Kalkınma ve istihdam söyleminin ardına gizlenen yıkım: Madencilik

img
 
İZMİR - Ekoloji Birliği Eşsözcüsü Süleyman Eryılmaz, madenciliğin ekolojik yıkıma neden olduğuna işaret ederek, "10 yıl çıkarılacak altın için yüzlerce yıl yapılacak tarım ve hayvancılık ekonomisi yok ediliyor" dedi. 
 
"Kalkınma", "ekonomik büyüme" ve "istihdam yaratılacak" gibi söylemlerle her kentte inşa edilmek istenen maden tesisleri, kuruldukları bölgeleri kalkınmanın aksine büyük bir gerileme bırakıyor. Şirketler tarafından "karşılıksız kaynak" olarak bütünüyle sömürülen tarım arazileri, ormanlar ve sulak alanlar altından çıkarılan altın, gümüş ve diğer metalik madenler nedeniyle toprağın üstünde yaşayanlara koskoca bir hiçlik kalıyor. Gümüşhane, Mêrdîn, Kırşehir, İzmir, Balıkesir, Agirî gibi kentlerde yurttaşların müşterek toprakları ve ormanları şirketlere peşkeş çekiliyor, tarım alanları ve geçim kaynakları ellerinden alınan köylüler ya göçe zorlanıyor ya da yaratılan kıtlık ile baş başa kalıyor.
Sermaye grupları ve iktidar çevreleri tarafından kalkınma ve istihdam söylemleri ile güzelleme yapılan madenlerden ise geriye Ordu Fatsa, Erzîngan İliç, İzmir Bergama, Muğla Milas gibi yerlerde de gördüğümüz devasa maden çukurları, ağaçsız boşluklar, mülksüzleşen köylüler, siyanürle zehirlenmiş su ve toprak kalıyor. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) verilerine göre 4 bin 317 maden aktif faaliyet sürdürürken, bunların bin 149'u altın, gümüş, bakır, krom gibi 4'üncü grup madencilik işletmelerinden oluşuyor. Yine Aralık 2024 verilerine göre, 14 bin 276 maden sahası için arama ve işletme ruhsatları verilirken, bunların da 6 bin 973'ü 4'üncü grup madenlerden oluşuyor. Sürekli olarak yüzlerce maden sahası için de ihale açan MAPEG, son olarak Aralık ayında 100 saha için ihale açtığını duyurdu.
 
'KALKINMA YOK SERVET AKTARIMI VAR'
 
Ekoloji Birliği Eşsözcüsü Süleyman Eryılmaz, "kalkınma" ve "istihdam" söylemleriyle toplumlumun rızasına sunulan madencilik faaliyetlerini ve yarattığı ekolojik yıkımı değerlendirdi. Ekonomik krizin derinleştiğini ve bunun kalkınma ve istihdam söylemleri ile kapatılmaya çalışıldığını belirten Eryılmaz, "Altın Madencileri Derneği, yakın zamanda 'Türkiye'nin 100 ton altına ihtiyacı var. Ama 45 ton altın çıkarıyoruz, geri kalanını ithal ediyoruz' diye bir açıklama yaptı. Ama bunun bir kalkınma olmadığını aksine servet aktarımı olduğunu unutuyorlar. Bütün yeraltı zenginliklerini Halilağa'da Cengiz'e, Balya'da Limak'a yani belli yandaş sermayeye aktarıyorlar. Bir yanıyla özellikle metalik madencilikte o kadar büyük istihdam da yaratılmıyor. 300-500 kişi çalışıyorlar. Burhaniye'de TÜMAD'ın devasa altın madeninde 350 kişi çalışıyor. Yine TÜMAD 10 yılsonunda 30 milyar lira para kazanacakken kendi raporlarına göre, bunun 289 milyon lirasını devlet payı ve belediyelere verecekler. Bu kazandıkları paranın yüzde 1'i bile değil. Diğer taraftan her işletmenin yaptığı gibi elbette ücret ve vergi verecekler. Zaten vergilerden de çoğu defa ya teşvik alıyorlar ya da affa uğruyorlar. Bunu Cengiz, Limak ve Kalyon'dan biliyoruz" dedi.
 
REHABİLİTASYON YALANI
 
Şirketler buralardan büyük para kazanırken, doğanın ise katledildiğinin altını çizen Eryılmaz, maden şirketlerinin en ciddi manipülasyonunun da rehabilitasyon olduğuna dikkati çekti. Bunun yalan olduğunu söyleyen Eryılmaz, "Kullanılan alanların rehabilite edileceğini söyleyenleri Balıkesir Havran ilçesi Tepeoba köyüne davet ediyorum. Orada terk edilmiş bir molibden madeni var. Rehabilite etmeden ortadan kalmış ve Orman Bakanlığı tarafından devralınmış. 190 metre derinliğinde 400 metre çapındaki cevher çukuru halen duruyor. Yağan yağmurlar kaya direnajı yaratmış, ağır metallerin çözülmesine neden olmuş. Çukur turkuaz bir su ile dolmuş. Bakanlık 'Sakın suya girmeyin. Zehirlidir' diye tabela asmış. Sanki atık havuzundaki ağır metaller ve zenginleştirmede kullanılan sülfirik asit yok oluyormuş gibi üstünü toprakla kapatmışlar. Onlar da toprağa sızıyor. Rehabilitasyon yalanını çok söylüyorlar, ama hiç rehabilite edilen bir yer görmedik. Koza hep zeytin diktiğini söyler. Ama oradaki ağaçların yıllardır büyüdüğünü görmedik" ifadelerini kullandı.
 
'ŞİRKETLERE PARA, HALKA ZEHİR KALIYOR'
 
Şirketlerin kazandığı paranın 100 misli doğaya zarar verildiğini vurgulayan Eryılmaz, tarım alanları, zeytinlikler, ormanlar ve su varlıklarına zarar verildiğini aktardı. Özellikle altın madenlerinin siyanür liçi yöntemiyle cevher zenginleştirme yaparken ciddi miktarda su kullandığını dile getiren Eryılmaz, "Yine patlatmalarla su varlıklarının yön değiştirmesine ya da yok olmasına neden oluyorlar. Bütün su, toprak, orman varlığını buradan çıkacak parayla karşılaştırdığımızda kazandıkları para binde bir bile değil. Dolayısıyla hem eko-kırım hem de insanlık suçu işliyorlar. Bizim sağlıklı beslenememize ve gıda krizine neden oluyorlar. İklim krizi ile birlikte insanları zor duruma sokuyorlar. Yani parasını onlar alıyor, zehir, kirlenen toprak ve su ise halka kalıyor. Oralarda yaşayan insanlar bölgede yetişen ürünleri yedikleri için hastalıklarla karşı karşıya kalıyorlar. Bu hastalıkların tedavisine harcanan parayı da hesaplarsak aslında ekonomik olarak kazanç değil tam tersine ekonomiye ciddi bir zarar veriyor" diye belirtti.
'EKOLOJİK KALKINMA'
 
Önümüzdeki dönemde ciddi bir gıda ve su krizi yaşanacağına işaret eden Eryılmaz, "Sadece madenlerle ilgili değil, imar baskısı da tarım alanlarının yok olmasına neden oluyor. Eğer bütün bu madencilik ve diğer yıkımlar olmasaydı ciddi bir bolluk yaşanacaktı. Bunun zenginliği çıkarılan altının, gümüşün, bakırın kazandıracağından çok daha fazla olacaktı. Ekolojik bir kalkınma modeli her zaman oluşabilir. Bayramiç Halilağa'daki tarımsal ürünler Cengiz'in ortaya çıkaracağı altından çok daha değerli. 10 sene çıkarılacak altın için yüzlerce yıl yapılacak tarım ve hayvancılık ekonomisi yok edilecek. Bunun önüne geçmeliyiz" diye konuştu.
 
MA / Tolga Güney