‘Kadın cinayetleri 1960’lı yıllardan bugüne değişmedi’

  • kadın
  • 09:04 24 Kasım 2020
  • |
img

MERSİN - Kadına yönelik her türlü şiddetle mücadele etmek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini yaygınlaştırmak için yola çıktıklarını belirten Mimoza Kadın Derneği Başkanı Çiğdem Gürsoy, evlerin dahi artık güvenli olmadığı bir süreçte mücadeleyi büyütmek istediklerini söyledi. 

Kadınların, şiddete karşı alanlara çıktığı Kasım ayının sadece ilk iki haftasında 20 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi. Kazanımlarına yönelik saldırıların arttığı yıl boyunca mücadele hatlarını ören kadınlar, yeni oluşum ve platformlarla yollarına devam etti. Dayanışmayı büyütmek ve güçlendirmek üzere bir araya gelebilecekleri yeni yaşam alanları yaratan kadınlar, 7 Kasım’da Mimoza Kadın Derneği’ni açtı. 
 
Mersin’in Akdeniz ilçesinde kurulan Mimoza Kadın Derneği'nin Başkanı Çiğdem Göksoy, 25 Kasım dolayısıyla ülkedeki kadın mücadelesi ve karşı geliştirilen saldırıları değerlendirdi. 
 
‘TOPLUMUN YARISIYIZ’
 
Kadınların kimlikleriyle var olmak istediklerini belirten Göksoy, eşit haklarının olduğunu ve bunu her yerde sağlamak istediklerini söyledi. “Toplumun yarısıyız” diyen Göksoy, “Her gün bir yerde bir kadın öldürülüyor. Kadınlar taciz ve tecavüze maruz kalıyor. Kazanılmış haklarımız alınmaya çalışılıyor. Bütün bunların üstüne birde pandemi süreci başladı. Bu süreçte de birçok kadın taciz, tecavüz ve şiddet mağduru oldu. Böylesi bir süreçte kadın dayanışmasına ihtiyaç vardı. Bu dayanışmayı büyütmek ve birlikte güç olmak için yola çıktık” diyerek derneklerinin kuruluş amacını anlattı. 
 
Derneklerinin şiddet ve toplumsal cinsiyet temelli çalışmaları merkezine aldığını ifade eden Göksoy, “Toplumda kaba bir şiddet tanımı var. Halbu ki psikolojik, sosyolojik ve sözel tanımı da barındırdığını anlatmak istiyoruz. Bununla birlikte temelinde yatan toplumsal cinsiyet rollerimiz var. Şiddet ve toplumsal cinsiyet temelli bir çalışma yürüteceğiz. Tüzüğümüzün ana maddesi budur” dedi. 
 
‘EVLER GÜVENLİ DEĞİL’
 
Pandemi gibi olağanüstü süreçlerden en çok kadınların etkilendiğinin altını çizen Göksoy, “Pandemi sürecinde ilk gözden çıkarılan kadınlar oldu ve işsiz kaldılar. İş alanlarından soyutlandılar ve iş gücü olarak gözden çıkarıldılar. ‘Evdekal’ çağrılarıyla bu süreç, psikolojik baskı ve şiddete dönüştürüldü. Kaba şiddet ile birlikte psikolojik şiddet başladı. Bu süreçte sığınma evlerine yapılan başvurularda yüzde 78 oranında bir artış söz konusu oldu. Kadınlar evde güvende değil” ifadelerini kullandı.
 
‘KADIN ÜNİVERSİTESİ’
 
Son günlerde iktidar tarafından gündeme getirilen “kadın üniversitesi”ne de değinen Göksoy, şöyle dedi: “İlk ‘kadın üniversitesi’ denildiğinde ‘Ne kadar güzel. Kadınların kendilerine ait alanları mı oluşuyor?’ gibi düşünceler oluştu ancak altında yatan zihniyetin böyle olmadığını görüyoruz. Bu dönem kadın üzerinden her şeyin politik bir yaklaşımla yapıldığını gözlemleyebiliriz. ‘Kadın üniversitesi’nin aslında tamamen ötekileştiren bir yaklaşımla kurulduğunu biliyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmaya açıldığı bir dönemde ‘kadın üniversitesi’ni öne sürmek ve bunun ileri bir atılımmış gibi göstermek kadın mücadelesini geriletmeye dönük bir girişimdir.”
 
25 KASIM’A ÇAĞRI
 
25 Kasım’ın tarihçesine ve önemine değinen Göksoy, “Mirabal Kardeşler’in ölümü kaza olarak verilmeye çalışıldı. O olayın yaşandığı 60’lı yıllardan bugüne kadın cinayetleri değişmedi. O dönem kadın katliamlarına kaza süsü verilmeye çalışılırken, bugün de kadınlar suçlu gösterilmeye çalışılıyor. Bizler de geçmişi unutmadan gelecekle ilgili neler yapabiliriz diyerek mücadele alanlarında olmak için yola çıktık. Evde hapsedilmekten öte alanlarda olmaya ve haykırmaya devam edeceğiz. Herkesi, bir kişi daha eksilmemek için alanlarda mücadele etmeye çağırıyoruz. Mimoza Kadın Derneği olarak 25 Kasım’da alanlarda olacağız. Rengimizde olduğu gibi coşkuyu, neşeyi, ümidi ve dirilişi haykırmak için alanlarda olacağız. Bütün kadınları alanlarda olmaya davet ediyoruz” çağrısında bulundu. 
 
MA / Ömer Akın