‘Çözüm Süreci’nden sonra en az 2 bin 289 kadın katledildi

img

İZMİR – Çözüm sürecinin sonlandırılmasının ardından artan şiddet, nefret ve ötekileştirme politikaları en az 2 bin 289 kadının yaşamına kastetti. PKK Lideri Abdullah Öcalan, o dönem kadın kırımına ilişkin “ben bu devlete üye olmam” sözleriyle tepki göstermişti. 

 
Evrenselleşen bir olgu halini alan kadına yönelik şiddet, cinsiyet eşitsizliğinin en acımasız örneği olarak toplumları derinden etkilemektedir. Türkiye’de de son yıllarda önemli ölçüde artış gösteren kadına yönelik şiddeti sosyal yaşamda önlem alınması gereken önemli bir sorun haline getiren etken izlenen politikalar. Bugün Kürt sorunu özelinde yürütülen savaş politikaları ülkeyi sosyal, iktisadi ve siyasi anlamda derin bir krize sürüklerken, militarizmin kışkırttığı erkeklik cinsiyet eşitsizliğini derinleştirmektedir. Toplumsal barışı ve refahı direk etkileyen bu politikalar, kadına ise şiddet, katliam, taciz, tecavüz, işsizlik ve yoksulluk olarak sirayet etmekte. 
 
2011: SON 10 YILIN EN AZ ŞİDDET YILI
 
Kadın mücadelesinin en önemli kazanımı olan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin (İstanbul Sözleşmesi) imzaya açıldığı 2011 yılı, son 10 yılın en az şiddet ve katliamların yaşandığı yıl olarak tarihe geçti. Şiddet ve katliam elbette durmadı ve 121 kadın yaşamını yitirdi ancak sonraki yıllara oranla yarı yarıya bir düşüş söz konusu idi. Bunda ise cinsiyetçi politikalar yerine kadından yana bir tutum izlenmesi, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 sayılı yasa için yapılan hazırlıklar ve konunun sık sık kamuoyunda gündeme gelmesi etkili oldu.
 
Bu da şunu gösterdi ki devlet ve iktidar, cinsiyetçi politikaları bir kenara bırakıp, çözümü konuştuğunda kadına yönelik şiddet ve cinayetler azalıyor. 
 
2012-2014: 741 KADIN KATLEDİLDİ 
 
Okul, iş yeri, ev, sokak ve her ortamda şiddetle yüz yüze bırakılan kadınlar, katledilmeye devam edildi. 2012 yılında 210 kadın katledilirken, “çözüm süreci”nin başlatıldığı 2013 yılında 237 kadın katledildi. Toplumun yeniden inşa edildiği böylesi süreçler, yeni toplumsal sözleşmelerin ortaya çıktığı dönemlerdir. Kürt sorununda demokratik ve barışçıl çözüm tartışılırken, cinsiyetçilikle kendini besleyen militarist yapı çabalara rağmen geriletilmediğinden kadına yönelik şiddet varlığını sürdürdü. İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği aynı zamanda barış görüşmelerinin hala masada olduğu 2014 yılında da 294 kadın, erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi. 
 
‘KADINLARIN KATLEDİLDİĞİ ÜLKEYE ÜYE OLMAM’
 
“Çözüm süreci”nin bitirildiği ve milliyetçi, militarist yapıların tekrar alenen sahneye çıktığı 2015 yılında 303 kadın katledildi. “Çözüm süreci”nde başlatılan tüm çalışmaların odağına kadını alan ve kadın olmadan barış sürecinin tamamlanamayacağını her defasında vurgulayan PKK Lideri Abdullah Öcalan, “Demokratik çözümde ilk başlığım kadın özgürlüğüdür” diyerek, masada kadın öncülüğünde bir barışı sağlama niyetini ortaya koydu. Keza bu kararlığını 2015 yılı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne gönderdiği mektupla da yineledi. 
 
Öcalan, mektubunda ayrıca bu süreçte kadına yönelik sürdürülen şiddet ve katliamlara tepkisini “Bu kadar kadının öldürüldüğü bir ülkede, ben bu devlete üye olmam” diyerek gösterdi. Ve bu mektuptan 4 ay sonra “çözüm süreci” AKP tarafından bitirildi, İmralı Adası’nda tekrar devreye konulan tecrit, derinleştirilerek tüm ülkeye yayıldı.  
 
KADIN SÖZLEŞMESİ
 
Öcalan, mektubunda şu ifadelere yer verdi: "Benim için kadın özgürlüğü her şeyden daha önemlidir. En güzel kadın, hayatı özgür yaşayan kadındır. Hiçbir çirkinlik köle kadınla ve tahakkümcü erkekle birleşmek bütünleşmekten daha alçak ve iğrenç olamaz. Yine hiçbir birlik ve bütünlük özgür kadınla ve tahakkümü yenmiş erkeklikle yaşamaktan daha değerli güzel ve doğru olamaz. 30 yıldır en önemli destekçilerim kadın arkadaşlardır. Benim kadınla diyalogum, sözleşmem önemlidir. Siz kadının toplumsal sözleşmesini geliştireceksiniz. Kadın cinayetlerinden tutalım da kadın sünneti, tecavüz ve benzeri hepsine karşı mücadele veren bir sözleşme olmalı. Derinlikli ele almalısınız. Erkeklere güvenmeyin. Erkek dogmatiğini yıkın. Kadınlığınıza güvenin. Eşitlik ve özgürlük kadın meselesiyle sağlanır. Bu nedenle bizim devrimimiz kadın devrimidir. 
 
KADIN YOKSA YAŞAM DA YOK
 
Kadın olmadan yaşam olmaz. Özgürlük olmadan etik ve estetik olmaz. ‘Kadın etiği’ dediğim şey kadınının karar verme gücüdür. ‘Bir kadını alma’ ya da ‘kızını verme’ kabul edilemez. ‘Ben benim’ diyeceksin. ‘Ben kimsenin değilim.’ Kadın kocasının eşi, babasının kızı ya da abisinin kız kardeşi değildir, olmamalıdır. Kadın kendisi olmak durumundadır. Bunun formülü tutkuyla çalışmaktır, yoğunlaşmaktır, karanlığı aydınlatmaktır. Erdoğan ‘3 çocuk, erken evlilik’ diyor. O da bilinçli olarak söylüyor, ben de bilinçli olarak söylüyorum. İki anlayış çatışıyor. Bakalım o mu kazanır, biz mi kazanırız göreceğiz. Benim buradaki demokratik çözüm başlıklarımda da kadın özgürlüğü birinci maddedir. Anlamıyorlar. 'Bunun demokratik çözümle ne alakası var' diyorlar. Ben net konuşuyorum. Kadın özgürlüğünün demokratik çözüm ile ilişkisi nettir. Daha önce de söyledim, bu kadar kadının öldürüldüğü bir ülkede, ben bu devlete üye olmam. Çözüm; kadının eşitlik, özgürlük hukukuyla beraber olur. Kadın hukuku-özgürlük hukuku benim için esastır.”
 
2015’TEN SONRA 
 
2013 Newroz’undan 2015 Newroz’una kadar yaşanan toplumsal umut, tecrit ile birlikte insanlığı utandıran sahnelere neden oldu. “Hendek” çarpıtmasıyla ilan edilen sokağa çıkma yasakları, Cizre bodrumları katliamı, 11 il ve en az 49 ilçenin bombardımanla yerle bir edilmesi, binlerce insanın katledilmesi, yüz binlercesinin evsiz bırakılması ardı ardına birbirini izleyen süreçler oldu. Bu süreçte hortlatılan militarizmden en çok etkilenenler ise kadın ve çocuklar oldu. Katledilen kadınların cenazeleri sokak ortasında çıplak bir şekilde teşhir edildi, çocuklar annelerinin kucağında, ekmek almaya giderken silahların hedefi oldu. 
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) verilerine göre, 2 milyondan fazla insanın etkilendiği yasaklar döneminde, bin 425 insan yaşamını yitirdi, 2 bin 583 insan yaralandı.  
 
MİLİTARİZM VE CİNSİYETÇİLİK 
 
Kürt kentlerinde savaş politikası yürüten asker ve özel harekatçıların boşaltılan evlerde iç çamaşırları dağıttığı, kadınların özel eşyalarını fotoğrafladığı, evlerin yatak odalarına kadın düşmanı ve aşağılayıcı yazılamalar yaptığı belgelendi.
 
Boşaltılan evlere giren asker ve polisler, aynı dönem sokakların duvarlarına da kadın bedeni üzerinden yaptığı cinsiyetçi yazılamaların fotoğraflarını sosyal medyada paylaştı.
 
2 BİN 254 KADIN KATLEDİLDİ 
 
İktidarın kullandığı cinsiyetçi dil keskinleştikçe kadın kazanımlarına saldırılar sertleşti, erkek şiddeti arttıkça yaşamını yitiren kadın sayısı katlandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) verilerine göre, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’da 474, 2020’de 300 kadın katledildi. Böylece “çözüm süreci”nin sonlandırıldığı 6 yılda, 2 bin 254 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi. 
 
BOMBALAR PATLADI
 
Sürecin bitirilmesinin ardından tırmandırılan şiddet sokağa taştı, meydanlarda patlatılan bombalar nedeniyle yüzlerce kişi yaşamını yitirdi, yüzlercesi kalıcı hasarla yaralandı. Kobanê’deki çocuklara oyuncak götürmek için yola çıkan yüzlerce kişi, 20 Temmuz 2015’de Urfa’nın Suruç ilçesinde açıklama gerçekleştirdiği sırada DAİŞ’in hedefi haline getirildi. Patlatılan bomba sonucu 33 kişi yaşamını yitirdi, 100’den fazla kişi yaralandı. Burada yaşamını yitirenlerin 9’u kadındı. 
 
Bu süreçte DAİŞ’in hedef aldığı merkezlerden biri de Ankara idi. 10 Ekim 2015'te kentte gerçekleştirilen Barış Mitingi’ne yönelik saldırıda 103 kişi yaşamını yitirdi. Yürüyüş alanına kortej halinde ilerleyen grupların bulunduğu Tren Garı kavşağında, 3 saniye arayla 2 patlama gerçekleşti. Yerde yatan yaralılara polis tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etti, bu da yaşamını yitirenlerin sayısını arttırdı. Bu patlamada ise 26 kadın yaşamını yitirdi. 
 
62 KADIN KURUMU KAPATILDI 
 
15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından 21 Temmuz'da ilan edilen ve 7 kez 3’er aylığına uzatılan Olağanüstü Hal (OHAL) 2 yılın ardından 17 Temmuz 2018 gecesi itibariyle sona erdi. Bu süreçte, şiddete maruz bırakılan kadınlara destek vererek, farkındalık eğitimleri ve projeler üreten kadın kurumları kapatıldı. (Adıyaman Kadın Yaşam Derneği, Anka Kadın Araştırmaları Derneği, Bursa Panayır Kadın Dayanışma Derneği, Ceren Kadın Derneği, Gökkuşağı Kadın Derneği, Kongreya Jinên Azad (KJA) , Muş Kadın Çatısı Derneği, Muş Kadın Derneği, Selis Kadın Derneği, Van Kadın Derneği.) 
 
Demokratik Bölgeler Partisi’ne (DBP) bağlı belediyelere atanan kayyımların ilk hedefi kadın kurumları oldu. Kayyımlar tarafından 52 kadın kurumunu kapatıldı. Kapatılan kadın merkezlerinin yanı sıra Diyarbakır Büyükşehir ve Mersin Akdeniz Belediyesi’ne bağlı sığınma evleri kapatıldı.
 
Van Muradiye Belediyesi kreş, klinik ve kadın aş evi çalışmaları durduruldu. Batman’da da kadın spor kompleksi kapatıldı.
 
SON SALDIRI İSTANBUL SÖZLEŞMESİ 
 
Saldırılar arttırılırken, kazanımlar da bir bir hedef alındı. En son 20 Mart gecesi yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği duyuruldu. İnfial yaratan karar, kadınlar cephesinden hiçbir şekilde tanınmadı. Saldırılara karşı sokakları terk etmeyen kadınlar, bir kez daha direnişi kuşandı ve alanlarda hem haklarına hem de hayatlarına sahip çıkıyor. 
 
MA / Semra Turan