Oluç: Türkiye’nin demokrasi açığı demokratik anayasa ile kapatılabilir

img
ANKARA - Türkiye’de “demokrasi açığı” olduğunu, bunun demokratik anayasa ile kapatılabileceğini vurgulayan HEDEP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, “Demokrasi ve özgürlükler olmadan, adil bir ekonomi kuramazsınız, toplumsal adaleti sağlayamazsınız” dedi.
 
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 12’ncı Kalkınma Planı görüşmeleri devam ediyor. Komisyonda söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, ülkenin demokrasi açığının olduğunu belirterek, çözüm için demokratik anayasaya işaret etti. Planın ekonomik, sağlık, eğitim, ulaşım, güvenlik ve adalet gibi pek çok başlıkta gelişmek için düzenlendiğini anımsatan Oluç, bu özelliğin Devlet Planlama Teşkilatı’nın lağvedilmesi ile birlikte ortadan kalktığını söyledi. Planın bu şekilde iktidarın kontrolüne alındığını dile getiren Oluç, “Bu tarihten sonra hem kalkınma planlarının dili değişmiş hem siyasi metinler hâline gelmişler hem de hedefler açısından maalesef ciddiyetini kaybeden metinler olmuşlardır” dedi.
 
‘ÜLKENİN DEMOKRASİ AÇIĞI VAR’
 
Planda ekonomik alan ile siyasal alanın birbirinden ayrı olarak ele alındığını, ancak bu durumun doğru olmadığını sözlerine ekleyen Oluç, “Kalkınma planında kalkınma meselesi basit bir ekonomik büyüme meselesi olarak değerlendiriliyor, hatta ekonomik büyümeyle özdeş tutuluyor. Türkiye'nin büyük ekonomik sorunları olduğu kadar büyük demokrasi sorunları da vardır, büyük bir bütçe açığı olduğu kadar büyük bir demokrasi açığı da vardır ve bu büyük demokrasi açığını çeşitli uluslararası endekslerden de güvenilir endekslerden de görmek mümkündür. Bu endeksler aynı şekilde son yıllarda Türkiye'nin AKP iktidarı yönetiminde demokrasi, adalet ve özgürlükler alanında açık irtifa kaybının da net göstergesidir. Ruhen demokrasi ve özgürlük kalkınma planına uğramamıştır. Bir önceki On Birinci Kalkınma Planı'nda da durum aşağı yukarı böyleydi; istikrarlı bir şekilde bu tutum devam ettirilmektedir. Hâlbuki demokrasi ve özgürlükler olmadan adil bir ekonomi kuramazsınız, toplumsal adaleti sağlayamazsınız, toplumda vicdanı, adaleti, güveni ortaya çıkartamazsınız ve bu kalkınma planındaki rakamların ciddiyeti de aslında ortada kalmaz” diye kaydetti. 
 
‘AKLANMA RİSKİNİ DOĞURUR’
 
Oluç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Öte yandan, şunu da ifade etmemiz gerekir ki kalkınma salt ekonomik bir mesele ve veri seti olarak ele alınacak olursa siyaseten antidemokratik rejimlerin ve yönetimlerin de aklanması riski açığa çıkar. Dolayısıyla kalkınmanın salt ekonomik bir mesele olarak ele alınması, siyasal alandan, özgürlükten ve demokrasiden söz edilmemesi bir ülkedeki rejimin niteliğinin de anlaşılmasında önemli bir göstergedir ve maalesef Türkiye açısından baktığımızda, bu gösterge çok iç açıcı değildir. Önümüzdeki 5 yılı planlayanlar dünyadaki olası gelişmelere ve değişimlere duyarlı bir planla karşımıza çıkmamıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi hatada ısrar etmektedir, ekonomi olarak tarif edilen alanın kendinden menkul bir gerçek olduğu fikrini sahiplenme hatasına düşmektedir, kalkınmayı salt birtakım makroekonomik sayısal verilerin alçaltılması ya da yükseltilmesi olarak görme yanlışını sürdürmektedir.”
 
HEDEFLER GERÇEKLEŞMEDİ
 
Daha önce hazırlanan kalkınma planlarındaki hedeflerin gerçekleşmediğini belirten Oluç, “Büyüme hızı, milli gelir, kişi başına düşen gelir, işsizlik ve genç işsizlik gibi konularda hedeflenen oranlara ulaşılamamıştır. Onuncu Kalkınma Planı'nda 2018 yılı için ortalama büyüme hızı yüzde 5,5 denmiş ama gerçekleşme yüzde 4,9 olmuştur, sapma oranı yüzde 11; milli gelirin 1 trilyon 286 milyar dolar olacağı ifade edilmiş ama gerçekleşme 784 milyar dolar olmuştur, sapma oranı yüzde 39; kişi başına gelir 15,996 dolar olarak ifade edilmiştir, gerçekleşen ise 9,632 dolar olmuştur, sapma oranı yüzde 40; işsizlik oranının yüzde 7,2 olacağı ifade edilmiş ancak işsizlik yüzde 11 olmuştur, sapma oranı yüzde 52; genç işsizlik oranının yüzde 13 olacağı ifade edilmiş, gerçekleşme yüzde 20,3 olmuştur, sapma oranı yüzde 56. Bunlar öyle hafife alınabilir sapma oranları değildir ve çok ciddi bir sorundur” diye belirtti.
 
‘PROPAGANDA AMAÇLI YAPILIYOR’
 
Oluç, şöyle devam etti: “2011 yılında cumhuriyetin 100'üncü yılı olan 2023 için hedeflenen gayrisafi yurt içi hasıla 2 trilyon dolar, kişi başı gelir 25 bin dolar, işsizlik yüzde 5, enflasyon tek hane, ihracat 500 milyar dolar olarak açıklanmıştır, Adalet ve Kalkınma Partisinin hedefidir bu. 2023 için gerçekleşmesi beklenen rakamlar ise şöyle: Gayrisafi yurt içi hasıla 1 trilyon dolar; kişi başına gelir 12 bin dolar; işsizlik yüzde 9,2; enflasyon -resmî veriler- yüzde 61,5; ihracat 250 milyar dolar; inanılmaz bir sapma yani söz konusu hedeflerin yarısı bile yakalanamamıştır. Dolayısıyla bu hedeflerin kâğıt üstünde, rastgele, propaganda amacıyla yapıldığına dair bizde ciddi şüpheler vardır. Türkiye'nin karşı karşıya olduğu ekonomik krizin sebebi de Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının yanlış ekonomi politikalarıdır.
 
KAYYIMLARA DEVAM EDECEK MİSİNİZ?
 
On İkinci Kalkınma Planı'nda, ‘Belediyelerin karar alma süreçlerinde vatandaşların ve muhtarların katılım rolü güçlendirilecek.’ yani Sayın Yılmaz, gerçekten insaf demek istiyorum. Yurttaşın özgür iradesine ipotek koyan, halkın iradesini tanımayan bu iktidar değil mi? Şimdi nasıl oldu birdenbire böyle bir noktaya gelindi? Yine şöyle bir ifade var: ‘Kadın, genç, yaşlı ve engellilerin yerel yönetimlerdeki temsil ve karar alma süreçlerine katılım mekanizmaları güçlendirilecek.’ diyor On İkinci Kalkınma Planı. Çok güzel, yani bizim kadın ve gençlik yapılarımızı kayyumlar yasakladı, engelledi ama şimdi bu iktidar aslında kadınların ve gençlerin yerel yönetimlerdeki temsil ve karar alma süreçlerine katılımından bahsediyor. Şimdi, 2024'te yerel seçimler var, bu seçimlere giderken iktidar ne demiş oluyor, biz bunu merak ediyoruz yani kayyumlar konusunda ne demiş oluyor? ‘Kayyumlara devam edeceğiz’ mi diyor yoksa ‘Halkın iradesine saygı duyacağız’ mı diyor, bunu mesela öğrenmek istiyoruz.
 
SÖMÜRÜ DEVAM EDECEK
 
Adeta IMF'siz bir IMF programı uygulamayı vadeden bir On İkinci Kalkınma Planı'yla karşı karşıyayız, emeklilikler meselesinde. İkinci konu; emek sömürüsü meselesi, esnek istihdam meselesi. Bu konuda da On Birinci Plan'da da bunları tartıştık, On İkinci Plan'da yine karşımıza çıkmış vaziyette; esnek çalışma biçimlerini etkinleştirmek, esnek istihdam gibi kavramlar aslında mutlak bir emek sömürüsü ve iş güvencesinden mahrum olmak anlamına geliyor. Zaten bunu On Birinci Plan döneminde yaşadık, belli ki On İkinci Plan döneminde de yaşanacak ve aslında iş güvenliği kriterlerini esnetebilme rahatlığını, emek sömürüsünün yeni bir imkânı olarak da gündeme getirecek. Yani işçiler ve emekçiler dayatılan ağır çalışma koşullarının yanında iş yerlerinde uğradıkları haksızlığa ses çıkaramama, örgütlenememe, haklarıyla ilgili söz ve karar sahibi olamama, koşullara rıza gösterme ve sömürü düzenini sorgulayamama gibi gayriinsani şartlara razı olmak zorunda bırakılıyorlar.
 
Türkiye’de ‘demokrasi açığı’ vardır. Kuşkusuz ki bu açığı kapatmanın yolu demokratik anayasayı bir an önce yürürlüğe koyarak, demokratik cumhuriyeti, ortak katılım ve müzakereci demokrasinin araçlarını inşa etmekten geçmektedir. İktidarın sınırlandırılmasının mekanizmalarını oluşturmuş bir rejim için yerel demokrasiyi esas alan bir ademi merkeziyetçiliği, evrensel hukuku ve hukukun üstünlüğünü zemin edinen güçler ayrımını kuvvetli bir şekilde tesis etmek gerekir. Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü hem bölge açısından hem ülke açısından son derece önemlidir. Bunları konuşmak istiyoruz ve bunları konuşup, tartışıp, sonuçlara ulaşmak istiyoruz.”