Ünsaldı: Sokakla eş zamanlı parlamento içi ve dışı bir örgütlülük gerekiyor

img

ANKARA - Siyasal eylemlilik halinin bireylerin vicdanlarında yapacakları öznel yargılamalara hapsolmaması gerektiğini söyleyen sosyolog Levent Ünsaldı, “Sınır tanımayan bir şiddet, sokakların elimizden kayışı ve ekranlara gömülmemiz... Sokakların mevcudiyetiyle eş zamanlı olarak, parlamento dışı ve içi bir örgütlülük gerektirir" dedi. 

Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biri olan 2015 yılındaki “Çözüm süreci”nin sonlandırılmasıyla birlikte yükselen şiddet, yoksulluk, kriz ve belirsizlik hali derinleşiyor. 2019 yılı Mart ayında ilan edilen koronavirüs (Kovid-19) tedbirleri doğrultusunda iktidara yönelik tüm itirazlar, hak arayışları polisiye önlemlerle bastırılıyor. Sokakta kendini ifade eden herkes “terörist” veya “dış güç piyonu” olarak hedef alınıyor. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu yeni rejimin uygulamalarını ve toplumsal yansımasını Üniversité de Lille’de çalışmalarını sürdüren sosyolog Levent Ünsaldı’yla konuştuk. 
 
 Türkiye toplumu siyasi, ekonomi ve sosyal şiddetle karşı karşıya ancak buna karşı tepkinin cılız kaldığı düşünülüyor. Toplumun reflekslerinin düşük olduğu yönündeki yorumlara katılıyor musunuz?
 
 
 Bir kısmı bugünkü iktidarın şiddet ve gözdağı hususunda hiçbir sınır tanımamasından kaynaklı, bir diğer kısmı ise daha uzun erimli dinamikler içeriyor. Yargılarda bulunmaktansa, bahsettiğim bu iki hattı deşmekte fayda olabilir.
 
Toplumsal refleksten kast, kolektif, yaygın ve dirençli bir tepki ise bu esasında birtakım istisnalar ve daha sınırlı bağlamlarda gelişenler hariç, uzun zamandan beri mevcut olmayan bir durum. Sebepleri muhtelif. Bir kısmı bugünkü iktidarın şiddet ve gözdağı hususunda hiçbir sınır tanımamasından kaynaklı, bir diğer kısmı ise daha uzun erimli dinamikler içeriyor. ‘İnsanımız tepkisiz, insanımız şöyle ya da böyle’ türünden yargılarda bulunmaktansa, bahsettiğim bu iki hattı deşmekte kanımca fayda olabilir. İlkin, elbette şiddet. İnsanlar korkuyor ve bu durum gayet anlaşılır. Toplum dediğimiz şey, kendince bir aklı olan, düşünen ve zamanı geldiğinde harekete geçen bir organizma değil. Toplum, fiilen bir dizi kurumsallaşmış pratik, ilişki kurma biçimi ve bunların bağlayıcılığı, sürekliliği, tekrar eden karakteri. Bir düşünür; ‘İnsanları metinlerde değil, iş yerlerinde, sokakta, otobüste, tarlada, fabrikada kavramaya çalışmalı’ şeklinde bir ifade kullanmıştı. Çok doğru. Çünkü insanların neler yapabileceklerini veya yapamayacaklarını anlamak için bu gündelik pratikleri takip etmek lazım. Ne tür bağlamlarda yaşadıklarına, nelere maruz kaldıklarına ve en önemlisi de ne türden eylem repertuarları üzerinden nelere nasıl tepki gösterdiklerine bakmak lazım.
 
 Toplumun kağıt üzerinde analiz edildiğine dair genel bir hata-yanlış mı görüyorsunuz? 
 
Bakmak lazım azizim, evire çevire bakmak lazım! Eğer bu hattı takip edersek, ilk gözlemleyeceğimiz şeyler: Dağınıklık, parçalanma, kendi içine çekilme ve bunları kesen ana hat olarak sokağın neredeyse yok oluşu. Şunu demek istiyorum; eğer ben sizinle şehrin bazı sokaklarında, mekânlarında karşılaşmazsam, ayaküstü bile olsa hasbihal etmezsem, hep gittiğimiz, buluştuğumuz, tanıdıklarla karşılaştığımız sokaklar, mekânlar kalmamışsa, kısacası tekillik hallerine bu kadar sıkışmışsak, ne tür bir kolektif dinamik bizde karşılık bulabilir.
 
Şiddet ve baskı bu günlerde -genel bir kanı olarak- pandemiyle ilişkilendiriliyor…
 
 
Sınır tanımayan bir şiddet, sokakların elimizden kayışı ve ekranlara gömülmemiz… Bahsettiğiniz türden bir direnç ya da tepki, sokakların mevcudiyetiyle eş zamanlı olarak, parlamento dışı ve içi bir örgütlülük de gerektirir.
 
Pandemiden bağımsız bir durum bu, zira öncesinde de bu türden bir eğilim vardı. Büyük şehirlerde dahi, size bırakılan alan, “bırakılan” kelimesinin altını çizmek isterim, zaten çok sınırlıydı; şimdi bu alanlar da neredeyse yok oldu. Şiddet ve baskı burada da devredeydi. Pandemi ise bu hususta sadece hızlandırıcı bir rol oynadı. Başta Twitter gibi sosyal medya araçları belki bu noktada ikame edici bir işlev gördü; bir tür “hashtag eylemliliği” diyelim buna, elbette sağladığı imkânlar ve sınırlılıklarıyla. Burası çok daha karmaşık, ama en azından, sosyal medyadan yapamayacağı şeyleri beklememek yerinde olacaktır diye düşünüyorum. Hatta tersine, doğası gereği sizi içine çeken, oraya mıhlayan ve meseleleri ekseriyetle “kendiniz”, yoksunluklarınız hatta hınçlarınız etrafında kurduran (zira sadece siz ve bir ekran var ortada) bir tarafı da mevcut. Sınır tanımayan bir şiddet, sokakların elimizden kayışı ve ekranlara gömülmemiz, çok basitleştirmek gerekirse, meselenin ilk kısmı kanımca biraz böyle. Diğer kısmı ise daha uzun erimli dinamiklere dayanıyor. Bahsettiğiniz türden bir direnç ya da tepki, sokakların mevcudiyetiyle eş zamanlı olarak, parlamento dışı ve içi bir örgütlülük de gerektirir. Sizdeki örgütlülük kâh dağıtılmış, kâh sindirilmiş, kâh kendi içerisinde birbiriyle kavgalı hale gelmiş ya da “gereklik kipi muhalefetine” dönmüşse -“olmamalı” türünden ahlaki infiallerden bahsediyorum- ve neticede siyasal eylemlilik bireylerin vicdanlarında yapacakları öznel yargılamalara hapsolmuşsa -tepki gösteriyorum-göstermiyorum, ben gösterdim, sen neden göstermedin, zamanında neredeydin, vs.- çok fazla ileri gidemeyeceğimiz açık olmalı.
 
 Peki nasıl “çok fazla ileriye” gidilebiliriz? 
 
İşte burada, çok uzun zamandan beri gözlemlenen ve neredeyse herkesin mutabık olduğu, biraz klişe olacak ama 1980 darbesinin uzun erimli sonuçlarını görebiliriz. (Esasında daha yerinde bir soru, 80 darbesinden bu yana neden yeni bir örgütlülük alanı kuramadık da olabilir.) Örneğin, son Boğaziçi direnişinden örnek verecek olursak, sendikaların, STK’ların hem olduğu hem olmadığı, siyasi partilerin hem olduğu hem olmadığı bir yerde, bir mücadelede iş, ne yazık ki, bireylerin hamle yapıp yapmamalarına kalır. Bu tür örneklerde de genelde hamle öğrencilerden gelir, bir öğrenci hareketinin sunduğu tüm zenginlik, imkânlar ama sınırlılıklarla da. Zira her öğrenci hareketinin eylem repertuarı ve modelleri, okullara ve ülkelere göre değişmekle beraber, kestirilebilirdir. Hâsılı şunu demek istiyorum, bir haksızlık ya da zorbalık karşısında olabilecek tek tepki, benim sizin veya birkaç arkadaşımızın bir konum alıp almamasına kaldıysa, orada zaten ciddi bir sorun vardır: Korku, örgütsüzlük, dağınıklık, siyasetin bireysel ahlaki-vicdani infiallerle eşlenmesi ve genel olarak da siyaset alanının giderek daralması, araçlarının azalması.
 
Yazar Nagihan Akarsel’in Yeni Özgür Politika’da yayımlanan “Öcün Gücünü Kuşanmak” başlıklı yazısında, iktidarın An’a şok uygulayarak, acının öfkeye dönüşmesine, sızının yer edinmesine izin vermediğini belirtiliyor. Eğer yer edinirse, acının öce dönüşeceğini ifade ediyor. İktidarların, dünyanın farklı yerlerinde de gördüğümüz bu “şok etkisi” pratiği sürdürülebilir mi?
 
Bu sorunuz kendi içerisinde birden çok ve ayrı soru içeriyor. Olabildiğince sistematik cevap vermeye çalışayım. İlkin güç, iradenizi karşınızdakine, olabilecek tüm dirençlere rağmen dayatabilme kapasitesiyse -tanım benim değil, M. Weber’in-, şiddet bunun en bilinen ve en etkili yollarından biri ama aynı zamanda, az çok ikrar edilen/gören herhangi bir meşruiyet formunca çerçevelenmedikçe, orta-uzun vadede sürdürülebilirliği de en zor yöntem. Dolayısıyla burada kanımca iki dinamiğe eş zamanlı biçimde tanıklık ediyoruz. Basitleştirmek gerekirse, biraz şöyle bir durum: Sokağın ortasında birini feci bir şekilde dövüyorsunuz, etrafta toplananlara ise o kişiyi hem neden dövdüğünüzü anlatıyorsunuz -bir nevi gerekçelendirme, bütünlüklü olması şart değil-, diğer yandan da, eş zamanlı olarak, bu anlattıklarınıza inanmazlarsa, onların da başına aynı şeyin geleceğini ima ediyorsunuz. 
 
İşte bunda sonrasında birden fazla opsiyon mevcut. İzleyicileri de aynı korku, baskı ve şiddet yöntemleriyle sindirerek anlattığınız hikâyeye -ileri sürdüğünüz “meşruiyet çerçevenize” diyelim- onların da inanmalarını ya da en azından inanıyormuş gibi yapmalarını sağlayabilirsiniz. “Burada Ne Oluyor” başlıklı kitabımda bahsettiğim “muvazaa” türlerinden biri bu. Oldukça yoğun güç kullanımı içerir. Ancak sürdürülebilirlik açısından bu yöntem de bekleneni vermeyebilir. Bundan ötürü izleyicilerle aranızda daha farklı tabiiyet türleri icat etmeniz gerekebilir; diğer bir ifadeyle ‘vermeniz’ gerekir. Fransız antropolog Mauss’un ‘armağan’ kuramında bahsettiği gibi vererek borçlandırmanız gerekir. Makam, gıda yardımı, işe sokma, aracı olma, ihaleler, kısacası her türden “armağandan” ya da bir işi ‘halletme’ usullerinden bahsediyorum. Burada vermek, borçlandırmaktır (şerh: söz konusu olan, kişiselleştirerek vermektir, hatta kişiye özel vermedir. Veren elin soyut bir biçime büründüğü sosyal politikalardan bahsetmiyorum); borçlandırmak ise kontrol altında tutmaktır.
 
Hatta daha da ilerisinde Reis’i Reis yapan esaslardan birinin, bir çağrısıyla neredeyse ilahi biçimde var ettiği, tüm mevcudiyetini Reis’e borçlu olan, keza faniler dünyasına da yine Reis’in bir kelimesiyle geri gönderilebilecek bu “güruhta" yattığı düşünülebilir. Hâsılı, aranan yetkinlikler doğrultusunda bir göreve “atanan” değil, tam da hiçbir şeyi olmadığı için çağrılan, ancak Reis’in bu çağrısıyla bir anda her şey olan bu "güruhun", hem Reis’in karizmasının yeniden üretiminin hem de kurduğu sistemin en temel güvencesi olduğu söylenebilir. Böylelikle esasında bir yanıyla yine kitapta bahsettiğim ikinci “muvazaa” türüne geçilir. Bunun orta-uzun vadede sürdürülebilirliği daha muhtemeldir. Rejimin kendisi üzerine anlatısı olduğu gibi alınır, mesele artık inanmak ya da inanmamak da değildir. Anlatı, eğer kazanan ya da “nemalanan” taraftaysanız, fiiliyatta bir uzlaşıma dönüşür, hiçbir sorgulamaya artık mahal yoktur, çünkü herkes hem “birbirini”, hem “yerini” hem de bu “yeri” kime borçlu olduğunu gayet iyi bilir.
 
Sürekli olarak “toplumda çürüme ve yozlaşma başladı” ifadelerine tanıklık ediyoruz. Çok rahatlıkla kullanılan bu kavramlar hangi faktörler neticesinde gündelik hayata giriyor?
 
 
Toplumlar elbette değişir ama bu değişimin hangi yönde olduğu üzerine bir sorgulama her şeyden önce normatiftir, ‘ah eski günler’ klişesine kadar gider. Oysa hafıza, o eski günleri bugünden inşa eder, hafıza hep yeniden inşa eder.
 
“Toplumsal yozlaşma”, “çürüme” gibi ortak kanının boş gösterenlerine hiçbir zaman çok fazla anlam atfetmedim. Bunlar, benim için, “şimdinin gençleri çok saygısız” gibi bir ifadeden ne daha fazla ne de daha az geçerli bir kavrayış. Toplumlar elbette değişir ama bu değişimin hangi yönde olduğu üzerine bir sorgulama her şeyden önce normatiftir, “ah eski günler” klişesine kadar gider. Oysa hafıza, o eski günleri bugünden inşa eder, hafıza hep yeniden inşa eder. Örneğin hafıza, benim kuşağım için 90’ları bugünden yeniden inşa ederken, şimdikine kıyasla görece çeşitliliği ön plana çıkarır ama DGM’leri ya da yakılan köyleri, mafya hesaplaşmalarını unutur. İşin sınıfsal bir tarafı da var tabii. Diğer yandan, eğer “yozlaşmadan-çürümeden”, bazı toplumsal bağların zayıflaması, bazı toplumsal rol kalıplarının etkisini yitirmesi vs. anlaşılıyorsa, bunun için de elde verilerle farklı dönemlerin karşılaştırılması gerekir.
 
Sizin de yazılarınızda dile getirdiğiniz “En kaotik gözüken bir çevrede bile kendine has bir nizam olabilir” tespitinin Türkiye toplumundaki karşılığını, kendine has nizamı nedir?
 
Basitleştirmek gerekirse, Türkiye’deki gündelik pratik ve etkileşimlerin zemini şu: Tekinsizlik, şüphe (korku), öngörülemezlik, kaygı, kolla kendini… Yukarıda kısaca bahsettiğim “muvazaa” formları belki de bundan ötürü oldukça yoğun. Zira bunlar, birinci ve geri vitese aynı anda geçebilmeye mahir bir ülkede ve bunun neticesinde ortaya çıkabilecek belirsiz-tekinsiz ve öngörülemez bağlamlarda en uygun “iş bilme ve bitirme” şekilleri. Aynı zamanda bu formlar, süreksizlikler dünyasında sürekli ilke ve konum almaların kaçınılmaz risklerine karşın esaslı bir sigorta sistemi ve riskleri en aza indirebilme yöntemi.
 
Toplumdaki en belirgin değişimlerden biri de giderek kutuplaşma. Sosyolojik dinamiklerinin bu denli kutuplaştırılmasının yaratacağı tahribatlar ne olur?
 
Gerek bu genel tekinsizlik ve kaygı bağlamında gerekse de yukarıda bahsettiğimiz şiddetli siyasal dönüşümlerin neticesinde, tüm bunlardan öncelikli olarak ve en yoğun biçimde gençlerin etkilenmesi kaçınılmaz. Kutuplaşma meselesinden ziyade -zira bu hususta diyecek çok fazla şeyim yok, yeterli değilim-, gençleri çok ciddi manada ve haklı olarak kaygıya sürükleyen başka bir gelişimden bahsedebilirim. Elbette gençler derken de sanki homojen bir kategoriden bahsediyormuşuz yanılgısına düşüyoruz. Oysa daha incelikli bir yorum, gençlik olarak addedilen yaş grubu içerisindeki tüm ayrışma ve farklılaşma hatlarını da görmeyi gerektirir.  
 
Ancak her halükârda, gençler özelinde, şu kaba saptamayı bugün yapabileceğimizi düşünüyorum: Eğitim ve toplumsal hareketlilik arasındaki bağın koptuğu inancı. Eğitim ve sınıflar-arası hareketlilik arasındaki ilişki, sosyal bilimlerin en çetrefilli ve yine muhtemelen üzerine en çok yazılmış konularından biridir. Üstelik bu iddia ya da ilke, genel olarak, liberal toplumların kurucu unsurlarından da biridir. Bu husustaki tartışmalar hâlen nihayetlenmiş değil. Ancak Türkiye özelinde, yakın bir zamana kadar, bu tür bir bağın, fiili ya da potansiyel mevcudiyeti hususunda bir uzlaşım vardı. Bu, basitleştirmek gerekirse, en azında alt-orta sınıflar için şunu demeye geliyordu: Okursan -üniversite eğitimi kastediliyor- sınıfsal açıdan ailenin bulunduğu konumdan daha üst bir konuma ulaşabilirsin. Bu bağ bugün tamamen yıkılmış durumda.
 
TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti Araştırması (2020) verilerine göre, 18 ve üzeri yaştaki bireyler mutsuz. Genel anlamda mutsuzluk artırıyor…
 
 
 İktidar, devlet aygıtının kişileştirilmesi üzerinden devasa tabiiyet ağları ile kendi makbul kadrolarını-vatandaşlarını üretirken, dışarıda kalanlara da ister istemez, kendi içerisinde sorunlu bir kavram olsa da, ‘liyakat’ savunma hattı gerisine çekilmek düşüyor.
 
Tesis edilmekte olan yeni rejimin, yukarıda kısaca altını çizdiğim ve bir dizi şerhle “neo-patrimonyal” olarak adlandırılabilecek karakterinin, bunu hızlandırdığı da sabit. Geniş kesimlerde gözlemlenebilen “liyakat”, “başarı” hatta “zekâ” vurgusu bu manada bir nevi savunma pozisyonu almaktan ibaret. Zira yakından bakıldığında, bu üç kelimenin birbiri üstüne binerek gönderme yaptığı “meritrokrasi” fikri, esasen, güçlü sınıfsal, kültürel ve dilsel eşitsizlikleri hem gizleyen hem bunları yeniden üreten toksik bir kavramdır. Fakat mevcut iktidar, devlet aygıtının kişileştirilmesi üzerinden devasa tabiiyet ağları ile kendi makbul kadrolarını-vatandaşlarını üretirken, dışarıda kalanlara da ister istemez, kendi içerisinde sorunlu bir kavram olsa da, “liyakat” savunma hattı gerisine çekilmek düşüyor. Neticede, şurası da açık ki, eğitim vasıtasıyla sınıf atlama imkânı -ya da illüzyonu- elinden alınan bir gençliğin ya da gençliğin bazı kesimlerinin, TÜİK’in hesaplarında sadece birer data olmaları dışında, yaşam perspektifleri ellerinden alınmış-çalınmış kanlı canlı insanlar olmaları hasebiyle de, yukarıda bahsettiğiniz türden bir öfke birikiminin en çok gözlemlenebileceği grup olma ihtimali de bana oldukça gerçekçi gelmekte.
 
MA / Selman Güzelyüz

Diğer başlıklar

24/02/2021
11:11 Türkiye’de aranan Heysem Topalca Konya’da öldü
11:10 Çin mahkemesinden emsal karar: Ev işine tazminat
11:04 HDP Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu: Kayyım politikası çöktü
10:53 Rûdaw muhabirleri alıkonuldu
10:49 Gençlerin tutuklanmasına tepki
10:48 Siverek Tapu Müdürlüğü'nde rüşvet operasyonu
10:46 AB’den HDP açıklaması
10:16 Rohat Aktaş'ın annesi: Bu zulüm bitsin artık
10:16 Gelecek Partisi Nusaybin yönetimi istifa etti
09:42 Açlık grevi eylemi 3 ayı geride bıraktı
09:42 Gazeteci Cengiz Altun’un katilleri yıllardır cezasız
09:18 Ünsaldı: Sokakla eş zamanlı parlamento içi ve dışı bir örgütlülük gerekiyor
09:10 Eşbaşkanlığa onay veren AKP’liler mahkemede şaştı
09:06 Fındıklı'da ‘Halkın Bakkalı’ kuruluyor
09:06 ‘Libya 3’e bölünebilir’
09:05 Kadınların gündemi 8 Mart
09:05 Akdeniz’in yeni kitabı raflarda: Göçmen emeği görülsün diye
09:04 'Ya yiyecekten ya giyecekten kısıyoruz'
09:04 Sendikalı kadınlar yeni mücadele hattını 8 Mart’ta başlatıyor
09:04 Dr. İlhan: Su krizine karşı doğa temelli çözüm üretmeliyiz
09:02 ‘Cezaevinden bir cenaze daha çıkmadan Tenzile’yi bırakın’
09:02 Çukurca 'açık cezaevine' dönüştürüldü
09:02 Tek başına orman kuran Apê Şeyhmus: Burası herkesin
09:02 Dengbêj Yılmaz: Dengbêjlik geleneği devam etmeli
09:00 24 ŞUBAT 2021 GÜNDEMİ
00:13 Ekvador’da 3 cezaevinde isyan: 50 tutuklu hayatını kaybetti
23/02/2021
22:32 Kadına işkence uygulayan erkek serbest bırakıldı
22:11 Yencer'in ölümüne sebep olan zanlı yakalandı
21:09 Vaka sayıları artıyor: 24 saatte 9 bin 107 vaka
20:56 AKP Sözcüsü Çelik’ten Albayrak eleştirilerine cevap
20:26 Zengin hakkında paylaşım yapan avukat tutuklandı
19:48 Migros depo işçileri: İşimizi geri istiyoruz
19:06 Pelda Karaduman’ı katleden Oruç’un davası 3’üncü kez ertelendi
19:02 2 çocuğu istismar eden Aziz K.'nin duruşması görüldü
18:55 Aydeniz: Kürtler statüsüz yaşamı kabul etmeyecek
18:41 Ramazan Akbaşlı’nın yeğeni: Amcamın intihar ettiğine inanmıyoruz
18:28 Veli Der: Sınavlar iptal edilsin
18:17 Yüzde 98 engelli Yıldırım’ın cezaevinden çıkması ‘tehlikeli’ bulundu
18:14 HDP’li 5 milletvekili hakkında soruşturma
18:00 HDP’nin anadil önergesi AKP-MHP oylarıyla reddedildi
17:44 Öğretmenlerin aşılanması için Sağlık Bakanlığı’na başvuru
17:29 HDP’li Dağ Meclis’te Kürtçe konuştu, AKP-MHP rahatsız oldu
17:08 HDP’li heyet Zilan Deresi’ne karanfil bıraktı
16:40 Gazeteci Demir’in duruşması görüldü
16:29 Mor Dayanışma şiddeti önleyecek talepleri sıraladı
16:28 Ajansımızın sitesine erişim engeli
16:16 HDP’den Akbaşlı’nın ailesine ziyaret
16:08 'Kararla Gergerlioğlu susturmak isteniyor'
16:04 Erkek şiddeti tablosu bugün de değişmedi
15:22 Bingöl’de esnafa ‘herkes için adalet’ ziyareti
14:58 Hatimoğulları: Saldırılar ulusal birlikle engellenir
14:58 8 Mart startına katılım çağrısı
14:54 Diyarbakır’da ev baskınları: Bir gözaltı
14:42 'İş ve Aş Buluşmaları'nda öncelikli talep sınır kapısı oldu
14:39 Hukukçulardan Selim Kuran’ın atanmasına tepki
14:38 Sol Grup Eşbaşkanı Schirdewan’dan HDP için AP’ye çağrı
14:27 EMEP: Zamlar geri alınsın
14:21 Kuzey Doğu Suriye’de 8 Mart’ın startı verildi
14:17 İskenderun Kadın Platformu: İsyanımız dinmeyecek
14:16 İnce'nin cenazesi 5 ay sonra ailesine teslim edildi
14:05 İşçiler grev kararını belediye kapısına astı
14:00 Las Tesis dansı duruşması ertelendi
13:23 Önlü: Kesintisiz mücadele edeceğiz
13:06 Özhaseki ve Şener hakkında suç duyurusu
12:56 TMMOB: Depremzedeler kaderine terk edildi
12:48 Van F Tipi Cezaevi'nde intihar iddiası
12:46 Buldan: Garê’den kaçıyorlar, çünkü suçlular
12:22 Gergerlioğlu’na destek: Birbirimizden güç almalıyız
12:00 20 yıl hapisle yargılanan gazeteci Gök’ün ilk duruşması görüldü
11:46 Bahçeli Boğaziçi protestolarını hedef aldı
11:36 Mersin’de din alimi gözaltına alındı
11:02 Ferhat Tunç’un davası ertelendi
11:00 Avukatlardan İmralı başvurusu
11:00 Midyat'ta silahlı saldırı
10:44 Akşener’den AKP’li Zengin’e: Zihniyetiniz batsın
10:11 HDP kayyım raporunu açıklayacak
09:14 Tuncel: Cumhur İttifakı'nın tecrit politikasına karşı ses çıkarmalı
09:13 Açlık grevi 89’uncu gününde
09:06 5 başlıkta vergi adaletsizliği
09:05 İşine son verilen Kılıç: Kod 29 tecrit politikasıdır
09:05 Bir gecede yüzlerce ağaç yerinden söküldü
09:04 Tutuklu yakınları: Açlık grevlerine sessiz kalmayın
09:04 Örgütlü kötülüğe karşı örgütlü mücadele
09:02 Karayollarının telli önlemi yetersiz
09:02 Noémy Lévy-Aksu: Boğaziçi direnişi haklı ve cesurca
09:02 Berwarî: Garê operasyonu PKK’nin ‘terör örgütleri’ listesinden çıkarılmasını engellemek için yapıldı
09:00 Tutuklu annelerinden 3 talep
09:00 BMG bileşenleri: Tecritle Kürtlerin talepleri bastırılıyor
09:00 Beton blokların arkasında devlet, önünde rantın resmi
09:00 23 ŞUBAT 2021 GÜNDEMİ
00:15 Maltepe Belediyesi işçileri greve çıktı
22/02/2021
23:56 Mardin’de sokağa çıkma yasağı kaldırıldı
21:32 Manisa'da 3 HDP’li genç tutuklandı
21:22 Ceyhan'da bir mezar tahrip edildi
21:10 Mor Dayanışma: İstanbul Sözleşmesi uygulansın
21:01 HDP'li gençler, pankartla açlık grevine dikkat çekti
20:43 Dokuz Eylül Üniversitesi’nden, Boğaziçi’ne destek veren öğrencilere ceza
20:41 Şengül’ün katledilmesi davasında karar: Faile müebbet hapis
20:37 HDK'den anadil paneli: Dil insanın derisidir
20:26 24 saatte Kovid-19’dan 78 vefat
20:21 Gaziemir’deki radyoaktif atıklar Meclis gündeminde
20:18 Melek Hıldır'ın avukatlarından dayanışma çağrısı
19:57 Polis kalkanları arasında Mor Koridor sergisi
19:53 Silopi'de şüpheli çocuk ölümü
19:34 BTS’nin oturma eylemi 7’nci haftasında
18:38 Mardin Cezaevi’nde sevk ve koğuş baskınları
17:24 Esnaflardan ‘Tedbirler alınsın, işyerleri açılsın’ talebi
17:20 Hasankeyf’te bir erkeğin cenazesi bulundu
17:14 Garê'de ölen 13'üncü kişinin Iraklı olduğu açıklandı
17:11 HDP Kadın Diplomasi Komisyonu, İsveç Sol ve Sosyal Demokrat Parti ile bir araya geldi
17:01 HDP, KHK’lilerin sorunlarını dinledi
17:00 Mardin’de bir doktor yaşamını yitirdi
16:55 HDP seçmenlerini hedef alan Özhaseki hakkında suç duyurusu
16:40 İnsan hakları savunucuları: Gergerlioğlu’yla yan yanayız
16:38 Anadil Günü kutlamaları: Her gün dilimize sahip çıkmalıyız
15:54 Las Tesis dansına 11 ay 20 gün ceza
15:51 TJA: Taşdemir’e yapılan iftira kadın özgürlük mücadelesinedir
15:38 Erdoğan’dan Albayrak açıklaması
15:37 Polis ablukasında 'Kadınlar için Adalet' kampanyasının startı verildi
15:11 Buldan iş insanlarıyla buluştu: Kürde ayrı hukuk işletiliyor
14:58 Star Kadın Derneği: Cezasızlık katilleri cesaretlendiriyor
14:45 Kısa çalışma ödeneğinin kesilmesine tepki
14:26 Dêrazor’da bir kadın işkence edilerek öldürüldü
14:23 Öğrencilerden kayyımlara karşı kampanya
14:18 8 Mart etkinlikleri 26 Şubat’ta başlıyor
13:12 DTK üyesi Taş’a 6 yıl 3 ay hapis cezası
13:01 Taşdemir'den Soylu'ya: Kamera görüntüleri nerede?
12:55 Dolar haftaya yükselişle başladı
12:50 Şiddet faili 6 gün sonra tutuklandı
12:33 Sur Belediyesi Eşbaşkanı Buluttekin’e hapis cezası
12:26 Pendik’te kadın cinayeti
12:21 PEN Duygu Asena Ödülü akademisyen Ayşe Buğra’ya verildi
12:11 Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali'nin programı açıklandı
12:05 Gergerlioğlu: Hukuksuz saldırılara boyun eğecek değiliz
12:02 Gazeteci Altay’a açılan soruşturmaya takipsizlik
12:01 DİB: Garê için soruşturma başlatılmalı
11:15 Anadil Günü havai fişek gösterisiyle kutlandı
11:14 Kürtçe için imza kampanyası: Ülke dil mezarlığına dönüştürüldü
10:59 Buldan: Kapıköy Sınır Kapısı derhal açılmalı
10:33 Tecavüz faili ihlalden tutuklandı
10:02 Garê’deki mağaranın görüntüleri yayınlandı
09:42 Açlık grevi 88’inci gününde
09:04 Depremzedeler bir yıldır çadırlarda yaşıyor
09:02 Barış Anneleri’nden açlık grevlerini sahiplenme çağrısı
09:02 Maltepe Belediyesi işçileri greve hazırlanıyor
09:01 'Boğaziçi'nde olduğu gibi tutsakların da sesi olmalıyız'
09:01 Dilleri tehlike altında olan kadınlar: Yaşatmak için bir aradayız
09:00 22 ŞUBAT 2021 GÜNDEMİ
08:41 Mardin’de sokağa çıkma yasağı
21/02/2021
23:37 ‘Halkın Hakları Basın, Sanat ve Dayanışma Ödülleri’ sahiplerini buldu