Yanlış politikalar kuraklık ve çölleşme getiriyor

img

İZMİR - Türkiye’de son yıllarda uygulanan yanlış su ve tarım politikalarının ciddi kuraklığa neden olduğunu söyleyen ekoloji örgütü temsilcileri, bunun sonucunda göllerin kuruduğunu, tarımsal faaliyetin durma noktasına geldiğini aktardı. 

Türkiye, 3 tarafı denizlerle çevrili, yüzlerce nehir ve derenin yanı sıra göller, yer altı ve üstü su kaynaklarının bulunduğu bir ülke olmasına rağmen son yıllarda uygulanan su politikaları yüzünden kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Su kaynaklarına kurulan baraj ve Hidroelektrik Santralleri (HES) bunun en önemli nedenlerinden birisi olarak görülüyor. HES’lerin yoğun olarak kurulduğu Karadeniz bölgesi, ülkenin en çok yağış alan bölgesi olmasına rağmen yaz aylarında kuruyan derelerle gündeme gelmeye başladı. Bölgedeki birçok dere kururken önemli nehirlerde kuruma aşamasına geldi. 
 
60 GÖL KURUDU
 
Su Politikaları Derneği’nin ise 2021 Ağustos ayında Türkiye’deki göllerde yaşanan kuraklık üzerine hazırladığı rapor da durumu gözler önüne serdi. Raporda verilen bilgilere göre, Türkiye'de bulunan 300'e yakın gölün yüzde 60'ı kurudu. Derneğin “Doğal Göllerimizin ve Sulak Alanlarımızın Durumu ve Acil Önlem İhtiyacı” başlıklı bu raporunda, Türkiye’nin bir zamanlar beşinci büyük tatlı su gölü olan Akşehir Gölü'nün tamamen kuruduğu ve Beyşehir Gölü’nün su seviyesinin 26 metreden 6 metreye, Eğirdir Gölü 14 metreden 5 metreye düştüğü belirtildi. Yine Manisa Gölmarmara ilçesinde bulunan Marmara Gölü’nde ise ciddi geri çekilme yaşanırken göl tamamen kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. 
 
BÖLGE İLLERİ TEHLİKEDE
 
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün 2021 Haziran ayında yayınladığı 1 yıllık rapora (2021 Şubat-2022 Şubat) göre, son 20 yılın en kurak, 41 yılın ise 2’inci en kurak senesi olarak kayıtlara geçti. Türkiye’de uzun yıllar su/tarım yılı yağışları ortalaması 574 milimetre olarak ölçülürken, 2021’de bu rakam 465,5 oldu. Yine bu rapora göre, bölge illeri başta olmak üzere güney Ege ve Aksaray “olağanüstü kurak” olarak gösterildi. Raporda, Iğdır ve Kars çevresi hariç bölge illerinde, yıl genelinde “şiddetli kurak” olarak gösterildi. Yayımlanan 12 aylık ölçümlere göre Hakkari, Van’ın batı kesimi, Bitlis, Muş, Bingöl ve Dersim gibi kentler “şiddetli kurak” bölgeler olarak sıralandı. Ekoloji örgütü temsilcileri, yaşanan kuraklığa dikkat çekerek, bir an önce önlem alınması gerektiğini ifade etti. 
 
KÜÇÜK MENDERES AKMIYOR
 
Küçük Menderes Havzası Koza Hareketi Derneği (Koza Der) Yöneticisi Saim Darcan, Küçük Menderes Nehrinin eski dönemlerde yaz aylarında dahi debisinin yüksek olduğunu söyledi. Son yıllarda kış aylarında bile nehrin akmadığını aktaran Darcan, “Bunun nedenleri, nehrin içine artezyen yapılmasıdır. 6 metre boru çakıldı ve yer üstündeki su, alttan kanal oluşturarak sürekli tabana indirildi. Şu an da 120-130 metrenin altına indiler. Su seviyesi 85-90 metrelerde. Ama bazı yerlerde 300 metrenin altına inmeye başladı. Su azaldıkça 3-5 metre daha aşağı iniyorlar. Bunun önüne geçilmeli. Mesela Avrupa ülkelerinde dereden bahçe sulaması için kanalla su almak yasak. Yer üstündeki su ile sulamaya izin veriliyor. Bizde de bu durumun araştırılıp devreye girmesi gerekiyor” dedi. 
 
ÖNLEM ALINSIN
 
Sadece Ödemiş Havzasında 16 bin tane kayıtlı kuyu olduğuna dikkati çeken Darcan, şöyle devam etti: “Fakat açılan kuyuların hepsi kayıtlı değildi. Şu an da yakın yerlerdeki suların hepsi bitti. 300 metrenin altına inmeye çalışıyorlar. Ama o da çözüm olmayacak. İleride yer üstü suları aşağıya kaçarak yer üstünde nemi azaltıyor. Eskiden Ödemiş’te 3 sefer ürün alınırdı. Şimdi insanlar ister istemez hayvancılığa döndü. Ama onun da sonu yok. 1-2 yıl içerisinde onu da çökertecekler. Suları çok iyi kullanmamız gerekiyor. Özellikle artezyen konusunda devletin el atıp belirli bir mesafenin altına kanal açılmasının engellenmesi lazım.” 
 
GÖLLER BÖLGESİ KURUDU
 
Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuğba Kılıç ise, Türkiye’de son 50 yılda yürütülen yanlış su ve tarım politikalarının kuraklığa neden olduğunun altını çizdi. Bu süre içinde suya çok fazla müdahale edildiğini dile getiren Kılıç, “Dolayısıyla biz zaten iklim değişikliği olsun olmasın kendi kuraklığımızı yaratan, kendi suyumuzu israf eden bir ülkeyiz. Uzun zamandır özellikle iç bölgelerde çok büyük sulak alanları, gölleri kaybediyoruz. Göller bölgesindeki bütün göller kuruyor. Bugün de Ege’nin en büyük ikinci sulak alanında Marmara Gölünde büyük bir su rezervinin tamamen yok edildiğini görüyoruz” diye belirtti. 
 
BİYO ÇEŞİTLİLİK YOK OLUYOR
 
Bu durumun ilk etkisinin iklimsel değişiklik olduğunu vurgulayan Kılıç, sulak alan ve göllerin her birinin birer mikro klima oluşturduğunu ve bunların tarım için önemli olduğunu belirtti. Kaybolan bu mikro klimaların geri dönüşü imkansız zararlar verdiğini aktaran Kılıç, “Bir yandan biyolojik çeşitliliğimizi bir yandan önemli ekosistemlerimizi kaybediyoruz. Bir yandan da gelecek dönemler için önemli olan su kaynaklarımızı kaybediyoruz. Buna çözüm olarak su ve tarımda politik bir değişiklik yaşanması gerekiyor. Elimizdeki suya göre bir tarımsal üretime gidilmeli. Bir yandan da iklim krizine göre de planlama yapılmalı. Madenlerle de ilgili adımlar atılması gerekiyor. Madenlerde de önemli sulak alanlara, yer altı ve üstü sularına müdahale var. Ciddi su tüketimi var. Sanayide de ciddi su tüketimi var. Tüm bunların toptan düzeltilmesi gerekiyor” diye konuştu. 
 
SU FAKİRİ
 
Akhisar Çevre Derneği Başkanı Erdan Boşnak da, Türkiye’nin su fakiri olma yolunda ilerleyen bir ülke olduğuna işaret etti. Bunun Gölmarmara’da bulunan Marmara gölünde net olarak görüldüğünü ifade eden Boşnak, “Civarında balıkçılık yapılan, tarım alanlarının faydalandığı göl 2 yıldır kuruma noktasına geldi. Burayla ilgili yetkililerin dikkatini çekmek için çalışmalar yaptık. Ama ülkedeki bütün sorunlara gösterilen duyarsızlık burada da söz konusu. Bu tür yerler yer altı sularını besler. Yağmur dengesini korur. Fakat gölün suyu buradan alınıp Menemen Ovasına kadar götürülüyor. Bunun nedenini araştırdığımızda bir bakanın Menemen’de büyük arazilerinin olduğunu öğreniyoruz. Göl yaklaşık 400 bin dönümlük bir araziye sahip. Göl kurumaya başladığı zaman bu civardan bazı kişiler 3’er bin dönümlük arazileri kapatıp köylüye kiraya veriyorlar. Bunlar bir irade. Bu iradenin değişmesi lazım” dedi.
 
HES’LERE DİKKAT 
 
HES’lere de değinen Boşnak, şöyle devam etti: “Türkiye’de yapılan HES’ler ‘su nereden çıkıyor hemen onu alayım’ mantığı ile yapılıyor. Akan suyun mevcut ekosistemle ilişkisi nedir? Ormanlara zarar gelir mi? Diye sorulmadan yapılan faaliyetler. Bütün suları alıp sadece elektrik enerjisi elde etmek için kullanırsan sular çekilir, yağmurlar durur, ortam çölleşir. HES’ler doğanın dengesini bozmaya yöneliktir. Bu tür faaliyetlerin önüne geçilmeli. Kuraklığa karşı mücadele topyekûn bir mücadeledir. Vahşi sulamadan vazgeçip daha az suyla sulama yapılacak yöntemlere geçilmeli. Toplum olarak da bizi yönetecek kişileri seçerken su konusuna dikkat etmeliyiz. Susuzluğun önlenebilmesine yönelik projelerini dinlemeliyiz.” 
 
MA / Tolga Güney