Şilan Dora: İktidar ‘kendi sanatçısı’nı yaratmak istiyor

img
HABER MERKEZİ - Kürt sanatçı Şilan Dora, iktidarın baskı ve tehditlerle “kendi sanatçısını” yaratmak istediğini belirterek, buna karşı kültür sanat hafızasının korunması gerektiğinin altını çizdi. 
 
Tarihe ışık tutan eserler üreten sanatçılar, her dönem iktidarların hedefinde oldu. Sanatı bir propaganda aracı olarak kullanan devletlerin ideolojisi dışında kalan sanatçılar, baskı, sansür, tehdit ve saldırılarla karşı karşıya kaldı. Yaşanan toplumsal olaylarla birlikte sanat anlayışında değişimler yaratan sanatçılar, seslerini daha gür çıkartıp, sanatlarını kamusal alanlara taşıyarak, toplumsal hayata müdahil oldu. Ancak sanatı ve sanatçıyı kendi ideolojisi için birer araç olarak kullanan iktidarlar, bu sanatçıları hedef alırken, sanatlarını da “ucube” olarak tanımladı. Gelinen noktada ise tüm baskılara rağmen Türkiye’de, özellikle 1990’lı yıllardan sonra değişen ekonomik ve politik sistemler, kamusal alanlarda direnme odaklı eylemleri de beraberinde getirdi. Bu eylemlere öncülük edenler de sanatçılar oldu. 
 
İktidarının 20 yıllık geçmişinde sanata yönelik sansür ve baskı politikalarıyla tanınan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, sanatçıyı hedef alan son eylemi Sezen Aksu’ya yönelik oldu. Sezen Aksu’yu şarkı sözlerinden dolayı “dilini koparmakla” tehdit eden Erdoğan, kamuoyunun tepkileri karşısında geri adım attı. Ancak Sezen Aksu, Erdoğan’ın hedef aldığı ilk sanatçı değildi, son da olmayacaktı.  
 
Erdoğan’ın başında olduğu AKP iktidarının sansür ve baskı politikalarından en çok nasibini alan ise Kürt sanatçılar oluyor. Cumhuriyet tarihi boyunca her iktidarın hedef aldığı Kürt sanatçılar engellendi, sansürlendi, yasaklandı, saldırıya uğradı ve tutuklandı. 
 
1990’lı yıllarda kurulan Koma Azad’ın solisti Şilan Dora, müzik hayatına atıldığı 25 yılda birçok baskıya, sansüre, yasaklamalara maruz kaldı. Dora, yasaklanan “Roja min” şarkısı gerekçesiyle hakkında iki ayrı dava açıldı. Her iki davada da beraat kararı verilmesine rağmen Dora’nın sahne aldığı yerlerde bu şarkıyı seslendirmesi engellendi. Bunun yanı sıra Dora, seslendirdiği şarkılar nedeniyle hakkında 10 soruşturma, 6 dava açıldı. 
 
“Halk için sanat” diyerek sanatsal mücadelesini sürdüren Şilan Dora ile iktidarın sanata ve sanatçıya yönelik baskı, sansür ve tehditleri konuştuk.
 
AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz yıl katıldığı bir törende "nasıl bir sanatçı” beklediğini tarif etmişti. Erdoğan bu özelliklerin dışında kalan sanatçılara ise hep gözdağı verdi. Son olarak şarkı sözleri nedeniyle sanatçı Sezen Aksu’yu “dilini koparmakla” tehdit etti. AKP iktidarında sanata, sanatçıya yönelik saldırılar nasıl bir noktaya geldi? 
 
 
 Bu sadece sanatla, sanatçıyla sınırlı olan bir durumda değil. Toplumun tüm kesimleri benzer tehdit ve baskı altında. Böylesi rejimlerde sansür, yasaklama, saldırılar bir politikadır.
 
Demokrasi, özgür düşünce olmayan rejimlerde, iktidarlar kendisi gibi düşünen sanatçılar ister. Aslında sanatçılara yönelik baskı ve saldırılarda temelini buradan alıyor. Çünkü bu ülkede demokrasi yok, özgür düşünceye saygı yok. Bu durum, sanata ve sanatçıya sansür, yasaklama ve yargılama olarak yansıyor. Öyle bir noktaya geldi ki bu bir politika haline geldi. Bu şekilde kendi sanatçılarını da yarattılar, sanatı da “onların” ve “halkın” diye ikiye ayırdılar. Bunun son halkası Sezen Aksu’ya yönelik tehditlerde, saldırılarda bir kez daha gördük. Sezen Aksu, bağımsız ve kendi içinde sanat okulu barındıran bir sanatçı. Her şarkısı baskılara cevap oldu, acılara tercüme oldu. Sezen, yıllardır kaybedilen yakınlarını arayan Cumartesi Anneleri için, katledilen Ceylan Önkol için şarkılar söyledi. Bu şarkılar bir anlamda toplumsal hafızayı oluşturdu. Tabi bu onların işine gelmedi, Sezen “onların” sanatçısı olmadı. 
 
Bu nedenle “dilini koparmak” tehdidine maruz kaldı. Ancak Erdoğan’ın “dil koparmak” tehdidi, sadece Sezen Aksu’ya yönelik değildi. Onun şahsında özgür düşüncelere, halk için sanat yapanlara bir tehditti. Bu tehditlerle özgür sanatı yasaklamak ve sansürlemek istiyorlar. Sezen Aksu, bu tehditler karşısında durduğu gibi, sürekli halkın yanında durdu, siyasi bir ideolojiyle hareket etmedi. Sezen Aksu’nun bir duruşu var. Bu sadece sanatla, sanatçıyla sınırlı olan bir durumda değil. Toplumun tüm kesimleri benzer tehdit ve baskı altında. Dediğim gibi, böylesi rejimlerde sansür, yasaklama, saldırılar bir politikadır. Bu tehdit, aynı zamanda kadına yönelik saldırıların bir parçasıdır. Her alanda saldırılara, tehditlere, taciz ve tecavüze uğrayan kadınlar, sanatları nedeniyle de hedef haline getiriliyor. 
 
Bu tehditlerin sadece Sezen Aksu’ya yönelik olmadığını söylediniz. Nitekim Kürt sanatı da sanatçısı da sürekli hedef alınıyor. Bunu siz de birçok kez yaşadınız. Kürt müziğine yıllarını veren bir isim olarak, iktidarın bu ötekileştiren, yok sayan politikalarından nasıl etkileniyorsunuz? 
 
 
 Bizler kültüre, sanata sahip çıkıyoruz, asimilasyona karşı mücadele ediyoruz. Bu bizim açımızdan aynı zamanda kadın mücadelesinin de bir parçasıdır.
 
Kürt sanatçılara, şarkılarına yönelik bir baskı silsilesi almış başını gidiyor. Bu nedenle bizler iktidarın tehdit ve saldırılarının yabancısı değiliz. Bu politikalardan nasibini almayan tek bir Kürt sanatçı yok. Birçok arkadaşımız yargılandı, birçok arkadaşımız tutuklandı, birçok arkadaşımızın şarkıları yasaklandı. Son olarak sanatçı arkadaşımız Devrim Demir’in ‘Tu kî yî’ şarkısı yasaklandı. Şarkıda kadınların direnişini anlatıyor, kadınların biat etmeyeceğini söylüyor. Kadınların bu düşüncelerinin dile getirildiği şarkı da yasaklanıyor. 21’inci yüzyılda kadınlar yaşamın her alanında var olduğunu söylüyor. Bunun bir şarkının sözlerinde yer almasına dahi tahammül edilmiyor. Bunu ben de yaşadım. ‘Roja min’ şarkısı gerekçesiyle hakkımda iki ayrı dava açıldı. Bizler kültüre, sanata sahip çıkıyoruz, asimilasyona karşı mücadele ediyoruz. Bu bizim açımızdan aynı zamanda kadın mücadelesinin de bir parçasıdır. Bunun için mücadele ediyoruz. O nedenle bu saldırılar, bu baskılarla sonuç alamıyorlar. Evet, sansür uygulanıyor, yasaklanıyor, davalar açılıyor ama halkın şarkılarla dile getirilen özgür düşüncelerini yargılayamazlar, yasaklayamazlar. 
 
Erdoğan’ın tehditleriyle Sezen Aksu’ya yönelik linçe varan saldırılar oldu ancak önemli bir dayanışma da gösterildi. Bu politikaların hedefinde olan Kürt sanatçılar için aynı şekilde dayanışma gösteriliyor mu?
 
Bu yüzyıllık bir sorun.. Kürt isen kabul görmüyorsun. Zaman zaman az da olsa dayanışma gösteriliyor ama maalesef yıllardır bu zorluklar karşısında sanat yapıyoruz. Açıkçası bu saldırılara karşı önemli dayanışma gösterilmedi. Sanatçı halkın sesidir, halkın acılarını dile getiriyor, halkın vicdanı oluyor. Bu nedenle sahiplenme olmalı ama Kürt sanatçılar bu dayanışmayı göremiyor. 
 
Kürt olmak, kadın olmak, sanatçı olmak… Nasıl bir mücadele gerektiriyor? 
 
Eğer bir Kürt isen, Kürtçe sanat yapıyorsan, bir de kadın kimliğine sahipsen, fikir ve düşüncelerinde net olmanı gerektiriyor. Öncelikle anadiline sahip çıkıyorsun, kültürüne sahip çıkıyorsun, kadın kimliğin için mücadele ediyorsun. Sonuç itibariyle halkın için sanat yapıyorsun. Yarınlar için bir okul olmalısın. Sadece sanat yapmak yeterli olmuyor. Sanatın geliştirilmesi için de mücadele etmen gerekiyor. İdeallerin için bir duruşun olmalı. Devrim için sanat yapmak gerekiyor. Halkın için, anadilin için, kültürün için bu yolculuğa çıkıyorsan, şarkıların topluma hitap etmeli, halkın duygularına dokunmalı, acılarına tercüme olmalı, en önemlisi umut olmalı. 
 
Kürt kültür ve sanat çalışmalarında 1990’lı yıllar ile bugünü kıyaslamak gerekirse, ne değişti? 
 
 
 Teknoloji gelişti, sanat değişti ancak insanların fikirleri, düşünceleri de değişti. Değişmeyen şeyler de var, baskılar, saldırılar, yasaklamalar…
 
1990’lı yılları anlatmak çok zor. Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) kurulduğu yıllar aynı zamanda Kürt halkının büyük acılar yaşadığı yıllardı. Kürtlerin kültüre, sanata, anadiline ihtiyacı vardı. MKM halkın okuluydu, sanatçılara da kapılarını açtı. Ben de o yıllarda sanata atıldım. O dönemler Kürtçe şarkı söylemek, kendi şarkılarını söylemek bizim açımızdan büyük bir gelişmeydi. 1990’lı yılların ruhu bambaşkaydı. Amatördük ama kendi kimliğimize, varlığımıza sahip çıkıyorduk. Bugüne baktığımızda, 30 yıl geçti, teknoloji fazlasıyla gelişti. Sanat dijital ortama taşındı. O ruhu bugünlere taşımak gerekiyor. Ancak bunu doğru temelde yapmamız gerekiyor. Halk ile ilişkileri koparmamak gerekiyor. Sanatın dijital ortama taşınması, beraberinde kimi sorunları da getirdi. Sanat ile halk arasında bir mesafe oluştu. Sanatçı şarkılarını halka ulaştırıyor ancak bir mesafe oluştu. Teknoloji gelişti, sanat değişti ancak insanların fikirleri, düşünceleri de değişti. Değişmeyen şeyler de var, baskılar, saldırılar, yasaklamalar… Bunun için sanatın da dijitalleştiği bu ortamda halkla olan bağı daha sıkı tutmak gerekiyor. 
 
*Sanatın dijital ortama taşınmasıyla hafızanın da kaybolmaya doğru gittiği kaygıları var. 1990’lı yılların ruhunun bugünlere taşınması gerektiğini söylediniz, bunun için ne yapmalı? 
 
MKM’nin asıl amaçlarından biri de temel çalışmalarından biri o hafızayı korumak, halka taşımak, hatırlatmak, yaşatmak… Kürt kültür sanat hafızasını korumak, aynı zamanda tarihini korumak ve sahiplenmektir. Asimilasyon politikalarının bu kadar derinleştirildiği böylesi bir süreçte, bu olmazsa olmazdır. Bunu ne kadar yapabilirsek, kültür sanat tarihini gençlerle, toplumla o kadar buluşturabiliriz. Bunu başarabilirsek, sanat yapmış oluruz.
 
MA / Arjin Dilek Öncel - Özgür Paksoy