WAN - 33 yıl önce gözaltında kaybettirilen Mehmet Ertak'ın oğlu Servet Ertak, "Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü"nün devletler için utanç verici bir gün olduğunu belirterek, "Devlet, bu kara lekeden ancak geçmişiyle yüzleşerek kurtulabilir" dedi.
Türkiye ve Kurdistan’da 1990’lı yıllarda devlet tarafından “güvenlik” gerekçesiyle yüzlerce köy zorla boşaltıldı, yüzbinlerce insan da topraklarından göçertildi. Binlerce insan da devletin karanlık güçleri tarafından katledildi.
Mehmet Ertak da (32), Şirnex’ten Rezûk mezrasına dönerken 19 Ağustos 1992’de gözaltına alındı ve bir daha kendisinden haber alınamadı. Şırnak Emniyet Müdürlüğü’nde çalışan JİTEM elamanı Murat İpek’in 1997 yılında, “Mehmet Ertak’ı Şırnak Emniyet Müdürü Necati Altuntaş ve Terörle Mücadele Şube Müdürü Mehmet Kaplan’ın emriyle öldürüp gömdük” ifadeleriyle cinayetin failinin kendi ekibi olduğunu doğrulasa da, davaya ilişkin kimse yargılanmadı. Daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınan dosyada, Türkiye mahkum edildi.
Mehmet Ertak’ın oğlu Servet Ertak, aradan 33 geçmesine rağmen babasının faillerine ulaşamadıklarını belirtti.
GÖZALTI TUTANAĞINI SAKLADI
Babasının 18 Ağustos 1992 yılında Şirnex’te kömür ocağından evine dönerken kontrol noktasında, akrabalarıyla birlikte kimlik kontrolü yapıldıktan sonra, gözaltına alındığını belirten Ertak, “Resmi gözaltı tutanağını daha sonra avukatlığını yapan, rahmetli Tahir Elçi muhafaza etmiş. Elçi, polisin bürosuna baskın yapabileceğini ön görerek, tutanağı demir kapı pervazının içene saklayarak polisine eline geçip, yok edilmesini engellemiş. Bu belge daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderilen dosyanın içine yerleştirilmiş” dedi.
BİTMEYEN BİR YAS SÜRECİ
Kaybettirilme olaylarına dikkat çeken Ertak, “Bu durum bizim için bitmeyen bir yastır. Diğer bir anlamı ise kanımızdan olmayan ama size can olan ülkenin her yerinde olan insanların dayanışmasıdır” diye belirtti. “Kayıp” kelimesinin devlet için muhaliflerin sesini kısmak, yakınlarını tehdit etmek, aileler için ise sonsuz ve bitmeyen bir acı anlamını taşıdığına dikkat çeken Ertak, devletin bu kelimeyi kullandığında da mutlak bir cezasızlığı kendine zırh edindiğini söyledi.
Ertak, “Kayıp demek, geleceğimizin çalınması, annelerimizin umutlarının yok edilmesidir. Dünya’da böyle bir günün olması elbette devletler için bir utançtır. Bu devletlerin tarihinde olan kara bir lekedir. İnsan utancı ile yaşayamayan bir varlıktır. Bu kara lekeden de ancak geçmişi ile yüzleşerek kurtulabilir. Suçluları yargılayarak insanlardan ve ailelerden özür dileyerek kurtulabilir” ifadelerini kullandı.
'BİZDEN SONRA DA MÜCADELEYE SÜRECEK'
Bütün baskı ve tehditlere rağmen babasının akıbetini sorgulamak için mücadele ettiklerini dile getiren Ertak, “Tüm iç hukuk yollarını denedik. İç hukuk yollarından sonra ailem davayı AİHM’e taşıdı. AİHM ‘gözaltında yaşam hakkı ihlali’ kararı verdi ve Türkiye’yi mahkum etti. Fakat babamın cenazesine ilişkin herhangi bir bilgiye ulaşamadık. İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Cumartesi İnsanları ile tanıştık. Mücadelemize sırt verdiler ve mücadeleye daha aktif katıldık. Hak ve adalet yerini buluncaya kadar bu mücadele devam edecek. Bizden sonra ardıllarımız da bu mücadeleyi devam ettirecek” diye konuştu.
Ertak, son olarak “Kayıp yakınları ile birlikte bu mücadeleyi sonuna kadar devam ettireceğiz. Devletten isteğimiz ise geçmiş ile yüzleşmeleri” dedi.