'Êzidî kadınlar ‘jin, jiyan, azadî’ ile öz gücüne dönüyor'

img
HABER MERKEZİ - Şengal’de kendilerine yaşatılan saldırılara örgütlülüğüyle meydan okuyan Êzidî kadınların değişim ve dönüşüme öncülük ettiğini belirten gazeteci Rojbin Deniz, “Bu başarı ‘jin, jiyan, azadî’ felsefesi ekseninde gelişti” dedi. 
 
Êzidîler için 73’üncü ferman olarak tarihe düşülen DAİŞ’in Şengal’i işgal saldırılarının üzerinden geçen 8 yılda, saldırılar da, direniş de bitmedi. Katliamın yaşandığı Şengal ve köylerindeki Êzidîler din değiştirmeye zorlandı, kabul etmeyen katledildi, binlerce kadın ve kız çocuğu “ganimet” olarak alıkonuldu. 7 bin Êzidî DAİŞ tarafından kaçırıldı. Önce Musul ardından Rakka’da kurulan “köle pazarlarında” satılan kadın ve kız çocuklarından 4 bini kurtarıldı. 3 bine yakın kadın ve çocuğun akıbeti hala bilinmiyor. DAİŞ’in elinden kurtarılan kimi kadınlar, Şengal’e dönüşleri engellenerek, kendilerini soykırım saldırılarıyla yüz yüze bırakan KDP’nin kontrolündeki kamplara yerleştirildi. Ancak bu kamplarda şüpheli kadın ölümlerinin yanı sıra taciz, tecavüz ve kaçırılma olayları gündemden düşmedi. En son Şubat ayında KDP güçleri tarafından kaçırılan 2 Êzidî kadının akıbetinin bilinmediği kamuoyuna yansıdı. 
 
Şengal’in DAİŞ’ten temizlenmesinin ardından topraklarına dönen Êzidî kadınlar ise, adeta küllerinden yeniden doğdu. Kadınların öncülük ettiği yeniden inşa, Türkiye, Irak ve Federe Kürdistan Bölgesi’nin ortak saldırılarına rağmen tüm hızıyla sürüyor. Topraklarında savunma birliklerini, eğitim, sağlık kurumlarını kuran, özerk meclis ve yerel yönetimlerde söz sahibi olan kadınlar, Êzidî Kadın Birlikleri (YJÊ) ve Êzidî Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Azadiya Jinên Êzidxanê-TAJÊ) ile diplomaside de güç haline geldi. 
 
Bölgede gelişmeleri takip eden gazeteci Rojbin Deniz, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Şengal’e dönük devam eden tehdit, saldırılara karşı Êzidî kadınların örgütlediği özsavunma ve KDP’nin bu örgütlülüğe karşı geliştirdiği politikaları Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi. 
 
ÊZİDÎLİK İNANCI 
 
Êzidîliğin tanrıça kültürünü bağrında besleyen bir inanç olduğunu belirten Deniz, “Êzdalık, tarih boyunca doğal toplumdan kendini beslemiş, üretmiş ve köklerini o sürece dayandırarak, günümüze kadar gelmiştir. Êzdalık inancının kökleri, evrenin oluşumu, toplumsallığın gelişimi ve kadının üretkenliği, toplumsallığına bağlı gelişiyor. Êzdalık inancı kadınla iç içe örülmüş, derin bir bağ kurmuş bir inançtır. Ondan dolayı ‘jin, jiyan’ın birleştiği Êzdalık inancıdır. Tabi sonraki süreçlerde buna ‘azadî’ de eklendi. Kadın ve yaşamın birleştiği yerde özgürlük ya da varlık bulma, kendisi olma vardır. Êzdalık inancının kökleri bu açıdan çok derindir. Felsefik, ahlaki olarak, politik olarak çok derin. Doğal toplumun oluşumu ve sonradan toplumun ahlaki ve politik yönünün olgunlaşması biraz da kadının öz iradesi, öz gücü ve rengiyle gelişiyor” dedi. 
 
Êzdîlik inancına yönelik saldırılardan en fazla kadınların etkilendiğine dikkat çeken Deniz, “Fermanlar bir bütünen Êzdalık inancı ve toplumunu etkilediği kadar kadınları da etkileyen bir durum. Bir toplumun inancı, felsefik varoluşu yön değiştirdi. Kültürel olarak belki aynı şeyi yaşıyor olabilir, dil olarak aynı şeyi yaşıyor olabilir, ruh ve duygu olarak aynı şeyi yaşıyor olabilir ama inanç, varlık ve kimlik olarak aynı şeyi yaşamıyor. Bu şuanda var olan bir hakikat. Êzidî kadınlarda bu hakikatin bir parçası ve esasıdır. Kadınlar şuanda gerçek kimliklerini yaşamıyor. Ya gerçek kimliklerini yürüdükleri yolda zamanın derinliklerinde kaybettiler ya da kadınlara bu kimlikleri unutturuldu. Ferman öncesi ve sonrasında Êzidî kadınların yaşadığı durum buydu” ifadelerini kullandı. 
 
KDP’NİN ŞENGAL’DEKİ VARLIĞI 
 
Deniz, Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) Şengal’deki varlığıyla birlikte Êzdîlik inancına yönelik saldırıların en üst seviyeye çıktığını söyleyerek, ekledi: “Özellikle 2003’ten sonra bu durum derinleşti ve daha da yoğunlaştı. Bahsettiğimiz süreç KDP’nin Şengal’e gelişi. Evet KDP öncesinden de yani 70’li yıllarda da Şengal’e gelmişti ve kısa bir süreliğine dağlarda kalmıştı. Fakat 2003’ten sonra 10-11 yıllık bir süre zarfında KDP peşmergeleri zihniyetiyle Şengal’de hüküm sürmeye başladı. Êzidî toplumu için bu yeni bir durumdu. Tabii daha öncesi de vardı. Baas Rejimi’nin, İngilizlerin baskıları vardı. Değiştirmeye, dönüştürmeye yönelik çok yoğun siyasetleri vardı. Özellikle kadınlara dönük yürüttükleri siyaset vardı. Yine öncesinde fermanlarla kadına yaşatılmak istenilen bir soykırım vardı. Kadınlar bu soykırımı ruhlarında, duygularında ve düşüncelerinde yaşadılar. Köklerinde, tarihlerinde yaşadılar ve aslında Êzidî kadınları günümüze yarım tarihle geldiler. 2003’ten sonra KDP’nin Êzidî toplumuna yönelik yürütmüş olduğu siyaset çok daha trajik, küçük düşürücüdür ve kadın iradesinin tanımayacak boyuttadır. KDP eve hapsolmuş Êzidî kadınını daha çok hapsetti. Yüzü peçeli olan, örtülü olan ve elbiseleriyle bütün bedeni saklanan, sesi soluğu kesilen, hiçbir biçimde rengi dışarıya yansımayan kadın modeline büründürüldü.” 
 
KADINLAR DAHA ÇOK HAPSEDİLDİ
 
KDP’nin bölgedeki varlığıyla Êzidî kadınların tamamıyla özünden kopartıldığını ifade eden Deniz, “Çünkü peşmergelerin toplum üzerindeki baskıları farklıydı. Özellikle ahlaki boyutta ve kadına yaklaşımda Êzidî toplumunu tedirgin eden yaklaşımları vardı ve daha önceki fermanlarda yaşamış olduğu korkuyu tekrar yaşadı. KDP peşmergeleriyle bunu tekrardan yaşadı. Yaptıkları şey neydi? Kadınları daha fazla ‘korumak’ idi. Kullanılan yöntem kadına büyük zarar verdi. Çünkü ‘koruma’ adı altında kadınlar daha çok hapsedildi, daha çok saklandı ve daha çok baskı altında tutuldu. Bu ise irade ve psikolojik olarak büyük zararlar verdi. Zaten öncesinde kayıpları vardı ve bu KDP ile daha da derinleşti. Anlaşılacağı üzere ferman 2003 yılında KDP ile kadınlara geldi. Êzidî kadınların kapısını 2003’te çaldı ve 2014’e kadar bir nevi fermanı yaşadılar. Çok ince bir yöntemle yoğun baskılar altında bu fermanı yaşadılar. 2014’te ise bu ferman zirveleşti ve artık her şey somutluk kazandı. Kadınlar 2014’te soykırımın pençesine bırakıldı ve ruhları, bedenleri, fikirleri parça parça edildi. Yalnız bırakılıp, pazarlarda satıldılar. Erkek aklının pençelerine savunmasızca bırakıldılar. Bu vahşice yaklaşım Êzidî kadınları derin bir kırılmaya götürdü” diye belirtti. 
 
YAŞAMA DÖNÜŞ MÜCADELESİ 
 
Bu anlayış ve siyaset karşısında kadınların özerk sistemle yeni yaşama öncülük ettiğini belirten Deniz, şöyle dedi: “Fermandan sonra Êzidî kadınların toparlanması biraz zor oldu. Fermandan sonra Şengal’de yürütülen politikaları ele alırsak kadınları tekrar yaşama döndürmek çok yoğun ve derin bir mücadeleyle oldu. Êzidî kadınların fermandan sonra tekrardan yaşamla buluşma mücadelesi verildi. Bu da aslında Önder Apo’nun felsefesiyle gerçekleşti. Êzidî kadınlar, bu felsefeyle erken bir bağ kurdu. Çünkü bu felsefe onları tarif ediyordu. Sonrasında da KDP ve Irak’ın sistem olarak kadınlara dönük siyaseti hiç değişmedi. Hatta bu politika fermandan sonra renk ve yöntem değişikliğine gitti ve daha da acımasız bir hal aldı. KDP hala bu siyasette ısrar ediyor, Irak’ta ısrarcı. Fakat Demokratik Özerk Şengal’in varlık kazanması Êzidî kadınlara ilham kaynağı oldu. Bu onların yol haritası oldu. Kadınlar öz güçleriyle yaşama, üretime katıldı. Kadınlar artık öz örgütlülükleriyle ayakta durmayı öğrendi. Bu açıdan fermandan sonra Şengal’de kadınlara dönük geliştirilen politikaları iki boyutta değerlendirmek gerekiyor. Birincisi kadınlara dönük geliştirilen düşmanca siyaset, köle, hiçsizleştiren bir politika. İkincisi kadınların öz gücüne ve örgütlülüğüne dayalı yürütmüş oldukları mücadele.  Bundan dolayı Êzidî kadınların toparlanması ve öz güce dönüşmesi Şengal’de büyük değişim ve dönüşüme yol açtı. Bu anlamda Şengal’de eşbaşkanlık sisteminin vücut bulması, kadın hareketinin örgütlenmesi, savunma sisteminin gelişmesi, Êzidî kadınlarının toplumsal cinsiyete, erkek aklına ve rengine karşı mücadelesini daha belirgin kıldı. Fermandan sonra Şengal’de politika kadın merkezli ve kadın renginde gelişti diyebilirim.” 
 
SERDEŞT’TE İLK MECLİS 
 
Fermandan sonra Êzidî kadınların TAJÊ etrafından örgütlenerek, kendi meclislerini kurduğunu kaydeden Deniz, ilk olarak Şengal Dağları’na sığınan kadınların Serdeşt’te bir meclis kurduğunu ve bu meclisin daha sonra daha sonra TAJÊ olarak kendini örgütleyerek, bir kadın hareketine dönüştüğünü aktardı. Ardından bütün yerleşim alanlarında meclisleşmeye gidildiğini söyleyen Deniz, “Halkın fermandan sonra Şengal’e dönmesiyle birlikte örgütlenme çalışması yoğunlaştı. Êzidîler kendilerini yalnız, terk edilmiş, ihanet uğramış hissediyordu. Dünya siyasetinin Êzidîlerin yok oluşu üzerine kurulu olduğunu düşünüyorlardı. Varlıklarını sürdürmek için el birliğiyle örgütlenmeye ve savunma mekanizmalarında yer alarak kendilerini eğitmeye yöneldiler. En fazla da kadınlar bir arada tutunmaya çalıştı. Kadınların birliği ve örgütlülüğüyle Şengal yeniden toparlandı diyebilirim. Bunun sonucunda 9 kadın meclisi oluştu. Yanı sıra bir Kadın Vakfı kuruldu. Çünkü DAİŞ’in esir aldığı binlerce Êzidî kadın vardı. Rakka ve Musul civarında yapılan operasyonlarla kurtulan Êzidî kadınlar vardı. Bunların bir yerde toplanması gerekiyordu. Kadın Vakfı bu ihtiyaç üzerinden kuruldu. Vakıf ve kadın hareketi o süreçte ortak bir çalışma yürüttü. Êzidî kadınları DAİŞ’in elinden kurtarmak için yoğun bir çalışma yürütüldü. Hem diplomatik olarak hem de kadınların tutulduğu kamplara gidilerek, arama çalışması yapıldı. Kurtulan kadınların yaşadıkları travmayı atlatmaları için vakıf ciddi bir çaba verdi” dedi. 
 
JIN JIYAN AZADÎ FELSEFESİ
 
Êzidî kadınların Arap, Suni ve Hristiyan kadınlarla da ciddi bir diplomatik ilişki kurduğunu belirten Deniz, bunun ise kadınların tüm ihtiyacına cevap olabilecek bir örgütlenmeye götürdüğünü söyledi. Deniz, bu örgütlenmeye dair şunları aktardı: “2019 yılından sonra biraz daha somutluk kazandı ve renk aldı. Öncesi kadınları toparlamaydı. 2019 yılında ise kadın hareketinin atmış olduğu adım toplumsal doku içerisinde rengini görünür kıldı. Ekonomik alanda önemli çalışmalar yürütüldü. Bu, hem tarım hem de kadın alanlarını oluşturmak adına önemliydi. Ancak çok kapsayıcı olmadı. Çünkü yeni yeni ekonomiye atılıyordu. Hem yeterli tecrübe yoktu hem de ferman öncesi ve sonrasının yaratmış olduğu travmanın izleri hala duruyordu. Yanı sıra kültür-sanatta da kadınlar kendilerini geliştirdi. Kısık sesle söylenen klamlar şimdi yüksek sesle söyleniyor. Eğitim komiteleri oluşturuldu. Kadınların yoğun bir ilgisi var çünkü en fazla ihtiyaç duydukları alan bu. Kendisini yaşamla bütünleştirecek bilgi akışı ve fikrin oluşturması gerekiyor. Özellikle köy ve mahallelerde ağırlık verilen eğitimler büyük bir değişim getirdi. Kadınlar artık kendi diplomasisini yürütebiliyorlar. 
 
DİPLOMATİK İLİŞKİLER GELİŞTİRİLDİ 
 
Yıllarca adlarına hep başkaları konuştu. Artık bu durum aşıldı. Öncellikle Irak’ta bu adımlar atıldı. Arap kadınlarla yoğun bir diplomatik ilişkileri geliştirildi.  Yine Şii, Suni ve Hristiyan kadınlarla buluşma gerçekleşti. Heyetler halinde bir araya gelinerek, iç sorunlar konuşulup, tartışıldı, ortak komisyonlar kuruldu. Uluslararası Kadın Çalıştay’ı Bağdat’ta Êzidî kadınlar öncülüğünde gerçekleşti. Oluşturulan komisyonlarda ise fermanlara sebep olanlar ve gerçekleştirenlerin sorgulanması ve yargılanması için ortak mücadele kararına gidildi. DAİŞ’in alıkoyduğu Êzidî kadınların gönderildiği Arap ülkelerde gereken duyarlılığın oluşması ve kadınları bulunması için çalışma yürütülmesi kararı alındı. Bu Êzidî kadınlar için oldukça önemliydi. Kapının önüne çıkamayan Êzidî kadınlar, Tunus’ta bir toplantıya katılıp, sorunlarını ve soykırımı dile getirdiler. Yalnızlığını kırdı diyebiliriz. Kadınların öz gücüyle başarmış oldukları bu başarı ‘jin, jiyan, azadî’ felsefesi ekseninde gelişti. Êzidî kadınları buna inanıyor. Gelişen sorunlara yaklaşımı da bu eksende.”
 
KADINLAR KARAR MERCİİNDE 
 
Kadınların yaşadıkları sorunlara meclislerin çözüm ürettiğini söyleyen Deniz, “Küçük yaşta boşanmalar var, kadın cinayetleri gelişiyor, namus olgusu üzerinden bir yaklaşım var. Kadınların örgütlülüğü ve irade gücü, bu sorunlara ortak bir mücadeleyle çözüm geliştiriyor. Meclisler bünyesinde sorunları ele alan, çözüm üreten ve toplumu da bu sürece dahil eden bir yaklaşım gelişti. Bunun toplumda somut bir karşılığı oluyor. Kadınlar, sorunlarını meclise açıyor ve çözüm gücü olunuyor. Kadınlar artık kendilerini toplumun esas rengi olarak görüyor. Demokratik Özerk Şengal sistemi kadınların yaşamı örme noktasında büyük avantajlar sunuyor. Kadınlar da bu sistem üzerinde daha cesaretli adımlar atıyor. Kadınlar, Şengal’in kaderini belirleyecek kararlarda yer alıyorlar artık” diye konuştu. 
 
KAMPLARDAKİ GERÇEK 
 
Kamplardaki kadınların Avrupa’nın desteğiyle farklı ülkelere götürülerek, gerçeğin üzerinin örtünmek istendiğini söyleyen Deniz, Êzdalık kültürünün kadınlarla somutluk kazandığının altını çizerek, ekledi: “Ama kamplarda yaşanan durum bunun tam tersi bir durum. Kamplardaki durum kadınların ferman öncesi yaşadıklarıyla aynı. Kadını tanımayan, bedeni üzerinden siyaset yapan bir uygulama var. Kamplarda Êzidî kadın kırımı yaşanıyor. Bu soykırım bu kamplarda sürüyor. Her gün bu kamplarda bir kadın intiharı, katliamı ve kaçırılması, tecavüzü yaşanıyor. Uygulamanın her türlüsü yaşanıyor. Bunun öncülüğünü de KDP yapıyor. Êzidî kadınların kaçırılması yeni bir durum değil. Ailelerin seslerini dışarıya duyurulmasıyla açığa çıkan bir durum. Fakat buna benzer yüzlerce durum var. KDP’nin aileleri tehdit eden, sindiren siyaseti maalesef ki bu gerçeğin üzerini örtüyor. Bu kamplarda yürütülen siyaset en fazla Êzidî kadınları yaralıyor. Maalesef ki fermandan kurtulan kadınlar o kamplarda fermanı bir biçimiyle yeniden yaşıyor. Bu sadece bir boyutu. 
 
Bir diğer boyut ise DAİŞ’in elinden kurtarılan ve şuanda Şengal’de olan kadınlar. Kadın Vakfı’nın yardımıyla ayakta duruyorlar. Travmanın atlatılması için psikolojik destekte bulunuluyor. Fakat birçok kadın kamplara gitti. Çünkü aileleri orada. Ailelerinin yanına gittiler. DAİŞ kıyametinden kurtulup KDP kıyametinde yaşamak gibi bir şey. KDP, kadınların Şengal’e dönmemesi için çok ince bir siyaset yürütüyor. Baskı uygulanıyor, aileler korkutuluyor yine Türkiye saldırıları üzerinde korkutma var. Türkiye’nin üzerinden oluşturulan korku dalgası kamplarda aileleri bir biçimde sindiriyor ve dönüşleri engelliyor. Yanı sıra bir göç siyaseti var. ‘Şengal’e gitmesin ama Avrupa veya başka bir yere gitsin’ siyaseti bu. Bunun yol ve yöntemi gösteriliyor. Birçok Avrupa ülkesi de KDP ile ortak. Bunun başında Almanya ve Rusya geliyor. DAİŞ’ten kurtarılan Êzidî kadınlar bir biçimde KDP üzerinden Avrupa’ya götürüldü ve götürülüyor. 
 
Kurtarılan kadınların hikayelerinde DAİŞ’in esas ortakları ortaya çıkıyor. Bu aktörler ABD, Türkiye, KDP ve birçok Arap ülkesi. Bunun açığa çıkmaması için kadınlar kaçırılıp Avrupa ülkelerine götürülüyor. Götürülen kadınlarda farklı  şehirlere ve yerleşim yerlerine  götürülüyor. Birçok rehabiliteden geçiriliyor. Birçok kadınla irtibata geçmek istedik ama yaşamış olduklarını ifade etmek istemiyorlar.  Yürütülen siyaset, kadınların yaşamış olduklarını hafıza ve belleklerinde silme siyaseti. Bu şekilde kendilerini temize çıkartmak istiyorlar. Bunun önceliğini de KDP yapıyor.”
 
MA / Zeynep Durgut