Bir Dağın Hikayesi: Dağı oluşturan her bir unsuru anlatan bir coğrafya risalesi

img

DİYARBAKIR - Élisée Reclus’ın Bir Dağın Hikayesi kitabı, Canan Coşkan’ın çevirisiyle Aram Yayınevi’nden çıktı. Yazar, eserinde bilimsel çalışmayı, iklimi, jeolojiyi, florayı, faunayı ilerleme ve mutluluk üzerine ahlaki ve politik bir düşünceyle birleştiriyor. 

Aram Yayınevi, eserleri dünyada birçok dile çevrildiği halde Türkiye’deki okuyucular tarafından az tanınan bir yazarı, Élisée Reclus’u; dünyada en fazla tanınan eserlerinden olan “Bir Dağın Hikayesi”yle kitaplığındaki yazarlar arasına kattı. Canan Coşkan’ın Fransızcadan çevirdiği “Bir Dağın Hikayesi” Aram Yayınevi etiketiyle raflardaki yerini aldı. 
 
Anarşist coğrafyacı Élisée Reclus, Bir Dağın Hikayesi’ni dağı arşınlarken hafızasına kazınan bir tablolar geçidi olarak tanımlıyor. Yazar eserinin bütününde bilim ve felsefeyi iç içe anlatıyor. Dünyanın başlangıcından bu yana dağın oluşumundan, kayalardan, topraktan, sudan, iklimden, bitki örtüsünden ve insan dahil birçok hayvandan söz ediyor. Gürültülü şehri terk ediyor ve ufuk boyunca dantel gibi işlenmiş dağlara yöneliyor. Bu yönelişine okuru da ortak ediyor. 
 
“Akşama doğru, birçok sarp kayalığı dolandıktan, sayısız düdenden geçip bir taştan diğerine atlayarak gürül gürül akan ufak dereleri aştıktan sonra uzaktan kayalıklara, korulara ve otlaklara hakim yüksek bir düzlüğe ulaşmıştım. Tepede dumanı tüten bir kulübe beliriyor ve çevresindeki yamaçlarda koyunlar otluyordu. Çimlerin kadifesinde saçılmış bir kurdeleyi andıran bu sarımsı patika kulübeye doğru gidiyor ve sanki orada sonlanıyordu. Daha da ileride, büyük taşlık düdenlerden, dağ eteğinin döküntülerinden, şelalelerden, kar ve buzlardan başka bir şey görmüyordum. Orası, insan yerleşiminin son olduğu yerdi. Uzun aylar boyunca bana sığınak olacak viraneydi…”
 
Yazar, Bir Dağın Hikayesi eserinde bilimsel çalışmayı, iklimi, jeolojiyi, florayı, faunayı ilerleme ve mutluluk üzerine ahlaki ve politik bir düşünceyle birleştiriyor. Dağın keşfini bir çoban eşliğinde yapıyor. Onu yürürken, dururken, çobanlarla tartışırken, uçsuz bucaksızlığa hayranlıkla bakarken, botanikçilik yaparken, bir dağın nasıl ortaya çıktığını ve yaşadığını bize öğretirken buluyoruz. Orada, doğanın ve sıradan insanların ortasında, mutluluğu yeniden nasıl keşfettiğini görürüz ve etrafındaki dünyanın şiirsel, tarihsel, coğrafi, doğal bir açıklamasına tanıklık ederiz.
 
“Eski kantonlardaki yüksek bir dağın kalınlığında kendi büyük günlerini bekleyen üç İsviçrelinin efsanesi ne denli daha dokunaklı ve daha güzeldir! Grütli çayırında özgürleşmeye yemin eden üç kişilermiş, her üçü de tiranı deviren gibi Tell ismine sahipmiş. Onlar da uyurlar, hayal ederlermiş fakat hayal ettikleri zafer değil, özgürlüktür; sadece İsviçre’nin değil, tüm insanların özgürlüğüdür. Arada sırada içlerinden biri göllerin ve düzlüklerin dünyasına bakmak için uyanırmış fakat hayal kırıklığı içinde arkadaşlarına geri dönermiş. ‘Henüz değil’ diye iç çekermiş. Büyük kurtuluş günü gelmemiştir. Hala köle olan halklar efendilerinin şapkalarına tapmaya devam ederler!”
 
Yazar Élisée Reclus, dağ ve dağ manzaraları üzerine şiirsel bir dille yazdığı coğrafi bir inceleme olan “Bir Dağın Hikayesi”nde okurun dikkatini her şeye çekiyor. Dağı oluşturan her bir unsuru anlatan bir coğrafya risalesi niteliğindeki eserinde, jeolojik zamanın genişliğini hissettirdiği gibi, endüstrinin ormanlarda ve dağlarda açtığı yaraları kınıyor.
 
ÉLISEE RECLUS
 
Élisée Reclus, 1830’da Fransa’da doğdu. İlk anarşist metnini 21 yaşında kaleme aldığında anarşiyi “düzenin en yüksek ifadesi” olarak tanımladı. Özgürlükçü bir coğrafyacı olan ve bu doğrultuda anarşist coğrafyaya engin katkılarda bulunan Élisée Reclus, aynı zamanda bir Paris Komünar’ı, anarşist bir militan, bir eleştirel eğitimci ve üretken bir yazar. İlki Napolyon Bonaparte’nin darbesine muhalefet etme gerekçesiyle 1851’de, ikincisi de Paris Komünü’nde yer aldığı gerekçesiyle Fransa devleti tarafından iki kere sürgün edildi. Eserleri birçok dile çevrildi.
 
MA / Abdurrahman Gök