Şiddete karşı çözüm özgür eş yaşam

  • kadın
  • 09:13 15 Mayıs 2020
  • |
img

İSTANBUL - Jineolojî atölyesi sosyologlarından Neslihan Şendal, salgın dönemde artan erkek şiddetine karşı en etkili yöntemin “öz savunma” ve “özgür eş yaşam” modeli olduğunu vurguladı.

Kadına yönelik erkek şiddeti koronavirüs (Kovid-19) salgını döneminde bile devam etti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporuna göre, maruz bırakıldıkları şiddet nedeniyle başvuruda bulunarak destek isteyen kadınların sayısı Nisan ayında yüzde 55 oranında arttı. Başvurular en çok fiziksel şiddet nedeniyle yapılırken, bunu psikolojik ve ekonomik şiddet izledi.
 
Kadın örgütleri, hemcinslerini hedef alan erkek şiddetine karşı mücadelesini aralıksız sürdürüyor. Bu yönlü atılan adımlardan biri de, kadınların yaşadığı sorunlar başta olmak üzere toplumsal sorunları analiz edip, çözüm üretmek amacıyla yola çıkan Jineolojî Dergisi bünyesinde oluşturulan Jineolojî atölyeleri. Jineolojî atölyelerinin katılımcılarından biri olan Sosyolog Neslihan Şendal, salgın sürecinde kadına yönelik daha da artan şiddeti ve buna karşı yapılması gerekenleri değerlendirdi. 
 
SALGIN DOĞA ANANIN MESAJI
 
Yaklaşık 2 aylık karantina sürecinde insanların doğa özlemine şahitlik ettiklerini dile getiren Şendal, paylaşılan doğa manzaraları, şehir merkezlerinde sebze meyve ekilmesi, yaban hayvanlarının şehirlere inmesi, hava kirliliğinin giderek azalması ve buna bağlı olarak ozon tabakasının iyileşmesi gibi durumlarla salgını doğa ananın kendilerine yönelik bir mesajı olarak okumakta fayda olduğunu ifade etti.
 
ERKEK ŞİDDETİNE GEREKÇE ÇOK
 
Böylesi bir tablo içerisinde ‘Evde kal’ önlemi ile girilen izolasyon sürecinde kadına yönelik şiddet ve katliamların artarak devam ettiğini söyleyen Şendal, binlerce kadının kendisine şiddet uygulayan erkeklerle aynı evde kalmak zorunda bırakıldığını belirtti.
 
Toplumsal cinsiyet rollerinin keskinleştiği ev hayatına eklenen izolasyon sürecinde “Sürekli memnun edilmeyi bekleyen erkek anlayışı ve iş yükü arttı” diyen Şendal, “Kadının konumunun ev olarak sabitlenmesinin ve ev işlerinin değersizleştirilmesinin bu süreçte nasıl sorunlara yol açtığını görüyoruz. Yemeğin tuzlu olmasından, kuşlara yem vermenin bahane edildiği bu süreç, erkek şiddetine gerekçe oluyor”  diye konuştu. Şendal, kadınların yaşadıkları şiddeti dile getirmesinin oldukça zor olduğunu da ifade etti. 
 
SİSTEMDEN BAĞIMSIZ DEĞİL 
 
Salgın sürecinde yaşananları cinsiyetçi, ideolojik bir saldırı olarak tanımlayan Şendal,  erkeğin kadına her türlü şiddeti uygulama ve hatta onu öldürme hakkını bile kendinde görmesinin sistemden bağımsız olmadığının altını  çizdi. Bu nedenle Jineolojî’nin temel çıkış sebeplerinden birinin de kadınların maruz kaldığı şiddet olduğunu vurgulayan Şendal, “Nefes aldığımız her yerde şiddete, sömürüye, ötekileştirmeye ve soykırıma maruz bırakılıyoruz.  Yaşamı var eden kadınlar bir bir yaşamdan koparılmaya çalışılıyor” dedi.
 
‘ÖZ SAVUNMA’ HAYATİ
 
Şendal, erkek şiddetine karşı en etkili yöntemin ise öz savunma olduğu kaydetti. Öz savunmanın salt fiziki olarak değerlendirmemesi gerektiğini söyleyen Şendal, öz savunma tarihçesini ve buna karşı gelişen erkek saldırılarını söyle açtı:  “Tarihsel sürece baktığımızda kadınların doğadan aldıkları müthiş bir öz savunma refleksi vardır. Fakat yine tarihsel süreç içerisinde erk zihniyet tarafından kadınların zihinsel sömürüye açık hale getirilmiş olması ve kendi öz bilincinden uzaklaştırılmış olmaları öz savunmalarını da zayıflatmıştır. Kadının giderek kendi doğasından uzaklaştırılması beraberinde yabancılaştırmayı getirmiş. Kadın kendine dair gerçeklikten yoksun bırakılarak, şiddet ve sömürü normalleştirilmeye çalışılmıştır. Böylece kadınlar dört duvar arasına hapsedilerek her türlü şiddete maruz bırakılmış, tecavüz edilmiş ve intihara sürüklenmiştir. Tüm bu yaşananlar öz savunma mekanizmaların kırılması ile beraber gelişmiştir. Bu nedenle öz savunma kadınlar için hayati önem taşımaktadır.” 
 
ŞİDDETE KARŞI ÖZGÜR EŞ YAŞAM 
 
Salgın sürecinde yürüttükleri tartışmalarda ise özelikle özgür eş yaşam üzerinde durduklarını paylaşan Şendal, özgür eş yaşamı sadece iki kişi arasında yaşanan özel ilişki olarak yorumlamanın doğru olmayacağını dile getirdi. Erkek zihniyetinin iktidarını inşa ederken ilk olarak eş yaşama darbe vurarak harekete geçtiğini söyleyen Şendal, özel alan olarak inşa edilen aile kurumunda erkeğin efendi-sahip, kadının ise erkeğe her türlü hizmeti sağlayan konumunda olduğuna dikkat çekti. 
 
Şendal, “Kadın cephesinden baktığımızda kadının kendi tanımlamasını yapması, kendi doğasına dair hakikati açığa çıkarması oldukça önemlidir. Bunu yaparken de doğal toplumdaki kadının rolünü ve kanununu bilmek, kadının sömürgeleştirmeye başlanmasının tarihini açığa çıkartmak gerekir. Bu süreçte aitlik, sahiplik anlayışıyla mücadele kadına yönelik şiddete karşı geliştirilecek önemli adımlardan biri olacaktır” diye belirtti.
 
ZİHİNSEL DEVRİM ZAMANI
 
Koronadan sonra toplumun nasıl bir yaşam istediğinin önemli olduğunu vurgulayan Şendal, bu konuda şunları  kaydetti: “Kapitalist modernitenin yaşam tarzından kurtulmak için zihinsel devrimin tam zamanı diyebiliriz. İnsanlar artık bu yaşam tarzını reddediyor. Doğa katliamlarını durdurmak, kadın katliamlarının önüne geçmek, emek sömürüsüne karşı emeğin değerinin bilinmesi, militarizme karşı anti militarizm mücadelesini yükseltmenin doğaya karşı ahlaki ve vicdani yaklaşmak hepimizin sorumluluğundadır.” 
 
Şendal, salgın sürecinde kadınların Jineoloji’ye olan ilginin arttığını da sözlerine ekledi. Toplumsal cinsiyet, kadına yönelik şiddet, özgür eş yaşam, kadın tarihi gibi birçok konunun kadınlar tarafından tartışıldığını belirten Şendal, tüm kadınların karantina sürecini fırsata çevirmesi gerektiğini belirterek, kadın mücadelesini ön plana çıktığı, öz savunmanın etkin kılındığı film, belgesel ve kitapların okunması tavsiyelerinde bulundu. 
 
MA / Semra Turan