Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki kadınlar birlik kurdu: NADA

img

İZMİR - Ulus devletlerin savaş politikalarına karşı örgütlenen kadınlar, 8 Mart'ta "Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Demokratik Kadın Koalisyonu"nu deklare edecek. Lübnan JIN Derneği Başkanı Buşra Alî, “Kadın ittifakı ile demokratik bir devrim yaratılacak” dedi. 

Ataerkil devletlerin en faşizan halinin yaşandığı dünyada kadınlar, sistemlerin dayattığı politikalara karşı sokaklara çıkarken, militarizmin savaş ve yıkım olarak varlığını sürdürdüğü Ortadoğu’da ise, hapsedilen sınırlar değiştirilerek, yeni bir değişime öncülük edildi. Rojava’dan Afganistan’a, İran’dan Mısır’a ve Türkiye’ye kadar eril yasalara ve tekçi sistemlere direnerek, meydan okundu. 
 
Savaş, yoksulluk, göç, din ve gerici gelenekler kıskacında dengeleri bozan kadınlar, özsavunmayla oluşturdukları örgütlülüklerini ittifak ve birlikteliklerle pekiştirdi. Ortadoğu’da kadın kırımına karşı bir ilke imza atan kadınlar, 12 Ekim 2020 tarihinde Güvenlik ve Barış İçin, İşgale ve Kadın Katliamlarına Karşı Mücadele İnisiyatifi’ni oluşturdu. 9 Ortadoğu ülkesinden 11 kadın örgütü, Kuzey ve Doğu Suriye’den ise 3 kadın örgütünün yer aldığı inisiyatifin çıkış noktası, kadına dönük işlenen suçları belgelemek oldu. Ulus devletlerin saldırılarının devam ettiği bir ortamda mücadelelerini büyüten kadınlar, 30-31 Temmuz 2021 tarihleri arasında Ortadoğu ve Kuzey Afrika 2. Kadın Konferansı'nı Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta gerçekleştirdi. Pandemi koşullarına rağmen konferansa İran, Fas, Rojava, Türkiye, Tunus, Filistin, Afganistan ve Mısır’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda ülkeden 100’ün üzerinde kadın katıldı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Demokratik Kadın İttifakı ile ulusal düzeyde temsilcilerin yer aldığı Bölgesel Kadın Komitesi kararı alınan konferansın çalışmaları kapsamında Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Demokratik Kadın Koalisyonu (NADA) kuruldu. Kadınlar NADA'nın ilanını ise 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde kamuoyuna deklere edecek. 
 
Lübnan JIN (Kadın) Derneği Başkanı ve Ortadoğu Kadın İnisiyatifi üyesi Buşra Alî ile saldırılara karşı Ortadoğu’da yükselen kadın mücadelesi ve konferansın çalışmalarına dair konuştuk. 
 
 Dünyada kadınlara ve kazanımlarına yönelik saldırılar artarken, yükselen bir kadın örgütlülüğü ve mücadelesi de var. Saldırıları ve buna karşı verilen mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Artık çok rahat bir şekilde şunu söyleyebiliriz; 21’inci yüzyıl kapitalist modernite için yeni bir süreç, yeni bir çağ demek. Daha fazla kaos, kapitalist güçlerin savaşı demek. Bu da çok açık ve somut bir şekilde kadınları ve çocukları etkiliyor. Kadın ve çocuklara yönelik saldırılar aracılığıyla toplumlar üzerinde bir etki oluşturuluyor. Başka bir anlamda söylersek; 3’üncü Dünya Savaşı’nın yaşandığı bir dönmeden geçiyoruz. Bilindiği gibi 3’üncü Dünya Savaşı şu an başlamış durumda. Başlangıç tarihi ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesiyle (7 Ekim 2001) başladı diyebiliriz. 3’üncü Dünya Savaşı’nın kıvılcımı olarak da gösterebiliriz. ABD’nin Irak’a yönelik saldırısı (20 Mart 2003), son 10-12 yılda yaşanan çatışmalarla 3’üncü Dünya Savaşı zirveye ulaşmış oldu. Kapitalist modernite, yaşadığı kaosu Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya’ya taşımak için bu çatışma ve savaşı kullanarak, ömürünü daha da uzatmak istiyor. Bu politika, en fazla ise kadınlar üzerinden yürütülüyor. Hepsini bir örnek olarak ele alırsak, son iki yılda yaşanan korona dünyanın dört bir yanına yayıldı. Küçük bir virüs kapitalist modernitenin gerçek yüzünü, tüm dünyaya nasıl kadın karşıtı bir sistem olduğunu gösterdi. Sadece bu virüs sürecinde kadınlara yönelik saldırı ve şiddet arttı, evde, sokakta, iş yerinde, her yerde insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar zirveye ulaştı.
 
Bunu sadece bir örnek olarak söyleyebiliriz. Saldırı ve şiddet, sadece söylem, ekonomik ya da politik olarak değil, bir kadın kırımı olarak söz konusu. Siyasi, toplumsal, ekonomik, kültür ve dil kırımı, tüm yönleriyle kadına yönelik bir kırım politikası olarak yürütülüyor.  Kadınlara karşı sistematik bir saldırı politikası yürütüldüğünü söyleyebiliriz. Bu durum dünyanın her yerinde karşımıza çıkıyor. Ama Ortadoğu'da bu durum daha açık ve somut bir şekilde karşımıza çıkıyor.
 
Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki saldırılara değindiniz. Bunun altında yatan neden nedir? 
 
 
Kadınların direnişi son 10-12 yılda öne çıktı. Bu nedenle kapitalist modernite, öncü kadınları hedef seçti. Çünkü en fazla öncü, direnişçi kadınlardan korkuyorlar. 
 
Son 10-12 yılı göz önüne getirip değerlendirirsek, kadınların en fazla direnişi bu son 10-12 yılda ön plana çıktı. Çünkü despotik, diktatör, faşist sistemler en fazla Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kendine yer edindi ve sistemleşti. Bunu da ulus devlet anlayışıyla yaptı. Bu 100 yılda, çok fazla saldırı, asimilasyon şüphesiz kadınlara yönelik yürütüldü ve öyle bir seviyeye ulaştı ki son 10 yılda meydana gelen direniş ve mücadeleler en fazla kadınlar öncülüğünde yürütüldü. Tunus’ta, Yemen’de, İran’da, Irak’ta, Suriye ve her yerde kadınlar, en fazla Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da bulunan diktatör, faşist, despotik sistemlere karşı direndi. Bu nedenle kapitalist modernite, öncü kadınları hedef seçti. Son 10 yılda en fazla öncü ve direnişçi kadınlar hedef alındı. Çünkü kapitalist modernite güçleri, en fazla öncü, direnişçi kadınlardan korkuyor. 
 
Kadınlar şahsında aslında toplumun iradesi hedeflendi ve güç almaları engellenmek istendi. Bu şekilde toplumu politize edip, kendi politikalarını yürütmeye çalıştı. Dünyadaki gelişmeler için verdiğimiz örnekler en çok Ortadoğu’da yaşanıyor. Çünkü Ortadoğu her zaman çetin bir kadın direnişi önderidir. O güçler, bir yerde direnen, özgür kadın varsa o toplumu hakimiyetine alamayacağını, politikalarını yürütemeyeceğini çok iyi biliyor. Bunun için de kadınların daha fazla hedef alınması öne çıktı. Yaşanan çatışma ve savaşlar, kadın ve çocuklar üzerinde büyük etkiler yaratıyor. Göç, saldırı, şiddet, yoksulluk, işsizlik, doğanın yok edilmesi, ziraatın yok edilmesi gibi tüm etkenler kadınlar, çocuklar ve toplum üzerinde büyük etkiler bırakıyor. Son 10 yıla bakarsak, halkların yüzde 70’inin kendi topraklarında yaşadığını söyleyebilir miyiz? Hayır? Her ülke halkının yüzde 70’i kendi toprağında değil, şehrinde, evinde, köyünde değil. Büyük bir göç yaşanıyor. Bunun nedeni egemen güçlerin, çatışma ve savaşla yürüttüğü politikalardır. Hedefleri de kadın ve çocuklardır. Bu da kendisiyle yoksulluğu, eğitim sisteminin yok edilmesini, açlığı, yokluğu ve kökünden uzaklaşmayı getiriyor. Bir toplum için en büyük tehlike kökünden koparılmasıdır. Tıpkı bir ağacın kökünden koparılıp, başka bir toprak üzerine bırakılmasıdır. Bu da çok tehlikeli bir şey. 
 
 Son günlerde Kuzey ve Doğu Suriye, Şengal ve Afganistan’a yönelik saldırılar gündemde. Özellikle savaşın yoğunlaştırıldığı Kuzey ve Doğu Suriye ile Şengal’de egemenleri bu kadar rahatsız eden ne?
 
Rojava, Şengal ve Afganistan bu üç bölge çok önemlidir. Kapitalist modernite, özellikle karşı bir sistemin geliştirildiği Şengal ve Rojava’dan korkuyor. Şengal’e yönelik son süreçte saldırılar çok fazla arttı. Saldırı ve kırımla Şengal halkı şehit ediliyor. Neden? Demek ki politik olarak baktığımızda 2014’ten bu yana aradan geçen 8 yılda, Şengal halkı büyük dersler çıkardı. Savunmasını oluşturmazsa, özerk yönetimini inşa etmezse, özerkliğinde ısrar etmezse yok olacak. Şengal halkı, büyük bir acıyla da olsa büyük bir stratejik sonuca vardı. Bu esas üzerinde son 8 yılda Êzidî kadınların öncülüğünde büyük adımlar atıldı. Yaşam, siyaset, kültür, ekonomik ve savunma gibi önemli alanlarda kendilerini örgütlediler. İşte bu düşmanı korkutuyor. Hatta bazı Kürt güçlerini bile korkutuyor. Bunun için saldırılar, kirli pazarlıklar Şengal üzerinde yürütülüyor. Bazı Kürt taraflar, Irak hükümetinden Kazımi ile gizi anlaşmalar yapıyor. Bunu da Kürtlerin düşmanı olan Türk Devleti’nin yardımıyla yapıyor. Bu yolla bir ittifaka vararak, Şengal’deki özerkliği, kadınların iradesini kırmak, kirli politikalarla yok edilmek isteniyor. 
 
Rojava için de bunları söyleyebiliriz. Efrîn’e yönelik saldırılar, Efrînli kadınların iradesine yönelik saldırılardır. Efrîn, sistemiyle bir kadın şehriydi. Bu da düşmanın hazmedemediği bir nokta oldu. Efrîn’de ortaya çıkan kadının rengi ve iradesine tahammül edilemedi ve vahşi saldırılar gerçekleştirildi. Aynı şeyi Kobanê ve Rojava’nın diğer şehirleri için de söyleyebiliriz. Serêkaniyê hatta Asuri, Suryani ve diğer yerlerden bahsedebiliriz. Rojava’da bir model var. Bu model, demokratik modernitedir. Bu model Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından inşa edildi ve bu model kadın esaslı bir modeldir. Özgür kadınlar tarafından inşa edilen, örülen bir sistemdir. Demokratik Özerk Yönetim olarak tanımladığımız bu sistem, Kuzey ve Doğu Suriye’deki tüm halkları içine alıyor. Bu sistem gelişmesin halklar, birlik olmasın, özgürleşmesin, geleceklerini inşa etmesinler diye Rojava’ya yönelik çok ağır saldırılar yürütülüyor. En son Hesekê Zindanı’na yönelik saldırılar çok tehlikeliydi. Ama direnişle DAİŞ ve destek veren güçlerin kirli planları boşa çıkarıldı. Hala tehlikenin devam ettiğini söyleyebiliriz. 
 
Var olan savaş ortamında güçlü bir örgütlülük açığa çıkaran kadınlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika 2. Kadın Konferansı'nı gerçekleştirdi. Kadın ittifakı ve birlikteliğine dair alınan karalar kapsamında neler yapıldı? Nasıl bir çalışma yürütüldü? 
 
 
 Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Demokratik Kadın Koalisyonu (NADA) kuruldu. NADA'da Lübnan, Suriye, Irak, Türkiye, İran, Mısır, Libya, Tunus, Fas, Batı Sahra, Yemen, Ürdün, Filistin, Afganistan, Cezayir, Sudan’dan temsilci olacak. 
 
Konferansta önemli ve stratejik bir karar alındı. O da, Ortadoğu ve Kuzey Afrika Demokratik Kadın İttifakı ile ulusal düzeyde temsilcilerin yer aldığı Bölgesel Kadın Komitesi’nin 6 aylık bir süre içinde oluşturulması kararıydı. Bu, ittifakın kendini örgütlemesi için alınan bir karardı. Bir komite oluşturulacak ve prensip olarak her ülkenin delegeleri toplanıp, temsilcilerini seçecek. Komiteye seçilen kişi, o ülkenin delegesi olacak. Bu esas üzerinde konferanstan şimdiye sayısız toplantılar yapıldı. Her ülke konferansta hazır olan delegelerle Zoom üzeri Beyrut’ta yapılan toplantılarla bir araya gelindi.
 
Bu esas üzerinden her ülkenin katılımıyla seçim yapıldı. Seçim de, delegeler temsilcilerini seçti. Seçilen kişiler de komite altında şimdiye kadar 5 toplantısını yaptı. Bu toplantılarda çok önemli konular tartışıldı. Komitenin üyelerinden iki komisyon oluşturuldu. Birinci komisyon, ittifakın prensip, temel ilkelerini, çalışma ve amaçlarını bir taslak olarak yazıp, hazırlayacak. Bu taslak komiteye sunulacak ve bu temelde tartışmalar yürütülecek. İkinci komisyon ise, ittifakın kısa, orta ve uzun vadeli planını hazırlayacağı yol haritasını komiteye sunacak. Birinci komisyon çalışmalarına başladı. Çalışma bitirildiğinde komiteye sunulacak. Koalisyonun yürütmesi olarak ilerleyen günlerde işleyişe dair kararlar alacağız. Konferansta üzerinde karar kılınan belge, bütün katılımcı delegelerin katkısıyla hazır hale getirildi. Komitelerin üyeleri kendi aralarında toplantılar yapıyor, yerel komitelerin yaptığı öneriler de komitelerde görüşülüyor. Herkes aktif bir şekilde bu süreçte yer alıyor. 8 Mart’ta koalisyonun prensiplerinin belirlendiği ilk belge kamuoyuyla paylaşılacak. Koalisyon kendisini bu şekilde deklere edecek. Ondan sonra uzun, kısa ve orta süreli planlamalara dair ikinci bir belge hazırlayacağız ve kamuoyuyla paylaşacağız.
 
 Koalisyonda hangi ülkeler var? Stratejik belgenin tamamlandığını belirttiniz. Bu belgeyi ne zaman açıklayacaksınız, içeriğinden biraz bahsedebilir misiniz? 
 
Stratejik belge, 8 Mart’ta açıklanacak ancak içeriğine dair şuanda detaylı bilgi vermek istemesek de şu bilgileri sizinle paylaşabilirim; koalisyonun adı Arapça olacak. Adı Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Demokratik Kadın Koalisyonu (NADA) oluyor. Lübnan, Suriye, Irak, Türkiye, İran, Mısır, Libya, Tunus, Fas, Batı Sahra, Yemen, Ürdün, Filistin, Afganistan, Cezayir, Sudan’dan birer temsilci olacak. NADA Kadın Koalisyonu’nun komitesinde, 18 kadın yer alıyor.  Irak’tan 2 kişi var, biri Irak merkezden, diğeri Başûrê Kürdistan'dan.  Belge de, koalisyonun amacı, temel ilke ve değerleri açıklanacak. Örgütlemesini nasıl yapacak?  İşleyişine yer verilecek. Koalisyonun başkanlığı belirlenecek. 3 kişiden oluşacak başkanlık da dönüşümlü olacak. Genel sekretaryası olacak, yerellerde komiteler üzerinden örgütlenecek. Bilgi ve enformasyon komitesi, kadın gözlem evi komitesi, örgütleme komitesi gibi kimi komiteler kurulacak.
 
8 Mart’tan önce veya sonra genel bir toplantı yapacağız. Bir yıllık hedeflerimiz ile ilgili somut kararlar alacağız. Koalisyon olarak bir yılda neler yapacağımızla ilgili bir yol haritası belirleyeceğiz. Daha kuruluş aşamasındayız. İlerleyen günlerde yapılacak toplantılarla yavaş yavaş iş bölümü olacak. Strateji belirleme atölyesinde bazı netlikler kazanacak. Şuan net olan isim, ilke, amaç, çalışma şekli ve genel prensipleridir.
 
 Kadınlar açısından ittifakın önemi nedir? Neden ittifaka ihtiyaç var? Nasıl bir ittifak olmalıdır? 
 
 
 Kadın ittifakı, birliği olmazsa olmaz. Bunun için NADA bir adımdır. Kadın ittifakı ile demokratik bir devrim yaratılacak. Bunun dışında bir çare yok.
 
Kadın ittifakı, stratejik ve gerekli olan bir hamledir. ‘Kadın ittifakı olsa iyi olur yoksa da sorun değil’ diyemeyiz. Kadınlara karşı uygulanan saldırılar sınır tanımıyor. ABD ve Rusya, politikalarını yaymak için Afrika ve Ortadoğu’da askerlerini konumlandırıyor. Bu hamleler kadınları da etkiliyor. Türkiye gibi faşist bir devlet, kadın düşmanı politikalarını uygulamak için Sudan, Libya, Tunus, Lübnan ile Kürtlerin yoğun yaşadığı Kuzey ve Doğu Suriye giriyor. Emperyalist devletler, çıkarları için belli bir takım tekçi politikalar sürdürüyor.  Bu politikalar şunu gösteriyor; kadınların acıları, sorunları, yaşadıkları şiddet, ve katliamlar her yerde aynı. Şekil üslup olarak farklılıklar olabilir ancak içerik aynı. Madem kadınlara karşı işlenen suçlar sınır tanımıyor, kadınların mücadele etmesi için de sınırlar olmaması lazım. En fazla bunun için çalışmamız lazım. Kadın ittifakı yaratmak için NADA bir adımdır. Her kadın ittifakı, bir kadın bakışına sahip olmalı. Bunu koalisyonun temel prensipleri arasına da aldık. ‘Ben şu parti, gruba üyeyim’ demeden önce ‘Bir kadın olarak sorunlarım şunlar, çözümü şudur’ demek lazım. ‘Kadın olarak yaşadığım ülkede yaşanan sorunlara nasıl çözüm ürete bilirim?’ demek lazım. Kadınların yaşadığı sorunlar, sıkıntılar toplumun genelinin yaşadıklarından bağımsız değil. ‘Kadın olarak topluma karşı sorumluluklarım nelerdir?’ sorusunu kendimize sormamız gerek. Kadınlar için demokrasi olmazsa olmazdır. 
 
Demokrasi, konferansımızın baş sloganıdır. Kadın ittifakı ile demokratik bir devrim yaratılacak. Demokratik bir birliktelik olacaksa bu kadınların birlikteliğinden geçecek. Bunun dışında bir çare yok. Rojava'dan sonra ikinci bir kadın devrimine ihtiyacımız var. Bu devrim bir yaşama şekli olarak yapılmalı. Her alanda, kadın bakış açısıyla kadın ittifakı ile yenilikler yapmamız gerek. Fikirler, düşünceler üzerine birlikte eğitimler düzenleyeceğiz. Çünkü, her yerde kadınların müfredatları ayrı. Kürt kadınların kullandığı müfredat ayrı, Afrika’da kadınların kullandığı müfredat ayrı, başka yerde kullanılan müfredat ayrıdır. Kadınlar olarak stratejik kadın bakışlı bir müfredat yaratacağız. Kadın ittifakı, birliği olmazsa olmaz. Kadın mücadelesi özgürlük mücadelesi için bir mihen taşıdır. NADA olarak toplumun özgürlüğünün kadınların özgürlüğünden geçtiğine inanıyoruz. Kadınlar özgür olursa toplum özgür olur. Buna karşı bir şey düşünülemez. Kadın ittifakı zamanla oluşacak, başka ittifaklar da olacak. Toplum ile ittifaklar olacak, hukuk, ekonomi alanlarında ittifaklar olacak. Bu esas üzerine NADA kuruldu. Önümüzdeki günlerde bu ittifaklar içinde gerekli açıklamalar yapılacak.
 
Ortadoğu’daki kadın mücadelesinden konuşmuşken, Lübnan’daki kadınların durumundan biraz bahsedebilir misiniz? Neler yaşıyorlar, nasıl bir mücadele ağı var? 
 
Lübnan herkes tarafından ‘özgür kadınların ülkesi’ olarak biliniyor. Ancak ne yazık ki son yıllarda siyasi, toplumsal, ekonomik kaoslar üst bir seviyeye yükseldi. İran, Irak ve Suriye’de ki gelişmeler Lübnan’ı da yakından ilgilendiriyor. Çevre ülkelerde yaşanan her olumsuz durum, Lübnan’ı da etkiliyor. Dışarıda yaşanan gelişmeleri Lübnan’ın içinde yaşanan durumdan bağımsız ele alamayız. Yaşanan her kriz etkisini kadınlar üzerinde de gösteriyor. Lübnan dışında yakını olmayan aile ya da kadının burada yaşaması zordur. Dolar ile Lübnan Lirası arasında büyük fark var. Lübnan parasında büyük bir değer kaybı var. Lübnan parası ile maaş alan kişiler, zar zor geçiniyor. Ekonomik krizin kadınlar üzerinde olumsuz etkisi çok fazla. 
 
Son dönemde hırsızlık, taciz, tecavüz, fuhuş ve kadın katliamları çok fazla oluyor. Eskiden de oluyordu ancak son dönemde bu saydıklarımız kat be kat arttı. Kadınları olumsuz etkileyen bir diğer faktör ise salgın. Savaş, kaos, ekonomik kriz, salgını bir arada getirdiğimizde bütün bu olumsuzluklara karşı hala direnen kadınlar var. Kadın haklarının savunulması noktasında kadın örgütleri çalışmalarına devam ediyor. Lübnanlı bir kadın, Lübnanlı olmayan bir erkek ile evlendiğinde çocuğuna Lübnan kimliğini veremiyor. Baba Lübnanlı olmadığı için bunu yapamıyor. Kadınların çocuklara bir kimlik verme gibi bir hakkı yok, sadece erkeklerin var. Kadınlar son dönemlerde buna karşı yasal düzenlemelerin yapılması için mücadele ediyor. Çok fazla benzer sorunlar var. Kadınların önünde ciddi bir süreç var. Lübnan’da kadınların yaşadıkları sorunlar çevre ülkelerde kadınların yaşadığı sorunlardan bağımsız ya da ayrı değil. Bölgede din faktörü de kadınların yaşam hakkı üzerinde ciddi bir etki yaratıyor.
 
Son olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne dair var mı bir mesajınız?  
 
NADA olarak 8 Mart’a ilişkin hazırlıklarımızı yaptık. Kadın koalisyonu olarak eylem takvimimiz var. Zamanı geldiğinde eylemlerimizi düzenleyeceğiz. Bu yıl 8 Mart’ın kadınların birlikteliği ve ittifakına vesile olmasını istiyoruz. 
 
MA / Semra Turan