ANKARA - Doğu Guta’ya bağlı Duma’da kimyasal saldırı yapıldığı iddiaları dünyayı teyakkuza geçirdi. Duma’daki durumda, Efrin’de Rusya ve rejimle işbirliği yapan Türkiye’nin tavrı belirleyici oldu. Dünya çapında tırmanan savaş çığırtkanlığı, Kürt sorununu çözmemekte direnen bölgesel güçleri daha da zora sokacak.
Türkiye’nin arabuluculuğu ile rejim karşıtlarından boşaltılan Guta’nın Duma bölgesine yönelik gerçekleştirildiği ileri sürülen kimyasal saldırı dünyada savaş çığırtkanlığını yükseltti. Saldırıya en büyük tepki ABD başta olmak üzere Fransa ve İngiltere gibi batı ülkelerinden geldi. Batılı ülkeler saldırıdan Esad’ı, dolayısıyla ona destek veren Rusya’yı sorumlu tutuyor. Uzun süredir işlevini yitirdiği konuşulan Birleşmiş Milletler (BM) dün gece olağanüstü tartışmalar yaşandı. ABD, askeri müdahale seçeneği dahil olmak üzere bütün opsiyonları masada tutarken, bir hafta önce Suriye’den çekilmeyi gündeme getiren ABD Başkanı Donald Trump, 24 ile 48 saat içerisinde Suriye’ye ilişkin önemli kararlar alacağını açıkladı.
SURİYE SAVAŞI TEHLİKELİ BİR EŞİKTE
Gelişmeler üzerine ABD’nin Akdeniz’deki savaş gemileri harekete geçirildi. Rusya savaş uçaklarını havalandırdı. Hatta Japonya 2’nci Dünya Savaşından sonra ilk kez deniz piyadeleri birliğini harekete geçirdi. Bütün bu gelişmeler 7’nci yılını geride bırakmak üzere olan Suriye savaşını yeni ve tehlikeli bir eşiğe taşımış oldu. İlk kez Rusya ve ABD bu düzeyde karşı karşıya geldi. Bu durumu BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura da, “Bölgesel ve küresel güçlerin yıkıcı ve hayal dahi edilemez sonuçlara neden olacak çıkar çatışmaları yüzünden ilk kez sadece bölgesel, ulusal ya da Suriye'nin güvenliği değil uluslararası güvenlikten endişe duyduğum bir noktaya ulaştım” sözleriyle değerlendirdi. De Mistura’nın Suriye savaşı ekseninde ilk kez “Uluslararası güvenlikten endişe duyduğum nokta” dediği aşamaya nasıl gelindiği ise son dönemlerde yaşanan gelişmelerde saklı.
KİMYASAL SALDIRI İDDİASI İLK DEĞİL
Suriye’de tarafların karşılıklı olarak kimyasal silah kullanmakla ilgili karşılıklı suçlamaları ilk kez yaşanmıyor. Ağustos 2013'te Doğu Guta'ya atılan roketler yüzlerce kişi hayatını kaybetmiş, BM bölgede Sarin gazı tespit etmişti. Nisan 2017'de Han Şeyhun'da 80 kişinin öldüğü bir saldırının ardından BM ile Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nün (OPCW) ortak araştırması, Suriye hükümetini bölgede kimyasal silah kullandığı bulgusuna varmıştı. Yedi yıl boyunca kimyasal saldırı iddialarını inceleyen BM ve OPCW araştırması hükümet yanlısı güçlerin en az üç kere klorin kimyasalını kullandığını belirtmişti. Bunun üzerine taraflar bir birlerini suçlamış ve hatta kimi askeri tehditler gündeme gelmiş ancak sorun “diplomatik” yollarla çözülmeye çalışılmıştı.
ÇÖZÜM YILI OLACAKTI SAVAŞ TAŞINIYOR
Kasım 2017 tarihinde ABD ve Rusya arasında Vietnam’da varılan mutabakat Suriye’de siyasi çözümü müjdeliyordu. Ancak, özellikle Türkiye’nin doğrudan askeri güçle sahaya inmesi, çözümü zorlaştırdığı gibi çözüme yönelik dengeleri de değiştirdi. Bu durum “vekalet savaşının bittiği ve güçlerin karşı karşıya geldiği aşama” olarak nitelendirilmişti. Üstelik şimdiye kadar Esad’ı “Katil, Terörist” ilan eden AKP iktidarı, Sünni gruplara karşı sivil can kayıplarının da yaşandığı her saldırıya karşı ciddi bir şekilde harekete geçerken, ilk kez Duma’daki saldırıya karşı daha temkinli bir dil kullanıyor. Bunun nedeni de dün Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Efrin’e ilişkin yaptığı açıklamanın satır aralarında gizli. Dünya saldırıdan Esad ve müttefiklerini sorumlu tutarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, en son Duma’ya ilişkin yaptığı açıklamada, Rusya ya da Esad’a seslenmek yerine, “Ey batı bu saldırılara karşı neden sessiz kalıyorsunuz” çıkışında bulundu. Erdoğan doğrudan Rusya ya da müttefiklerini hedef almıyor, çünkü özellikle Efrin ile birlikte kendisi de fiili olarak aynı cephede yer alıyor.
DUMA SALDIRISI EFRİN ANLAŞMASININ SONUCU
Lavrov’un Türkiye’nin Efrin’den çekilmesini isterken yaptığı açıklama ve Erdoğan ile varıldığı belirtilen anlaşma karşılığında Guta veya Duma’ya yönelik saldırıların da önünü açıldı. Lavrov’un açıklaması, “Biz sana Efrin’in kapısını açalım sen de tıpkı Halep’te olduğu gibi Guta ve diğer bölgelerdeki operasyonlara sessiz kal” şeklinde özetlenebilecek bir anlaşmayı dışa vuruyor. Dolayısıyla bütün dünyanın izlediği hatta destek verdiği Efrin saldırısı başka çatışma alanlarını tetikledi. Efrin anlaşması ile Duma’ya yönelik saldırı, en azından Türkiye’den büyük tepki çekmeyeceği varsayılarak gerçekleştirildi.
DUMA FIRSATA DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR
Bu arada, gittikçe Rusya’ya karşı Suriye ve dolayısıyla Ortadoğu’da İran ve Rusya hattına karşı etkinlik kaybettiğini düşünen Uluslararası Koalisyon ve ABD, tıpkı Irak’taki kimyasal saldırı bahanesinde olduğu gibi Duma’daki saldırıyı kendisini için bir fırsat olarak değerlendirmeye başladı. ABD ve batının bu çıkışını dengeleri yeniden dizayn etme ve alanda daha etkin var olma girişimi olarak nitelendirmek mümkün.
Peki, AKP hükümeti ne yapacak? Bir yandan Akkuyu Nükleer Santral anlaşması imzaladığı, Efrin ve Guta pazarlıklarını yaptığı Rusya ve müttefikleri öte yandan batının en azından kimyasal saldırı gerekçesiyle sahip çıktığı ve Türkiye’yi hami olarak kabul eden “Sünni selefi” gruplar! Türkiye’nin dengeler üzerine kurduğu politika da bu girişimlerle kırılma aşamasına geldi. “Kimle olursa olsun yeter ki Kürt karşıtı olsun” bağlamına oturacak bir yol arayışı AKP’nin bu gelişmeler karşısındaki tutumu olacak gibi duruyor. Ancak, “Efrin’e karşı Guta” pazarlığında olduğu gibi başka çatışma alanlarını tetikleme potansiyeli bulunan Kürt meselesi ve sorunu Türkiye’yi yeni maceralara sürükleyecek. En azından Duma’daki durumda gösterdi ki, Türkiye müttefikleri ile karşı karşıya gelmemek için eli-kolu bağlı sadece olayı kınamakla yetinen bir pozisyona itecek.
Dolayısıyla çözülmek istenmeyen ve çözüme oturmayanların Kürt sorunu, artık bir küresel sorun olarak geri dönüş yapıyor. Bölgesel düzeyde dengeleri değiştirmeye sahip olan Kürt sorunu, artık hiç bir güç kaçamaz.
MA / Kenan Kırkaya