Avukat Ülgen: Şeriat istedikleri için Medeni Kanun hedefte

  • kadın
  • 09:03 5 Şubat 2022
  • |
img

İZMİR - İktidarın kadın hakkını güvence altına alan Medeni Kanun'a açıkça saldırdığını belirten avukat Celal Ülgen, “Çünkü medeni hukukun düzenlemeleri şeriatı reddeder” dedi.

İktidarın son yıllarda sürekli gündeme getirdiği ve kadın örgütlerinin tepkisiyle her seferinde geri adım attığı “Süresiz nafaka” olarak adlandırılan yoksulluk nafakası bir kez daha gündemde. Yakında Meclis’e sunulması beklenen 6. Yargı Paketi’nde nafakanın belirli bir süreye bağlanması söz konusu. Adalet Bakanlığı'nın iki yıllık çalışması sonucunda ortaya koyduğu kademeli formüle göre; nafaka ödeme süresine “üst sınır” konulması ya da evlilik süresi kadar nafaka ödenmesinden bahsediliyor.  
 
Evlilik süresi kadar nafaka ödenmesi formülü kabul edilirse 3 yıl evli kalan bir kişi, boşandığı kadına bu süre boyunca nafaka ödemekle yükümlü olacak. Bu süre bitiminde, kadının işsiz ya da herhangi bir gelirinin olmadığı anlaşılırsa nafaka devlet tarafından Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı üzerinden ödenmeye devam edilecek.
 
SONRAKİ HEDEF MEDENİ KANUN
 
Nafaka hakkı gibi iktidarın hedefinde olan bir diğer konu ise Medeni Kanun. Özellikle iktidara yakın kesimin nafakadan sonra hedefine koyduğu kanun ise, kadın-erkek eşitliğinde birçok hak tanıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) 22 Kasım 2001'de kabul edilen ve 1 Ocak 2002'de yürürlüğe giren 4721 sayılı yasa olan Medeni Kanun, medeni hukuk alanına ilişkin kuralları içeren başlıca yasa ve başlangıç hükümleri dışında; kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku, eşya hukuku ve borçlar hukuku olmak üzere toplam 1030 maddeden oluşuyor. Medeni Kanunu’nda, ailede kadın-erkek eşitliği, evlilikte resmî nikah zorunluluğu, tek eşle evlilik esası, kadınlara istedikleri mesleğe girebilme hakkı tanınırken, mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında da eşitliği sağlıyor.
 
Kanunun 175. maddesinde, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek tarafın kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceği, nafaka yükümlüsünün kusurunun aranmayacağı yer almakta. Kanun, aslında “Süresiz nafaka” için bir cinsiyet ayrımı yapmazken, kadın veya erkek fark etmeksizin, maddi gücü olmayan taraf maddi gücü olan taraftan "yoksulluk nafakası" almaya hak kazanabiliyor.
 
Anayasa üzerine çalışmaları olan avukat Celal Ülgen, iktidarın düzenlemek istediği nafaka hakkı ve Medeni Kanun'a ilişkin Mezopotamya Ajansı'na (MA) konuştu. 
 
YARGI REFORMU DEĞİL
 
AKP iktidarının daha önce birçok “Yargı Reformu” paketinden söz ettiğini belirten Ülgen, her defasında bütün insanların dikkatini çekecek, süslü sözlerle yeni bir hukuk düzeni ve düzlemi başlatacak gibi bir imaj yarattığını söyledi. Ancak bunların hiçbirinin gerçekleşmediğini ifade eden Ülgen, “‘Özgürlük’ dediği şeylerden tam tersine baskı rejimleri çıkmıştır. İyileştirme denilen şeylerden daha fazla kelepçe daha fazla gözaltı ve biber gazı çıkmıştır. 6'ncı Yargı Paketi’nde de ‘yargıda iyileştirmeler’ adı altında bir takım şeyler vaat ediliyor. Ancak yargı bağımsızlığı hakimlerin ve savcıların bağımsız çalışabilmesinin güvencesi, yargının artık iktidarın arka bahçesi olarak kullanılmamasına ilişkin tek bir düzenleme yok. Bu nedenle bu yargı reformu paketi değil ancak beraberinde yine baskı ve korkutma, insanların söz söyleme haklarını elinden alma gibi sonuçlar çıkaracağı belli” dedi. 
 
NAFAKAYI KÖKTEN KALDIRMAK 
 
Türkiye’de kadınların ekonomik özgürlüğü olmamasından dolayı nafaka aldığını ifade eden Ülgen, iktidarın nafakayı kökten kaldırmak istediğini vurgulayarak, “Erkek boşanmış olduğu kadına 3 yıl süreyle nafaka verecek, 3 yıl sonra ‘başının çaresine bak’ diyecek bir düzenleme getirilmek isteniyor. Bu toplumu tamamen alt üst edecek bir düzenleme olur. Henüz bunun ayrıntıları yok ama ipuçları var. Çünkü zaman zaman toplumu alıştırmak için bu şekilde açıklamaları kimi medya tarafından yapılıyor, sonra geri çekiyorlar. ‘Sonsuza kadar nafaka ödenmesi doğru değil’ diyerek, bu nafaka uygulamasından 3-5 yılla erkeklerin kurtulmasını ve kadının kendi kaderine terk edilmesini düzenleyen bir yasa tasarısı hazırlığı içindeler” diye belirtti. 
 
TOPLUMUN DENGESİYLE OYNUYORLAR
 
“Nafaka bütün kadınların eşit oranda aldığı bir para değil” diyen Ülgen, esas teşkil eden olayın nafaka ödeyenin, evlilik birliği içindeki hayat standarttı olduğunu belirterek, şöyle devam etti: “Bir kişi ayda 60 bin TL para harcıyor ise ona göre kadına 30 bin TL nafaka veriyor. Asgari ücretle çalışan biriyse o zaman bin ya da 2 bin TL nafaka veriyor. Bu dedikleri sistem aslında hepsini eşitliyor. Bu ülkede eşitlik arandığı noktada eşitlik vermiyorlar, eşitlik aranmayacak noktada eşitlik getirmek istiyorlar. Belli bir süre sonra nafaka kesildiğinde, devlet tıpkı bugünkü asgari ücret ödemesi gibi bir asgari nafaka ödemesi kararlaştıracak ve otomatik olarak onu almaya kalkacaklar. Evlilik birliğinin sona ermesinde kusurlu olan erkeğin, kadına karşı ödemek durumunda olduğu nafakayı neden devlet ödesin? Kadının nafaka hakkını kısıtlamak ya da belli bir süre sonra sonlandırmak gibi bir yasa tasarısı da aslında toplumun hassas dengeleriyle oynayacak ve o konuda da büyük tepki alacaklardır. Bunu mantıkken yapmamaları gerektiğini kendileri de biliyor ancak yine de yapıyorlar. Laik bir hukuk devletinde her şeyi ters yüz etmek istiyorlar.” 
 
KANUN NE DİYOR?
 
Siyasi iktidarın kimi dini ve siyasal söylemlerinde insanları sürekli kul olarak gördüğüne işaret eden Ülgen, ancak Medeni Kanun'un insanlara ve bireylere “kul” olarak yaklaşmadığını belirtti. “Kanunda kul olmak yerine birey ve yurttaş olmak önemlidir” diyen Ülgen, “Yurttaşı ve yurttaşın yasalarını öngören Medeni Kanun, kişinin hallerini, evlenme, boşanma, nişanlanma, miras gibi her konuda uygar hukukun temel noktalarını dile getirmektedir. Sözlenme, nişanlanma, nişanın bozulması, evlenme, boşanma, nafaka bunun gibi kişinin sosyal hayattaki bütün ilişkilerini düzenleyen bir kanundur. Boşanmanın, nafaka ödenmenin sebepleri yazılır. Yoksulluğa düşen kadına mutlaka buna sebep olan erkeğin nafaka ödemesinin gerekli olduğunu söyler. Bu tür ilişkileri düzenleyen ve topluma ona göre yön veren bir yasa elbette çok önemlidir" diye belirtti.  
 
‘ŞERİAT GETİRİLMEK İSTENİYOR’
 
İktidarın şeriat düzeni istediğini söyleyen Ülgen, "Medeni hukuku ve medeni hukukun düzenlemeleri şeriatı reddeder. Bu nedenle medeni hukuka karşı açıkça bir saldırı var. Bu saldırı yönetim kademesinden değil alt kademeden yapılıyor ve yukardakiler de sessiz kalıyor. Zaman içerisinde çözme, çürütme faaliyeti şeklinde öne sürülüyor. Geçmişte ‘asla bu olmaz’ dediğimiz uygulamaları bugün toplumu alıştırarak yaptılar ve bundan sonraki süreçte de yapmaya çalışacaklardır. Hem kendi tabanlarını konsolide etmek, cemaatleri, tarikatları memnun etmek hem de zaman kazanmak için böyle zamansız çıkışlar yaparak, kanun aleyhine söylenen sözler konusunda harekete geçmeyerek, onların rahatlıkla düşüncelerini açıklamalarına zemin hazırlayarak, günü ve zamanı kurtarmaya çalışıyorlar” dedi. 
 
Medeni Kanun'un laik hukukun temel taşlarından olduğunun altını çizen Ülgen, şöyle dedi: “O nedenle kanunun kaldırılması demek yerine şeriatın gelmesi demek olur. O zaman Türkiye Cumhuriyeti’nden de söz edilemez. Bunlar bir tehlike olarak karşımızda. Yaşama şansları ve güçlerinin de artık kalmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye çağdaş, laik, demokratik hukuk devleti olma yapısını her geçen günden daha fazla koruyacaktır.” 
 
MÜCADELE HER YERDE 
 
Nafaka düzenlemesine ilişkin ülkede çeşitli kadın dernekleri, platformları, baro ve siyasi partilerdeki kadınların düzenlemeye karşı çıktığını dile getiren Ülgen, nafakanın kaldırılmasıyla kadınların kendilerini tehlikede görerek daha fazla seslerini yükseltmek zorunda kalacağına dikkati çekti. Ülgen, “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma konusunda sendikalar, aile ve siyasi parti içinden kadınlar, çeşitli demokratik kitle örgütlerindeki kadınlar yeteri kadar seslerini yükseltemediler. Örgütlü bir grup, seslerini duyurabildi. Ancak bu yeterli değil. Çünkü bütün toplumun katmanlarına Ankara’dan İstanbul’a, Diyarbakır’dan Şemdinli’ye, Urfa’ya dayanan bir kadın hakları mücadelesinin ortaya çıkması ve ‘buradayız’ demesi lazım. Ancak henüz Türkiye’de bunu göremiyoruz” eleştirisinde bulundu. 
 
MA / Özlem Yayan