Erkek ittifakına karşı Yeşil Sol Parti’nin Dîlok adayı: Sevda Karaca

  • kadın
  • 09:22 17 Nisan 2023
  • |
DÎLOK - Seçime girecek partilerin ilk sırasında yer verilen erkek adaylara karşı, Yeşil Sol Parti’nin kadın adayı Sevda Karaca, Dîloklu kadınların ucuz işgücü olarak kullanılmasına karşı verdiği emek mücadelesini Meclis’e taşımaya hazırlanıyor. 
 
Türkiye tarihi için kritik önem arz eden 14 Mayıs 2023 Genel Seçimleri öncesi, seçimin kaderini belirleyecek olan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşeni olan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti) Meclis’e taşıyacağı milletvekili adayları kamuoyunda merak konusu. Farklı etnisiteden ve birçok kültür ve kimlikten adayın yer aldığı Yeşil Sol Parti listesinde, Dîlok’ta ilk sıra adayı Sevda Karaca. Yeşil Sol Parti dışında Dîlok’ta seçime girecek diğer partilerin ilk sırada yer verdiği isimlerin tamamının erkek olması dikkat çekerken, Dîloklu kadınların, kentteki “güçlü” sermaye tarafından yoğun bir biçimde ucuz işgücü olarak kullanılması Karaca için en önemli mücadele motivasyonlarından biri.
 
SOSYALİST BİR KADIN GAZETECİ
 
Adana’da 1984 yılında tekstil işçisi bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen Karaca, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü mezunu. Üniversite yıllarında gazetecilik mesleğine merak duyan Karaca, 2007 yılında Evrensel Gazetesi ile gazeteciliğe başladı. Hayat  Televizyonu’nun kuruluşunda da yer alan Karaca, televizyonun Ankara temsilciliğinin ardından, Yayın Koordinasyonu üyesi oldu. Televizyonun, işçi emekçi kadınları konu alan ve kadın mücadelesinin öne çıkarıldığı Ekmek ve Gül programının sunuculuğunu ve koordinatörlüğünü yapan Karaca, 2010 yılından bu yana Evrensel gazetesinin kadın eki olarak yayımlanan Ekmek ve Gül dergisinin editörlüğünü yapıyor.
 
2022 yılının eylül ayıyla birlikte Ekmek ve Gül’ün öncülüğünde başlatılan “Okullarda 1 öğün ücretsiz, sağlıklı yemek haktır!” kampanyasının örgütlenmesinde yer alan Karaca, 6 Şubat’taki depremlerin ardından depremzede kadınların ihtiyaçlarına dönük çalışmalar yürütüyor. 
 
Türkiye ve Kurdistan’ta yaşayan kadınların öncelikli sorunlarına dair uzun yıllar mücadele eden Karaca, aynı zamanda Emek Partisi (EMEP) Genel Yönetim Kurulu üyesi. Evrensel gazetesinde “Nar” ismiyle köşe yazıları yazan Karaca, Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ Komisyonu’nun da kurucu üyeleri arasında yer alıyor.
 
Karaca, Das Osteuropa’nın 2017’de hazırladığı ve içerisinde 21 ülkeden gazeteci, sendikacı, insan hakları örgütü temsilcisi kadınların bulunduğu, “Doğu Avrupa'yı Değiştiren Kadınlar” listesinde de yer aldı.
 
Sevda Karaca
 
KARŞISINDAKİ ADAYLARIN PROFİLLERİ 
 
Dîlok’ta diğer siyasi partilerin ilk sırasında yer alan adayların, kadın ve çocuklara dair “üretecekleri” politikalar hakkında kentte duyulan endişenin belirgin olduğu görülüyor. Kadına dönük her türlü şiddetin yükseldiği 2017 ve 2022 yılları arasında Adalet Bakanı olarak görev yapan AKP’nin adayı Abdülhamit Gül’ün yanı sıra, İYİ Parti'nin Dîlok’taki ilk sıra adayı Mehmet Mustafa Gürban'ın bir süre önce sosyal medya hesabından kadın bedeni üzerinden yaptığı küfür içerikli paylaşımlar hala tartışılıyor. Gürban hakkında, Twitter ve Telegram hesapları üzerinden borsa hisselerinde yatırımcıları yanıltıcı bilgiler verdiği gerekçesiyle, defalarca işlem ve para cezaları aldığı bilinmekte.
 
Kentteki kadınları tedirgin eden adaylardan biri de HÜDA PAR’ın ilk sıra adayı Şehzade Demir. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Nolu yasaya dair partisinin “kadın düşmanı” tutumu bir yana, Demir’in kadın ve çocuklara dair yayınlanan birçok yazısı tepki topladı. Demir, 2020 yılında kaleme aldığı bir yazısında çocuklara yönelik tecavüzü şöyle savunmuştu: "Zina serbest, erken evlenmek ise suçtur. 4 bin insan sırf helaliyle evlendiği, ama biraz erken evlendiği için cezaevindedir." MHP’nin ilk sıra adayı Sermet Atay hakkında ise uyuşturucu ve fuhuş iddiaları gündeme gelmiş ve gündem hala tartışmalara neden oluyor. 
 
“Patronlar kaybedecek, kadınlar kazanacak” vurgusuyla kadın ve emek mücadelesini Meclis’te sürdürmek isteyen Sevda Karaca ise konuştuk.
 
Öncelikle neden Yeşil Sol Parti ile Meclis’te yer almak istediğinizi biraz anlatabilir misiniz? Uzun yıllar içinde bulunduğunuz kadın mücadelesinin bunda etkisi var mı?
 
 Kadın mücadelesinin içinde büyümüş bir kadın olarak, erkek egemen ittifakın karşısında, kadın mücadelesinin toplam birikiminin de yansıması olarak, bir kadın adayın gösterilmiş olmasını çok kıymetli buluyorum. Heyecanlıyım.
 
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın çatı partisi Yeşil Sol Parti ile seçime giriyoruz. Emek ve Özgürlük İttifakı çok uzun yıllardır bu ülkenin emekçilerinin, halklarının, kadınlarının, gençlerinin özlem duyduğu herşey açısından tarihi bir eşikte olduğumuz bugünlerde, bütün bu özlemlerin hayata geçmesi için tarihi bir sorumluluk üstlenen bir ittifak olarak ortaya çıktı. Uzun bir mücadelenin ve o mücadele birikimlerinin, akan farklı ırmakların toplandığı bir havuz gibi. Dolayısıyla oraya atılan, yani o havuza damlayan her mücadele damlası bu ittifakı güçlendirerek gerçekten önümüzdeki bu zorlu süreçte birlikte yan yana kurabilmenin olanaklarını, dayanaklarını yaratacak. Buna çok inanıyoruz. Antep’ten aday gösterildim. Bu benim için bir gurur kaynağı. Kadın mücadelesinin içinde büyümüş, bir kadın olarak, bu kadar erkek egemen ittifakların karşısında kadın mücadelesinin toplam birikiminin de yansıması olarak bir kadın adayın gösterilmiş olmasını çok kıymetli buluyorum. Heyecanlıyım.
 
Dîlok birçok farklı etnisiteden, kültürden ve kimlikten oluşan bir kent. 2014 yılında yükselen savaş süreci ile birlikte de gelen göçler bu durumu belirginleştirdi. Ancak bu kimliklerin örtüştüğü bir nokta da sanayi kenti olması. Sermayenin ve işçilerin arasındaki çelişkinin net bir biçimde görüldüğü bir kent. Bu anlamıyla Dîlok’un özgün koşullarını değerlendirdiğimizde burası için nasıl bir siyaset yürütülecek?
 
Bu kadar farklı kimliğin, farklı inancın yıllardır burada bir arada yaşam kültürü oluşturduğu bir düzlem varken, Antep iktidarın da bütün savaş ve nefret politikalarıyla, bu birliği bozmak üzere özel bir planla hareket ettiği bir yer. Biz Antep'in halkların kardeşliğinin inşası açısından da önümüzdeki dönem çok önemli bir yerde duracağına inanıyoruz. Buradaki halklar ortak bir noktada buluşuyor. Antep, Türkiye'nin en büyük sanayi kentlerinden biri. İhracat rekorları kıran patronların bir kısmı da burada. Bu “başarılarını” aslında Antep halkının ve emekçilerinin ‘sömürüsüne borçlular’. 2 milyonluk nüfusun dörtte biri işçi.
 
Buradaki organize sanayi bölgelerinde, sanayi havzalarında, atölyelerinde merdiven altı atölyelerinde emekleri sömürülen geniş kesimler var. Antep özelinde 130 bin işçi var. Makine halısı üretimi Antep'te dünyanın yüzde 47’sini karşılıyor. Geçtiğimiz günlerde Erdoğan'ın yine din istismarı üzerinden ortaya çıkardığı ‘seccade’ tartışmasına dönüp baktığımızda, Antep özelinde belki söyleyebileceğimiz temel şeylerden biri şu; Erdoğan'ın din istismarını gerçekleştirmek için kürsülerden salladığı o seccadeyi Antep'te emekçiler üretiyor. Yani din istismarını gerçekleştirirken kullandığı o seccadeyi üretenler, günde 12 saat çalışıp evlerine bir ekmek götürmekte, kiralarını ödemekte zorlanıyor. Bu gerçeğin üzerine seccade atmaya çalışıyorlar. Burası Türkiye'deki makarna üretiminin de merkezlerinden biri. Yani yoksullaştırılmış geniş halk kesimlerini kazanmanın, onları kendi cephelerine çekmenin sembol şeylerinden bir tanesi makarna oldu. Antep'e dönüp baktığımızda o makarnaları üretenler, o makarnalara muhtaç hale getirilenlerdir aynı zamanda. Üzerinden bu kadar zaman geçen ancak hala adalete erişemediğimiz 10 Ekim Davası’nda gördüğümüz en önemli şeylerden biri Antep'in o karanlık güçler için yuva haline getirildiği gerçeğiydi. Burada emek, özgürlük, eşitlik, barış, kadınların hak mücadelesi, gençlerin gelecek özlemi, çocukların sağlıklı güvenli bir geleceğe sahip olması gibi konular birbiriyle iç içe geçmiş. Hepsinin arasındaki o kopmaz bağları her gün yeniden hatırlayarak, kentin emekçileri; Kürt, Türk, Suriyeli ve Alevileri arasındaki kardeşliğin zeminini oluşturmak istiyoruz. 
 
 Türkiye 14 Mayıs’ta çok kritik bir seçime gidiyor. 20 yıldır iktidarda olan AKP’nin Türkiye’de yarattığı çoklu krizler hat safhada. Ekonomik kriz ile birlikte artık her kesimden insanın AKP-MHP iktidarından rahatsızlık duyduğu bir dönemdeyiz. Gençler, kadınlar, Kürtler, Aleviler, işçiler hatta sermaye bile değişim istiyor. Siz bu seçimin önemini nasıl okuyorsunuz? 
 
 Kadınların, gençlerin, halkların, farklı inançlara sahip olan kesimlerin sözünü Meclis’e taşıyacağız ama Meclis’i de bu mücadele alanlarına taşımaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz.
 
Elbette ki Meclis bu zamana kadar hiçbir zaman tümüyle bu ülkenin halklarının, işçilerinin, emekçilerinin, kadınlarının, gençlerinin gerçek temsili yetisine sahip olabilen, gerçek temsiliyetini yansıtabilen bir parlamento olamadı. Karşımızda bir taraftan yani tek adam iktidarını bir bütün olarak bu ülkenin tek hakimi haline getirmeye çalışan bir Cumhur İttifakı var. Bunun için tüm gerici güçlerle ittifak haline gelmekten kaçınmayan bir AKP iktidarı var. Diğer taraftan ise ‘restorasyon hükümeti’ olarak kendisini konumlandıran ve bu ülkenin halklarının en temel ihtiyacı olan demokrasi ihtiyacını masasına koyarak bunu kendi reform programına zemin yapmaya çalışan bir Millet İttifakı’yla karşı karşıyayız. Cumhur İttifakı da Millet İttifakı da aslında programlarıyla sözleriyle ortaya koydukları, işçilerin, emekçilerin ve Kürt halkının demokrasi, eşitlik ve barış özlemini karşılayabilecek bir ufka ve perspektife sahip değil. Dolayısıyla bu Meclis aritmetiği her ne olursa olsun bizim orada hem bu restorasyon programına hem de aynı zamanda tüm gerici güçlerle ittifak kurmuş olan bu tek adam rejimine karşı bir arada çok güçlü bir biçimde durmak. Sadece Meclis’te değil sokakta da. Meclis’i emeğin, özgürlüğün, halkların barış isteğinin ve demokrasinin en güçlü savunucusu olarak yan yana kurabilmenin bir mecrası haline getireceğiz. Kadınların, gençlerin, halkların, farklı inançlara sahip olan kesimlerin sözünü Meclis’e taşıyacağız ama Meclis’ de bu mücadele alanlarına taşımaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz.
 
Konu Meclis’e gelmişken, bu dönem parlamentoda kadın temsiliyetine en çok yer veren parti Yeşil Sol Parti oldu. Bu sadece bir tesadüften ibaret mi yoksa kadınların Meclis’teki rolü partinizin politik aritmetiğinin bir parçası mı?
 
Elbette ki bu bir tesadüf değil ve bir matematik hesabı da değil aynı zamanda. Bunun çok önemli bir nedeni var. Biliyorsunuz, son 20 yıldır en çok hedefe konan kesim kadınlar oldu. Yani en temel medeni haklar ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Kadınlar bugün can derdine düşmüş durumda. Kadınlar bugün gerçekten de bir yaşam mücadelesi veriyor. Bu hem canımızla sınanmak anlamında bir yaşam mücadelesi hem de barınmadan, sağlığa, sokakta güvenle yürümekten tutalım da şiddet gördüğümüzde bu ülkenin vatandaşı olarak korunma hakkımıza kadar çok önemli şeyleri kapsıyor. Yani en temel ihtiyaçları kapsıyor. Kadın hareketi gerçekten de bütün bu saldırılar karşısında son 20 yılda hem en örgütlü hem en direngen mücadele unsurlarından biri oldu.
 
Bu 20 yıl içerisinde hep farklı platformlarda bir araya gelebilen ortak bir mücadele deneyimini hep birlikte görebilen bir mücadele süreci, bir deneyim geçirdik ve biraz o deneyimin ve o mücadele süreçlerinin yarattığı hukuk ve deneyim Yeşil Sol Parti listelerine de bu mücadelenin bir parçası olan pek çok kadın yoldaşımızın bu listelerde üst sıralarda yer almasını da beraberinde getirdi.
 
AKP-MHP iktidarının kadın düşmanı politikaları özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasıyla ayyuka çıktı. Şimdi de önümüzdeki seçimlere Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR gibi kadınlara dair ayrımcı ve cinsiyetçi politikalar üreten partiler ile giriyorlar. Neler söylemek istersiniz? 
 
 Görünen o ki Antep’de kadınlarının emekçilerinin, halklarının, gençlerinin bu süreçte yüzü Emek ve Özgürlük İttifakı’na dönecek.
 
Bu soruya da Antep’ten yola çıkarak cevap vereyim. Listelerde kadın düşmanlığında hiçbir beis görmeyen, yani bunu açık açık ortaya koymaktan hiçbir çekince duymayan, kadınlarla erkeklerin asla eşit olamayacağını söyleyen, kadınlarla erkeklerin aynı fotoğraf karesine bile girmesine tahammül edemeyenlerin ve aynı zamanda Kürt halkının hafızalarında domuz bağlarıyla faili meçhuller ile anılan HÜDA PAR’ın Genel Sekreterinin üst sıralarda yer aldığını görüyoruz. 
 
Millet İttifakı'nda da elbette yani daha seçim beyannamelerinden itibaren gördüğümüz en temel şeylerden biri; bu ülkenin kadınlarının en önemli ortak mücadele sözlerinden biri olan İstanbul Sözleşmesi'nin geri getirilmesi ve hayata geçirilmesi yönündeki talebe bile kulak tıkamış olmaları. Biz listelere baktığımızda bir ‘patron ittifakı’ görüyoruz. Orada ihracat rekorları kırarken Antep emekçilerinin emekleri üzerine ya da dünyanın en zengin 10 kişisi listelerine girerken, çeşitli biçimlerde karanlık ilişkilerin bir parçası olduğu bilinen isimlerin listelerini görüyoruz maalesef. Kadın adayları görmüyoruz karşımızda. Görünen o ki Antep’te kadınların, emekçilerin, halkların, gençlerin bu süreçte yüzü Emek ve Özgürlük İttifakı'na dönecek. Kadınlardan korktuklarını düşünüyoruz. Terar belirtiyoruz; Bizim bu ülkenin demokrasi güçleri olarak, kadın düşmanı güçler karşısında, renklerimiz ve heyecanımızla yan yana durabileceğimizi gösterebileceğimiz en önemli yerlerden biri Antep olacak. Ülkenin gözü Antep’te olacak.”
 
MA / Fırat Can Arslan