Tuncel: ‘Kadın özgür olmadan toplum özgür olamaz’ slogan değil, hayatın kendisi

img

ANKARA - Erkek egemen sistemi temsil edenlerin kadın özgürlük çizgisini tehdit olarak gördüğünü belirten tutuklu siyasetçi Sebahat Tuncel, "'Kadınlar özgür olmadan toplumların özgür olamayacağı' belirlemesi bir slogan değil, hayatın anlamıdır" dedi. 

Kadınlar, kazanımları, eşitlik ve insanca bir yaşam için dayanışma ve birliğin gücünü büyüttükleri 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne hazırlanıyor. Sisteme ve haksızlığa başkaldırdıkları için bugün tutuklu bulunan yüzlerce siyasetçi kadın ise bir 8 Mart’ı daha cezaevlerinde karşılıyor. İtaat etmeyerek mücadelelerini cezaevlerinde de sürdüren kadınlar, devletin tekçi ve cinsiyetçi politikalarını boşa çıkarıyor. Çıktığı her duruşmada yaptığı savunmalarla yargılayan pozisyonunda olan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sabahat Tuncel de bu kadınlardan biri.  
 
HADEP’TEN DBP’YE 24 YIL 
 
Siyasete 1998 yılında Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Kadın Kolları Başkanı olarak başlayan Tuncel, HADEP kapatılınca, Demokratik Halk Partisi (DEHAP) Parti Meclisi (PM) üyesi olarak seçildi. Demokratik Toplum Partisi’nde (DTP) kurucu üyeliğin yanı sıra Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeliği ile beraber DTP Kadın Meclisleri Genel Sözcülüğü yapan Tuncel, bu görevi sırasında 2006’da tutuklandı ve 8 buçuk ay tutuklu kaldı. 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’nde İstanbul’dan milletvekili seçilmesi üzerine 25 Temmuz 2007’de tahliye edildi. DTP’nin kapatılmasının ardından Barış ve Demokrasi Partisi’ne (BDP) katılan Tuncel, 2 Haziran 2011 Genel Seçimleri’nde İstanbul’dan bağımsız milletvekilli seçildi. Seçimden sonra yeniden BDP'ye katıldı. 15 Ekim 2011 tarihinde kurulan Halkların Demokratik Kongresi'nin (HDK) Eş Sözcülüğüne 27 Ekim 2013’te Ertuğrul Kürkçü ile seçilen Tuncel, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanlığı görevini sürdürdüğü sırada 6 Kasım 2016 tutuklandı. 
 
Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevi'nde tutulan ancak Kobanê Davası için Sincan Kadın Cezaevi’ne getirilen Tuncel, 8 Mart dolayısıyla ajansımıza gönderdiği mektupta, kadın mücadelesine dair değerlendirmelerde bulundu. 
 
ÖZ ÖRGÜTLÜLÜĞÜN ÖNEMİ
 
Kürt kadınların siyasete katılım sürecinin tanıklarından olan Tuncel, baskılara rağmen yol alan mücadeleyle birçok ilke imza atıldığını kaydetti. Önemli kazanımlardan birinin tekçi, otoriter, antidemokratik ve merkeziyetçi yönetim anlayışını yıkan eşbaşkanlık sistemi olduğunun altını çizen Tuncel, bu sistemin yoğun çaba emeklerle geliştirilerek, kurumsallaştığını söyledi. Bu uygulamanın ise dünyada pek az örneği olduğunu belirten Tuncel, “Zapatistalar’da da eşbaşkanlık, eş koordinatörlük, eşit temsil gibi uygulamalar var. Yerli halkın mücadelesine kadınların katılımı açısından önemli bir etkisi oluyor,  siyasette eril zihniyetin alışkanlık, dil ve yönetim tarzının aşılmasında, kadın-erkek eşitliğinin toplumsallaşmasını sağlamakta önemli bir role sahip. ‘Politik alanda kazanmadan hiçbir alanda kazanmak mümkün değil’ değerlendirmesi, kadın-erkek eşitliğinin gündemleştirilip, çözümler geliştirilmesi, kadınların kendi öz örgütlülüklerini geliştirmesi, karar ve uygulama mekanizmalarında yer almaları ile mümkün olacaktır” diye belirtti. 
 
SİYASETTE EDİNİLEN TECRÜBE 
 
Siyasette edindiği deneyimlere değinen Tuncel, “Benim açımdan eşbaşkanlığın ilk gündeme geldiği, bu konuda tartışmaların yaşandığı, karşı gösterilen direnci aşma ve sistemi uygulama süreci daha öğretici oldu. Türkiye'de bir ilkti ve dünya deneyimleri açısından önümüzde çok fazla örnek yoktu. Siyasi partiler yasası da belli bir yöntemi dayatıyordu. Yasal olmayan ancak fiili olarak uygulamanın nasıl mümkün olacağı, erkek egemen siyaset tarzını aşamayan geleneksel siyasi parti anlayışının hakim olduğu bir zeminde, nasıl uygulayabiliriz, olanakları, riskleri neler, kadın-erkek eşitliği, demokratik ve özgürlükçü bir yönetim mekanizmasının toplumsal değişim dönüşümde önemli rolü olacağı, o nedenle sistemin başarısının önemli olduğu üzerinden birçok tartışma yürüttük. Ertuğrul Kürkçü ile birlikte eşbaşkanlık, eş sözcülük yaptığımız süreçte, geçmişte yaşadığımız deneyimler, sistemin nasıl uygulanması gerektiğine dair yol gösterici oldu. HDK/HDP süreci benim açımdan farklı deneyimleri yaşama olanağı yaratması açısından da çok öğreticiydi” ifadelerini kullandı. 
 
EŞBAŞKANLIK SÜRECİ 
 
Yürütülen tartışmaların ardından 9 Kasım 2005 tarihinde kurulan DTP ile eşbaşkanlık sistemine geçildiğini hatırlatan Tuncel, ilk eşbaşkanların ise Aysel Tuğluk ile Ahmet Türk’ün olduğunu anımsattı. İlklerin hep zor olduğunu belirten Tuncel, “Kadın meclisi olarak sistemin uygulanması için özel bir çaba gösterdik. Çünkü genel anlayışta, eşbaşkanlık sistemini sadece kadınların sorunu olarak görme yaklaşımı vardı. Bir yandan partide sistemi uygulamaya başlarken diğer yandan siyasi partiler yasasının değişmesi ve eşbaşkanların yasal statüye kavuşması için imza kampanyası başlattık. Bir ay gibi kısa bir sürede 100 bin imza topladık ve Meclis Dilekçe Komisyonu’na teslim ettik. Diğer yandan eşbaşkanlık sisteminin önemi, kadınların siyasete katılımında nasıl bir rol oynayacağını kadınlara ve kadın örgütlerine anlatmaya çalıştık. Bu çalışmalarımız ve eşbaşkanlık ısrarımız sonucu yanılmıyorsam 2014’te Siyasi Partiler Yasası değiştirilerek,  ‘genel başkanlık’ kurumu isteyen partiler için ‘eş genel başkanlık’ kurumu olarak yasallaştı. Daha sonra bütün il, ilçelerde ve yerel yönetimlerde eşbaşkanlık sistemini uygulamaya başladık” şeklinde süreci anlattı. 
 
Gelinen aşamada HDK ve Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kuruluş sürecinde eşbaşkanlık ve eş sözcülüğün tartışma konusu olmadan tüm bileşenler tarafından kabul gördüğüne işaret eden Tuncel, şöyle dedi: “Eşbaşkanlık karar mekanizması değil. Demokratik, katılımcı eşit ve özgürlükçü bir yönetim modelinde esas olan en geniş kesimin görüş ve önerilerinin dikkate alınarak politika geliştirilmesidir. Bunun için yerel meclisler, genel meclis, genel kurul, parti meclisi, kadın, gençlik, ekoloji, emek ve benzeri meclislerde tartışılan konular, alınan kararların koordinesini yürütmek ve planlamaların hayata geçirilmesini sağlamak, siyasetimizin, politikalarımızın kamuoyuna, topluma duyurulması için çalışma yürütmektir. Yani mesele iki başkanın olması değil, demokratik bir sistemin, yönetim anlayışının olmasıdır.”
 
TOPLUMSAL CİNSİYET VE SİYASET 
 
Karma çalışmanın zorluklarına değinen Tuncel, “Binlerce yıldır sürdürülen erkek egemen zihniyetin kurallarına göre şekillenmiş bir düzen var. Öğretilmiş kadınlık erkeklik rolleri var. Siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel yaşamda erkek egemen zihniyetin hakimiyeti var. Kadınların siyasete katılımı, yaşama katılımı önünde ciddi engeller var. Dolayısıyla mücadeleye eşitsiz koşullarda başlıyorken, Kürt kadınları olarak 1990'lı yıllarda Yurtsever Kadınlar Derneği ve siyasi parti kadın komisyonlarında başlattığımız çalışmalar, Kürt sorununda yaşanan çatışma, devletin inkar imha ve asimilasyon politikalarının aşılmasında kadınların örgütlü mücadelesinin önemi ve aciliyetini açığa çıkardı. Bir yandan Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için mücadele ederken diğer yandan da kadın olmaktan kaynaklı sorunlarımızın farkına vardık ve bu sorunların ancak örgütlü kadın mücadelesiyle aşılabileceği bilinci edindik. Kadınların her il ve ilçede bulunan parti binalarına ulaşabilmeleri, siyasi partilerde kadın örgütlenmesini önceleyecek, kadınların katılımı önündeki engelleri kaldıracak özel politikaları geliştirmemizi sağladı.  HADEP’te yüzde 25 kadın kotası ve kadın kolları, DEHAP’ta yüzde 35 kadın kotası ve kadın meclisleri, DTP’de yüzde 40 cinsiyet kotası, eşbaşkanlık sistemi, HDP ve DBP’de eşit temsiliyet, özgür özerk örgütlenmeler ve meclislerin güçlendirilmesi kadın mücadelesinin kazanımları sonucunda gelişti. Bahsettiğim süreç çok da kolay olmadı. Kadınlar bu kazanımları elde etmek için yoğun tartışma yürütmek, engelleri aşmak için güçlü bir cins mücadelesi yürütmek zorunda kaldı” diye belirtti.
 
KADIN ÖZGÜRLÜKÇÜ SİSTEM
 
Kürt kadınların elde ettiği kazanımların ve kadın özgürlükçü çizginin bugün dünya kadın hareketlerine de ilham olduğunun altını çizen Tuncel, “Bizler dünya kadın hareketinin kazanımlarını kendi kazanımımız olarak gördüğümüz gibi, kendi mücadelemizi ve kazanımlarımızı da dünya kadın hareketinin bir parçası olarak görüyoruz” dedi. Eşbaşkanlık sisteminin toplum tarafından kabul görmesinde parti ve kurumlarda yer alanların emeğinin büyük olduğunu kaydeden Tuncel, “Doğru uygulama ve kazanımların topluma yansıması sistemin kurumsallaşmasını kolaylaştırdı. Eşbaşkanlığa çoğu zaman kadınların sorunu gibi, sanki bu sisteme sadece kadınların ihtiyacı varmış gibi yaklaşıldı. Oysa bu sistem etrafında şekillenecek toplumsal örgütlenme, herkesi etkiliyor. Siyasetteki zihniyet ve alışkanlıklar tam anlamıyla aşınmadan özgürlükçü, eşitlikçi bir sistem kurmak zordur. Eşbaşkanlardan birinin kadın diğerinin erkek olması ile halkların temsili esas alındı. Biri Kürt ise diğeri Türk veya başka halkların temsilcilerinden olması esas alınıyor. Eşbaşkanlık sistemi etrafında gelişen yönetim anlayışı, daha katılımcı, demokratik ve özgürlükçüdür. Toplumun özgürlüğünü isteyen, kadın-erkek eşitliği için mücadele eden, daha adil ve barışçıl bir sistemde yaşamak isteyenlerin eşbaşkanlık sistemine daha güçlü sahip çıkması gerekir” ifadelerini kullandı.
 
BÜTÜNÜN BİR PARÇASI 
 
Tuncel, eşbaşkanlık sisteminin, yeni bir yaşam ve düzen isteyenlerin yolunu açacağını vurgulayarak, “Bir sistemin başarılı olup olmadığını anlamanın yolu halka bakmaktır. Eğer sizin geliştirdiğiniz modeli toplum sahiplenmişse, başarılı olmuşsunuz demektir. Eşbaşkanlık, bugün Kürt halkı ve HDP'nin hitap ettiği haklar tarafından sahiplenmiştir o nedenle başarılı bir model diyebilirim.  Ancak Bu sistemin tam anlamıyla uygulanması, sürecin ihtiyaçlarına cevap verecek demokratik, özgürlükçü ve katılımcı mekanizmanın sürekli işletilmesiyle mümkündür. Eşbaşkanlar, bütünün bir parçasıdır. Karar merkezi değil, tabandan tavana alınan kararların koordinesine, parti politikalarının doğru temsili ve uygulanmasının sağlanmasından sorumludur. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir sistemin geliştirilmesidir” diye aktardı. 
 
ÇÖZÜM ÖRGÜTLÜ GÜÇ
 
Eşbaşkanlık sisteminin iktidarın hedefinde olmasının anlaşılır olduğunu belirten Tuncel, erkek egemenliğini temsil edenlerin kadın özgürlük çizgisini esas alan bir sistemi haliyle kendilerine tehdit olarak gördüğünü belirtti. Tuncel, şöyle devam etti: “Belediyelerimize kayyım atama gerekçesi haline getirilen eşbaşkanlık sisteminin asıl başarısı, yerel demokrasinin gelişmesi ve erkek egemenliğinin geriletmesidir. ‘Kadınlar özgür olmadan toplumların özgür olamayacağı’ belirlemesi bir slogan değil, hayatın anlamıdır. Kadın-erkek eşitsizliği, tüm toplumsal eşitsizliklerin, tahakkümün, şiddetin, sömürünün kaynağıdır. Bu eşitsizliğin ortadan kaldırılması, erkek egemen kapitalist sömürü düzenini yenilgiye uğratacaktır. Tüm toplumsal, ekonomik, kültürel ilişkilerin yeniden düzenlenmesi eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaşamın inşası doğal olarak egemenlerin varlık gerekçelerini ortadan kaldıracaktır. AKP-MHP faşist iktidarının kadınlara karşı yürüttüğü politika ideolojiktir. Feminist kadın yürüyüşünü ‘ezana saygısızlık edildi’ diyerek hedef gösteren, Sezen Aksu'nun dilini koparmakla tehdit eden, İstanbul Sözleşmesi’ni iptal eden, nafakayı tartışma konusu yapan iktidar ve onun ortaklarına karşı yapılması gereken tek şey kadın dayanışmasını yükseltmek, örgütlü kadın gücünü geliştirmek, birlikte mücadelenin olanaklarını yaratmaktır.
 
8 MART YAKLAŞIRKEN
 
Kadınlar, bu yılda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde her türlü şiddete, katliam, ayrımcılığa ve yoksulluğa karşı sokağa çıkacak. ‘Başka bir yaşam mümkün’ diyecekler. Kadınların bu mücadelesi, sadece kadınların geleceğini değil tüm toplumun geleceğini ilgilendiriyor. O nedenle bu düzenden rahatsız olan erkeklerin de kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesiyle dayanışması önemli diye düşünüyorum. Bizlere yönelik saldırılara karşı yapacağımız; kendi sistemimizi, mücadelemizi örgütlemek, toplumsallaştırmaktır. Faşizme, tekçiliğe, zulme karşı durmak, halklarımızın özlem duyduğu yeni yaşam için mücadele etmek tarihsel bir görev ve sorumluluktur. Unutmamak gerekir ki son sözü direnenler, mücadele edenler söyler.”
 
MA / Zemo Ağgöz