Doğu Akdeniz'de büyük tehdit: Akkuyu Nükleer Santrali

img

MERSİN - Yaşanan hukuksuzluklar ve ortaya çıkan sahte imza skandallarına rağmen çalışmalarına devam edilen Akkuyu'da nükleer santral için sona yaklaşılıyor. Mersin NKP Dönem Sözcüsü Avukat Alpay Antmen, tüm Doğu Akdeniz havzasının tehlike altına gireceğini söyledi.  

Mersin'in Gülnar ilçesine bağlı Büyükeceli kasabasının Akkuyu mevkiinde kurulması planlanan Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS), Türkiye'nin ilk nükleer santrali olacak. NGS için yer lisansı 1976 yılında alındı. Tesisin işbirliği ortak bildirisi ise  2010 yılında dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Rusya Federasyonu Hükümeti Başbakan Yardımcısı İgor Seçin tarafından Türkiye'de imzalandı. Atılan imzalar ve yapılan ikili görüşmelerle başlayan sürecin sonuna yaklaşıldı. Anlaşmanın ardından Akkuyu NGS, Rus kamu şirketi Atomstroyexport'a (ROSATOM'a bağlı Atomenergoprom'un alt şirketi) bedelsiz olarak teslim edildi. 
 
Jet hızıyla başlatılan projede 2011 yılına gelindiğinde de mühendislik çalışmaları başlarken, aynı yıl Akkuyu NGS inşaatı ve işletmesi için Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş’ye arazi tahsis edildi. 
 
TAŞ OCAĞI İZNİ ALTINDA İNŞAAT BAŞLADI
 
Akabinde birbirini takip eden inşaat ile ilgili çalışmalara karşı kurulan Mersin Nükleer Karşıtı Platformu'nun (NKP) itirazları ve eylemleri arasında çalışmalar aralıksız bir şekilde sürdürüldü. Akkuyu NGS Elektrik A. Ş. tarafından hazırlanan 3 bin 130 sayfalık Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna çevrecilerin itirazı ve hukuki mücadelesine rağmen Akkuyu NGS A.Ş. 2013 yılında sahada taş ocağı izni alarak inşaata başladı. Mersin Barosu'nun, 4 Kasım 2013 tarihinde Gülnar Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurarak santral sahasında delil tespiti talep etmesi üzerine mahkemece görevlendirilen 3 bilirkişi sahada incelemede bulundu. İnceleme sonucu dönemin Mersin Baro Başkanı Alpay Antmen, Mersin Valiliği'nin "sahada çalışma yok" şeklindeki yazısına rağmen "santral sahasında kazı, dolgu, tesviye ve hafriyat çalışmalarının yapıldığı, çalışmaların maden işletme izni verilen sahaların dışına taştığı, sahada idari bina, yemekhane, araç parkı gibi yapıların kurulduğunu" belirtti. 
 
Hukuksuz bir şekilde sahada başlatılan inşaata tepki gösteren Mersin NKP üyeleri, 27 Ocak 2014 tarihinde ÇED raporu alınmadan başlatılan çalışmalar hakkında suç duyurusunda bulunarak, aynı yılın 4 Şubat'ında da yapılması planlanan Akkuyu Nükleer Santrali'nin 1976 yılının sosyal, ekonomik ve teknik koşullarına göre verilen yer lisansının iptali için Mersin İdare ve Vergi Mahkemesi'nde dava açtı. Çevrecilerin ve halkın tepkisine rağmen çalışmalarına "kaçak" bir şekilde devam edilmesinde ısrar edilen santral hakkında hazırlanan ÇED raporu 1 Aralık 2014 tarihinde dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylandı. Santralin hukuksuz bir şekilde yapılmasına göz yummayan Mersin NKP üyeleri ise, 31 Aralık 2014'te ÇED iptali için Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurdu. 
 
SAHTE İMZALAR ORTAYA ÇIKTI
 
Hukuki süreçlerin başlamasıyla Akkuyu'daki hukuksuzluklar ÇED raporunda ortaya çıkan sahte imzalarla gündeme geldi. Santrale ait ÇED raporunda sorumlu nükleer enerji mühendislerinin imzalarının taklit edildiği ve raporların yatırımcı firma ile ÇED firması tarafından revize edildiği sırada hiçbir nükleer enerji mühendisi tarafından görülmediği öğrenildi. İmzaların gerçekliğini kontrol etmeyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın, raporun sunulduğu tarihte işten çıkarılmış olan nükleer enerji mühendislerinin imzalarının taklit edildiği ÇED raporunu kabul ettiği ortaya çıktı. Türk Mimarlar ve Mühendisler Odalar Birliği'nin (TMMOB) imzalar üzerinde kriminal inceleme istemesiyle ÇED raporunda sahte imzalar kullanıldığı belirlendi. 
 
Yapılan incelemelerde DOKAY ÇED Mühendislik tarafından hazırlanan ilk ÇED raporunun 4 Temmuz 2013 tarihinde Bakanlığa teslim edildiği ancak eksikliklerden ötürü 15 Temmuz’da iade edildiği ve raporda imzası bulunan nükleer enerji mühendisi Volkan Erdaş'ın raporun teslimi ardından 31 Temmuz'da işten ayrıldığı ancak 23 Ağustos 2013 tarihinde eksikliklerin giderilerek Bakanlığa yeniden sunulan raporda imzasının bulunduğu görüldü. 
 
İMZA SKANDALI TEKRARLANDI 
 
ÇED raporlarındaki imza skandalının ikinci defa tekrarlandığı bir başka skandal olarak gündeme gelirken, ikinci sahte imza skandalı ise 2014’te gerçekleşti. ÇED raporunun iade edilmesi ardından DOKAY ÇED Mühendislik firması yeni bir ÇED Raporu hazırlamaya başladı. Göreve gelen yeni nükleer enerji mühendisi Kuday Karaaslan’ın imzasının bulunduğu ÇED raporu, 31 Mart 2014 tarihinde Bakanlığa sunuldu. Raporun sunulmasına günler kala 19 Mart 2014 tarihinde Karaaslan DOKAY ÇED Mühendislik firmasındaki görevinden ayrıldı. Raporun Bakanlık tarafından kabul edilmesiyle 24 Temmuz 2014’te resmi kurumların projeyi değerlendireceği İnceleme Değerlendirme Komisyonu Toplantısı gerçekleştirildi. ÇED raporunda, İDK toplantısına katılan kurumların görüş ve önerileri doğrultusunda yeniden değişiklikler yapıldı ve 24 Eylül 2014 tarihli nihai ÇED raporu yeniden Bakanlığa sunuldu. Ancak 24 Eylül tarihli raporda, 6 ay önce işten ayrılan nükleer enerji mühendisi Karaaslan’ın imzasının olduğu görüldü.
 
Tüm bu sahtekarlıklara rağmen Nükleer Enerji'de ısrar eden iktidar, çevrecilerin açtığı yargı süreçleri ve ÇED  raporuyla ilgili davalar sürerken, ilk harcı 14 Nisan 2015 tarihinde dönemin Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın da katıldığı törenle atıldı. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan 25 Haziran 2015’te Ön Lisans alan Akkuyu Nükleer, 29 Haziran 2015’te ise Cengiz İnşaat (halka küfretmek ile gündeme gelen) ile deniz hidroteknik yapıların tasarımı ve inşaatına ilişkin sözleşmeyi imzaladı. 
 
HIZ KESMEDEN LİSANSLAR VERİLDİ
 
Akkuyu'da inşaat devam ederken, çevreciler tarafından açılan ÇED iptal davasında bir gelişme yaşanarak 11 Temmuz 2016 tarihinde bilirkişi heyeti incelemelerde bulunmak üzere santral sahasına geldi. 15 Temmuz'un ardından darbe girişiminden nasibini alan Akkuyu'ya gelen bilir kişi heyetinden bir kişinin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile meslekten ihraç edilmesinden kaynaklı 5 Aralık 2016'da yeniden bilirkişi heyeti Akkuyu NGS'de incelemelerde bulundu. 
 
ÇED iptal davasını beklemeyen Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), Türkiye’nin ilk nükleer santralini inşa edecek olan Akkuyu Nükleer A.Ş.’ye elektrik üretim lisansını 15 Haziran 2017'de verdi. Hız kesmeden bir bir lisansı verilen Akkuyu'da son olarak 20 Ekim'de Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’ndan (TAEK) İnşaat Lisansının ilk aşaması olan "Sınırlı Çalışma İzni" de verildi. Öte yandan Akkuyu Nükleer A.Ş. tarafından İnşaat Lisansının 2018 yılının ilk yarısına kadar alınması planlanıyor. 
 
'AKDENİZ'İN EKOSİSTEMİ BOZULACAK'
 
Akkuyu NGS için açılan ÇED iptal davasının 23 Kasım'da görüleceğini kaydeden Mersin NKP Dönem Sözcüsü Avukat Alpay Antmen, bu santralin Akkuyu’da yapılması ile kente, ülkeye, ekonomi, doğa ve yaşam alanlarına geri dönüşü olmayan zararların doğacağını belirtti. Antmen, "Santral Akdeniz’in ekosistemini bozacak olup, tarımını, turizmini insan sağlığını, yaşamı tehdit edecek düzeyde etkileyecektir. Bölgemiz nükleer atık deposuna dönüşecektir" dedi.
 
23 Kasım'da görülecek davanın Akkuyu'da dönüm noktası oluşturabileceğine dikkat çeken Antmen, bunun yanı sıra santralin yapım ve işletmesine ilişkin sözleşmenin kamu yararına ve ulusal çıkarlara aykırı olduğuna işaret etti. Sözleşmelerde enerji arz ve güvenliğin tehdit edildiğini vurgulayan Antmen, "Sözleşmenin karşılıklı edimleri, devletimiz açısından  zarara sokacak hükümler içermektedir" diye belirtti. 
 
'RANT UĞRUNA DOĞA KATLEDİLİYOR'
 
Yakın tarihte dünyada yaşanan nükleer santral felaketlerine dikkat çeken Antmen, yüksek teknolojilerin dahi bu santrallerde kazayı önleyemediğini vurguladı. Türkiye'nin ve Mersin'in doğa ve insan dostu "yenilenebilir enerji" kaynakları açısından oldukça zengin olduğunu kaydeden Antmen, şöyle devam etti: "Nükleer santral yerine bu seçeneklere yatırım yapılması gerek kentimiz gerek ülkemiz açısından gerekse insanlık açısından doğru olandır. Bu denli ekonomik, yaşamsal ve stratejik önem taşıyan bir konunun kent halkına, kent bileşenlerine sorulmadan plana konulması uluslararası sözleşmelere ve Anayasa hükümlerine aykırıdır. Akkuyu Nükleer Santrali'nin yapılmaması için bu kadar sebep varken siyasi iktidar ısrarla Nükleer Santralin temelini atmaya ve inşaata başlamaya çalışıyor. İktidar ne yargı sürecini ne de yasal mevzuatı beklemeden rant uğruna doğa katliamında ısrar ediyor." 
 
Yargı sürecine güvendiklerini sözlerine ekleyen Antmen, "Hukuki süreçleri sonuna kadar takip edeceğiz. Hukuki süreç yanında halkımızı da bilinçlendirmeye devam edeceğiz. Şunu da ilave etmek gerekiyor Türk Yargı Sistemi Danıştay ve Anayasa Mahkemesi ile de bitmiyor. Bu anlamda hukuki süreç sonunda cennet Mersinimizi kurtaracağız" diye konuştu.  
 
'TURİZM, TARIM VE DENİZİ BİTİRECEK'
 
Nükleer santrallerin olumsuz yönleri ve tehlike risklerinin tüm dünyada artık bilindiğinin altını çizen Antmen, "yenilenebilir enerjiler" (özlellikle rüzgar ve güneş) varken nükleer santralde ısrarın anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir yanının olmadığını söyledi. Antmen, "Eğer nükleer santral yapılırsa hem çevre kirliliği oluşacak ve hem de her an için bir nükleer kaza riski ile burun buruna yaşamak zorunda kalacağız. Mersin açısından nükleer santral turizmi , tarımı ve denizi bitirir.
 
'DENİZDEKİ CANLILAR ÖLECEK'
 
Santralin yapılması sonrası suların yükselmesi, teknik kazalar, başkaca dış faktörler yaşanacak. Herhangi bir kazadan sadece Mersin değil Kıbrıs ve Antalya başta olmak üzere tüm Doğu Akdeniz havzası tehlike altına girecek. 1986 Çernobil ve 2011 Fukuşima felaketleri hala hafızamızda ve bunlar halen tehlike yaymaya devam ediyor. Tüm bunlara rağmen Akkuyu’da nükleer santral ısrarı son derece riskli sonuçları doğurabilecektir. Bırakın nükleer bir kazayı deniz suyunun en az 2 derece artacağı bunun da denizdeki canlılar için ölüm sonucunu doğuracağı tahmin ediliyor. Ayrıca Nükleer santral için yapılan termik santraller, çimento fabrikalarıyla tam bir doğa katliamı yaşıyoruz.  Bir de nükleer santral faaliyete geçerse artık bu bölge yaşanacak yer olmaktan çıkacaktır maalesef" ifadelerini kullandı.
 
MA / Berivan Altan