ANKARA - Orient Express Film Festivali’nde ekolojiye özgürlük konseptiyle savaşa karşı çıktıklarını belirten organizatörlerden Aydın Sevinç, filmlerle emperyalist ülkelerin politikalarını eleştirdiklerini söyledi.
Orient Express Film Festivali’nin 3’ncüsü, 25 Ekim’de İsviçre'nin Bern kentinde başladı. Bern’de yapılan gösterimlerin ardından festival Zürih’te devam ediyor. Festival kapsamında 8 uzun ve kısa metrajlı film ve 10 belgesel gösterime sunuldu.
13 ÜLKEDEN 13 FARKLI DİL
13 farklı ülkeden 13 farklı dilde çekilmiş filmin gösterime girdiği festivalde, Kürtçe, Türkçe, Farsça, İngilizce, Ukraynaca, Çeçence, Felemenkçe, Yunanca, Rusça, Arapça, Almanca, Gürcüce ve Aramice dillerinden oluşan filmler, Almanca alt yazılı olarak da gösterildi.
ANADİLDE FİLM İZLEMEK
Orient-Express Kültür ve Sanat Derneği üyesi ve festival organizatörü Aydın Sevinç, film festivali ile Orinet (Doğu) ile Oksident (Batı) arasındaki kültürel değişim ve paylaşımı sağlamayı amaçladıklarını belirtti. Her sene belirlenen bir konseptle film seçtiklerini dile getiren Sevinç, ilk festivalde sansür konsepti ile film seçtiklerini, Türkiye ve Kurdistan’da sansüre uğrayan, yasaklanan, gösterime girmeyen filmleri gösterime soktuklarını belirtti. Düzenlenen ikinci festivalde sınırsızlık konseptiyle Türkiye, Kurdistan, Ermenistan, Azerbaycan, Yunanistan ve Balkan ülkelerinden pek çok filmi gösterime aldıklarını vurgulayan Sevinç, “İran’dan İsviçre’ye, bütün ülkelerden gelen insanlar derneğin altyapısını oluşturuyor. Bu noktada onların kendi ana dillerinde film izlemeleri kadar basit bir şey olamaz. Avrupa’da bu çok olmuyor. Yaşadığımız coğrafyalardan, konuştuğumuz dillerden filmleri getiriyoruz. Berlin’de çok güzel başladı ve yoğun bir katılım vardı. Filmlerimize o kültürün ve siyasetin izleyicileri geldi. İyi tepkilerin gelmesi bizi daha da motive ediyor” diye konuştu.
‘MERHAMET KÜLTÜRÜNÜ KABUL ETMİYORUZ’
Avrupa’da Anglosakson beyaz kültürün yarattığı “Biz çok iyi biliriz ve size yardım ederiz” bağlamında bir merhamet kültürünün olduğuna değinen Sevinç, bunu kabul etmediklerini söyledi. “Biz sadece börek ve baklava yapan insanlar değiliz” diyen Sevinç, “Biz de çok güzel avangart film de müzik de sanatın farklı disiplinleri de var. Resim ve modern sanatları da yavaş yavaş getirmeyi planlıyoruz” dedi.
AVRUPA DEVLETLERİNİN POLİTİKASI
Sevinç, söz konusu filmler ile emperyalist ülkelerin politikalarına ve yaşanan sorunlara dikkat çekmek ve eleştirmek istediklerini belirterek, şunları söyledi: “Sınırsızlık kavramında, uzayda dolaşan bir balık metaforu sunmuştuk. Birisi ‘Uzayda balığın ne işi var?’ dedi. Ben de ‘Ege Denizi’nde ölen mülteci çocuklara şaşırmıyorsunuz da uzayda uçan balığa mı şaşırıyorsunuz?’ demiştim, çünkü deniz balığın yaşadığı yerdir. Anormal olan, orada insanların ölmesidir. İnsanlar buraya gelmek için ölüyorlar, Buradaki devletler de insanlar rahat yaşasın, güzel yemekler yesin diye dünyanın birçok yerinde savaş yaşanıyor. Bizler bunu biliyor, bir parçası oluyoruz.”
EKOLOJİK TAHRİBATIN ÖNLENMESİ
Festivalin üçüncü yılında “Ekolojiye Özgürlük” temasını belirlediklerini söyleyen Sevinç, ekolojik tahribattan en çok etkilenen Orient ülkelerden filmler getirmeye çalıştıklarını vurguladı. Savaşın başlı başına kötü bir durum olduğunu ifade eden Sevinç, savaş sürecinde kullanılan bombaların, kimyasal silahların oradaki canlı yaşamını etkilediğinin de altını çizerek, şöyle devam etti: “Madenlerle açılan delikler, savaşlarla tahrip edilen coğrafyalar, katledilen canlı türleri günümüzde en çok Orient ülkelerde. Ekolojik tahribat da insan eliyle yönetilen ve meşrulaştırılan bir şey. İnsanın merkezde olduğu bir çağda yaşıyoruz ve yüzyıllardır devam eden tahribat bizlerin elinden oluyor. Ekolojik tahribatı önlemek, insanın insana, erkeğin kadına, insanın doğaya tahakkümü gibi sorunsalların çözülmesi ile gerçekleşecektir. Bu anlayışın sonunda ‘neden kimyasal silah atarsın, neden kurşun sıkarsın’ diye sorarsın” dedi.
SANSÜR: SIKINTILAR YAŞANABİLİYOR
Söz konusu filmlerin kimi zaman sansüre uğradığını söyleyen Sevinç, izleyicilere festivale katılım çağrısında bulundu. Sevinç, şunları söyledi: “Ekolojinin özgürlüğü sadece plastik atıklar, çevreye çöp atmama gibi bir şey değil. Bunlar da çok önemli ama çevreye bomba da atmayabiliriz, ormanları da yakmayabiliriz, iktidarların savaş politikalarına karşı da çıkabiliriz. Bunlar da ekolojik özgürlük konusuna farklı bir paradigma açabilir. Bu tarz filmler organize etmeye çalışıyoruz ama sesimizi duyurma noktasında kıyıda köşede kalmış durumdayız. Burada da sansür oluyor, çünkü bu tarz işleri iyi bir şekilde yaptığınızda, iktidar olmayı hedefleyenler arasında sıkıntılar yaşanabilir. Bu noktada her yerde sesimizi duyurmak, yazmak çizmek bizim için çok önemli.”
‘4 PARÇA KURDISTAN’DAN FİLMLER GÖSTERİLİYOR’
Sürdürülen savaşa ve savaş politikalarına karşı çıkan, barıştan yana olan sinema emekçilerinin, kültür destekçilerinin bu nedenle cezaevinde bulunduğunu anımsatan Sevinç, “Erhan Örs gibi daha kaç kurgucu arkadaşımız, Şebnem Korur Fincancı gibi insan hakları savunan insanlarımıza mektuplar yollayacağız? Bizim yapacağımız şey onların kitaplarını okumak, filmlerini izlemek. Bizler film festivalleri yapmasak, bu sorunlara parmak basmak, her zaman aynı yerde basın açıklaması yapan insanlar orada olmazsa ne olacak?” diye konuştu.
Sevinç, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Kurdistan meselesine hassassanız, 4 parça Kurdistan’dan filmler gösteriliyor. Bu meseleleri anlatmak, ortaklaşa bir şeyler yapmak bizi çok mutlu ediyor. Örgütleniyor, çoğalıyor, iş yapmaya çalışıyoruz. Erhan’ı tanımasak da Erhan bizim festivalde bulunan birçok filmin kurgusunu yaptı. Cezaevindeki arkadaşımız Erhan’a teşekkür ederiz. O arkadaşlarımız sayesinde geldiğimiz coğrafyada yaşayan insanların iktidara ve otoriteye karşı direnişlerini gösteriyor, onlar sayesinde film festivali yapıyoruz. Savaşı üretenlere teşekkür etmiyoruz.”
MA / Yüsra Batuhan