Öcalan’ın ekolojik paradigması hayat buluyor

img

İZMİR - Ekolojik kriz derinleşirken PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigması Rojava'da hayat buluyor. Ekolojist Ertuğrul Barka, dünyanın gözünün Rojava'daki ekolojik değişimde olduğunu söyledi.

Ekoloji krizi küresel bir hal alarak etkisini her geçen gün arttırıyor. Karbon emisyon oranları artarken, küresel ısınma, hava kirliliği, içilebilir su sorunu ve kuraklık insanlığı tehdit ediyor. Uzun yıllardır kuraklık ile boğuşan Afrika’da sorun artık kronikleşirken başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere dünyanın geri kalanı da ekilebilir tarım arazilerinden mahrum kaldı. Savaşlar ve ekolojik talan bunun en önemli nedenleri arasında yer aldı. 
 
DEMOKRATİK, EKOLOJİK PARADİGMA
 
Yaşanan bu durum artık içinden çıkılmaz ve insanlığı tehdit eden bir hal almış durumda. Kirlenen hava, su ve toprak, sağlıklı gıdaya ulaşımı engelliyor, insanların ölümüne neden oluyor. Kapitalist modernitenin kar hırsıyla açtığı bu sorunlardan kurtuluş ise ekolojik bir yaşamdan geçiyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan “demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma" ile yaşanan krizin nedenlerinin yanı sıra çıkış yollarını da sunuyor. 
 
TOPLUMDAN KOPUŞ
 
Paradigmada ekolojik krizin nedenleri, “Toplumdan kopmuş bir teknolojinin bedelini en ağır biçimde doğal çevremiz ödemektedir. Doğa toplum ilişkilerindeki bozulma, hiyerarşik-devletçi uygarlığın doğuşuyla gelişir. Toplumun oluşum tarzını belirleyen doğal toplum aşamasında insan doğa ilişkileri, yaratıcı katılıma imkan verecek tarzdadır. Toplumla doğanın sınırları katı biçimde çizilmemiştir. Karşılıklı bağımlılığın derinden kabulüne dayalı iç-içelik hakim durumdadır. İnsan doğanın çocuğu gibidir. Doğa-ana, toprak-ana tabirleri o dönemden kalmadır. Bu ilişki hiçbir hiyerarşi, tahakküm barındırmaz. İnsan beslenip büyüdüğü anasına son derece saygılıdır. Toplum ne kadar eşitlikçi ve özgürlükçüyse doğayı algılama ve ilişkilenme biçimi de o kadar yaratıcı olmaktadır. Toplumun doğası derken, kastettiğimiz de budur” diye açıklanıyor.
 
EKOLOJİK BİLİNÇ
 
Eşit-özgür bir topluma doğru yol almanın ilk şartı olarak ekolojik bilinç ve duyarlılığı baz alan Öcalan paradigmasında ekolojik krizden çıkış ise “Doğaya bakışımızdaki yabancılaşma, güçlü bir zihniyet ve vicdan devrimi ile aşılmadıkça, sapmalı toplumsal gelişme durdurulamaz. Bu süreç iç içe işleyecektir. Toplumda iktidar aşıldıkça ekolojik bilinç gelişecek, yine ekolojik bilinç geliştikçe de, iktidar toplumdan dışlanacaktır. Böylece toplum doğasına yeniden ve daha güçlü bir biçimde kavuşacaktır. Doğa toplum ilişkilerinin özgürleştirilmesi, özgür bir toplum ve özgür bir doğaya doğru atılmış en büyük adım olacaktır” sözleriyle açıklanıyor. 
 
ÖCALAN: DOĞA KATLİAMINA HAYIR
 
Öcalan, 2008-2014 yılları arasında İmralı’da yapılan görüşmeler sırasında Kürt siyasetçilere organik tarım ve ekolojik toplum üzerine önerilerde de bulundu. Bu görüşmelerde, kooperatifler üzerinden toplumun ekonomik ihtiyaçlarının karşılanabileceğini söyleyen Öcalan, kurulacak komünlerde organik tarım yapılması gerektiğine işaret etti. Bölgede yapılacak barajları doğa, kültür ve tarih yıkımı olarak niteleyen Öcalan, o görüşmelerde “Doğa ve tarih yok ediliyor, vadiler yok ediliyor. Güzelim Karadeniz kıyıları, doğası aynı şekilde yok ediliyor, sular altında bırakılıyor. Akdeniz kıyıları da turizm adı altında belli sermaye çevrelerine peşkeş çekiliyor. İşte tüm bu yaşananlar kapitalist modernitenin yarattığı tahribatlara bazı örneklerdir. Kapitalist modernite bunları dört yöntemle milliyetçilik, cinsiyetçilik, dincilik ve bilimcilikle örtbas ederek, halkları esir alıyor. Milliyetçilik işte küresel finansın kullandığı bir yöntemdir, biz bu tuzağa düşmeyeceğiz, bu nedenle milliyetçiliğe karşıyız, paradigmamızda milliyetçiliğe yer yoktur. HES'lere, barajlara, bir bütün olarak doğa katliamına karşı Ankara'ya kadar yürüyüşler yapılıyor. Bu önemli. Biyolojik olarak ‘doğa katliamına hayır’ çerçevesinde olmasının daha doğru olacağını düşünüyorum” dedi.
 
ÖZERK KÜRDİSTAN MODELİ
 
Öcalan'ın önerdiği paradigmadan yola çıkan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) 2010'da "Demokratik Özerk Kürdistan Modeli" ile çıkış yaptı. Modelin bildirgesinde, ekolojik krizin kökenleri uygarlığın başlangıcına dayandırılırken, hiyerarşik devlet yapılanmasının doğayla yaşam arasındaki bağı kopardığına ve doğadan kopmayı hızlandırdığına dikkat çekildi. Doğa katliamlarına çözüm olarak ise şu model sunuldu: “Ekolojik bilinç yurt sevgisi ve dünya sevgisini iç içe taşıyan bir olgudur. Bu nedenle sağlıklı bir çevre ve toplum yaşamı için, toplumda bilinçlenmenin sağlanması ve acil tedbirlerin geliştirilerek ekolojik boyutta da aktif bir mücadelenin verilmesi temel bir görevdir. Eko-dengeyi bozan kentleşmelere karşı çıkmak, bitki örtüsünü değiştiren ve tarihi yerleri sular altında bırakarak Kürt toplumunu adeta belleksizleştiren baraj inşaatlarına karşı çıkmak gerekmektedir.”
 
ÖRNEĞİ ROJAVA’DA
 
Öcalan paradigması etrafında şekillenen “Demokratik Özerk Kürdistan Modeli” ise Rojava’da hayat buldu. 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş sonrası Kürtlerin bulunduğu kentlerde yönetimi ele geçirmesiyle birlikte özerkliğin ilk adımları atılmış oldu. 29 Ocak 2014 tarihinde ilan edilen özerklik ile birlikte Rojava Toplumsal Sözleşmesi duyuruldu. Bu sözleşmede güçlü yerel yönetim, halkların demokratik katılımı ve kadın özgürlüğü esaslarının yanı sıra ekolojik bir toplumda öncelikler arasında yer aldı. Bu esasla sözleşmesinin 89’uncu maddesinde, “Bu sözleşme yurttaşların da yardımıyla doğa haklarını savunur ve doğanın korunmasını ahlaki, ulusal ve erdemli bir görev olarak görür” ifadeleri yer aldı. Yine Rojava’daki okullar, ekolojiyi temel ilke olarak öğretiyor.
 
KOOPERATİFLER
 
Bu doğrultuda hareket eden özerk yönetim, ekolojik bir toplumu inşa etmenin yollarını arıyor. Bunun en önemli adımlarından birisi olarak kooperatifleşmeyi önüne koyan yönetim, yerel tohum ve ekolojik tarım başta olmak üzere birçok adım attı. Atılan adımların en önemlisi ise Cizîrê Kantonu’na bağlı Dirbêsiyê yakınlarında bulunan ve sadece kadınların yaşayacağı Jinwar köyü. Doğal ekolojik malzemeler ile inşa edilen Jinwar köyünde toplum, doğaya zarar vermeden, ekolojik bir yaşam sürüyor.
 
EKOLOJİ BAHÇELERİ
 
Rojava’nın demokratik devriminde yer alan kurumlardan birisi de Mezopotamya Ekoloji Hareketi (MEM) oldu. Hareket Rojava’daki her bir kantonun yanı sıra komşusu Türkiye’de de etkin olan tam teşekküllü “ekoloji konseyleri” ağına dönüştü. 2016 yılında MEM, Uluslararası Yavaş Gıda ve Rojava Su ve Tarım Bakanlığı, çocukların bölgedeki biyo-çeşitliliği ve bununla nasıl ilgilenilmesi gerektiğini öğrenmesi için Kobanê’de okul bahçeleri inşa etti. Bu bahçelerde; mısır ve buğdayın tek tipte yetiştirilmesi yerine meyve ağaçları, incir ağaçları ve nar ağaçları yetiştiriliyor. 
 
SORUN KAPİTALİST EKONOMİ
 
Ekolojist Ertuğrul Barka, ekolojik krizin sermayenin doğayı metalaştırması sonucu oluştuğunu belirterek, sermayenin kendi varlığını sürdürebilmesi için yaşamı yok ettiğini vurguladı. Kapitalist politikaların hayata geçirilmediği durumda dünyanın daha yaşanabilir olacağını söyleyen Barka, “Ekolojide canlıların birbiri ile bağı ve dayanışması vardır. Her bir canlı ekosistemdeki diğer canlılarla bağlantılıdır. Sermayeyi egemen kılmak amacıyla yapılan faaliyetler bu zinciri kırıyor. Kırılan zincirde insan türü de yok oluyor. Hava kirliliğinden milyonlarca insan hasta oluyor, ölüyor. Bunun yanında küresel ısınma, kuraklık ve ani sel baskınları yaşanıyor. Yerel ve küresel sorunlar hep kapitalizm kaynaklı oluyor. Çözüm ekolojik komünal toplum. Ekolojik sınırlar içinde yaşamın sürdürülebileceği şekilde, ekonomik değil ekolojik hesaplar yapılmalıdır. Bunları yapamazsak yaşam yok olur” dedi.  
 
ENTERNASYONAL MÜCADELE
 
Sermaye gruplarının sınır tanımadan yaptığı talanların sürmeyeceğini söyleyen Barka, “Enternasyonalist bir tavırla bunlara karşı çıkmalıyız. Sermaye her yerde dayanışma içinde. Biz de öyle olmak zorundayız. Dünyanın bir köşesinde yaşanan bir sorun diğer köşesini de etkiliyor. Örneğin Latin Amerika’daki Amazon Ormanlarının yok edilmesi küresel ısınmaya neden oluyor. Himalaya’daki buzullar eriyor. O sularda Hindistan, Pakistan ve Bangladeş gibi ülkeler sular altında kalıyor. Enerji kimler için üretiliyor, kimler tüketiyor ve bu ekolojik yıkımın altında kimler kalıyor” diye sordu. 
 
EKOLOJİK TOPLUM
 
Ekolojik toplum paradigmasının saygı duyulması gereken ve çözüm olacak bir paradigma olduğunun altını çizen Barka, “Birilerini alkışlamak için değil doğrusu bu olduğu için savunmak gerekiyor. Dünyanın birçok ülkesinde de bu görüşün hemen hemen aynısını savunan insanlar var. Hatta komünlerini kurmuş, ekolojik komünal toplumlar halinde yaşanan yerler var. Mesela Arjantin’de bunları gördüm. Peru’da Tupac Amaru gerillaları da kolektif, ekolojik bir yaşam gerçekleştiriyor” ifadelerini kullandı. 
 
‘DÜNYA ROJAVA GİBİ OLMALI’
 
Barka, ekolojik toplumun inşasının, Ortadoğu özelinde de Rojava’dan çıkacağına işaret etti. Bundan kaynaklı Rojava’dan korkulduğunu söyleyen Barka, “Ortadoğu’da Küba’dan ileride bir Küba var. Rojava’da Küba’dan çok daha ileri bir mücadeleyle insanlığa bir mesaj veriliyor. Özellikle Latin Amerika’da katıldığım ekoloji gezilerinde bana Rojava’yı soruyorlardı. Buda dünyanın gözünün Rojava'da olduğunu gösteriyor. Rojava’da ekoloji, kadın ve insan hakları var. Yeni bir dünya ve toplumdan bahsediliyor. Bu nedenle merak uyandırıyor, insanın içini ısıtıyor. Yaşam Rojava örneğindeki gibi toplumsal değişikliklerle devam edecek. Rojava insanlığa yeni bir toplumsal öneri olduğu için çok kıymetli. Dünya Rojava gibi olmalı yoksa yok olacak” diye konuştu. 
 
MA / Tolga Güney