Gazeteci Sweeney: Türkiye'nin kullandığı kimyasal numuneleri elimizde

  • dünya
  • 11:04 2 Haziran 2022
  • |
img

HABER MERKEZİ - Kürdistan’da Kimyasal Silahlara Karşı Koalisyonu’ndan 7 kişilik heyet içerisinde yer alan gazeteci Steve Sweeney, ellerinde Türkiye'nin kullandığı kimyasallara ilişkin ciddi numuneler olduğunu söyledi.

İngiltere’de kurulan Kürdistan’da Kimyasal Silahlara Karşı Koalisyonu’ndan 7 kişilik bir heyet Mart ayında Federe Kürdistan Bölgesi’ne gidip görüşmeler yaptı. Koalisyonda yer alanlardan biri olan gazeteci Steve Sweeney, kimyasal silahların kullanıldığına dair yapılan ilk açıklamanın ardından bölgede araştırma yaptı. 2 yıldır Türkiye’nin kimyasal saldırılarını araştıran ve “Gizli anlaşma, komplo ve yolsuzluk” başlıklı rapor hazırlayan Sweeney, "Kürtler üzerinden gizli anlaşmalar yapılıyor. Emperyalizmin çıkarları için feda edilen Kürtlerin yaşadığı zulüm büyük ölçekte gizli anlaşmalara dayanıyor. Bu açıdan Türkiye'yi bağımsız bir aktör olarak görmek yanlış olur" dedi.
 
2020 yılında Federe Kürdistan Bölgesi’ne taşınan ve sonra Londra ile Süleymaniye arasında gidip gelen Sweeney, 2 yıldır Türkiye’nin saldırılarını araştırıyor. Hazırladıkları rapora ilişkin Yeni Özgür Politika Gazetesi’ne konuşan Sweeney, yapılan tüm başvurular ve harekete geçme çağrılarına rağmen sonuç alamadıklarını söyledi.
 
ZORUNLU GÖÇ 
 
Yerel yetkililer sivil kayıpları inkar ettiği için ellerinde resmi rakamların olmadığını belirten Sweeney, “KDP Meclis Sözcüsü Hewlêr’de bizzat bana Türk askeri işgalin olmadığını söyledi. Ona elimdeki fotoğrafları göstermeyi teklif ettiğimde ve gördüklerimi anlattığımda şaşırdı. Biraz geri adım atmış olsa da, Türkiye'nin Irak'ın egemen olduğu topraklarda faaliyet göstermesine izin verildiğini ifade etti ve varlığından dolayı PKK'yi suçladı. Zorunlu göçle ilgili ise bazı resmi rakamlar var. CPT yaklaşık 2 bin kişinin zorla yerinden edildiğini söylüyor. Bu diğer kuruluşların söyledikleriyle de örtüşüyor. Ben de Avaşîn, Zap ve Metîna bölgesinde çok sayıda boş köylerin olduğunu gözlemleyebildim” dedi.  
 
KİMYASAL BULGULAR NET
 
Sağlık görevlilerinin tedavi ettiği insanların kimyasal silahlara maruz kaldıkları konusu da çok net olduğunu ifade eden Sweeney, “Bu konu zaten uzmanlıklarının ve eğitimlerinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Yalnızca sağlık personeli değil, öksürük sorunu ve yanık yaralanmaları gibi semptomları olan insanlar da, önce Saddam'dan, şimdi de Erdoğan'dan dolayı kimyasalların neye benzediğini biliyorlar. Eski bir pêşmerge savaşçısı da askere gittiklerinde kimyasal silah eğitimi aldıklarını anlattı. Yanı sağlık görevlileri kimyasal konusunda net, ama ölümle tehdit edilerek değiştirilen raporları kabul etmeye zorlanıyorlar. 
 
ÖNEMLİ GÖRÜNTÜLER VAR 
 
Kimyasal gazların kullanıldığını işaret eden video görüntüleri de var. Ama ben bir kimyasal silah uzmanı değil, gazeteci olduğum için, bu tür görüntülerin kanıt olup olmadığını söylemek bana düşmez. Görüntülerde, bilindik bir patlamanın aksine, gaz gibi görünen bir dumanın yayıldığını görebiliyoruz. Aynı zamanda kimyasal silahların neden olabileceği şarapneller ve cesetler de gösteriliyor. Bundan sonra görev OPCW’ye ve diğerler sorumlulara düşüyor. Onların araştırma yapılması için inceleme ekibi göndermesi gerekiyor. Fakat hala durgunluklarını çeşitli bahanelerle meşru kılmaya çalışıyorlar. Suriye'de çok daha az ikna edici kanıtlar olmasına rağmen İngiltere, Fransa ve ABD harekete geçmişti. Öyleyse neden benim topladığım kanıtları araştırmıyor veya kabul etmiyorlar?” diye belirtti. 
 
Sunulan delillerin koşullardan dolayı yetersiz olması bir bakıma devletler için kolay bir kaçış yolu olduğunu anlatan Sweeney, ama sessizliğin esas nedeni, hepsinin de NATO askeri ittifakının bir parçası olan Türkiye'nin saldırılarını destekliyor olmasından kaynaklandığını ifade etti. 
 
ABD’NİN ROLÜ
 
Sweeney, “Diğer yandan tehlikeye atmak istemedikleri önemli ticaret ve silah anlaşmaları da var. ABD, Kürt halkının baskı görmesinde aktif rol oynuyor. Cemil Bayık, Murat Karayılan ve Duran Kalkan'ın başına ödül konulmuş olmasını unutmayalım. Güvenlik güçleri dahil, birçok kişi bana DAİŞ'in bölgede yeniden canlanmasının arkasında Türkiye ile birlikte onların da olduğunu anlattı. Suriye'den ve aynı zamanda Türkiye'den cihatçıları sevk eden gizli hatların olduğuna dair duyumlar da aldım. Bunu yeni geliştirilen yol bağlantıları ve bir dizi tünellerden görebiliyoruz” şeklinde konuştu. 
 
OPCW’YE TEPKİ
 
OPCW de gizli anlaşmanın bir parçası olduğunu dile getiren Sweeney devamında şunları söyledi: “Geçen yıl Aralık ayında, yıllık konferansları için medya akreditasyonumu da hiçbir sebep göstermeden reddettiler. Tamamen ABD'nin ve emperyalist güçlerin kontrolü altındalar ve bağımsız bir örgüt olarak yükümlülüklerini yerine getirmiyorlar. OPCW’nin emperyalist güçlerin bir aracı olduğunu en büyük bağışlar yapan ülkelere bakarak görebiliriz: İngiltere, Almanya, Fransa, ABD ve Suudi Arabistan. Odağın Kürdistan'dan uzak tutulmasında hepsinin çıkarı var. Ayrıca araştırma konusunda mevcut isteksizlik muhtemelen izlerin onların kapılarına kadar dayanacak olmasındandır, çünkü Türkiye’nin kimyasal silahlar kullandığı tespit edilirse, o zaman ikinci soru bu kimyasalların nereden geldiği olacaktır.
 
NUMUNELER ELİMDE
 
Numunelerin hepsi hala elimdedir. 17 Mayıs tarihinde Hollanda’ya uçuşum iptal olmasaydı, paketlediğim numuneleri OPCW'ye sunmayı hedefliyordum. Ki bunu hala yapmayı planlıyorum. Numunelerin hala kullanılabilir olup olmadıklarını kesin olarak söyleyemem. Bunu yalnızca bir uzman belirleyebilir. Batıdaki laboratuvarlar, yapılan başvurulara cevap bile vermiyorlar. Görüştüğüm eski bir kimyasal silah test uzmanı bile mevcut belgelere baktığında kimyasalların kullanılmış olma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etti. Ayrıca bu tür testleri yapmanın kolay olduğunu da belirtti.
 
GİRİŞİMLERİMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ
 
OPCW'den taleplerde bulunmaya devam edeceğiz. Ayrıca Türkiye'ye yapılan silah satışlarının durdurulması ve normalleştirilen ilişkilere de son verilmesi için çağrılarda bulunmayı sürdüreceğiz. Elbette OPCW ve diğer uluslararası organlar, sırf ben bir rapor yazdım diye sarsılmayacaklar. Liberal batılı akademisyenlerin mektupları veya makaleleri de gereken değişimi getirmeyecektir. Tarih bize bunun ancak örgütlü işçi sınıfının kitle hareketlerinden, tabandan gelen baskı yoluyla gerçekleşebileceğini gösteriyor. Bu da, konforlu alanlarımızdan çıkarak ve kitlelerle soyut tartışmalara girmeden onlarla bağlantı kuracak şekilde, dayanışma ağlarımızı inşa etmeye ve güçlendirmeye odaklanan bir strateji gerektirir. İlerici örgütlere ve diğer kurtuluş hareketleriyle bağlantılara dayalı bir kitle hareketi olmadığında yol sürekli olarak tıkanacaktır.”