'Mültecilik, kadın odaklı barış mücadelesi vermekle sona erebilir'

  • kadın
  • 14:02 17 Eylül 2019
  • |
img

MERSİN - Mersin'de, HDP ve TJA tarafından yapılan "Kadın mülteci olmak" konulu toplantının açıklanan sonuç bildirgesinde, “kadın soykırımı” olarak tanımlanan mülteciliğin yine “kadın odaklı barış mücadelesi vermek”le sona erebileceği vurgulandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Tevgera Jinên Azad’ın (TJA) mülteci sorununa dikkat çekmek amacıyla 7 Eylül'de Mersin'de düzenledikleri "Kadın mülteci olmak" konulu toplantının sonuç bildirgesi açıklandı. Kadın kurumları, parti temsilcileri, mülteci tanıklar, sivil toplum örgütlerinin yanı sıra farklı görüş ve dinamiklerden kadınların katılımı ile yapılan yuvarlak masa toplantısında yürütülen tartışmalar sonucunda hazırlanan sonuç bildirgesinde, başka illerde de benzer çalışmalar yapılarak bir çalıştaya gidilmesi kararı alındığına yer verildi.
 
Bildirgede; “Yeryüzü işgal yeri değil, hepimizin barınma, beslenme, koruma yeridir. Savaş karşıtlığı ve özgürlük mücadelesi vererek savaşları sonlandırma, kadın odaklı barış mücadelesi vermekle mültecilik sona erebilir” vurgusunda bulunuldu. 
 
'EN AĞIR BEDELLERİ KADIN VE ÇOCUKLAR ÖDÜYOR'
 
Son verilere göre, dünya üzerinde 70 milyona yakın insanın yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldığına dikkat çekilen Bildirgede, savaş sonucu oluşan göçlerde özellikle kadınların görünürlüğünün arttığı, savaşın yarattığı yıkımdan yine kadın ve çocukların en ağır bedelleri ödediğinin altı çizildi. Bu nedenle “Kadınlar neler yaşıyor, nelerle karşılaşıyor? Çözüm yolları nedir?” sorularına yanıtlar bulmaya çalıştıkları belirtilen Bildirge’de, şunlar kaydedildi:
 
“Bu toplantıda eğitim, sağlık, hukuk, sosyal yaşam, ekonomi, entegrasyon ve karşılaşılan sorunlar  gibi konu başlıkları üzerinden tartışıldı ve deneyim paylaşımı yapıldı. Göç, kadında ciddi ruhsal travmalara yol açarken kadınlar, sadece cinsiyetleri nedeniyle adet döngüsü, gebelik, doğum, menapoz gibi normal süreçlerini de bu dönem içinde, daha ağır yaşamakta, hastalık ve ölüm gibi durumlarla daha sık karşılaşmaktadırlar. Sorunlarının başında üreme sağlığı riskleri gelmektedir.
 
'SORUNLARIN ÇÖZÜLMESİ ÖNEMLİDİR'
 
Sosyal, kültürel ve fiziksel olarak toplumu ve bireyleri etkileyen zorunlu göç, elverişsiz konaklama mekanları, toplu yaşam zorunluluğu, gelir düzeyi yetersizliği, sağlık sigortalarının olmaması, dil engeli gibi nedenler mülteci sağlığını farklı boyutlarda etkilemektedir. Sağlık hizmeti almada dezavantajlı hale getirmektedir. Aile planlaması hizmetlerinden,  doğum öncesi, doğum ve sonrası bakım hizmetlerinden yararlanamama, dil bilmeme, sağlık güvencesine sahip mülteci kadınların üreme sağlığı sorunları için nereye, nasıl başvuracağını bilememe, çekinme, kötü muamele görmekten korkma, yetersiz sağlık algısı gibi çeşitli nedenlerle hiç ya da çok sınırlı yararlandıkları, hastalanma ve ölüm oranlarını yükselttiği tespiti yapılmıştır.  Sığınmacıların sığındıkları ülke vatandaşı ile eşit şartlarda eğitim imkanlarına kavuşması ve eğitim süreci içerisinde yaşadığı sorunlara çözümler üretebilmesi önemli ve  gereklidir. Eğitime ulaşmak bireyleri, kendi hayatlarını kurmak geleceklerini şekillendirmek açısından önemlidir. Savaştan çıkmış ve göç etmiş bir toplum olarak Suriyelilerin böyle desteğe  ihtiyaçlarının aciliyeti olduğu belirgin ve açıktır.
 
'TOPLUM İÇERİSİNDE İZOLE EDİLİYORLAR'
 
Mültecilerin en temel sorunları başında dil sorunudur gelmektedir. Bireyin toplumda kendisini ifade etmesinin, diğer bireylerle iletişim ve etkileşim kurmasının temel aracının dil olduğu düşünüldüğünde, dil sorunu mültecilerin hem sosyal hayatlarında hem hizmet aldıkları tüm kurumlarda karşılarına çıktığı gibi İstihdam seviyelerinin  düşük olmasına neden olmakta, ucuz işgücü olarak görülmelerine neden olmaktadır. Dil sorunu, özellikle kadınları toplum içinde izole etmekte ve yalnızlaştırmaktadır. Onlar ile toplum arasında güvensizlik oluşmakta. Cinsiyetçi şiddet ve işkenceye daha çok maruz kalırlar. Kimlikleri aşağılanır. Umut ve inançlarını koruyamazlar, belirsizlik içinde yaşarlar. Onlar üzerinden rant geliştirilir.
 
'YAŞAMA DAİR KAYGILARI VAR'
 
Mülteci kadınların, dilencilik yapmak zorunda kalması, çocuk yaşta evlendirme, çok eşlilik, kadınların cinsel şiddet ve işkenceye maruz kalması ve ‘satılması’ istenmeyen gebelikler, sığınmacıların yerleşim yerlerinde sayılarının çoğalması, ikinci/üçüncü evlilikler nedeniyle yerli kadınlarda eşlerini kaybetme korkusu, genç kadınların satılması, kadınlar aile içinde yük gibi görülüp evlendirilmeleri, ucuz emek gibi çeşitli problemlere neden olmuştur. Tüm bu nedenler sıralandığında yaşama dair kaygılı, stresli, çaresiz ürkek, çekingen ve hep savunma duygusu ile yaşamak durumunda kalmaktadırlar."
 
‘MÜLTECİLİK KADIN SOYKIRIMIDIR’
 
Türkiye’nin mültecileri pazarlık konusu haline getirip, istismar ettiği üzerinde durulan bildirgede, mülteciliğin ortaya çıkardığı sonuçların büyük kısmının kadınları etkilediğini ve mülteciliğin “kadın soykırımı” olduğu vurgulandı.
Bildirge’nin devamında şunlara yer verildi: “Kadın görünemeyendir ve Kamusal alanda emeği ve kimliği yoktur. Kadın bedeni tartışma ve sömürü konusudur. Tüm kadınlar potansiyel mülteci olarak aile, toplum ve devlet sınırları içinde görülmektedir. Bu durumda devletsiz halklar mülteci dahi sayılmıyor. Göç yolunda ölenler katliam olarak sayılmıyor. Pasaportsuz göç tolunda soruşturmaya dahi konu edilmiyor. 
 
‘KADIN ODAKLI MÜCADELE İLE MÜLTECİLİK SONA ERER’
 
Savaşların ve devletlerin yaratığı  mültecilik, ırkçılığı  kendinde güçlendirdiği gibi ataerkillik de güçlendiriyor. Bu mütecileştirmeye yaklaşım ve yapılanlara karşı biz kadınlar  mücadele edeceğimizi  belirtiyoruz. Sonuç olarak yerel yönetimlere açık politikalar oluşturulmalı, STK’ler, partiler, sivil toplum örgütleri arasında daha çok ittifak yapılması ve demokratik kadın örgütlerinin inisiyatif sahibi olduğu çalışmalar aratılmalı. Yeryüzü işgal yeri değil hepimizin barınma, beslenme, koruma yeri. Savaş karşıtlığı ve özgürlük mücadelesi vererek savaşları sonlandırmak, kadın odaklı barış mücadelesi vermekle mültecilik sona erebilir.”