Şiddet olayları artıyor: Çözüm bireysel terapi değil, toplumsal adalet

img

İSTANBUL - Toplumda artan şiddet olaylarının iktidarın politikalarından beslendiğini belirten Klinik Psikolog Fırat Kolyiğit, çözümün bireysel terapilerle değil, toplumsal adaletle sağlanacağını belirterek, “Toplumun tüm kesimlerinin sesinin duyulması önemli” dedi. 

Türkiye, son dönemde şiddet olaylarının en yüksek seviyeye ulaştığı bir süreçten geçiyor. Aile içi şiddetten akran zorbalığına, uyuşturucu bağımlılığından Kürtlere ve Suriyelilere yönelik ırkçı saldırılara kadar geniş bir yelpazede artış gösteren şiddet, ülkenin en önemli gündem maddeleri arasında yer alıyor. Meclis’te muhalif milletvekillerine yönelik saldırılar da bu karanlık tablonun bir parçası görülürken, son olarak İstanbul Yenikapı-Hacıosman seferini yapan M2 Metrosu’nda iki erkek, Suriyeli bir çocuğa şiddet uyguladı. 
 
Şiddet olayları konusunda veri tutan Umut Vakfı’nın raporlarında göre; 2014 ile 2023 yılları arasında 34 bin 197 şiddet olayı yaşandı. Yaşanan bu şiddet olaylarında ise 21 bin 434 kişi hayatını kaybederken, 31 bin 207 kişi de ağır yaralandı. 
 
Klinik Psikolog Fırat Kolyiğit, toplumda artan şiddet olaylarına dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘ŞİDDET OLAYLARI POLİTİK’
 
Şiddet kavramının tanımını yaparak değerlendirmesine başlayan Kolyiğit, şiddet olgusunun varoluşsal bir süreç olduğunu belirterek, ekledi: “Erken çocukluk döneminde birey anneyle kurduğu ilişkide bu gerçekle yüzleşmeye başlar. Zamanla birey toplumsallaşmaya başladıkça, eğitim kurumları ve diğer toplumsal yapılarla kurduğu ilişkiler şiddetin yönünü belirleyebiliyor.” 
 
Toplumda artan şiddetin sadece psikolojik açıdan patolojik ve ruhsal olarak ele almanın yanıltıcı olabileceğinin altını çizen Kolyiğit, şiddetin arkasında toplumsal dinamikler, kültürel faktörler ve ekonomik koşulların olduğunu vurguladı. Toplumsal hafızada derin izler bırakan katliamlar ve kadına yönelik şiddet olaylarının bugünkü şiddet kültürünün temelini oluşturduğunu dile getiren Kolyiğit,“Kadın cinayetleri ve toplumsal şiddet olaylarına baktığımızda bunların politik olduğunu görmek mümkün. Bu tamamen güç ve iktidar ilişkileriyle ilgili bir durumdur. Türkiye'deki toplumsal hafızada yer eden katliamlar Maraş, Çorum, Roboski gibi katliamlar, adaletsizlik ve cezasızlıkla sonuçlandığında toplumun bundan güç alarak şiddeti kendine göre meşrulaştırıp, başkasına zarar verebiliyor. Toplumsal katliamlar ve cezasız kalan suçlar, bu şiddetin devam etmesine neden oluyor. Bu şiddet olayları aynı zamanda toplumsal ve sistemsel bir krizdir" diye belirtti. 
 
SİSTEMATİK VE PLANLI 
 
Şiddet olaylarında siyasetin de önemli bir yerinin olduğuna dikkati çeken Kolyiğit, iktidarın kullandığı ırkçı dilin toplumdaki kutuplaştırmayı ve şiddet kültürünü derinleştirdiğini söyledi. Kürtlere ve Suriyelilere dönük ırkçı saldırıların temelinde siyaset dilinin olduğunu ifade eden Kolyiğit, “Bugün Türkiye'de, Kayseri'de binlerce insanın Suriyelilere karşı düzenlediği saldırılara tanık olduk. Aynı şekilde Nevşehir’de Amedspor forması giyen Kürtlere yönelik saldırılar da bu bir ırkçı zihniyetin ürünüdür. Bu saldırılar, sadece bireysel psikolojik sorunlarla açıklanamaz. Bu tür saldırılar bireylerin cinnet geçirmesinden ziyade, sistematik ve planlı bir şekilde toplumda yerleştirilen kültürün yansımasıdır” ifadelerini kullandı. 
 
AKP-MHP’NİN POLİTİKALARI 
 
AKP-MHP’nin politikalarının şiddeti daha da arttırdığını dile getiren Kolyiğit, “İktidar, kendi gücünü korumak için hukuku ve adaleti sadece kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor ve bu da toplumsal kutuplaşmayı artırıyor. Bu politikaların uzun vadede toplumu daha da şiddet sarmalına sürükleyeceğini düşünüyorum. Şiddetin ve toplumsal sorunların çözümü için iktidarın bu tür ayrımcı politikalardan vazgeçip, tüm toplumu kapsayan, adaletli ve insan haklarına dayalı bir politika benimsemeli. Adaletin sağlanması, bireylerin kendilerini değerli hissetmeleri ve toplumsal huzurun sağlanması için temel bir gerekliliktir. İnsanların içindeki karmaşıklık ve zorluklar bu şiddeti tetikleyebilir. İnsanlar, kendi çaresizlikleri ve yetersizlikleri ile başa çıkmak için bu şiddeti dışarıya yansıtıyorlar. Bu durum, toplumsal olarak daha geniş bir sorun olarak karşımıza çıkıyor” dedi. 
 
ÇÖZÜM: DEMOKRATİK MÜCADELE
 
Toplumdaki şiddetle başa çıkmanın yolunun demokratik mücadele olduğunu vurgulayan Kolyiğit, sözlerini şöyle noktaladı: “Bu tür toplumsal şiddetin çözümü için bireysel terapilerin ötesinde, toplumsal adaletin sağlanması gereklidir. Adaletin olmadığı bir yerde insanlar kendilerini daha da çaresiz ve değersiz hissedeceklerdir. Bu da şiddeti körükler. Bu nedenle adaletin teşvik edilmesi, insan haklarının savunulması ve toplumun tüm kesimlerinin seslerinin duyulması önemlidir. Üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve farklı kesimlerden insanların bir araya gelerek bu sorunlarla başa çıkması gerekmektedir. Bu tür bir dayanışma, şiddetle başa çıkmanın en etkili yoludur.”
 
MA / Ferdi Bayram