Biçer: İl il dolaşıp İstanbul Sözleşmesi’ni anlatacağız

img

ANKARA - Erdoğan'ın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme karının yok hükmünde olduğunun altını çizen CHP Genel Başkan Yardımcı Gülizar Biçer Karaca, “İl il dolaşarak kararın iptali için toplumsal tepkileri büyüteceğiz” dedi.

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine dair gece yarısı aldığı karara karşı Danıştay’da açılan davaların sayısı her geçen gün artıyor. Kadın örgütlerinin yanı sıra, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) de kararın yasal olmadığını belirterek iptali için Danıştay’da dava açacaklarını açıkladı.
 
Erdoğan ise son yaptığı açıklamada, kararın yasal olduğunu savunarak, "Meclis'in alacağı bir karar değil bu. Çıkma kararını verdik, kendilerine durumu bildirdik. Bu iş böylece bitmiştir. 3 ay içinde konsey de bununla ilgili kararı açıklayacaktır bizler de buradan çıkmış olacağız” dedi. Ancak sözleşmenin hala yürürlükte olduğunu belirten kadınlar hem sokakta hem de Meclis’te mücadelelerini sürdürüyor.
 
Meclis Genel Kurulu'nda sözleşmeden çekilme kararını mor örtüyle protesto eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.
 
‘YOK HÜKMÜNDEDİR’
 
Sözleşmenin 2011’de Meclis tarafından kabul edildiğini ve iç hukukta kanun hükmüne kavuştuğunu hatırlatan Karaca, “Bu nedenle Cumhurbaşkanı’nı bir gece yarısı tek başına ‘sözleşmeyi kaldırıyorum’ deme yetkisi yok. İdare hukuku ve Anayasa anlamında da gerçekten hem yasama organın iradesine darbedir hem de Anayasa’nın ihlalidir. Normlar hiyerarşisinde, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler kanunların dahi üzerinde yer alıyor. Bu nedenle tek başına bir kişinin bu sözleşmeyi feshetme yetkisi yoktur. Bu karar hem hukuken hem de toplum vicdanında yok hükmündedir” ifadeleri kullandı.
 
‘KANUNLA İLGİLİ KARARNAME YETKİSİ YOK’
 
Cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisini düzenleyen Anayasa 120'nci maddeye işaret eden Karaca, “Anayasa 120'nci Madde der ki; mevcut kanun hakkında kararname düzenlenemez. Yani 6250 sayılı uygun bulma kanunu varken bu kanunla ilgili Cumhurbaşkanı’nın kararname düzenleme yetkisi yoktur. Temel hak ve özgürlükler alanında da Cumhurbaşkanı’nın kararnamesiyle bir düzenleme yapma olanağı da Anayasa uyarınca yoktur. İstanbul Sözleşmesi temel hak ve özgürlüklerden hem yaşam hem işkence görmeme hakkını düzenleyen bir iç hukuk sözleşmedir. Bu nedenle Cumhurbaşkanı’nın bırakın kararı kararname bile düzenleme yetkisi yok” diye belirtti.
 
MOR RENGİNİN HİKAYESİ
 
CHP’li milletvekilleri olarak Meclis’te yaptıkları mor örtülü protestoya dair de konuşan Karaca, Anadolu geleneğinde şiddet gören kadınların mor cepken giyerek şiddet failini teşhir ettiğini belirterek, “Şiddet gören kadınlar mor cepken giyip köy meydanına çıktığında artık şiddet gördüğünü alenen ifşa etmiştir ve bu erkek kendisini affettirmediği sürece de toplumdan dışlanırdı. Yani Anadolu geleneğinde mor rengi şiddet gören kadının ifşası ve şiddet uygulayan erkeğin de cezalandırılmasıydı. Meclis’te İstanbul Sözleşmesi’nin yok hükmünde olan, kendi karanlık zihniyetleri gibi bir gece yarası kararıyla yok edilmesine çalışılmasına tepki göstermek istedim. Bu nedenle mor örtü serdim” ifadelerinde bulundu. 
 
‘İL İL DOLAŞACAĞIZ’
 
Meclis’te yaptıkları mor örtülü protestonun İstanbul Sözleşmesi’ne dair tepkilerinin başlangıcı olduğunu dile getiren Karaca, “Bu hafta içinde de Danıştay’da davamızı açacağız. Arkasından tüm alanda kadınlarla birlikte il il dolaşarak İstanbul Sözleşmesi’nin ne olduğunu anlatıp kararın iptali için 42 milyon kadınla birlikte AKP’nin karanlık zihniyetin, kadını birey olmaktan çıkaran anlayışa karşı toplumsal tepkileri büyütmeye çalışacağız” dedi.  
 
‘MÜCADELEYİ KAZANMAK ZORUNDAYIZ’
 
Uluslararası alanda da bir hak mücadelesinin verildiğini aktaran Karaca sözlerini şöyle tamamldı: “Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu gibi uluslararası alanlar ve hak örgütleri de bunu kaygı verici olarak ifade etti. Ancak Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten tek adamın farklı bir yönetim anlayışı var. Gerçekten temel hakları bir tehdit ve çıkar unsuru olarak kullanan bir zihniyet var. Tek adam rejiminin dışarıdaki tepkilerin ne olduğunu ya da ne olacağını çok umursadığını düşünmüyorum. Sadece ‘ben bunları tek başıma yapabilirim, bunları yapmamı istemiyorsanız bana para verin’ gibi bir tehdit unsuru olarak kullanıyor. Avrupa’nın ya da gelişmiş ülkelerin bu tehditlere boyun eğeceğini düşünmüyorum. Ama özünde olması gereken 42 milyon kadının İstanbul Sözleşmesi’nin bu şekilde hukuksuzca yok edilmesine topluca tepki vermesidir. Kadınlara hak tanıyan, her türlü şiddetten koruması için devlete sorumluluk yükleyen bir sözleşme bu. Uluslararası ilişkiler anlamında kaygı verici gelişmeler olacaktır. Ama öncelikle kendi içimizde bu mücadeleyi kazanmak zorundayız.” 
 
MA / Zemo Ağgöz