Öztürk: ‘Çöktürme Planı’ AKP’yi çöktürdü

img

HABER MERKEZİ - AKP-MHP’nin “Çöktürme Planı” ile Kürtleri tasfiye etme girişimlerinin başarısız olduğunu söyleyen DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, 2022 yılının Kürtler, Türkiye ve Ortadoğu halkları açısından özgürlük yılı olacağının altını çizdi. 

AKP iktidarının 30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında karar altına aldığı “Çöktürme Planı”, 5 Nisan 2015’te PKK Lideri Abdullah Öcalan ile devlet heyeti arasında “çözüm” adı altında yürütülen görüşmelerin sonlandırılmasıyla devreye konuldu. Öcalan’a yönelik tecridin yeniden ağırlaştırarak, savaş kodlarına geri dönen AKP’nin, MHP ile ittifakının ardından 24 Temmuz 2015’te başlattığı saldırılar 7 yıldır devam ediyor. Kandil’e yönelik hava saldırılarıyla yeniden başlayan savaş süreci, bölge kentlerinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla devam etti. Bu süreci, Kuzey ve Doğu Suriye’nin Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê bölgelerine yönelik saldırılar izledi. AKP’nin savaş konseptine dönmesiyle Federe Kürdistan Bölgesi'ne yönelik başlattığı saldırılar, 24 Nisan 2021’den bu yana Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine yönelik kimyasal silahların da kullanıldığı askeri operasyonla devam ediyor. 
 
AKP’nin İmralı Adası’nda uyguladığı tecrit sistemiyle başlayan ve 2021’de zirveye ulaşan savaş konsepti ve güncel gelişmeleri değerlendiren Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Berdan Öztürk, 2022 yılının özgürlük yılı olacağını söyledi. 
 
En son Roboskî katliamının anmasına katıldınız, 10’uncu yılına girdi. Roboskî’den ülke nasıl görünüyor? Böylesi katliamlarda sorumlular neden açığa çıkarılmıyor? Bunun sorumlu kim veya kimler? Roboskî’ye ne zaman adalet gelir?
 
Roboski’yi değerlendirirken, bir bütünen Kürdistan tarihini ve bu sistemin kendisini inşa ettiği dönemden başlamak gerekiyor. Bu topraklarda birçok katliam yaşandı. Zilan, Dersim, Cizre bodrumları, Şenyaşar ailesi… Bir Kürt sorunu var. Kürtleri bitirmeyi düşünüyorlardı ancak biz varız, biz ulusuz, biz halkız. Bu kadim coğrafyanın en temel halklarından biri biziz. Biz buradaydık, burada yaşadık, burada yaşıyoruz. Roboski’de de belirttim, sömürge anlayışı söz konusu. İngiltere sömürgecilik yaptı, şimdi özür diliyor. İtalya, İspanya, Fransa, birçok ülke biz size uygarlığı, medeniyeti getiriyoruz anlayışıyla insanlara yapmadıkları hiçbir şey bırakmadı. Bugün demokrasi ve insan haklarını savunanlar bunu yaptı. Türkiye’nin Kürtlere yaklaşım tarzı da bu şekildedir. 
 
 
Son zamanlarda helalleşmeyi sıkça kullanıyorlar. Önce bir yüzleşelim. Yüzleştikçe hesaplaşalım. Yüzleşme olmadan, hesaplaşma olmaz.
 
Roboski’ye gelecek olursak, 10 yıl önce kimin katliam emrini verdiği herkesçe biliniyor. Tayyip Erdoğan’ın kendisi CHP’yi eleştirmek adına Zilan’dan, Dersim’den söz ediyor ama aynısı onun döneminde gerçekleşti. Katliamı ortaya çıkaracaklarını söylediler ama kime hesap soracaksınız. Temsil ettiğiniz zihniyete karşı nasıl hesap soracaksınız. Nitekim hesap da sorulmadı. Yaralarımız hiçbir zaman sarılmadı. Zilan’ı, Dersim’i hatırlayın, bunları unutmadık, unutmayacağız. Son zamanlarda helalleşmeyi sıkça kullanıyorlar. Önce bir yüzleşelim. Yüzleştikçe hesaplaşalım. Yüzleşme olmadan, hesaplaşma olmaz. Aksi mümkün değil. Roboski en yeni yaramızdır, burada yapılacak da budur. 
 
Eğer gerçekten demokratik, özgür bir Türkiye isteniyorsa, helalleşmeden önce bu zihniyeti, bu anlayışı, yüz yıldır Kürtlere ve Kürdistan’a yönelik uygulamaları mahkum etmek gerekiyor. Eğer helalleşme diyorsak, Kürdistan kelimesinden de kimsenin rahatsız olmaması gerekiyor. Bu bir hakikattir, bir gerçekliktir. Bu gerçeklik bütün tarihte var. Tarihi aşamalara baktığımız zaman Kürt de Kürdistan da geçiyor. Kimse rahatsız olmasın. Kimsenin bu konuda bir sıkıntısı olmasın. Eğer bölücü anlayışıyla yaklaşmış olsaydık, Malazgirt’te yer almazdık, Çanakkale’de, Birinci Dünya Savaşı’nda fırsatlar varken yanınızda yer almazdık. Biz o zaman bölerdik, parçalardık. O nedenle bu topraklar Kürdistan’dır. Dört parça için de söylüyorum, Kürdistan topraklarıdır, Mezopotamya’dır, medeniyetin doğduğu topraklardır. Buna saygı duymak gerekiyor. 
 
 Kürdistan’ın inkarından söz ettiniz. Bölgenin de Türkiye’nin de temel sorunlarından biri Kürt sorunu. Bugünkü krizli sistem içerisinde Kürt sorununu nereye koyuyorsunuz? Sizce çözüm aşamasına geldi mi?
 
Yıllardan beri Kürt sorununda çözüm için mücadele ediyoruz. Bugün ciddi bir ekonomik kriz varsa, bunun kökenine bakmak gerekiyor. Dışarıdan birileri müdahale ediyor söylemlerinin artık bir inandırıcılığı kalmadı. Kökeni Kürt sorunudur. Kürt’ün haklı mücadelesi ve haklı talebi var, Kürt’ün kimlik sorunu var. Kürt’ün sömürge anlayışına karşı bir mücadelesi var. Bu yok sayılamaz, Kürt’ü öldüremezsin. Canın istediği zaman öldüreceksin, hesap da vermeyeceksin. Bunu Kürt’te yapıyorsun, İç Anadolu’da, Karadeniz’de olmuyor bunlar. Akdeniz’de, Ege’de olmuyor. Yapsın diye demiyorum, yapamıyorsun ama Kürdistan coğrafyasında, kendilerinin Güney Doğu Anadolu dedikleri coğrafyada bizi helikopterlerden atıyorlar. Tecavüz olayları yaşanıyor, çocuklar katlediliyor, hesabını veren tek bir insan yok. 
 
Kürt’ün hem ulus hem halk olarak bir talebi var. Bunun mücadelesini veren bir halktan bahsediyoruz. Onurlu bir mücadele veriyor, bunun neticesinde çok ağır bedeller ödedi. Lütuf değil, oturacağız. Helalleşme deniliyor ya öyle olacak iş değil. Yüz yıllık tarihte katliamlar var. Son 6 yılda Kürt halkına karşı uygulamadıkları kirli savaş politikaları kalmadı. Hala da devam ediyor. Bunlarla yüzleşeceğiz. Tabi bunlar hepsi Kürt sorununun sonucudur. Ekonomi dibe vurmuşsa, Türkiye’nin tamamı sıkıntı çekiyorsa, kökenine gidin, Kürt sorunu var. Kürtlere ‘bölücü’ diyorlar, ‘Vatan, millet, Sakarya’ diyorlar, aynı edebiyatı yapan Çiller döneminde de gördük. Kimlere ne fayda sağladığını da biliyoruz. Bir Kürt sorunu var ve çözülmesi gerekiyor. Kürtlerin bir meselesi var, bu sistemle, bu anlayışla bir meselesi var. 
 
Dolar dolar deyip duruyorlar. Tayip Erdoğan bugün bir kurşunun hesabını yapıyor, maliyetini soruyor. Domatesin, patatesin hesabını yapmayın diyor. Halk ne yiyecek? Kurşun hesabını yapan bu zihniyettir. Kime karşı kullanıyorlar, Rojava’da Kürt’e karşı kullanıyorlar, Güney Kürdistan’da Kürt’e karşı kullanıyorlar, burada Kürt’e karşı kullanıyorlar. Peki Kürt size kurşun sıktı mı? Kürt’ün talebi var, açık ve nettir. Tabi Kürt sorunu çözülmeden sorunlar çözülmez. 
 
 
 Sayın Öcalan bu kadar can kaybının olmaması için 99’dan beri İmralı’da da çaba sarf ediyor. Çözüm de İmralı’dır. 
 
Sorunun çözümü, öldürmek değil. Son bir ayda 7 arkadaşımızın cenazesi çıktı cezaevinden. Dünyada bunun örneği yok. Kürtlere bunu da yapıyorlar. Sonra da sorun çözülecek diyorlar. Sorun nasıl çözülecek? Sorun diyalogla, müzakereyle çözülecek. Bunun yol ve yöntemleri de bellidir. Örnekleri var. İspanya denedi, devlet olarak Gladio ile birlikte direnişi bastırmaya çalıştılar, katliamlar yaptılar. İrlanda’da bunlar yapıldı, İngiltere’nin eliyle yapıldı. Sonuç aldılar mı, almadılar. Öldürmeyle bu iş olmuyor. Biz de ne ölüm olsun ne öldürme olsun diyoruz. Dünyadaki örneklerine göre müzakere ve diyaloga işaret ediyoruz. Yapıldı, doğru da yapıldı. Sayın Abdullah Öcalan ile yapılan bütün görüşmeler en doğru adımdı. Kendisi 93’ten beri ‘kan dökülmesin, eninde sonunda dönülecek yer masadır, diyalogdur, müzakeredir’ diyor. Sayın Öcalan bu kadar can kaybının olmaması için 99’dan beri İmralı’da da çaba sarf ediyor. Çözüm de İmralı’dır.
 
AKP-MHP iktidarının özellikle Kürt sorununda izlediği savaş politikalarından dolayı sonunun geldiği tespitleri sıkça yapılıyor. İktidarın sonu geldi mi? 
 
Evet sonunu getirdi. Bundan sonra iktidara gelecek olanlar için de bir mesajdır. Onların zihniyetiyle devam edecek olanların sonu da AKP’nin, MHP’nin sonundan farklı olmayacak. AKP-MHP 7 yıldır ‘Çöktürme Planı’ ile Kürtleri tasfiye edeceklerini düşündü. ‘Artık Kürtler, Kürt olduğunu söylemekten utanır hale gelecek’ hesabı yaptılar. Şart Islahat Planı’nda da bunu yaptılar, sonuç almadı. 2014’te hazırladıkları bu planla çürütme, yok etme anlayışıyla yaklaştılar. Çözüm aramadılar. Ama biz bugün yine buradayız. HDP ile ilgili kapatma davası açtılar, DTK ‘terör örgütü’ ilan edildi, DBP’ye yaklaşım bellidir. Tüm bunlara rağmen sonuç itibariyle hala buradayız. 
 
Kürtler hiç kimseye kölelik etmedi, insan oturur bir tarihe bakar. Bu coğrafyadan binlerce yıldır kimler geldi, kimler geçti. Kürtler ne kimseye zulüm etti ne hiçbir halkı etkisi altına aldı. Kürtler her zaman kendi kimliğini, kültürünü savundu. Sizden daha güçlü olanlar Kürdistan coğrafyasından geldi geçti. Kürtler hiçbir zaman kendi dilinden ve kültüründen taviz vermedi. Bu ısrar niye? Süleyman Soylu gibi birini getiriyorsunuz, daha önce de Ağar’lar vardı. Ağar’ın yetiştirdiği çeteci bir anlayışı getireceksiniz, bizlere parmak sallayacak, haddinize mi? AKP-MHP’nin temsil ettiği bu sisteminin ve bakanlarının parmak sallamasıyla olacak işler değil. Yol yöntem bellidir, muhalefet partilerine de kongre olarak mesaj veriyoruz. Bu anlayış değişecek. Kürtlerin Türklerle bir sorunu yok, bu sistemle sorunu var. Bu sistem Kürtlere dilini yasaklıyor, Kürtlere ‘kendi varlığınızı inkar edin’ diyor. Bu mümkün değil, denediniz, deniyorsunuz. Bugüne kadar sonuç alamadınız, biz daha da güçlenerek geliyoruz. Bu sistemi değiştireceğiz. 
 
Milletvekili olduğunuz HDP bir yandan erken seçim için çağrılar ve ziyaretler yaparken, bir yandan da sokaklarda, meydanlarda çözüm arayışlarını sürdürüyor. Ancak diğer muhalefet partileri erken seçim diyor, başkada bir şey demiyor. Erken seçim çağrıları ve meydanlardaki hareketliliği nasıl değerlendiriyorsunuz? İktidarı erken seçim mi meydanlar mı götürür?
 
Seçim yenilenmenin bir vasıtasıdır. HDP 11 maddelik bir deklarasyon yayınladı. 11 maddeye baktığımızda, bugüne kadar mücadele ettiğimiz, bedelini ödediğimiz, ödemeye devam ettiğimiz ilkeler çerçevesindedir. Eğer ‘ben iktidar olayım ama bu sistem devam etsin’ anlayışı varsa, bu yanlıştır, çözüm değildir, çözüm olmadığını Çiller döneminde gördük. Turgut Özal’ın bir girişimi oldu, sonrasında şaibeli vefatı oldu. Erbakan döneminde de girişimler oldu. Bu noktada anlaşmamız gerekiyor. 1921 Anayasası’nı 2022’de güncelleştirerek bir adım atacak mıyız? Şuan zaten ne anayasa ne kanun ne hukuk nede bağlı sözleşmeleri uygulamıyorlar. Cezaevinden cenazeler çıkıyor. İmzaladıkları AİHM, AİHS, BM sözleşmeleri dahi ayaklar altına alınıyor. 
 
 
 ‘Kürt sorununu ben çözeceğim’ diyorsanız, baş göz üstüne. Biz de ‘çözelim’ diyoruz. Biz bunun için mücadele ediyoruz, bunun için cezaevlerindeyiz, bunun için mezarlardayız, bunun için sürgünlerdeyiz.
 
O yüzden muhalefet Erdoğan’dan, Bahçeli’den kurtulalım anlayışıyla yaklaşmamalı. Bizim meselemiz Erdoğan, Bahçeli meselesi değil. Bizim meselemiz bu sistem, bu anlayıştır. Bu sistemle ilgili ne diyeceksiniz. Erdoğan da geldi Amed’te defalarca ‘Kürt sorunu benim sorunumdur, ben çözeceğim’ dedi. Hayır, gelinen nokta ortada. ‘Tasfiye edeceğim’ dedi. Kendisi tasfiye noktasında geldi. Siz de ‘Erdoğan gitsin, ben geleceğim, bu sistemin nimetlerinden faydalanacağım’ anlayışıyla hareket ederseniz, sizin sonunuz Erdoğan’ın sonundan daha kötü olur. Bunu Demokratik Toplum Kongresi olarak açık ve net bir şekilde belirtelim. Niyet okuyamayız ama pratiği göreceğiz. ‘Kürt sorununu ben çözeceğim’ diyorsanız, baş göz üstüne. Biz de ‘çözelim’ diyoruz. Biz bunun için mücadele ediyoruz, bunun için cezaevlerindeyiz, bunun için mezarlardayız, bunun için sürgünlerdeyiz. Buna hazırız. HDP görüşüyor. Bu sadece HDP’nin ve Kürt’ün de sorunu değil. Bu ülkede yaşayan tüm halkların sorunudur. Bu soruna hep birlikte cevap olabilmeliyiz. Faşizme karşı nasıl mücadele edeceğiz. Sadece seçimler olmaz. Tabi ki alanlarda olarak, birlikte olarak. 
 
Kürtsüz, HDP’siz bir muhalefet sonuç alır mı? Kürtlerin, HDP’nin oyları çantada keklik mi? Anlaşıldığı kadarıyla iktidar ölümü muhalefet sıtmayı size gösteriyor. Sizin tercihiniz nedir? 
 
Biz bu noktada açık ve netiz. Demokratik Toplum Kongresi olarak netiz. HDP’nin 11 maddelik deklarasyonundan sonra herkes net olmalı. Kürtler çantada keklik değil. Bizler hiç kimseye mecbur değiliz, hiçbir partiye mecbur değiliz. Hiçbir anlayışa mecbur değiliz. 11 madde her anlayışın, her kesimin kabul edeceği ilkeler ve prensiplerdir. Bunlar üzerinden tartışalım, adımlar atalım. Siz seçim hesabı yapıyorsanız, bu hesabı kimi dönem barışla, kimi dönem savaşla yapmaya çalışan bir AKP anlayışı var. Sonunu görüyoruz. Sizin sonunuz AKP’nin sonundan daha kötü olur. 
 
Biz niyet okumayız ama pratiğe bakarız. ‘Kürdistan kelimesi beni rahatsız ediyor’ söylemi yanlış bir söylemdir. Kürdistan kelimesi kimseyi rahatsız etmeyecek. Bir gerçekliktir, hakikattir. Bizim bunu ispat etmemize gerek yok. Açın, bizim değil, kendi tarihinize bakın. Selçuklu döneminde Sultan Sencer’in yazışmalarına bakın. Sizi niye rahatsız ediyor Kürdistan? Sizi rahatsız ediyorsa, Kürtler de rahatsız ediyordur. Kürtler sizi rahatsız ediyorsa, Tayyip Erdoğan’ı da Bahçeli’yi de rahatsız ediyor. Ne diyorlar bize, Kürt kökenli. Siz de bize böyle diyecekseniz, kusura bakmayın bu şekilde olmaz. İktidar olabilirsiniz ama sorunlar çözülmez. Ekonomik sorun bugün bir ise, yarın ona çıkacak. İçte ve dışta siyaset, toplumsal anlamda sorunlarınız kat be kat artacak. Bunun başka yolu yok. Çözüm Kürtlerle yüzleşmekte. 
 
DTK olarak sizlerde uzun yıllardır demokratik ittifakını savunuyorsunuz, çözüm olarak görüyorsunuz. Demokrasi ittifakının oluşması için ne yapmalı, nereden başlamalı? 
 
İlkelerle başlamamız lazım. Anayasa’nın değiştirilmez ilk 3 maddesini öne sürüyorlar. Değiştirilir, nasıl değiştirilmez? Sorunların kaynadığında bu var. Türkiye Türklerden oluşan bir coğrafya değil. Tek bir halktan ve inançtan oluşan bir coğrafya değil. Rumların da yaşadığı bir coğrafyadan bahsediyoruz. Halkların iç içe yaşadığı bir coğrafyadan bahsediyoruz. Bu coğrafyada Ermenileri katlettiler. Süryanilere bunu yaptılar, Asurilere yaptılar. Kürtler kalmıştı; Kürtlere bir yönelim oldu, Kürtlere karşı bunu başaramadılar. 
 
HDP’nin deklarasyonu, hepimizin uzlaştığı maddelerdir. Bu çerçevede oturup konuşalım. Şu iktidar olsun, bu iktidar olsun hesabıyla değil. Seçimler gelip geçecek. Siz iktidarda olabilirsiniz. Farklılıkları bu ülkenin zenginliğini olarak görmeyecekseniz, demokrasi gelmez. İnsan diyoruz. Bakınız. Bizim sorunumuz bu, derdimiz bu. Herkesin sorunu olması gereken de bu. HDP’ye saldırılarla sonuç alamazsınız. Sadece AKP MHP değil, bu sistem değişecek. Kürlerle Türkler başta olmak üzere yeni bir toplumsal sözleşme ve anayasa oluşturulacak. Kürt’e sorulacak, Türk’e sorulacak, bütün farklılıklara sorulacak. Herkese hitap eden bir sözleşme ortaya çıkacak. Bunun üzerinden siyaset yapacağız. Yoksa Erdoğan gitsin ben geleyim anlayışı çözüm olmaz. 
 
DTK olarak yıl boyunca birçok bölgeyi, kenti, ilçeyi, köyü ziyaret ettiniz, buluşmalar gerçekleştirdiniz, mitingler yaptınız. Toplumu nasıl görüyorsunuz, sizden beklentileri neler?
 
 
 ‘Çöktürme Planı’ ile bağı koparmaya çalışan anlayışa rağmen halk bizim yanımızda. Geriye doğru tek bir adım dahi söz konusu değil. Serhat’tan Botan’a buluşmalarımız bunların hepsini boşa çıkardık.
 
5 Nisan 2015’te ağırlaştırılmış tecrit yeniden devreye girdi, bütün basın bize kapatıldı. Halkımızla bir şekilde irtibatımızı koparmaya çalıştılar. Çoğu kesime ulaşamıyorduk. DTK ve DBP olarak böyle bir planlamaya gittik. Köy köy, il ve ilçelerde sadece esnaf ziyareti değil. Köy köy aileleri ziyaret ettik. Önümüzdeki süreçte gitmediğimiz yerlere de gideceğiz. Bire bir bu temas olunca, gerçekten verdiğiniz mücadelenin ne için olduğunu bir kez daha fark ediyorsunuz. Bununla daha güçlü bir duruş sergileyebiliyorsunuz. Halk sizi görüyor, kongresini görüyor, partisini görüyor, vekillerini, belediye eşbaşkanlarını görüyor. Eleştiriler de var ama daha çok motive eden bir duruş var. ‘Çöktürme Planı’ ile bağı koparmaya çalışan anlayışa rağmen halk bizim yanımızda. Geriye doğru tek bir adım dahi söz konusu değil. Kürdistan coğrafyası ve Kürtler açısından, Süleyman Soylu’nun ‘bitirdik, tasfiye ettik, bittiler’ hesaplarını boşa çıkartan bir gerçeklik söz konusu. Serhat’tan Botan’a buluşmalarımız bunların hepsini boşa çıkardık. Hiçbir güç bu halkın inancıyla başa çıkamaz. Kürt halkı önderliğini çok iyi tanıyor, ne sunduğunu, ne öneride bulunduğunu biliyor. Bu çalışmalar bizler açısından hem eleştiri ve öneriler alıyoruz hem de moral ve motivasyon oluyor. 
 
Tecridin kaldırılması ve Öcalan’ın özgürlüğü için dünyanın dört bir yanında inisiyatifler oluşturuldu, açlık grevleri, eylemler ve mitingler yapıldı, Avrupa Konseyi’ne, CPT’ye çağrılar oldu. İmralı görüşmelerinde de sıklıkla gündeme gelen Öcalan’ın özgürlük zamanı geldi mi?
 
Gecikti. Hazırladıkları plan çerçevesinde, İmralı tecridiyle Sayın Öcalan’ın sesini kesmek, halkla irtibatını koparmak, unutturmak, ölümden ölüm beğenmeyi amaçladılar. İmralı’da 99’dan bu yana yaşatılmaya çalışılan başka bir şey. Kürt isyanlarında bir kerede asıyorlardı, olayı bitiriyorlardı. İmralı Adası’nda Sayın Öcalan uzun süre tek başına küçük bir hücrede bırakıldı. Her gün öldürme kararı almışlardı. 2014’te ‘Çöktürme Planı’ ile ruhen de öldürmek noktasında hesapları vardı. Bütün bu imkansızlıklara rağmen Sayın Öcalan yine Kürtlerin sesi oldu. Türkiye halklarının sesi oldu. Sadece Kürt halk önderi olduğu için değil, Kürtlere önderlik yaptığı için değil, şuan ki sisteme alternatif bir paradigmadan söz ediyoruz. Bu yüzden İngiltere’den İtalya’ya insanlar sadece Kürt mücadelesiyle ilgili değil, düşüncelerden etkilendikleri için, inandıkları için Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü talep ediyorlar. Bu yüzden kampanyalar, yürüyüşler gerçekleştiriyorlar. 
 
Kürtlerin mücadelesini Kobanê’de, Rojava’da tanıdılar. Ama bu mücadelenin alt yapısını oluşturan anlayışı da araştırdılar. Trump Rojava’dan çekilme kararı aldığında, Amerika halkının tepkisini görmeniz lazım. Bir devleti yöneten anlayış, bütün insanlık değerlerini ayaklar altına almış çete anlayışına karşı direnişi, kurmaya çalışılan yaşamı takip ediyor insanlar. Bu yaşamın önerisini yapan kimdir, Sayın Öcalan’dır. Her fedakarlığı yapan bir liderden söz ediyoruz. Tarihte örneği nadirdir. Kürtler de dört elle bu düşünceye, önderlerine sarılmışlar. Newroz alanları da bunu gösterdi, bütün kongrelerimizde atılan sloganlar da kendini gösteriyor. Bu nedenle Sayın Öcalan olmadan kimse bize bir şey anlatmasın. Siz unutturamadınız. Böyle bir şey mümkün değil. Biz Sayın Öcalan’ın fikirleriyle yaşıyoruz, paradigmasıyla biz yaşamaya çalışıyoruz.
 
Kürt ulusal birliği bir türlü sağlanamıyor. Dört parçada toplumsal bir birlik olsa da siyasi partilerin ve oluşumların yaklaşımı bu gerçekliğe göre değil. Yıllarca birliğe dair çalışmalar yürüttünüz. Bugün sessizliğe bürünmüş. Kürt ulusal birliği mümkün mü?
 
Ulusal birliğin sağlanması çok şey değiştirir. Biz kendi isteğimizle dört parçaya ayrılmadık. Emperyal devletlerin hesapları sonucu dört parçaya ayrıldık. Her dört parçada da egemen olan anlayışlar, Kürtleri asimile etmek, yok etmek, soykırıma uğratmak adına her türlü saldırıda bulundular. Biz ulusal birlikten söz ederken, sanki partiler arasında bir birlikte söz ediyoruz gibi algılanıyor. Kongre olarak biz bundan bahsetmiyoruz. Dört parçadaki Kürtlerin aynı şekilde düşünmesi değil, aynı partiye mensup olması değil. Topyekûn bu anlayışın öncülüğünü yaptığı tasfiye etme politikaları var. Dört parçada da Kürtlerin mücadele sonucu elde ettiği statüleri yok etmek ve tasfiye etmeyi amaçlıyorlar. Bir bütünen Kürdistan’da Kürtleri tasfiye etme planını önlerine koydular. 
 
 
 Bugün KDP’nin Güney Kürdistan’da yaptığı, AKP anlayışının devamıdır. Kürtlerin yüz yılını belirleyecek bir süreçten bahsediyoruz. Herkes bizi tanıyorken, parti koruma, aile koruma, aşiret koruma peşine düşüyorlar. 
 
Biz ulusal birlik derken, ulusal bir bilincin oluşmasından söz ediyoruz. Bütün değerlerimize saldırılıyorsa, ideolojiler farklı olabilir. Bugün dil bir partinin tekelinde değil, bir halkın dilidir. Kültür bir halkın kültürüdür, partilerin değil. Yaşadığımız coğrafya, bir halkın coğrafyasıdır. Bunlara saldırı olduğu zaman, hangi parti olursa olsun, temsiliyet durumu söz konusu. Bu temsiliyetten dolayı söylem geliştirilmesi gerekiyor. Güney Kürdistan’da bu söylem geliştirilmiyor. Güney Kürdistan halkımız bunun bilincinde. Bir parti buna engel oluyor. Bize karşı saldırlar söz konusu ama Türkiye cephesindeki bütün demokrasi ve özgürlük isteyen kesimleri nasıl susturuyor, polisiyle, savcısıyla susturuyor, hakimleriyle, cezaeviyle susturuyor. Bugün KDP’nin Güney Kürdistan’da yaptığı, AKP anlayışının devamıdır. Güney Kürdistan yönetimi için söylüyorum. Sonuçta halkımız inanmıştır, bir dönem gerçekten Güney Kürdistan halkının özgürlüğü noktasında öncülük yapmış bir partidir. Ama şuanda yönetim, karar mekanizma büyük bir ihanet içerisindedir. Bunun adı ihanettir. Böylesi bir dönemde Kürtlerin yüz yılını belirleyecek bir süreçten bahsediyoruz. Bu kadar güçlüyüz, dünya halklarının tamamı Kürtleri tanıyor. Bu coğrafyada direniş ve yaşam tarzını gördüler. Herkes bizi tanıyorken, parti koruma, aile koruma, aşiret koruma peşine düşüyorlar.  
 
Birliğin gelip tıkandığı nokta KDP ve yakın oluşumlar oluyor. Son bir yılda yürütülen savaşta KDP’nin Kürt karşıtı pozisyon alması belirgin bir şekilde ortaya çıktı. Burada cenazeler kargoyla ailelere gönderilirken, KDP cenazeleri dahi vermiyor. KDP’nin son bir yıldaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Cenazelerimiz bile verilmiyor. Türkiye, bu devlet, bu anlayış, bu sistem, cenazeleri parça parça ediyorlar. Bir kemik de olsa teslim ediyorlar. Bütün saygısızlığı yapıyorlar. Tarihe baktığımız zaman da ne olursa olsun, bir insan yaşamını yitirdikten sonra onun cenazesine saygı duyulur. Türkiye cenazelere bütün saygısızlıkları yapmasına rağmen öyle yada böyle teslim ediyor. Güney Kürdistan’da durum ortada. Annelerimiz cenazelerini istiyor. Kimden istiyorlar, insanını yüreğini acıtan nokta burası. Kürt, Kürt’ten cenazesini istiyor. Bugüne kadar cevap almış değil. Sınır kapılarına beton bloklar koyarak cevap veriyor. Siz nasıl Kürt’ü temsil edersiniz, nasıl Kürt adına konuşursunuz. Siz nasıl Kürdistan adına konuşuyorsunuz. Siz öncülük yapmış olabilirsiniz ama o toprakları özgürleştiren halktır. O halkın bin bir bedel vererek, özgürleştirildiği topraklara, Saddam’ın on katı, yüz katı beter bir anlayışı yerleştiriyorsunuz. Belarus-Polonya sınırında gençlerimiz yaşamını yitirecek, bununla ilgili bir adım atmayacaksınız. Bu haddinize değil. KDP’nin tamamı için söylemiyorum. Karar alıcılar kim ise, sadece Güney Kürdistan halkına değil, Kürdistan’ın tamamına hesap verecekler. Bir parti, AKP kendi çevresini düşünüyor, KDP de kendi ailesini düşünüyorsa, bunun hesabını verecektir. Türkiye Kürt’e en büyük düşmanlığı yapıyor, cenazelerimizi bir kemik dahi olsa ailelerimize veriyor. Siz annelerimizin bu taleplerine hala cevap olamadınız. Sizin derdiniz Kürt, Kürdistan değil. 
 
2022 yılına giriyoruz. 2021’de “Özgürlük Zamanı” dediniz, 2022 yılı özgürlük yılı olur mu?
 
 
2022 yılı çoğu şeyin netleşeceği bir yıldır. Çöktürmeyi aklınızdan çıkarın. Kürtler diz çökmedi. Bütün baskılara rağmen halkımızın direnişten vazgeçmemesi umudu büyüttü.
 
2022, Kürtler şahsında, tüm Ortadoğu’yu aydınlatacak, özgürlüğe kavuşturacak. Buradaki mücadele ‘Çöktürme Planı’ çerçevesinde kısa bir sürede bitireceğiz anlayışı, geldiği durumu görüyoruz. Sadece iktidarın değil, sistemin geldiği durumu da görüyoruz. Halkımızın duruşu ve direnişiyle gerçekleşti. Bu direniş neticesinde özgürlüğe daha yakın olduğumuzu inanarak, mücadele ederek söyleyebiliyoruz. Bütün alanları dolaşıyoruz. Halkımızın duruşunu biliyoruz. Halkımızın ideolojik olarak inanç olarak ne kadar güçlü olduğunu görüyoruz. Ne kadar umutla dolduğunu biz görüyoruz. Tükenenler biz olmadık, yüz yıldır bizi bitirmeye çalışan anlayış, ne kadar planını genişletse de Şark Islahat Planı’nı güncellese de sonuç almadıklarını halkımızın duruşu gösteriyor. Bakınız, Güney Kürdistan’ın işgali girişimleri, sonuç alınamadı, almayacaklar. Rojava’ya yönelik işgal girişimleri sonuç alınmadı, alamayacaklar. Umudumuz hiç bu kadar güçlü olmamıştı. Bu umudun güçlü olması sadece bir söylem değil. Direniş umudu güçlendirdi. 2022 yılı çoğu şeyin netleşeceği bir yıldır. Çöktürmeyi aklınızdan çıkarın. Bütün desteğe rağmen devletin bütün güçleri bir araya geldi, Kürtler diz çökmedi. HDP’yi güçlendiren de budur. Bütün kurumlarımızın güçlenmesinin sebebi de budur. İlkelerden, prensiplerden taviz vermedik.  Bütün baskılara rağmen halkımızın direnişten vazgeçmemesi umudu büyüttü. Umudu büyütürken de karşısındaki anlayışı çöktürdü.
 
MA / Ömer Çelik - Özgür Paksoy