Ali Oruç: Emine Şenyaşar’ın direnişi Nemrut zihniyetinin beyninde durmadan vızıldıyor

img

HABER MERKEZİ - Şenyaşar ailesinin direnişini “Nemrut zihniyetinin beyninde durmayan bir vızıldama” olarak niteleyen Yazar Ali Oruç ile kitabını ve Emine Şenyaşar’ın mücadelesini konuştuk. “Bu coğrafyada her gün on roman yazılacak acılar yaşanıyor” diyen Oruç, en büyük özgürlüğün emek ile yıkanmak ve paylaşmak olduğunu, kendisinin de bunu yapmaya çalıştığını belirtiyor.

 
Urfa'da 14 Haziran 2018 tarihinde eşi Esvet ve oğulları Celal ve Adil’i AKP’li milletvekili İbrahim Halil Yıldız ve yakınlarının saldırısında kaybeden Emine Şenyaşar’ın mücadelesi sürüyor. Şenyaşar ailesinin yaşadıkları birçok çalışmaya konu oldu. Ömrünün 30 yılına yakınını cezaevinde geçiren Yazar Ali Oruç’un, Emine Şenyaşar’ın mücadelesini anlattığı “Adalet” kitabı da bu çalışmalar arasındaki yerini aldı. Kısa sürede basımı tükenen kitabın ikinci basımını yayına hazırlayan Ali Oruç, tüm telif haklarını Barış Annelerine bağışladığı “Adalet” kitabını, adalet için mücadele edenlere, direnerek can verenlere, hakikat için tutsak olanlara, işkence görenlere, bir mezarı bile olmayanlara, insanlık için bedel ödeyenlere, özgür yarınlar için hayatını ortaya koyanlara ithaf ediyor.
 
Şenyaşar ailesinin direnişini “Nemrut zihniyetinin beyninde durmayan bir vızıldama” olarak niteleyen Yazar Ali Oruç ile kitabını ve Emine Şenyaşar’ın mücadelesini konuştuk. 
 
 Hayatınız boyunca onlarca acı, direniş ve mücadele dolu hikayeye tanıklık ettiniz. Bu hikayeleri kaleme aldığınız eserlerde de işlediniz. Kendiniz de ömrünüzün 30 yılını cezaevinde geçirmişken neden bu acıları çalışmalarınızın odağına alıyorsunuz? 
 
Edebiyat konusu olacak sayısız olay oluyor ve yaşanıyordu. Direniş mücadelesi içinde olanların bir kısmının zindana yolları düşüyordu.
1980 öncesi Kürtler ile ilgili basılmış kitap parmak sayısını geçmiyordu. Kürtlerin sözlü edebiyatı çok zengin ve derindir. Fakat yazılı hiçbir şeyimiz yok denilecek durumdaydı. Kürtlerin her şeyi yasak ve var olan da çalınmıştı. Bu bana acı veriyordu. Kanayan bir yara olarak içimi parçalıyordu. Kürtlere ait her şeyin üzerinde bir dozer gibi geçilmişti. Özgürlük hareketi önderliğinde mücadele gelişti. Ben de bunun içindeydim ve tutuklanmıştım. Edebiyat konusu olacak sayısız olay oluyor ve yaşanıyordu. Direniş mücadelesi içinde olanların bir kısmının zindana yolları düşüyordu. Yazmak için yeterli kadar bilgi, olay ve yaşanmışlıklar vardı. Fazla kurguya da gerek yoktu. Dağda direnme savaşı içinde olan, yakalanıp işkence gören, yakılan ve zorla boşaltılan köy halkının yaşadıklarına tanık olan birkaç tutsakla konuştuğunda, bir kitap yazacak kadar bilgi sahibi oluyordu insan. Hem onurun hem acının hem coşkunun hem ihanetin hem direnişin hem trajedinin bin bir yaşanmışlığı ile karşılaşıyordum. Ben de bu sıcak, kanlı, acılı, direngen ve ihanetle kirlenmiş mirası değerlendirmeye çalıştım. Kurgu kurma ve yazmada zorlanmadım. Dilde zorlandım ve halen zorlanıyorum. 
 
 Gerek yazdıklarınızdan gerekse sizin anlatımlarınızdan kitaplarınızın ana temasına az çok aşinayız. Okurlarımız için bu konuyu biraz daha açar mısınız? 
 
Kürt halkının tarihi, kültürü, direnişi, ihaneti ve başarı uygulamaları üzeninde durdum. Başat Kürt halkı ve Mezopotamya halklarının silinmeye çalışılan hafızasını, Kültürel değerlerini devrimci bir bakışla yeniden ele aldım. Bu bakışla yazılan kitapların çoğunu zindanda yazdım. Toplam 21 kitaptan söz ediyorum. Kitaplardan biri değerlendirme, ikisi öykü, biri anı, diğerleri romandır. On beş kitabım basıldı. Diğerleri basılacak günü bekliyorlar. Tarih boyunca en büyük ihanet kadına yapılmıştır. Bu yaklaşımla ‘Kadının Haykırışı’ adında yazdığım bir kitap vardı ve kayboldu. Çok üzüldüm ve bir daha yazamadım. O yoğunluğu ve duyguları yakalayamadım. Benim gibi zindanlarda kitap yazan arkadaşların yazdıklarını hemen yayınlayabilecekleri şansları yoktu. O yüzden kitaplarımı yirmi-otuz yıl sonra ancak basma fırsatı bulabildim. 
 
Bu coğrafyada her gün on roman yazılacak acılar, ıstıraplar ve olaylar yaşanıyor. En büyük özgürlük emek ile yıkanmak ve paylaşmaktır.
Kitaplarımdan Dewrêş ile Adûle kitabı destanlaşan bir aşkın en derin duygularını anlatır. Sadece bir aşk hikâyesi değildir. Bir halkın değerlerinin, direnişinin, gelenek ve göreneklerinin toplamıdır. ‘Her şey aşkım için, aşkım ülkem için’ tanımlamasını ifade eden bir eserdir. Zerdüşt kitabı bir halkın nasıl başaracağını, nasıl savaştığını, nasıl umudu ektiğini, Zerdüşt düşüncesinin nasıl bir orduya dönüştüğünü, Med devletini ve Kawa efsanesini yalın bir dille anlatılır. Kobanê kitabı yakın tarihimizde barbar bir zihniyete karşı Kürt halkının kızları ve erkeklerinin nasıl direndiğini, ölümde başarıyı nasıl yaratığını, acı ve çığlıklar içinde umudun nasıl büyüdüğünü dile getirir. Diğer kitaplar da farklı konuları ele alır. En iyi yazılan yaşananlardır. Bu nedenle savaşın ve tarihin yaratığı yaşamış olayları yazdım. Mücadelenin ruhunu, kınalı toprağa dökülen gözyaşları, işitilmeyen çığlıkları, yıllardır kanayan yarayı yazmaya çalıştım. Bu coğrafyada her gün on roman yazılacak acılar, ıstıraplar ve olaylar yaşanıyor. En büyük özgürlük emek ile yıkanmak ve paylaşmaktır. Ben de becerdiğim kadar bunu yapmaya çalıştım. 
 
 En son Şenyaşar ailesini konu alan Adalet kitabınız raflarda yerini aldı. Hala adalet yerini bulmuş değil ve Şenyaşar ailesi her gün Adliye Sarayı önünde kesintisiz mücadele yürütüyor. Sizi böylesi güncel bir mücadeleyi anlatmaya iten neden neydi?
 
Diyarbakır HDP İl Binası’nın önünde devlet destekli, maaşlı, korumalı, ısıtmalı ve soğutmalı bir çadır kuruldu. Devlet adına birçok kişi ve kurum çadırda oturma eylemi yapan aileleri ziyaret ettiler. Şenyaşar ailesi kimseden destek almadan AKP Urfa İl binası önünde oturma eylemi yaptı. Zorla oradan aldılar ve yargılama konusu oldular. HDP İl binası önünde oturma eylemi bir hak ise, bu herkes için geçerlidir. Maalesef öyle olmadı. Birileri için hak olan, birileri için kovma ve yargılama nedeni oldu. 
 
Şenyaşar ailesinin direnişi Nemrut zihniyetinin beyninde durmadan vızıldıyor. Umarım Adalet kazanır. Bir kadının adalet isyanı, çektiği acılar binlerin gücüne dönüşüyor. 
Şenyaşar ailesi iş yerinde ve hastanede katliama uğradı. Saldıran aile ve iktidar omuz omuza vererek kamuoyunu ve adaleti yanıltmaya-yönlendirmeye çalıştı. Bunu gören Şenyaşar ailesi teslim olmadı, yıkılmadı, evinde oturup beddualar yapmakla yetinmedi. Bir buçuk senedir yaz kış demeden Urfa Adalet Sarayı bahçesinde Adalet Nöbeti’ni tutuyorlar. Devlet kendilerine hiçbir kolaylık sağlamadı ve sağlamıyor. Öz iradelerine dayanarak, her türden baskı, tehditlere rağmen oturma eylemlerini sürdürdüler ve sürdürüyorlar. Adaletsizliğe, haksızlığa, altmış beş yaşında bir kadının, bir annenin feryatları, isyanı yaşlı ve hasta haliyle Hz. İbrahim ve Hz. Eyüp şehrinde yankılanıyor.
 
Efsaneye göre Nemrut’u burnundan beynine giren bir sinek öldürmüş. Önce büyük acılar çekmiş ve ardından bu sineğin beyinde yaratığı tahribattan dolayı ölmüştür. Şenyaşar ailesinin direnişi Nemrut zihniyetinin beyninde durmadan vızıldıyor. Umarım Adalet kazanır. Bir kadının adalet isyanı, çektiği acılar binlerin gücüne dönüşüyor. Yazılan Adalet kitabı; haksızlığa uğrayan, hakkını arayan ve direnen bir ananın çığlığıdır. Bu çığlığa çığlık katmak, yanında olmak, kamuoyu yaratmak ve yarasını kısmen hafiflemek, sorunu çözmeye yardımcı olmak için yazıldı. Karşı tarafın da yaşanan acıları oldu. Keşke olmasaydı. Ama haneye saldıran, hastanede katliam yapan taraftır.
 
 Emine Şenyaşar’ın ortaya koyduğu iradeyi, bu azmi ve direngenliği neye bağlıyorsunuz?
 
İktidarı ve katliam yapanları şaşırtıyor Emine Şenyaşar’ın duruşu. Ne tutuklayabiliyorlar ne de başına bir kaza, bela getirebiliyorlar. “Şov yapıyor” demekle suçluyorlar. Ağzından çıkan her kelimeye hakaret adı altında dava açıyorlar. Bu ülkenin ‘adaletsiz’ duvarına çarpan çok sayıda insan ve aile vardır. Her birinin dramı, acıları ve yaşadıkları farklıdır. Adaletsizliğe uğrayanların çoğu hakkını aramadı. Haksızlığa teslim oldular. Güçleri yetmedi ya da korktular. Emine yaşanan adaletsizliği kabullenmedi. Aradığı adalet bildiğimiz özgür, toplumsal olan değildir. Kapitalist hukuk bile uygulanmıyor. Başta Suruç’u terk etti ve köye gitti. Ardından Urfa merkeze yerleşti. Bir yıldan sonra yaralı kurtulan her iki oğluyla birlikte Suruç’a geri döndü. 
 
Sorunun hukuki olarak çözülmesine olan umudu kırılınca, ilk başta Urfa AKP binası önünde oturma eylemi yaptı. Bu eylem kabul edilmedi, polis zorla bina önünden aldı ve savcılığa ifade vermeye götürdü. Daha sonra Adalet binasının önünde oturma eylemini yaptı. Burada da uzun bir süre didişme, kovalama, bırakmama, engelleme gibi bir süreç yaşandı. Sonuçta Valilik, bina bahçesinin kapısı önünde oturma eylemlerini kabul etti. 
 
Her canlı yuvasını canı pahasına korur. Bu evrensel bir duygudur. Bir annenin, çocukları, eşi ve ailesi için yapmayacağı şey yoktur. Kadının direnişidir. Anne olmanın isyanıdır.
Kürt kimliğinin yılardır sürüp gelen direniş ruhunun, kolektif hafızada eyleme dönüşüdür. Emine’yi Emine yapan bu direngenliği, bu inat ve sabrıdır. Haksızlığı kabul etmemesidir. Kendine, haklılığına ve vicdan sahibi insanlara güvendi. Ailesini gözleri önünde parçaladılar, boğazları kesildi, işkence edildiler. Onun isyanı gördüğü bu kanlı vahşetedir. Okul okumamış, bir kelime Türkçe bilmiyor, ama hayatın en büyük öğretmenidir. Pratiğiyle en iyi aydın, en iyi demokrat ve en iyi direnişçidir. Emine ana bu nedenle aydın kavramının tam koltuğuna oturmuştur. Aydın bayrağını en iyi temsil eden ve önde taşıyandır. Aydın olmak okumakla ölçülmez. Okumuş kariyerin yanında adaletsizliğe, haksızlığa, zorbalığa ve baskıya karşı çıkmasını bilen ve direnendir. Emine anne bu anlamda aydındır, demokrattır ve kadın direnişinin kolektif çığlığıdır.
 
Her canlı yuvasını canı pahasına korur. Bu evrensel bir duygudur. Bir annenin, bir kadının çocukları, eşi ve ailesi için yapmayacağı şey yoktur. Kadının direnişidir. Anne olmanın isyanıdır. Bundan daha meşru, demokratik ve haklı olan bir şey olamaz? Hakkını aramak için sivil itaatsizliktir. Başka çare bırakılmamıştır. 
 
 Kitabınızda Urfa’nın siyasal ve sosyal durumunu kısmen değerlendiriyorsunuz. Yine yakın tarihte Urfa’da gelişen birçok olayı ve bu olayların arkasında bulunan güçlere de göndermelerde bulunuyorsunuz. Kitabınızda ayrıca olay yerinde tüm bu katliam anına tanıklık etmiş gibi en ince ayrıntısına kadar güçlü bir anlatımınız var. Ancak dikkatimi çeken bir nokta var kalabalık bir çarşı olmasına rağmen ve esnafın tamamı Şenyaşar ailesini iyi bilmesine rağmen, yardıma ya da tarafları ayırmaya yönelik güçlü bir çıkışları olmuyor...
 
Egemen sınıfların, toplumları tahakküm altına almak için korku silahına ihtiyaçları vardır.  Korku toplumları dilsiz ve duyarsız kılar. Basın ve kültürel olarak beyin yıkama mekanizması devreye konulur. Böylece korku toplumsal felci yaratır. Bunun temeli Türkiye’de güçlüdür ve yer yer başvurulan yöntemdir. Barış ve uzlaşı masası devrildikten sonra, savaş hukuku devreye konuldu. Toplum içinde bombalar patlatıldı, özgürlük alanları kısıtlandı, sokaklarda infazlar yaşandı, tutuklamalar ve yasaklar başını alıp gitti. Böylece kısmen felç olan duygular, bu presle derinleştirildi. Faşizm Korku rejimidir. İnsanlar korku odasına çekildi ve bireyler kendilerini koruma merkezine almış oldu.
 
Urfa coğrafik olarak çok önemli bir yerde duruyor. Elli-yüz yıl sonra petrol yerini su kaynakları alacaktır. Urfa tarımın ve uygarlığın ana kaynağıdır. Urfa sınırları içinde Fırat nehrinin üzerinde üç baraj yapılmış, elektrik üretiyor ve tarım alanlarını suluyorlar. Atatürk Barajı Türkiye’deki hidroelektrik santrallerinde üretilen enerjinin yüzde yirmisini tek başına üretiyor. Urfa-Birecik ve Karkamış barajları ayrıca elektrik üretiyor. Haran, Ceylanpınar, Suruç, Bozova ve kısmen diğer ilçelerin tarım alanları baraj suyundan sulanıyor. İklimi değişti. Çukurova’ya benzedi. Ceylanpınar, Akçakale, Suruç ve Birecik ilçeleri Suriye sınırına dayanır.
 
Devlet her zaman yerel feodal, aşiret, din adamları ve ileri gelen ailelerle bölgeyi kontrol etmeye çalışmıştır. Yerel işbirlikçiler devletin, iktidarın hem ayağı hem gözü hem kulağı olurlar. Böylece bölge gelirinin ana kaynaklarını sömürürler. Özel savaşın içinde karanlık ellerin suç ortağıdırlar. Urfa halkı bu aileleri iyi tanır. Devlet içinde palazlanan karanlık kişi ve grupların ortağıdırlar. Bu nedenle yasa ve hukuk onlara işlemez. İnşa edilen suç duvarında birer tuğladırlar. Kürt halkının özgür iradesi var oldukça, bu yerel işbirlikçilerin devlet nezdinde değeri olacaktır. Onların değeri halkına ihanet etikleri kadardır. 
 
Şenyaşar ailesi bu ihanet damarı ile karşı karşıya. Yaptıkları sivil itaatsizlik oturma eylemi kendilerine karşı yapılan katliam ve adaletsizliği içermektedir. Ulusal, sınıfsal ve siyasal bir mahiyeti yoktur. Vicdani ve insani bir duruştur. 
 
Urfa tarihiyle, verimli toprağıyla, tarımıyla, gelecekte altın değerinde olan su kaynaklarıyla, yapılan baraj ve enerjiyle, Suriye’ye sınır olması gibi nedenler ile önemlidir. Şimdiden İngiltere, İsrail ve kimi Arap ülkeleri toprak satın almakta ya da kiralamaktadırlar. Kürt siyasal hareketin taban bulmaması için, her konuda özel davranılıyor ve önem veriliyor. Hz. İbrahim’in adalet ve hakikat dini uygulanırsa, din adına konuşan birçok kişi memlekette su bile içemez. Bir gün yaşayamazlar ve kalamazlar. Din zenginlik için perdeleniyor, cehaletin sömürü çarkı haline getiriliyor, getirilmiştir.
 
Tüm bu anlattıklarınıza rağmen bunca köklü bir geçmişe sahip, Nemrutlara karşı direnmiş ve bugün 2 milyona yakın nüfusa sahip bir kentte her gün Emine Şenyaşar Adalet Sarayı önüne tek başına geliyor. Hastanedeki katliam anını anlatırken “Emine, koca koca salonun ortasında yapayalnız kalakalmıştı” diyorsunuz. Aynı Emine şimdi de Adalet’in dağıtıldığı bir binanın önünde her gün yapayalnız gibi eleştiriler yapılıyor zaman zaman. Siz nasıl görüyorsunuz bunu? 
 
Hz. İbrahim saklanan, sır gibi gizlenen ve ölümden kurtulan zamanın çocuğudur. Emine bu ruhla, bu isyanla, bu duyguyla zorbalığa karşı direnen bilge kadını temsil ediyor.
Urfa halkı cesaret ile teslimiyetin iki yüzünü temsil ediyor. Bir tarafta Hz. İbrahim (Berhim) ile Hz. Eyüp ve çağdaş yeni özgür kişiliği temsil ediyor. Diğer tarafta Nemrut zulmü, baskısının yaratığı korku, iki yüzlülük, çıkar ve kör cehaletini yansıtıyor. Anlatılan efsaneye göre Nemrut bir yıl içinde doğan tüm erkek çocukları öldürmüş. Analar evlatlarını koruma savaşını vermişler. Hz. İbrahim saklanan, sır gibi gizlenen ve ölümden kurtulan zamanın çocuğudur. Emine bu ruhla, bu isyanla, bu duyguyla zorbalığa karşı direnen bilge kadını temsil ediyor. Emeğin, dürüst olmanın, insani ahlakı savunan, Nemrut ve işbirlikçilerin baskı ve adaletsizliğine karşı anaların kanayan yarası ve isyanıdır.
 
Adalet isteyen Emine anayı susturmak için savcılar tarafından birçok dava açıldı. Böylece sindirmeye çalışıyorlar. Hukuk adına aile katledildi, zindana atıldı. Şimdi de hukuk adına adalet aramanın önüne geçmeye çalışılıyor. Adaletin toprağa gömüldüğü, Adalet aramanın suç olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Adaletsizlik denizinde adalet aramaya çalışıyorlar. Adalet terörize edilerek, adaletin canına okunuyor. 
 
Türkiye’de siyasetin dili ve uygulaması faşizm olmuştur. 12 Eylül Askeri Darbesi faşizmin temelini, anayasasını oluşturdu. Bu anayasa argümanı üzerinde siyaset yapıldı. İktidar ve muhalefetin anti demokratik dili ve Kürt düşmanlığı değişmedi. Ağırlaştı, zamanla kabullenildi, kurumlaştı, ortak dil ve siyaset haline getirildi. Türkiye’nin demokratikleşmesi, adaletin sağlaması ve Kürt düşmanlığının kaldırılması bir birine bağlıdır. Biri çözülmeden diğeri çözülmez. Hiçbir siyasi kişilik ve siyasi parti gerçek demokrasi programını, hedefini ve dilini tutturamıyor. Bu nedenle inkârcı, baskıcı, anti demokratik siyaset argümanları birbirini tekrarlayıp duruyor. 
 
 Bu söylediklerinizden muhalefetin de iktidarın politikalarına yedeklendiği yorumunu mu çıkarmalıyız?
 
Evet. Bucak ailesinin ileri gelenlerinin kapısına gitmeleri, HDP’yi yalnızlaştırma yaklaşımları, her alanda Kürt düşmanlığı, kültürel kısıtlamalar bu zihniyetin sonucudur. HDP’in demokratik siyasal çizgisine karşı olmak, adalete, demokrasiye, Kürt halkına ve halklara düşman olmaktır. İktidar ve muhalefet partilerin Kürt ve diğer halklara bakışları aynıdır. Birbirlerinden ciddi bir farkları yoktur. Birbirine benziyorlar. Faşizmi, inkârı, asimilasyonu ve savaş siyasetinde aynı politikanın memurlarıdırlar. Demokratım diyen birçok kişinin, Kürtlere yapılan katliam, işkence, baskı gibi yaklaşımlara karşı tutumları değerlendirmeye muhtaçtır. Artık sıra kendilerine geldi ve geliyor. Hitler karşısında susan, sessiz kalan şoven Almanların akıbeti tangır tangır kapılarını çalıyor. Bu faşist yönetim zihniyetini ortak tavırla bertaraf etme zamanı ve koşuları henüz vardır. Seçimi kazandıklarında bu fırsatı kaçırmış olacaktır. Kürtlere yöneldikleri kadar, o zaman kendine ilerici ve demokratım diyen kişilere de yönelecekler ve nefeslerini kesecekler. Kaçmak ve direnmek isteseler bile, bunun fırsatını vermeyecekler. 
 
Altılı masanın; iktidarda olan zihniyetin bakışının dışında, Kürt meselesine farklı bir bakışları yoktur. Kürt düşmanlığı konusunda ortak bir karar içindeler. CHP içinde bazı siyasetçiler HDP ile selamlaşmadan yanadırlar. Onları ya tasfiye ya da kendilerine benzetmeye çalışıyorlar. Altılı masanın demokratik, özgürlükçü ve halkçı bir politikası yoktur. Yüz yıllık anti demokratik argümanları temsil etme sorumluğunu taşıyorlar.
 
 
 Çünkü Kürtler’de giderek demokratik bilinç, özgür kişilik ve gelişmiş toplum, evrensel değerler ile kişilik kazanıyor, kurumlaşıyor ve uluslararası ilişki geliştirme yollarını yakalamıştır. 
İnsani ve vicdani bir olay bile ırkçı bir bakışla perdelenir. Böylece üç maymunu oynuyorlar. Siyasal amaç taşıyan her Kürdün mezarına, kemiğine, nefes alışına, zindanda bir lokma ekmek yemesine, diliyle bir söz, şarkı söylemesine, dağına, ormanına, ağacına ve çiçeğine bile tahammülleri yoktur. Ellerinden gelse doğayı, içindeki insanlar ile birlikte yok ederler. Korkunç bir Hitler zihniyeti egemendir. Askeri, ekonomik, diplomasi, kültürel, hukuksal, psikolojik ve yaşamın her alanında suçlu bir savaş yürütülüyor. Kürde karşı topyekûn yok etme savaşı veriliyor. Bu savaş; Türkiye’yi batırma, mafyalaştırma ve satma pahasına yapılıyor. Çoğu gerçeklikten uzaklaşmış, ülke elden gider korkusuyla şizofren hastalığını yaşıyor. En kötü olan da; belli başlı birçok siyasi partinin, iktidarın yürüttüğü bu kirli savaş siyasetinin yanında yerlerini alması ve desteklemesidir. Başarmayacaklar.
 
Çünkü Kürtler’de giderek demokratik bilinç, özgür kişilik ve gelişmiş toplum, evrensel değerler ile kişilik kazanıyor, kurumlaşıyor ve uluslararası ilişki geliştirme yolarını yakalamıştır. Bir halk için en büyük silah ve ordu evrensel ilkeler, demokratik bilinç, özgür kişilik ve enternasyonal değerlerdir. Ortadoğu’da bu ilkeye en yatkın, bunun için bedel veren ve direnen Kürtlerdir. Öncü güç durumdadırlar. Hem kendi iç ihanetleri karşısında hem de bölgedeki gerici zihniyet karşısında en dinamik toplumdur. 
 
Tekrar kitabınıza dönersek; kitap bir cinayetin, bir katliamın anatomisini gözler önüne seriyor adeta. Kitabı okuyunca, Şenyaşar ailesinin başına gelenlerin, bu coğrafyada işlenmiş binlerce cinayetin bir izdüşümü olduğu hissine kapılıyor insan…
 
İnsanlık değerleri yazılı kanunlardan daha değerli, anlamlı ve üstündür. Bu inançla yazdım, yazıyorum. Yazarken ağladığım olmuş, kahramanın yaşadığı acı ve ıstıraplarını birebir yaşadığım olmuş. Bu topraklardan acımasızlık, vahşet ve katliamın her çeşidi en üst perdede yaşanıyor ve yaşanmıştır. Acı, çile ve kederleri çok olan bir bölge. Zenginliği kadar acısı da çoktur. Anaların gözyaşlarının nehir olduğu bir coğrafya. Sadece analar ağlamıyor, ağaçlar, bitkiler, tüm canlılar, taşlar, toprak ve karanlık bile ağlıyor. Hiçbir şey özgür değildir.  Olayı geniş araştırdım. Kamera kayıtlarını kare kare defalarca inceledim. Onların çığlıklarını, acı ve beton zemin üzerinde pıhtılaşan kana baka baka günleri geçirdim. Yazarken zorlandım. Aile okur diye bazı şeyleri yazmak istemedim. Hem acı çeken kurbanın, hem de gözü kara saldıran, işkence eden, bedeni parçalayan canavarın duygularını, yaptıklarını fazla vermek istemedim. Emine’nin çektiği acıyı, hayıflanışını ve feryadını daha fazla ön plana çıkardım. 
 
 Şenyaşar ailesi kitabı okuyunca kendileriyle görüştüyseniz eğer, size ilk sözleri ne oldu kitap hakkında.
 
“Kitap ailemizi ve birebir çığlığımızı özetliyor” dediler. Kitap Şenyaşar ailesinin şahsından adalet için yüreği atan herkesin çığlığıdır. “Birimiz Hepimiz, Hepimiz Birimiz İçin” kültürü egemen olunca, bu inkârcı, baskıcı yaklaşımlar da yaşamda yer bulmayacaklar.
 
 Sizinle bu söyleşiyi yaparken Şenyaşar ailesinin Adliye Sarayı önündeki direnişi de hala devam ediyor. Son olarak bu adalet arayışının toplumsallaşabilmesi ve adaletin yerine gelmesi için neler yapılabilir? 
 
 Dünya kadın öncülüğünde emsaldir. Kadın sadece kendisi için değil, toplumun varlık nedenidir. Kürdistan coğrafyasında kadının özgürlüğü Ortadoğu’nun özgürlüğüdür. 
Kırk yılık direniş mücadelesi ve bunun ideolojik formatı Kürt kadınını irade haline getirdi. Ölümde başarıyı, başarıda özgürlüğü yaratacak olgunluğa ve yönetim gücüne ulaştı. Dünya kadın öncülüğünde emsaldir. Kadın sadece kendisi için değil, toplumun varlık nedenidir. Kürdistan coğrafyasında kadının özgürlüğü Ortadoğu’nun özgürlüğüdür. Analar en kutsal, insanlık emeğine en fazla katkıları olan, toplumsal uzlaşmayı en derin duygularla yaşayan, en fedakâr ve yüceliğin erdemlerine sahiptirler. Herkes için adalet, herkes için barış, herkesin değerleriyle insanca yaşama umutları, istemleri büyüktür ve yücedir. İnsanlar ölmesin ve herkes renkleriyle, değerleriyle yaşasın şiarıyla verdikleri mücadele kutsaldır. 
 
Her hafta bir kurum sırayla Adalet Sarayı’nın önünde nöbet bekleyebilir. Urfa demokratik basın, toplum vicdanını temsil eden aydınlar, sivil kurumlar, siyasi partiler bir araya gelip Şenyaşar dramını, sesini bir mitingle Urfa halkının sesiyle birleştirebilir. Urfa halkı için bu fırsat yaratılmalıdır. Öncü güç olmanın gereğidir. Siyasi partilerden birkaçı dışında çoğu Şenyaşar ailesini ziyaret etti, destek verdi. Kitlesel bir miting yapılırsa destek verip katılım sağlayacaklarını düşünüyorum. Şenyaşar ailesinin sesi Urfa halkının sesine ve oradan tüm Türkiye’nin, dünyanın sesine dönüşebilir. Adalet kitabı sahiplenip geniş bir kitleye ulaştırılırsa, farklı dillere çevrilerek sorun uluslararası ilerici insanlığa taşıyarak dayanışma alanı genişletilebilir. Açık bir hukuksuzluk vardır, haksızlık yapılmış prensibiyle bir araya gelen herkesin aileyi sahiplenmesi gerekir. Hatta kitaptan yola çıkarak seslendirilebilir, bir senaryo ile film yapılabilir. Bunlar mümkün, zor şeyler değil, dayanışma ve yardımlaşama kültürünü geliştirir.

Diğer başlıklar

20/10/2022
11:02 Adalet Nöbeti: Tutuklular tedavi edilmiyor
10:54 Görüntüleri inceleyen Fincancı: Sinir sistemini tutan kimyasal kullanılmış
10:50 AKP’li Fakıbaba partisinden ve vekillikten istifa etti
10:47 'Türkiye Kimyasal Silah Sözleşmesi’ni ihlal ediyor'
10:26 Diyarbakırlılar: Kimyasalla öldürülenler bizim çocuklarımız, kabul etmiyoruz
10:11 Barış Anneleri’nden kimyasal silah tepkisi: Sorumlusu Barzani
09:44 Mahkeme valiliğin ‘sanatçılar örgüt propagandası yapabilir’ gerekçesini hukuka uygun buldu
09:43 Taşdemir: Aysel’e intikam duygusuyla yaklaşılıyor
09:34 Göksungur: Tecride karşı eylemler OPCW önünde sürecek
09:34 Kimyasal saldırıda hayatını kaybeden Şen'in babası: Ahlaksız bir savaş yürütülüyor
09:33 ‘Cemevi Başkanlığı Alevi inancına kayyım atamasıdır’
09:32 HTŞ Efrin'e, rejim İdlib'e!
09:04 Gazeteci Polat: 'Sansür Yasası'na karşı etkili muhalefet yürütülmeli
09:03 Kara: Cemevlerine kayyım atanmasına izin vermeyeceğiz
09:02 ‘Mülteci çocukları dönem bitmeden eğitimden kopuyor’
09:02 Eşber Yağmurdereli: Abdullah Öcalan toplumsal bir önderliktir
09:01 23 yıl sonra pamuk ekti, pişman oldu!
09:01 Hastanedeki katliam görüntüleri organizeli yok edildi!
09:00 20 EKİM 2022 GÜNDEMİ
08:56 CHP'li Tanrıkulu’dan kimyasal silah tepkisi: Meclis gündemine sunacağım
19/10/2022
23:31 Şenyaşar ailesinin ‘işyeri davası’ usulden bozuldu
23:22 HDP’li gençler: Kimyasallarla nefessiz bırakılanların sesiyiz
23:12 Tebqa’da kimyasal saldırıya karşı meşaleli yürüyüş
23:06 Demirtaş’tan kimyasal tepkisi: Görüntülere Meclis ve muhalefet sessiz kalamaz
22:20 Diyarbakır'daki STÖ ve meslek örgütlerinden Abdulkadir Selvi’ye tepki
20:48 Cezaevlerine sevk sırasında yaşanan işkencenin araştırılması istendi
19:52 SGDF’den duvar yazılaması: Türkiye suç işliyor
19:47 Kadınlar eylemini Aysel Tuğluk'a ithaf etti
19:27 KHK eyleminde Bartınlı madenciler anıldı
19:18 KCDK-E'den OPCW’ye mektup: Sessizliğinizi bozun!
18:32 ‘Türkiye katliamlar ülkesine dönüştü, sorumlular hesap vermeli’
18:22 Sağlık emekçilerinden ek ödeme yönetmeliğine tepki
18:08 Kuzey ve Doğu Suriye halkları kimyasal silah saldırılarına karşı ayakta
17:49 HDP ‘Çözüm Bütçesi’ buluşmaları başlatıyor
17:46 Adalet mücadelesi veren Eshgi dayanışma için başörtüsünü çıkardı
17:30 Tahliye olan Yıldırım'dan Aysel Tuğluk ve tüm hasta tutuklular için çağrı
17:10 Beştaş: Dışişleri Komisyonu kimyasal silah kullanımına dair araştırma yapmalı
16:46 PYD’den saldırılara karşı seferberlik çağrısı
16:43 HDK: Kimyasal silah insanlık suçudur
16:38 TJA’dan kimyasal silah saldırılarına karşı harekete geçme çağrısı
16:34 Yurtsever Gençlik kimyasal silah saldırısına karşı yürüdü
16:30 Adalet Nöbeti: Haklarımızı savunacağız
16:23 DTK Sağlık Meclisi: Bu suç sadece Kürt halkı ile gerillasına karşı işlenmiyor
16:19 Habertürk yazarı Yılman kiliseleri karıştırdı
15:57 Kadıköy’de polis şiddetine maruz kalan 8 kişi suç duyurusunda bulunacak
15:41 Turan: AKP-MHP ittifakları savaş baronlarının kasasını dolduruyor
15:37 ANYAKAY-DER’den GÖÇİZDER nöbetine ziyaret
15:26 OPCW'den 'kimyasal' yanıtı: Devletler talep etmedikçe araştıramayız
15:21 SES Diyarbakır Şubesi iki günlük yemek boykotuna hazırlanıyor
15:13 İlham Ehmed: Kimyasal saldırılara sessiz kalanlar suç ortağıdır
14:56 Kimyasal silaha pankartlı protesto
14:56 Erdoğan’dan çocuk sayısı üzerinden Kürt düşmanlığı
14:22 'Maden katliamları fıtrat, kader değildir'
14:09 Mersin’de 9 ayda 7 kadın katledildi
14:01 Barış Anneleri: Herkes kimyasal silahlara karşı ayağa kalkmalı
13:53 ATO: Hekimlerin serbest meslek faaliyetleri kısıtlanacak
13:52 Ekolojistlerden çimento fabrikasına yalanlama
13:44 Eczacı mitingi 27 Kasım'da
13:39 ÇHD davasına çağrı
13:34 Emine Şenyaşar'ın mücadelesi belgesel oldu
13:16 ÖHD: İnsanlığa karşı suçlara son verin
13:08 Özgür Gündem Nöbetçi Yayın Yönetmenliği davasında reddi hakim talebi
13:07 Yargıtay’da bozulan 10 Ekim Davası görüldü
13:06 RJAK: Kimyasal saldırılara karşı halkı sokağa çıkmaya çağırıyoruz
13:04 Ürper’in cenazesi 23 gün sonra defnedildi
13:00 Batman Cezaevi’nde 3 siyasetçi sevk edildi
12:46 Hasta tutukluların durumu: Meclis gündemine almıyor
12:44 Ege cezaevlerinde 6 ayda en az 572 hak ihlali yaşandı
12:25 Türkiye ve KDP’nin 'kimyasal' ortaklığı
12:01 DTSO’da ilk defa kadın meclis başkanı seçildi
12:00 211 edebiyatçı ve yazar: ‘Sansür yasası’nı reddediyoruz
11:55 Dersim'den Zap'a insanlık suçu!
11:04 DTK, TJA, DBP, HDP: İnsanlık onurunu korumak için saldırılara karşı harekete geçin
10:26 Kayyım 2 milyonluk otogarı 22 milyon 550 bin TL’ye mal etti
10:10 Emek ve Özgürlük İttifakı inşa çalışmalarına başlıyor
10:07 Erdoğan’ın katılacağı açılış nedeniyle yollar kapatıldı
10:02 KNK’den kimyasal silah saldırılarına karşı harekete geçme çağrısı
09:58 Erciş'te ev baskınları: 4 kişi gözaltına alındı
09:54 Kayyım festival için parktaki spor aletlerini söktü
09:32 Gazeteci Özdemir: Irak’ta kaybeden herkes zafer edasıyla hareket etti
09:05 Gazeteci Çelik: Sesimiz çoğalırsa duvarlar çabuk yıkılır
09:05 Elbistan E Tipi’nde tutukluların yüzde 90’ı sürgün edildi
09:04 Odaları gözetleyen kameraları kıran tutuklu kadınlara ceza
09:04 ‘Kurdistan’da din adı altında Üçüncü Yol’a karşı hamle geliştiriliyor’
09:04 Ayhan Yüksel: Devlet önlem almadı, patlama engellenebilirdi
09:02 Tahliyesi ertelenen 30 yıllık tutukluya pişmanlık dayatması
09:02 7 yıldır kızının cenazesini arıyor: Cizre’deki festivale katılmayın
09:01 Ali Oruç: Emine Şenyaşar’ın direnişi Nemrut zihniyetinin beyninde durmadan vızıldıyor
09:00 Seferihisar yapılaşmaya açılıyor
09:00 Gabar Dağı eteklerinde susam hasadı
09:00 19 EKİM 2022 GÜNDEMİ
18/10/2022
23:45 Twitterda kimyasal silah kullanımı tepkisi
22:01 Şengal’de Êzdixan Asayişi’ne saldırı: 4 yaralı
18:17 HDP MYK’den kimyasal silah tepkisi: Demokratik kamuoyu ses çıkarmalı
17:46 ESP: Türkiye insanlık suçu işliyor
17:14 RSF: İran’da 41 gazeteci tutuklandı
17:00 Adıyaman’da gözaltına alınan 5 kişi serbest
16:07 Kimyasal silaha maruz kalan 2 HPG’linin görüntüsü yayınlandı
16:02 16 yaşındaki öğrenci Hamaney’i öven marşı söylemediği için katledildi
15:44 Adalet Nöbeti'nde zulme karşı direniş mesajı
15:44 HDP'ye saldırıda sanıklara ‘zarar ödemesi’ için süre verildi
15:28 Türkiye’den AK BK'ye tekrarlı ‘Eylem Planı’
15:10 Sarayı eleştiren İmrek’in gazeteciliği TGS’ye sorulacak
14:46 1 günde 14 kimyasal silah saldırısı
14:43 CHP 29’uncu maddeyi AYM’ye taşıyor
14:42 Ege'de deprem
14:37 HDP Gençlik Meclisi Üyesi Kılınç tahliye edildi
14:20 ‘Bartın’daki facianın sorumlusu iktidardır’
14:17 Tabip Odası: Hekimler sermayenin kıskacına alınmak isteniyor
14:15 Haber alınamayan İranlı atletten açıklama
13:41 İstanbul’da 7 kişi gözaltına alındı
13:36 Kimyasal saldırılara karşı alanlara çıkma çağrısı
13:07 İHD: Facianın gerçek sorumluları yargılansın
12:57 Aydın'da yol kenarında bir kadına ait cenaze bulundu
12:45 Buldan: Erdoğan 24 saat geçmeden gerçek zihniyetini gösterdi
12:40 KODAR’dan eylemcilere 'özerk kent meclisleri' çağrısı
12:07 Emine Şenyaşar: İstinaf’tan çıkacak kararı bekliyorum
12:02 Abdullah Öcalan'ın avukatlarından görüşme başvurusu
11:57 Polis aracının çarptığı çocuk ameliyat oldu
11:51 Rüşvet iddialarını haberleştiren gazetecilere dava
11:43 Kimyasal saldırıda hayatını kaybeden HPG'lilerin kimlikleri açıklandı
11:40 Kentsel dönüşümün iptal edildiği Kaynartepe’de yıkım ihalesi
11:24 Yasaya aykırı Erdoğan posterlerinin altına AKP bayrakları asıldı!
11:08 HDP’li meclis üyesi haberi olmadan AKP’ye üye yapıldı
11:04 Tutuklu yakınları cezaevi önünde: Zulüm ediliyor
10:51 Yarışmada başörtüsü takmayan İranlı sporcudan haber alınamıyor
10:46 Ürper ve Hisên’in cenazeleri 22 gündür ATK'de bekletiliyor
09:52 Duruşma için getirildiği cezaevinde darp ve tacize maruz kaldı
09:45 AB'den İran ‘ahlak polisi’ ve hükümet yetkililerine yaptırım
09:42 İki oğlu uyuşturucu bağımlısı: Devlet satıcıları tutuklamıyor
09:29 ‘Sansür yasası’ Erdoğan tarafından onaylandı
09:18 AKP döneminde maden ocakları: İşçilere ölüm, sorumlulara ödül
09:12 Xelîl: HTŞ’nin Efrîn’e yerleştirilmesi Şam ile uzlaşma taktiğidir
09:01 Sansür Yasası tepkisi: İktidar kaybetme korkusunda
09:00 Ferit Şenyaşar: AKP’li Yıldız fail olarak yargılanmalı
09:00 Müzisyenlerden İBB’ye: Direneceğiz
09:00 18 EKİM 2022 GÜNDEMİ
08:24 HDP eski Milletvekili Yıldırım tahliye oldu
08:11 Elazığ’da 4.0 büyüklüğünde deprem
17/10/2022
22:34 Kerkük’te patlama: 2 çocuk yaşmını yitirdi, 2’si yaralı
20:04 ‘Bartın'daki maden faciası iktidarın rant rejiminden kaynaklı’
19:17 Aydın Valiliği'nden belediyelere konuşma yasağı
18:46 Bucalılar yapılaşma değil yeşil alan istiyor
18:11 Akbörü’nün ölümünden sorumlu tutulan 2 kişi serbest bırakıldı
17:30 Demans hastası Aysel Tuğluk’un durumu kötüleşti
17:13 Başak Cengiz’i katleden Boz’un şikayet başvurusuna takipsizlik
16:25 Suriye askerlerine saldırı
16:13 İHD: Leyla Güven serbest bırakılmalı
16:05 Kazımi’nin bütçesi askıya alındı
15:47 Nijerya’da sel: 600 ölü, 1,3 milyon göç