Davutoğlu: Güvenlik ve özgürlük aynı anda olmalı

img

DİYARBAKIR – Erdoğan tarafından azledilen ve şimdilerde yeni pati kurmakla gündeme gelen Ahmet Davutoğlu, Diyarbakır’da katıldığı iftar yemeğinde, AKP’nin sürdürdüğü Kürt politikasını savunmaya devam etti. Davutoğlu, “gerçek meşruiyet özgürlük ve güvenliğin aynı anda sağlandığı meşrutiyettir” dedi.   

24 Temmuz 2015’te başlayan savaş süreciyle ilgili her fırsatta "O operasyonların kararını ben verdim" diyerek övündüğü ve bunun sonucunda yakılıp yıkılması ardından “Toledo yapacağız” dediği Diyarbakır’ın Sur ilçesinde katıldığı iftar etkinliğinde, “Paris ne ki Diyarbekir şehir iken Paris köy bile değil’ demiştim. Dolayısıyla hiç bir şehir Diyarbekir ile kıyas edilemez. Kıyas eden kaybeder. Bir mücadeleyi başlatmak zorunda kaldık” diyerek kendini savundu.

Yeni parti kuracağı tartışmalarıyla son zamanlarda gündeme gelen eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Gönül Köprüsü Platformu” tarafından Diyarbakır’ın Sur ilçesinde bulunan bir otelde düzenlenen iftar etkinliğine katıldı. Etkinliğe, Medrese Alimleri Vakfı (MEDAV) Başkanı Tayyip Elçi, “İş kadını” Gülşen Duran, 7 Haziran 2015’te AKP adayı olan Yusuf Üge, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, Anayasa hukukçusu Fazıl Hüsnü Erdem, AKP eski Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, AKP eski Diyarbakır İl Başkanı Aydın Altaç, AKP 24. Dönem Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten, AKP 22, 23 ve 24. dönemde Sakarya milletvekili Ayha Sefer Üstün katıldı. Ayrıca bölge kentlerinden Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi rozetleriyle katılanlarda dikkat çekti.

Açılış konuşmasını yapan “Gönül Köprüsü Platformu” sözcüsü, Davutoğlu’nu konuşmasını yapmak üzere “Serok vezir Ahmet” olarak davet etmesi dikkat çekti. Diyarbakır gelişinin 27 Mayıs 1960 darbesinin yıl dönümü olduğuna dikkat çeken Davutoğlu, darbede bir başbakan ve iki bakanın idam sehpasına götürüldüğünü söyledi. Diyarbakır’a gelişine dönük tepki ve eleştirilere işaret eden Davutoğlu, “Diyarbekir bizim ta yüreğimizdedir. Diyarbekirliler bizi bilir. Diyarbekir biziz, biz Diyarbekiriz” dedi.

“O operasyonların kararını ben verdim” diyerek başlattığı savaş süreci ardından bölgede yaşananlara ilişkin konuşan Davutoğlu, “Kardeşkanının döküldüğü, acının ve ıstırabın yaşandığı bölgemizde de geleceğe dönük olarak ciddi bir ümitsizlik var. Ülkemizde de gerek son dönemde yaşadıklarımız, gerekse yoğunlaşan ekonomik kriz dolayısıyla kaygılı bir gelecek beklentisi var” dedi.

Ülkede ve bölgede “güvenlik ve özgürlüğün” olmadığını söyleyen Davutoğlu, “Özgürlüğü olmayan insanın sadece güvenlikle yetinmesi otoriter rejimlerin insanoğluna taktığı bir prangadır. Her zaman ilim hayatımda da devlet hayatımda da vurgu yaptım; gerçek meşruiyet özgürlük ve güvenliğin aynı anda sağlandığı meşrutiyettir. Türkiye’de 27 Mayıs darbesini yapanlar, 12 Eylül darbesini yapanlar, 28 Şubat darbesini yapanlar, özgürlüklerinizi kısın size güvenlik vereceğiz demişlerdir. Bizi tatmin etmedi, etmez. Bazı örgütler gelir, özgürlük vereceğim derken, güvenliği yok ederler. Birileri gelip dedi ki; devletin ali menfaatleri gereği güvenliğinizi sağlayacağız. Ama özgürlük talep etmeyeceksiniz. Birileri özgürlük için kamu düzenini yok eder” diye konuştu.

Başbakanlığı döneminde demokratikleşme adımları attığını iddia eden Davutoğlu, “Hiç bir zaman devlet otoritesi demedim. Çünkü devlet milletine karşı otorite kullanmaz. Kamu düzeni olmayan yerde güvenlik ve özgürlük olmaz. Türkiye 12 Eylül döneminden kalma özgürlüğü feda eden bir anlayış ile diğer taraftan hendeklere kadar giden kamu düzenini yok sayan bir kaos ortamı arasında gerildi durdu. Şimdi bu kısır döngüyü kırmanın vaktidir.

Türkiye’de Kürtlerin meselelerinin olduğunu söyleyen Davutoğlu, Türk ve Kürt vatandaşlarının meselelerinin ortak olduğunu söyledi. 2015’te Diyarbakır’a yaptığı ziyaretleri sık sık 2013 olarak anlatan Davutoğlu, Sur ilçesinde sokağa çıkma yasağı sırasında “Sur'u Toledo gibi yapacağız" sözünü hatırlatarak, şunları söyledi: “Diyarbekir’e doğunun Paris’i diyorlar. ‘Paris ne ki Diyarbekir şehir iken Paris köy bile değil’ demiştim. Dolayısıyla hiç bir şehir Diyarbekir ile kıyas edilemez. Kıyas eden kaybeder. Toledo benzetmesini bazıları anlamak istemediler. Toledo, Unesco kriterlerinde en iyi korunmuş kültürel dokusuyla muhafaza edilmiş şehirlerden birisidir. Bir biblo şehirdir. Bu hendeklerle, barikatlarla, hayatı felç ederek, bir huzursuzluk ortamı yaratanları defalarca uyardık. Ama ısrarla devam ettiklerinde bir mücadeleyi başlatmak zorunda kaldık.”

Başbakanlığı döneminde Diyarbakır ziyareti sırasında yaşadığı bir anıyı anlatarak konuşmasına devam eden Davutoğlu, “Milletin terini terine karıştırmayandan devlet adamı olmaz. Milletin yüreğini yüreğine buluşturmayandan devlet adamı olmaz, milletin zihnini zihniyle karmayandan, ortak akıl üretmeyenden bilim adamı olmaz. Bir bilim adamı olarak Diyarbakır’a hürmet ediyorum, ihtiram ediyorum, etmeye de devam edeceğim. Ve bir devlet adamı olarak da size söz veriyorum, iki elim kanda bile olsa nasıl Mekke, Medine ve Kudüs’ten gelen bir davet ret edilmeyecekse, Diyarbekir’den gelen bir daveti de hiçbir zaman açıkta ve boşlukta bırakmayacağım. Diyarbekirli kardeşlerimle kucaklaşmak boynumuzun borcudur.”

“Bir kesim güvenlikçi politikalarla özgürlüğü daraltmaya çalışır, bir başka kesimde özgürlük söylemleriyle hayatınızı ve güvenliğinizi yok eden bir kaosa yol açar” diyerek kendisinin hedef alındığını ileri süren Davutoğlu, “Bundan gurur duyuyorum. Madem onlar rahatsız oluyor, demek ki doğru yoldayız. Toledo o terörle mücadele günlerinde Sur’daki çarpık yapılaşmaya dayalı yerler dışında kalan bütün tarihi dokunun korunması ve geri kalanının da Diyarbekir’e has mimari yapısıyla yeniden inşa edilmesi amacıyla kullandığım bir tabirdi” diye konuştu.

“Suriye’de, Irak’ta ıstırap çeken Kürt kardeşlerimizle ortak tarih taşlarımız” diyen Davutoğlu, şöyle konuştu: “Acıları karşılaştırmayız. Sınır ötesindeki kardeşlerimiz, hangi ırktan hangi kökenden, hangi mezhepten, hangi dinden olursa olsun, huzur içinde yaşasınlar. Son 3 yıldır ülkemin ve hükümetimizin herhangi bir şekilde etkilenmemesi için dış politika konusunda bana yöneltilen telkinlere cevap vermemeye özen gösterdim. 17 yıl içinde dış politikada elde edilen bütün kazanımları kendi hanelerine yazıp, Suriye’de karşı karşıya kaldığımız zorlukları bize havale etmeye çalışanlar, siyasi olarak çok ciddi bir ahlaki zaaf içindedirler. Suriye’ye vizeleri kaldıran başbakanda bendim, serbest ticaret anlaşması yapan da bizlerdik. Beşar Esad kendi halkına zulmetmeden Suriye ziyaretimizde ülkenin huzuru için Suriyeli Kürtlere vatandaşlık hakları ve kimlik verilmesi ricasında bulundum. O gün vermiş olsaydı, daha sonra kendi halkına kimyasal silahlarla, her türlü zorba yöntemle saldırmamış olsaydı, bugün Suriye bir barış diyarı olabilirdi. Suriye’deki ve Irak’taki Kürt tarihtaşlarımız, bizim için asli olarak yüreğimizde yer tutan akraba topluluklarımızdır.”

Başbakanlığı döneminde kullandığı “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet” söylemini şimdi “Ortak akıl, ortak vicdan, ortak hukuk ve ortak gelecek” diye değiştiren Davutoğlu, “Tekleştirici değil, birleştirici bir anlayışla, ortak vicdanımızın sonucu olarak acılarımızı paylaşmalıyız. Sur’da daha önce söylediğimi bir daha söylüyorum, Torosların yalçın dağlarında doğmuş bir Türkmen çocuğu olarak, benim Hakkari’deki hakkım neyse, Hakkari’nin yalçın dağlarında doğmuş bir Kürt aşiretinin çocuğu da Konya’daki hakkı o dur. Ortak vatandaşlık bağlarıyla bir birine bağlı olan hiç kimse, bir diğerine üstünlük taslayamaz” dedi.