30 yıl tutukluluktan sonra resim eğitimi veriyor: Kültür devrimi gerekiyor

WAN - Cezaevinde 30 yıl tutuklu kaldıktan sonra Aryen Sanat Akademisi'nde resim eğitimine başlayan Abdullah Babat, “Bir devrim yaparken kültür ve sanat alanında da bu devrimi gerçekleştirmek zorundasınız” dedi. 
 
Wan’da 1992 yılında “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanan ve 30 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 15 Nisan 2022’de tahliye olan Abdullah Babat, Aryen Sanat Akademisi'nde gençlere ve çocuklara resim eğitimi veriyor. 30 yıl boyunca kaldığı cezaevinde öğrendiği ve geliştirdiği resim yeteneğini gençlere aktaran Babat, hem eğitim verdiğini hem de öğrendiğini dile getirdi. Zamanının büyük bir bölümünü atölyede geçiren Babat, bugüne kadar yüzlerce tablo yaptı. Babat ile cezaevi süreci ve kültür-sanatın önemini konuştuk. 
 
KÜLTÜR SANATIN TEMELİ 
 
Babat, Wan’da 19 Nisan 1992 yılında gözaltına alındı ve ardından tutuklandı. Babat, sırasıyla Wan, Amed, Mûş, Çankırı ve Tekirdağ cezaevlerinde kaldı. Yapılan yargılamada 36 yıl hapis cezası alan Babat, Wan’dan önce Amed, ardından Çankırı’da bulunan cezaevine sevk edildi. Çankırı Cezaevi’ni kendisi için “okul, üniversite ve büyüdüğü yer” olarak tanımlayan Babat, kültür sanat alanındaki çalışmalarının temelini de burada attı. 
 
Babat, o süreci şöyle anlatı: “Orada (Çankırı) hem büyüdüm hem de bir bilince ulaştım ve o cezaevinin benim üzerimde çok bir etkisi oldu. Ben, o dönemde Kürt kültürü, dengbêjlik, müzik ve folklarla ilgilenmeye başladım. 17 yaşında tutuklandım. Gençliğimin geçtiği Çankırı’da tüm bu sanat yönlerim orada gelişti. Cezaevinde folklar ekibinde de yer aldım, kültür sanat alanında kendimi orada geliştirdim. Daha sonra Muş cezaevine geldim. Orada arkadaşlar resim yapıyorlardı. Ben onların fırçalarını yıkıyordum ve yanlarında durup öğrenmeye çalışıyordum. O dönem televizyonda Ressam Bob (Ross) vardı ve beni çok etkiliyordu. Televizyonda haftada 40 dakika onun programı yayınlanıyordu ve ben her programını izledim. Ondan sonra resim yapmaya merakım daha da arttı.”
 
HEM ÖĞRETİYOR HEM ÖĞRENİYOR 
 
Cezaevinde resim yapma yeteneğini geliştiren Babat, kıt imkan ve olanaklara rağmen sanat çalışmalarına devam etti. En son sürgün edildiği Tekirdağ Cezaevi’nde tahliye olduğu güne kadar resim yapmaya devam eden Babat, cezaevinden çıktıktan sonra Aryen Sanat Akademisi’ne giderek eğitim vermeye başladı. Babat, “Ben, her zaman resim yapmayı istedim. Ben, bir daha dünyaya gelirsem, resme yoğunlaşır ve bunu yaparım. Cezaevinden çıktıktan sonra Aryen’e geldim. Hem öğretiyorum hem öğreniyorum. Bir süre sonra karakalem yaparak sanatımı biraz daha ilerletmek istiyorum” diye belirtti. 
 
FİKİRLER TUVALE İŞLEDİ 
 
Abdullah Babat
 
Cezaevi ve sanatın birbirlerine tam zıt kutuplar olduğunu ifade eden Babat, bu durumu ise şöyle anlattı: “Zindan, insanı tecrit etmeye yeridir ama sanat özgür bir alandır. Ama bizim için zindan ve sanat çok daha anlamlı oluyor. Zindan, bir insanı yok etme ve hiçleştirme yeri olarak inşa edilmiş, seni zindana koyduklarında, duygularını yitirmeni, her şeyden uzaklaşmanı istiyorlar. Ama bunun tam zıddı olan sanatla uğraştığın zaman, bambaşka bir şey yaratıyorsun orada. Seni yok etmek istedikleri yerde fikrini, görüşünü o tuvale işliyorsun. Zindan ve sanat ne kadar zıt olsa da biliyoruz ki bizim sanatımızın temeli biraz da zindanlarda atıldı. Cezaevi aynı zamanda bizim için sanat yerine dönüştürdüğümüz bir yerdir. Zindan, bizim ve sanatımızın bir parçası, bir alanı oldu. Her ne kadar sanat ve cezaevi bir birlerini sevmiyor ve karşı olsalar da sen onları bir tuvalde buluşturuyorsun. İşte tıpkı o tuvaldeki gibi, cezaevini her alanda bir direniş ve sanat alanına çeviriyorsun. Sanatla uğraşırken, her yönüyle kendini geliştiriyor ve çok daha anlamlandırıyorsun. Toplum ve kişi üzerinde bu kadar etkisi olan sanat, elbette her anlamıyla değiştirme ve dönüştürme rolü de oynar.”
 
‘HEP HAYAL ETTİĞİM ŞEYİ ÇİZDİM’
 
Cezaevine girdiğinde okuma-yazma bilmediğini söyleyen Babat, “Orada Kürtçe öğrendim, yazı yazmayı, okumayı öğrendim. Cezaevinde zihnimde ve duygularımda büyük değişimler oldu; beni değiştirdi ve dönüştürdü. Bu dönüşümün sanatla da birebir ilgisi var. Her ne kadar dışarıyı sanal olarak görüyorsan da kendine sanat yoluyla orada bir dünya inşa ediyorsun. Toplumu dönüştürecek en önemli şeylerden biri sanattır. İşkence ve her türlü zulmün olduğu cezaevlerinde, seni bir ruh ayakta tutuyor. Bu ruhun içerisinde mücadele, şiir, müzik ve sanat var. Bu ruh; 40 yıl da cezaevinde kalsan seni ayakta tutuyor. Sanatla uğraştıkça doğaya, dünyaya, kadına ve hayatımızda olan her şeye karşı duygularımız ve anlamımız değişiyor. Düşünsenize yıllardır cezaevindesiniz, köyünüzü, dereleri, dağlarınızı, doğanızı özlüyorsunuz. Bunu düşünürken, elbette onu hayal edip resmediyorsunuz. Birçok arkadaş beni manzara çizdiğim eleştiriyordu ve tarzımı değiştirmemi istiyordu ama ne yaparsan yap, o büyüdüğün yerler aklından gitmiyor ve daha fazla hayal edip çiziyorsun. Eleştirileri doğru ama hayal edince çizmeye devam ediyorsun. Ben hep hayal ettiğim şeyi çizdim” diye anlattı. 
 
KÜLTÜR SANAT DEVRİMİ 
 
 
Kürtlerin devrimi, bir kültür-sanat devrimiyle buluşturamamasının hep özeleştiri konusu olması gerektiğini düşünen Babat, “Sanatı olmayan bir toplum olamaz ve düşünülmesi bile çok kötü. 50 yıldır bir mücadele var, büyük bedeller öndendi, büyük emekler verildi ama biz bu mücadeleyi tam olarak sanatla buluşturamadık. Bir devrim yaparken, onun kültür ve sanat yönünü güçlendirmezsen, sakat bir insan gibi durur. Bu bizim için özeleştiri konusudur. Verilen onca bedelin sanata bir yansıması olması gerekiyordu hem de çok güçlü yansıması gerekiyordu ama maalesef olmadı. Tüm bu bedellere rağmen bir sanat yaratamıyorsanız, elbette toplumu da dönüştürme gücünüz zayıflar. Sanat ve kültür devrimi de en büyük devrimlerden biridir. Bir devrim yaparken, sanat ve kültür alanında da bu devrimi gerçekleştirmek zorundasınız. Mesela 90’larda Koma Berxwedan nasıl bir etki yarattı değil mi? O ruh gençlerde devrim ruhu yarattı. Bir müziğin bile bir toplum üzerinde ne kadar etkili olduğunu oradan görüyoruz. 2000’lerden sonra maalesef bu durum geriledi. Bir toplumu dönüştürmek istiyorsanız, mücadele elbette bunun temelidir ama kültür ve sanat bu dönüşümün üzerinde en büyük etkiye sahip güçtür” diye belirtti. 
 
POLİTİK TOPLUMUN İNŞASI 
 
“Bunca yıl verilen mücadele sonrası toplumu estetize edememişsek, bu bizim özeleştirimizdir” diyen Babat, şöyle devam etti: “Politik toplum ve estetiği ancak sanat üzerinden inşa edilebilir. Bu sistemin ayakta kalması, onun gücü, silahıyla ilgili değil, kültür ve sanatını baskın hale getirmesidir. Bir sistemin ayakta kalması için o sistemin kültür, sanatının güçlü olması gerektiğini biliyorlar. Dışarıda her şey değişmiş ve her şey başkalaşmış. Biz cezaevinde okuyorduk, öğreniyorduk, toplum tartışmaları yapıyorduk ama çıktığımız yer ve tartıştığımız yer aynı değildi. Çıktıktan sonra bir arkadaşla konuşuyorduk, ona ‘Bizim ardımızda bıraktığımız dağlar bile değişmiş’ dedim. Yani insanların, toplumun hissiyatı bile artık değişmiş. Ben, cezaevinden çıktıktan sonra durmadan geziyorum, bakıyorum ve izliyorum. Wan’ı gezdik ve sadece bir binanın değişmediğine tanıklık ettik. Öğrenme konusunda toplum iyi bir yol almış ama bu öğrenme halk olarak verdiğimiz bedel ve emeğin karşılığı olan bilinçli bir öğrenme değil. Neden böyle oldu, toplum neden bu durumda sorusunu sormamız gerekiyor. Dünyanın hiçbir devriminde bu halk kadar bedel ödeyen, mücadele eden ve direnen bir halk yoktur. Ama bu mücadeleye denk bir bilinç oluşmamıştır. Toplum olarak yürütülen devrim karşısında geride ve eksik kaldı.”
 
TEK AMACI SANATA KATKI SUNMAK
 
 
Resim eğitimi vermeye devam edeceğini belirten Babat, “Burada resme bir ilgi var ve ben de gücüm oranında hem resim yapıyorum hem de öğretiyorum. Tek amacım sanatın ilerlemesi için bir katkı sunmak. Bir zihniyet devrimi gerekiyor ve bunun için toplumun mücadele etmesi gerekiyor. 90’lı yıllar ve 2000’li yıllar arasında bir uçurum var. Bir eve gittiğinizde köşede oturmuş 2000 sonrası doğan bir genç, telefonu ile uğraşıyor, bambaşka şeylerle ilgileniyor, 1990’lılar ise siyaset ve kültür üzerine konuşuyor. Toplumu bırakalım, evlerdeki kişiler arasında da bir uçurum oluştu. Bu beni en çok inciten şey oldu. Bunu düzeltmek için herkesin bir çabasının olması gerekiyor. Son sözüm; beni duyuyorlarsa, cezaevindeki arkadaşlarıma selam söylüyorum ve onları çok özledim” diye noktaladı.
 
MA / Adnan Bilen - Berivan Kutlu