Karadeniz yaylaları madenlere ihale edildi

img

TRABZON - Karadeniz kentlerinde birçok bölge madenler için ihaleye açıldı. Metalurji Mühendisi Cemalettin Küçük, maden şirketlerine "İhalelere girmeyin, buralara gelmeyin, sizi almayacağız" şeklinde seslendi. 

Ekoloji örgütleri ve yurttaşlar tarafından eko-kırımın en ağır biçimi olarak tarif edilen madencilik faaliyetleri, tüm itiraz ve eleştirilere rağmen hız kesmeden devam ediyor. Özellikle orman, mera, tarım arazisi gibi alanlarda ya da yerleşim yerlerine, su kaynaklarına yakın bölgelerde açılan madencilik, hem canlı yaşamını hem de ekosistemi tehdit etmeye devam ediyor. 
 
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAGEM) 13 Haziran'da duyurusunu yaptığı 545 yeni maden sahasının işletme ruhsatı için ihale yapacağını duyurduktan sonra, onlarca alanın ihalesini yapmaya başladı. Bu alanlar arasında Karadeniz bölgesinden de birçok saha bulunuyor. Gümüşhane’de 12, Artvin’de 7, Trabzon'da 5, Ordu’da 5, Bayburt’ta 3, Rize’de 2 ve Giresun’da 2 alan için ihale yapıldı. Yine sadece yılbaşından itibaren Ordu'da 6, Gümüşhane'de 5, Tokat'ta 3 tane 4'üncu grup maden (altın, gümüş, çinko, krom, demir, bakır) sahası için "Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değil" kararı verildi.
 
İhalesi yapılan alanlar genellikle yurttaşların mera olarak kullandığı yaylalar olurken, bölge halkı bu madenlere izin vermeyeceğini, kentlerde yaptığı açıklamalar ile duyurdu. Bölgede yapılan köy toplantıları ve basın açıklamaları yapan yöre halkı, yaylalarına maden kurulmasını istemiyor. Bölge halkı, Doğu Karadeniz Bölgesi Çevre ve Yaşam Platformu altında bir araya gelerek, madene karşı mücadele etmeye hazırlanıyor. 
 
HEDEFTE YAYLALAR VAR
 
Doğu Karadeniz Bölgesi Çevre ve Yaşam Platformu üyesi Metalurji Mühendisi Cemalettin Küçük ile Karadeniz özelinde madencilik faaliyetlerini ve bölgeye olası zararlarını konuştuk. Madenlerin açıldığı bölgeye bakmaksızın tüm ülkeye büyük zararlar verdiğini söyleyen Küçük, tüm madencilik faaliyetlerinin yıkım olduğunu vurguladı. Karadeniz bölgesinde yaylaların hedef alınmasının başka bir sorun olduğuna işaret eden Küçük, ilk etapta doğal ve bakir olan bu hazine arazilerine girmenin kolay olduğunu ifade etti. Yöre halkının da ilk etapta kendi arazilerine dokunulmadığını düşündüğünü dile getiren Küçük, "İnsanlar durumu anlayana kadar alana girmiş oluyorlar. Bu dağlara girdiler de, sahillere girmeyecekler anlamına gelmiyor. Sürmene'de de sahile çok yakın bir yerde bakır madeni işletildi. Yaylalarımız bizim su kaynaklarımız. Yağışlarla biriken sular 2 bin metrelerden süzülerek bin 500 metreye kadar olan yerleşimlere su olarak geliyor. Madencilik faaliyeti yapılacak yerlerde bu suların geldiği ya da yerleşimin olduğu yerler. Oradan gelecek su havzaları üzerinde işlem yapacaklar. Karadeniz su yoksunu bir yerdir. Kimyasal kullanmasına bile gerek yok, doğaya dokunmak bile yıkım oluyor. Yeraltında binlerce yıldır olan bazı ağır metaller tane serbestleşmesiyle hava ya da suyla birleştiğinde yeni kimyasallar ortaya çıkacak. Onlarla nasıl baş edeceğiz" diye belirtti. 
 
EKOSİSTEME TEHDİT
 
Ordu Fatsa'da da fındık bahçelerinin tepesinde kestane ormanında madencilik yapıldığını anımsatan Küçük, "Fındık yılın her günü faaliyet gösteren bir üründür. Onun için fındık, senenin herhangi bir zamanı ağır bir doğa olayına uğrar ya da başka bir durumla karşılaşırsa ürün vermez. Tomurcuğuna toz ya da gaz gelirse ürün vermez. Ayrıca oradan çıkan hidrojen siyanür gazı başta olmak üzere böceklerin ölümüne sebep olurken, bitkilerin döllenmesine de engel olur. Bölgede bir yaban arısı türü vardı. Son yıllarda o arıdan hiç yok. Yürütülecek faaliyet sonucunda herhangi bir canlının yok olması yeni bir zararlının bölgeyi sarmasına neden olacak. Mesela çaya zarar veren beyaz kelebek gibi. Yine Giresun'da Gümüşhane'de yıkımlar oldu. Giresun Doğankent ilçesi Çatalağaç köyünde işletilen bakır madeninin atıklarını dereye veriyorlar, vatandaş şikayet ettiğinde, jandarma vatandaşı 'özel mülke girdi' diyerek suçlu sayıyor" ifadelerini kullandı. 
 
ÇIKARILAN BAKIR SAVAŞIN PARÇASI
 
Karadeniz'e Batum'dan gidildiğinde Küre dağları boyunca bakır, kurşun, kalay, altın, gümüş gibi kaynaklar bulunduğunu aktaran Küçük, bunların sermaye için maden kendileri için zenginlik olduğunu sözlerine ekledi. Kendilerine "Maden işletmeyelim mi?" sorusunun sorulduğunu söyleyen Küçük, şöyle devam etti: "Mesela insan vücudunda kullanılan implant ve protez için kobalt (kimyasal bir element) kullanılıyor. Yılda bin kişide bunları kullanabilmek için binlerce insanı yerinden ediyoruz, doğada büyük bir zarar oluşturuyoruz. Parası olana protez takmak için diğer insan ve canlıları yok mu edeceğiz? Fakat dikkat edilmesi gereken kobaltın esas kullanıldığı yerin savaş endüstrisi olduğu. Madenciliği gerçekten insanların sağlığı ve teknoloji için mi kullanıyoruz? Yoksa en büyük yıkım olan savaş için mi kullanmak istiyoruz? O yüzden Karadeniz'de çıkarılacak olan bakır savaşın bir parçası olarak görülmelidir. Bundan kaynaklı aynı zamanda bir arada yaşamı savunuyor, çatışma ve savaşın durdurulması gerektiğini söylüyoruz. Bunun insanlığın faydasına olmadığını, kapitalizmin karı için savaş endüstrisinin temel hammaddeleri olduğunu vurgulamak gerekiyor." 
 
‘İŞGALDEN DAHA BETER’
 
Madenlerle ilgili her gelişmenin kapitalizmden bağımsız düşünülemeyeceğinin altını çizen Küçük, maden şirketlerinin dünya borsalarında büyük işlemler yaptığını kaydetti. “Doğayla kumar oynandığına” dikkati çeken Küçük, "Bir şirket bir alanda altın ya da bakır bulduğunu söylüyor ve koymuş olduğu miktara ekonomik bir değer biçiliyor. Bu işlemlerin dünya kapitalist ağıyla bağlantısını kuramazsak durumu doğru anlayamayız. Burada sömürgeciliği de aşan bir durum var. Düşman, bir kenti işgal etse ve bir zaman sonra terk etse o toprağı tekrar kullanabiliriz. Ama bunların yaptığı faaliyet sonrasında bu toprağı bir daha kullanma şansı yok. Savaş işgalinden daha beter bir durum var” dedi. 
 
Küçük, konuşmasına şu örnek ile devam etti: “Madencilik faaliyetinde ekolojik yıkımı değerlendirdiğimizde Erzincan İliç'te şimdiye kadar üretilen altın miktarı 45 ton. Türkiye'de 2021 yılından bu yana toplamda 488 ton altın üretildi. Bunun tamamını Türkiye'ye getirip, kasaya koyarak karşılığında para basılsa İliç'teki yıkımın onda birini karşılamaz.” 
 
İliç, Eşme, Bergama gibi madencilik yapılan ve geçmişte köylülerinin varlıklı olduğu bölgelerin şimdilerde yoksul olduğunun görüldüğünü belirten Küçük, "Şu an da her ilçede toplantılar yapılıyor. İnsanlar maden şirketlerini almamak konusunda kararlılar. Her gün bir köyden arayıp, ne yapacaklarını soruyorlar. Çünkü bu madenlerin bir yıkım olduğunu girdiği her yerde bir felaket yarattığını gördüler" diye konuştu. Küçük, son olarak maden şirketlerine “İhaleye girmeyin, sizi almayacağız” diye seslendi. 
 
MA / Tolga Güney