Kerestecioğlu: Üretebildikleri tek şey savaş politikasıdır

  • kadın
  • 16:35 29 Aralık 2019
  • |
img
DİYARBAKIR - TJA’nın “Savaş, Şiddet ve Hak İhlallerinde Kadın” konulu forumunda konuşan HDP’li vekil Filiz Kerestecioğlu, Kanal İstanbul, yerli araba ve Libya’ya asker gönderme gündemlerine işaret ederek, “Üretebildikleri tek şey, savaş politikasıdır ve buradan besleniyorlar” dedi.
 
Özgür Kadın Hareketi (TJA), Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Örgütü binasında “Savaş, Şiddet ve Hak İhlallerinde Kadın” konulu forum düzenledi. Vedat Aydın Konferans Salonu’nda düzenlenen foruma, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, HDP’li milletvekilleri Remziye Tosun ve Semra Güzel, TJA aktivistleri ve Barış Anneleri katıldı.
 
“Faşizm Kaybedecek, Halklar Kazanacak”, “Barış Tecrit Edilemez” pankartlarının asıldığı forumun  moderatörlüğünü Zelal Bilgin yaparken, HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, avukatlar Öykü Çakmak ve Gazal Bayram Koluman konuşmacı olarak katıldı. Kısa bir açılış konuşması yapan Bilgin, Türkiye’de yaşanan hak ihlallerine dikkat çekti.
 
Daha sonra söz alan HDP’li vekil Filiz Kerestecioğlu, savaş ve şiddetin birbirinden farklı şeyler olmadığını, birbirini besleyen kavramlar olduğunu söyleyerek, “Türkiye’de militarizm kadınları hem siyaset sahnesinden dışlıyor hem de yarattığı şiddet ortamıyla kadınları şiddete uğramaya açık hale getiriyor” diye konuştu.
 
80’DEN BU YANA SÜRÜYOR 
 
Savaşın en çok kadınlara zarar verdiğini ve hiçbir zaman savaş için çeşitli ülkelerle pazarlık masalarına oturan “önemli insanlar” arasında olmayacaklarını belirten Kerestecioğlu, “‘Suriye’ye girelim,  Lübnan’a asker gönderelim’ diyen o kesimden olmayacağız. Çünkü savaş en çok biz kadınlara zarar veriyor. Evlerimizden çatışma bölgelerine, bedenlerimiz ve kentlerimiz işgal ediliyor. Savaş, göç, yoksulluk, kadınlara acılar yaşattı. Kadınlar, sosyal çevrelerinden koparak, dilini bilmedikleri şehirlerde erkeklere bağlı olarak yaşamak zorunda kaldı. Ayrımcılığa uğradılar, askeriyle, polisiyle acı yaşatan bir devletle karşı karşıya kaldılar. Cezaevlerinde cinsel şiddete uğradılar. Bu durum 80’li yıllardan bu yana bir döngü olarak devam ediyor” dedi.
 
‘KADIN GÖRMEZDEN GELİNİYOR’
 
Tüm dünyada savaşa yürüyen erkeklerin karşısında barışa yürüyen binlerce kadının olduğunu vurgulayan Kerestecioğlu, kadını görmezden gelen bir siyasetin olduğunu belirtti. Kerestecioğlu, 100 yıl önce imzalanan Versay Antlaşması’nı hatırlatarak, “Bundan yaklaşık 100 yıl önce Versay Antlaşması yapıldığında, kadınlar mağlup ülkelerde yoksulluğu ve milliyetçi nefreti arttıracağı ve yeni savaşlara sebep olacağı gerekçesiyle sert bir şekilde eleştirmişlerdi. Bu kadınlar o antlaşmayı ret etmede öngörülerinde haklılardı. Çünkü ardından İkinci Dünya Savaşı geldi. Kadınlar Yugoslavya’nın içine çekildiği milliyetçi şiddete karşı, Meksika’daki suçlara karşı, küresel çapta terör söylemine karşı, ABD ve İsrail işgallerine karşı ağlar oluşturdu. Bu uluslararası ağların radikal ve ısrarlı eylemleri sonucunda 2000’li yıllarda BM Güvenlik Konseyi, 1325 sayılı Kadınlar Güvenlik ve Barış başlıklı kararı imzaladı. Bu karar, kadınların barış süreçleri üzerindeki özel etkisini kabul eden ve kadınların barış süreçlerine katılımlarını taraf devletlere şart koşan bir antlaşma oldu” şeklinde konuştu.  
 
SARAYBOSNA ÖRNEK OLABİLİR
 
İkinci Dünya Savaşı sonrası Tokyo Mahkemesi’nin kurulduğunu ve söz konusu mahkemelerde kadınlara tecavüz edilmesinin gündeme dahi gelmediğini hatırlatan Kerestecioğlu, “Daha sonra eski Yugoslavya ülkelerinde, Japonya gibi ülkelerde barış görüşmelerinin müzakere süreçlerinin ‘resmi’ haline paralel olarak kadınlar gayri resmi süreçler yürüttüler. Miyoseviç, Yugoslavya’da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanırken, kadınlar gölge mahkemeler kurdular. Onun ne şekilde yargılandığını, gerçekten kadınlara karşı işlenen suçlardan yargılanacağından emin olmak istediler. Yugoslavya’da adalete feminist yaklaşım odaklı onlarca atölye çalışmasının ardından 2015’de Saraybosna’da kadın mahkemesi kuruldu. Mahkeme barış sürecinde kadınlar cephesinden çözüm üretmek ve savaştaki suçlara karşı onarıcı bir adalet üretmek için kurulan bir mahkeme. Bizlere de örnek olabilecek bir mahkeme” ifadelerini kullandı.
 
‘HİÇBİR MÜZAKERE KADINSIZ OLMAZ’
 
Kerestecioğlu, şunları söyledi: “Bugün bir taraftan Kanal İstanbul deniliyor, bir taraftan yerli araba çıkarıyorlar, bir taraftan da Libya’ya asker göndermeye çalışıyorlar. Üretebildikleri tek şey, savaş politikasıdır ve buradan besleniyorlar. Türkiye’nin Suriye Milli Ordusu adıyla Rojava’ya yolladığı cihatçılar kadınlara karşı birçok suç işlediler. Rojava’da Kürt kadın siyasetçi Hevrin Xelef’in öldürülmesini bile bir müjde gibi yandaş medya tarafından verildi. Bizim bu zihniyetin önüne geçmemiz gerekmektedir ve barıştan yana olan kadınlar olarak bunu başarabiliriz. Hiçbir müzakerenin kadınsız olamayacağı açıktır.”
 
‘SAVAŞ POLİTİKALARI BOŞA ÇIKACAKTIR’
 
Kerestecioğlu, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Bu topraklar çok fazla acının, sürgünün, göçün yaşandığı topraklar. Biz bu acıları iyileştirecek miyiz, yoksa susup daha derin yaraların açılmasını mı bekleyeceğiz? Daha önce her şeyi yeterli yapabildik mi diye sorarak daha fazla neler yapabiliriz üzerinden yoğunlaşmamız gerekmektedir. Barış yalnızca masa arkalarında değil, tüm toplumda karşılığını bulduğunda gelecektir. Barış Türkiye’de daha fazla insan tarafından sahiplenirse savaş politikaları boşa çıkacaktır. Dolmabahçe’de masa devrildiğinde bunun önüne geçecek, masayı devirenleri sarsacak bir toplumsallaşma gerekmektedir. Belki bunun yollarını konuşmanın zamanıdır. Hepimiz aynı noktadan dünyaya bakmasak da barış yolunda uzlaşabileceğimize ve uzlaşmanın yollarını bulabileceğimize inanıyorum.”
 
SİYASİ MAHPUSLARA TECRİT 
 
Forum, cezaevinde kalan tutukluların yaşadıkları hak ihlallerinin konu alındığı bölümle devam etti. Bu bölümde Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde kadın tutukların yaşadıkları sorunlara değinen avukat Öykü Çakmak, “Kadınlar cezaevlerinde birçok hak ihlaline maruz kalıyor. Ancak politik kadın örgütlü olmalarından kaynaklı bu şiddete ve ihlallere karşı koyabiliyor” dedi. 
 
Diyarbakır Cezaevi’nde uzun yıllardır görmedikleri birçok fiziksel ve psikolojik şiddetleri görmeye başladıklarını söyleyen Çakmak, “Siyasi mahpuslara yönelik bir tecrit uygulaması olduğunu görebiliyoruz. Cezaevinden hastaneye kelepçeli götürülme, yine hekimin kelepçeyi çıkartmadan muayene etmesi ve askeri görevlinin odadan çıkarılmaması gibi uygulamaları görebiliyoruz. Mahpusların revir ihtiyacının çoğu zaman karşılanmaması, kadınların ped ihtiyaçlarını kantinden karşılayamaması, tırnak makasının verilmemesi gibi onlarca yasaklama ile karlı karşıya kalıyorlar” diyerek, cezaevinde kadın tutuklularının yaşadıkları sorunlara dikkat çekti.
 
Kadın tutukluların en çok yaşadıkları sorunun her alanda izleniyor olmalarına dikkat çeken Çakmak, kadınların istedikleri kıyafetleri hem özel hem de ortak alanda giymeleri önünde engellerin olduğunu belirtti. Cezaevlerinde verilen yemeklerinde hayati tehlike oluşturacak kadar kötü olduğunu ifade eden Çakmak, cezaevinde anneleri ile kalan çocukların mama, bez ve süte ulaşmakta sorun yaşadıklarını söyledi. Devletten topluma şiddet sarmalının hapishanedeki kadınlar üzerinde daha çok hissedildiğini dile getiren Çakmak, hapishanesiz bir toplum gerçekleştirinceye kadar bu yerlerin kadınlar için daha uygun yerler olarak dizayn edilmesi açısından insan hakları savunucularına görevlerin düştüğünü söyledi. 
 
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN ÖNEMİ
 
Avukat Gazal Bayram Koluman da, insan hakları ihlalleri ve kadın katliamlarına dikkat çekti. Koluman, şiddetin tek bir nedenle çıkmadığına vurgu yaparak, kadının bu şiddetin merkezinde olduğunu kaydetti. Kadına yönelik şiddettin önlenmesinde önemli bir rol oynayan İstanbul Sözleşmesi’nin önemini anlatan Koluman, “Türkiye bu sözleşmeyi imzaladıktan sonra 6284 sayılı yasayı kabul etmiştir ve taraf ülke sıfatıyla tüm yargı erkleriyle bağlayıcı pozisyona geçmiştir. İstanbul Sözleşmesi’ne içten inanmakla birlikte bu sözleşmenin kadına yönelik şiddetle mücadele noktasında altın standartlar olarak görmek mümkün. İstanbul Sözleşmesi kadına dönük şiddetle mücadelede dünyanın en önemli metnidir diyebiliriz. Son dönemde bu sözleşmeye yönelen siyasi propogandaların geliştiğini görüyoruz. İstanbul Sözleşmesi kolay kazanılmış bir kazanım değil, kolay da yok sayılamaz. Biz bu yönelimlerinde başarılı olabileceklerine inanmıyoruz” şeklinde konuştu.
 
Konuşmalardan sonra forum soru-cevap şeklinde sona erdi.