emperyalizmi, İsrail siyonizmiyle birlikte işbirlikçi AKP’yi de yanına alarak Ortadoğu'ya kan kusturuyor. Biz EMEP olarak 10 Ekim’i sadece bir anma günü değil, geçmişten bugüne barış ve demokrasi mücadelesini tartışma günü olarak ele almak istedik” dedi.    TÜZEL: AYNI ZİHNİYET DEVAM EDİYOR   Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işine son verilen akademisyen Esra Ergüzel'in moderatörlüğünde yapılan panelde, ilk olarak EMEP Genel Başkan Yardımcısı Levent Tüzel konuştu. Tüzel, Gar Katliamı’nın yalnızca bir DAİŞ saldırısı olarak görülmemesi gerektiğini, devletin ihmali ve cezasızlık politikalarıyla bu katliamın önünün açıldığını söyledi. Tüzel, "10 Ekim 2015 görüntüde bir IŞİD katliamı ama çok açık ki bir devlet şiddetidir. Ülkemiz tarihinde böylesine büyük bir vahşet, böylesine bütün topluma korku yayan bir katliam yaşanmamıştı. Bu süreç Erdoğan’ın iktidar hesaplarının bir sonucuydu. Çünkü barış, demokrasi ve halkların kardeşliği güçlendikçe, Erdoğan’ın tek adam rejimi zayıflıyordu. O yüzden devreye bildik devlet şiddeti, tehdit ve şantaj yöntemleri sokuldu ve katliamların önü açıldı" dedi.    Katliamın cezasız bırakıldığına dikkati çeken Tüzel, "Bugün de aynı zihniyetin devam ettiğini görüyoruz. Kayyımlar eliyle halkın seçtiği belediye başkanları görevden alınıyor, milletvekilleri cezaevine gönderiliyor. Bir yandan ‘birlik ve kardeşlik’ deniliyor, diğer yandan halkın iradesi gasp ediliyor. Bu çelişki barışın önündeki en büyük engeldir. Gerçek barış, yalnızca silahların susması değil, demokrasinin, özgürlüklerin, halkların eşitliğinin güvence altına alınmasıdır. Kürt halkının anadilinde, kendi kimliğiyle eşit yurttaş olarak yaşaması sağlanmadan, kayyım rejimi son bulmadan, halkın emeği ve iradesi tanınmadan barıştan söz edilemez" diye konuştu.    TUNCEL: ARADIĞIMIZ POZİTİF BARIŞTIR   Özgür Kadın Hareketi (TJA) üyesi Sebahat Tuncel, toplumun barışa olan ihtiyacını değinerek, barış tartışmasının “lüks” değil, asgari bir zorunluluk olduğunu söyledi. Sebahat Tuncel, barışın yalnızca silahların susması olmadığını, yaşamın her alanında adalet ve eşitlik gerektirdiğini ifade etti. Sebahat Tuncel, "Biz en kısadan, kimse yaşamını yitirmeden, bir kişi daha ölmeden barışı kurmak istiyoruz" dedi.    Geçmiş dönemde yaşanan katliamları hatırlatan Sebahat Tuncel, "Adalet ve yüzleşme olmadan gerçek bir iyileşme mümkün değil. Yüzleşme olmadan ‘yeni sayfa’ açmak yetmez, iyileşmeye ihtiyacımız var. Adalet ve yüzleşme, bir daha ‘asla’ diyebilmenin koşuludur. Bizim acılarımız, travmalarımız var; bunların tedavisi siyasetin görevidir. Eğer bu yüzleşmeyi yapmazsak, yaralar sarılmaz, barış sağlam olmaz" diye konuştu.    Sebahat Tuncel, sürecin ilerlemesi için yasaların çıkarılması gerektiğini ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın dinlenmesi gerektiğini vurguladı. Sebahat Tuncel, "Meclis yasa yapma yeridir, demokratik siyasetin önünü açacak yasalar çıkarılmalı. Terörle Mücadele Kanunu’nun keyfi uygulamaları sona erdirilmeden, Selahattin Demirtaş gibi siyasetçilerin serbest bırakılması çağrısı sonuç vermez. Tarafları dinlemeden bu iş olmaz. Abdullah Öcalan'ı dinlemek, tarafların görüşünü almak sürecin gereğidir. Biz barışı devlete bırakmak istemiyoruz. Barışı yoksullar, emekçiler, kadınlar ve halklar olarak kendimiz inşa edeceğiz. Muhalefet örgütlenmeli, hukuki düzenlemeler yapılmalı, özgür siyaset alanı güvence altına alınmalı, o zaman gerçek bir barış mümkün olur" ifadelerini kullandı.    GÜNAYDIN: YURTTAŞLARIN GÜVENLİ KALMADI    CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sonrası yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığını söyledi. Günaydın, ülkede hiçbir yurttaşın hukuki güvenliğinin kalmadığını belirtti. Meclis’te kurulan yeni komisyonun demokratik çözüm üretmek için bir fırsat olabileceğini ancak iktidarın bu zemini engellemeye çalıştığını vurgulayan Günaydın, şöyle konuştu: "Kayyım uygulamalarıyla belediye başkanlarını görevden almak, seçilmişlerin yerine atanmışları getirmek halk iradesine açık bir müdahaledir. Olağanüstü hal döneminde çıkarılan bu düzenlemeyi kaldırmak için meclisteki 12 parti imza attı ama Cumhur İttifakı bunu hala uyguluyor. Eğer gerçekten demokratik bir adım atmak istiyorlarsa ilk yapmaları gereken şey bu antidemokratik kayyım düzenlemesini kaldırmaktır. Aynı şekilde Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tahliyesi için yasal değişikliğe gerek yok; sadece Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına uymaları yeterli. Hasta tutuklular için de durum aynı; adli tıp raporları gerçeği gizliyor, insanlar cezaevinde ölüme terk ediliyor. Ekrem İmamoğlu’nun 23 Mart’ta tutuklanması da bu baskı düzeninin başka bir örneğidir. Çünkü o gün CHP tarihinde ilk kez cumhurbaşkanı adayını ön seçimle belirleyecekti. Bütün bu tablo bize gösteriyor ki bir yandan barış ve demokrasi diyorlar, diğer yandan muhalefeti bastırıyorlar. Biz bu baskılara karşı özel bir yardım istemiyoruz ama diyoruz ki demokratik bir muhalefeti hep birlikte örgütlemeliyiz. Bu düzeni yenmenin başka bir yolu yok.”