ANKARA - Dedeoğulları ailesine yönelik saldırıyla ilgili davada usule uygun yargılama yapılmadığını belirten Av. Mehmet Emin Gökdemir, “Siyasi saikler mahkemenin siyasi kararlar vermesine neden oluyor” dedi.
Konya'nın Meram ilçesinde 12 Mayıs 2021 tarihinde Keleş ve Çalık aileleri tarafından ırkçı saldırıya maruz bırakılan Dedeoğulları ailesinin 7 üyesi, saldırının ardından emniyete can güvenliklerinin olmadığını belirtmelerine rağmen önlemlerin alınmaması sonucunda 30 Temmuz tarihinde Mehmet Altun tarafından katledildi. Katliama dair Konya 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen yargılama sürerken, Konya 8’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen saldırı davasının 28 Ekim tarihli karar duruşmasında, tutuklu sanıklar Lütfü ve Ali Keleş’in tahliye edildi, tüm sanıklara 1 yıl ila 3 yıl arasında hapis ve para cezaları verildi. Sanıkların hepsine haksız tahrik indirimi uygulanırken, konut dokunulmazlığı suçundan hepsine beraat verildi.
Diyarbakır Barosu İnsan Hakları Merkezi adına Dedeoğulları Davası’nı takip eden avukat Mehmet Emin Gökdemir, saldırı ve katliama dair yargılama süreçlerini Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
MAHKEMENİN SİYASİ KARARLARI
Saldırı ve katliam davalarının ilk duruşmalarından bu yana avukatların dosyaların birleştirilmesi talebinde bulunduklarını belirten Gökdemir, savcılık ve idarenin isteği üzerine ayrı iddianamelerin hazırlandığını ve ayrı ceza dosyalarının açıldığını söyledi. Gökdemir, dosyanın birleştirme gerekçelerine ve mahkemenin kararına ilişkin şöyle konuştu: “Başından beri devam eden fiillerin akabinde gerçekleşmiş yaralama ve katliam fiilleri söz konusu. Yargılamanın hızlı ilerlemesi, delillerin doğru değerlendirilmesi, bütün sanıkların ve avukatların da içinde bulunduğu yargılamalarda etkili soru sorulabilmesi, karşılık alınabilmesi için iki yargılamanın da tek dosya olarak değerlendirilmesi gerekiyor ama siyasi saikle mahkemenin, ‘Yaralamayı adi bir suç, iki ailenin kavgası gibi görelim. Katliamı da tetikçinin kendi kafasına göre, hiçbir saik gütmeden, kendisinin gidip öldürdüğü bir cinayet olarak ele alalım. İkisini birleştirmeyelim ve bu şekilde hükümler kuralım’ mantığıyla kurulmuş siyasi kararlar vermesine neden oluyor.”
MAĞDURLAR VE MAKTÜLLER
Gökdemir, Dedeoğulları ailesinin 40 yıl önce Kars’tan Konya'nın Meram ilçesine yerleştiklerini belirtti. Söz konusu husumetin 2010 yılında baba Yaşar Dedeoğlu ile Lütfü Keleş arasında yaşanan tartışmadan doğduğunu belirten Gökdemir, söz konusu saldırıların 10 yıl boyunca devam ettiğini ve 21 Mayıs'taki saldırı sonucu yaralanan 7 kişiden 2’sinin komaya girdiğini hatırlattı. Saldırıda 60 kişilik bir ülkücü grubun “Biz burada Kürtleri istemiyoruz. Burada kalkıp gideceksiniz, mallarınıza el koyacağız” dediklerine dikkat çeken Gökdemir, Dedeoğulları ailesinin vermiş olduğu röportajlarda çağrıda bulunduklarını ve “Bizi öldürecekler” dediklerini anımsatarak, “30 Temmuz günü Keleş ve Çalık ailesinin akrabası Mehmet Altun, ırkçı saiki devam ettirip 7 Kürt’ü katlediyor ve evi yanında getirdiği benzin ile yakmaya çalışıyor. Altun, Kamera kayıtlarının yanmaması ile bütün delilleri karatamayıp dosyamızda sanık olarak eklendi. Bu dosyalar birbirinden ayrı dosyalar değil çünkü Altun, 112 konuşmalarında ben Keleş ve Çalık ailesi için oraya gittim diyor. Taraflar, maktuller ve mağdurlar aynı. Dosyalarda sadece Altun tutuklu olarak bulunsa da Keleş ve Çalık ailesi sanıkları azmettirmekten yargılanıyorlar. Yaralama dosyasının mağdurları öldürme dosyasının maktulleri. Faili ise sanıkları öldürme dosyasının azmettirenleri. Bu iki dosyanın birleştirilmesi gerekiyor” dedi.
‘SOYKIRIM SUÇU İŞLENDİ’
Gökdemir, söz konusu dosyaların soykırım suçuna dair Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 76’ncı maddesi ve insanlığa karşı suçlar yönünden 77’nci maddesi yönünden değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Soykırım suçunun, bir plan icrası ile milli ve etnik bir grubu tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla öldürme ve diğer fiilleri kapsadığını belirten Gökdemir, insanlığa karşı suçların ise failin bir etnik gruba aidiyet hissetmesi ile gerçekleştirildiği saikiyle işlenmiş suçları kapsadığını belirtti. Söz konusu taleplerin mahkeme tarafından reddedildiğini vurgulayan Gökdemir, dosyanın maktül vekilleri Serap, Yaşar, Metin, Serpil ve İpek Dedeoğulları’nın saldırının ardından Savcılığa vermiş oldukları ifadelerde “Bize saldıran grup biz ülkücüyüz, sizi buradan kaldıracağız” dediklerini anımsattı.
İDDİANAMEDEN KÜRT KELİMESİ ÇIKARILDI
Bölge sakinlerinin ve aile akrabalarının da benzer ifadelerde bulunduğunu belirten Gökdemir, şöyle konuştu: “Keleş ve Çalık aileleri telefon kayıt görüşmelerinde ve kurdukları ‘Mahkeme’ adlı Whatsapp grubunda Dedeoğulları’ndan sürekli Kürt diye bahsediyor, ‘Kürtler evi 650 liraya satıyorlarmış, Kürtler şikâyetten vazgeçti mi? Kürtler uslandı mı? Kürtler uslandı’ diyorlar. Bahsettikleri Dedeoğulları ailesinin birey olarak bir önemi yok, sıfatları Kürt. Katliam tetikçisi Altun’da da Kürt olmaktan ötürü katletme güdüsü mevcut. Altun, 112 görüşmesinde polislere ‘Bunlar insan değillerdi, biz vurmasak onlar bizi vuracaktı, bunların ortadan kaldırılması lazımdır’ diyor. İddia makamı Kürt kelimelerini çıkararak hazırladığı iddianameyi sunarken ‘Biz o şekilde görmüyoruz’ diyor. Maktullerin Kürt olmaları bir tarafa bırakıp dosya adi bir yaralama gibi görülüyor. Mahkeme heyeti de bu fikirde.”
‘POLİSLER ALTUN’A YOL GÖSTERDİ’
Mehmet Altun’un 112 görüşmelerinin mahkeme dosyasındaki önemine değinen Gökdemir, önceki duruşmalarda ses kaydının “kaçırıldığını” söyledi. Tetikçi Mehmet Altun’un, Keleş ve Çalık ailesinin katliam ile ilişkili olmadığını belirttiği halde “biz öldürmeseydik onlar bizi öldürecekti” dediğine dikkat çeken Gökdemir, polislerin Altun’a ifade verme noktasında yol gösterdiğini ve Altun izlemediği halde kamera kayıtlarındaki görüşmelerden bahsettiğini belirtti. Polis memurlarının delil karartmak ve görevi kötüye kullanmaktan işlem görmeleri gerektiğinin altını çizen Gökdemir, buna yönelik taleplerin de mahkeme tarafından reddedildiğini aktardı.
‘DOSYA KAÇIRILDI’
Saldırı dosyasında eksik evraklara rağmen karar verildiğini belirten Gökdemir, “Heyetin ‘benim gözümde her şey aydınlandı’ dediği çok ilginç bir yargılama gerçekleşti” dedi. Buna karşılık avukatların heyetin reddini talep ettikleri duruşmada, heyetin ret talebini reddettiğini aktaran Gökdemir, bunun usul hukuku açısından üst bir mahkeme tarafından değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Heyeti reddedilen bir mahkemenin mahkeme esasına ilişkin bir inceleme ve yargı adımı atamayacağını vurgulayan Gökdemir, “Salonu terk etmemize rağmen yokluğumuzda karar verildi. Dosya adeta kaçırıldı. Karar beklenen evraklara rağmen, aniden çıkarıldı. Bu kararda daha önce talep ettiğimiz hususlar da topyekün reddedildi” dedi.
‘KATLİAM DOSYASI AÇISINDAN ENDİŞELİYİZ’
Saldırı dosyasında verilen kararının katliam dosyası kapsamında bir ön karar olunduğunu vurgulayan Gökdemir, “Mahkeme ve iddia makamı iki saldırıyı birbirinden bağımsız, adi yaralama ve öldürme dosyalarıymış gibi değerlendirildi. Bu nedenle ayın 17’sinde görülecek olan katliam dosyası açısından endişeliyiz. Yargılamanın devam ediyorken adi bir yaralama dosyasında hüküm verildi, dosyasında taleplerimiz reddedildi. Bu bize katliam dosyasının da adi bir dosyaymış gibi karara bağlanacağını gösteriyor” diye konuştu.
17 KASIM DURUŞMASINA KATILIM ÇAĞRISI
Gökdemir, katliama dair 17 Kasım’da görülecek olan duruşmaya katılacaklarını ve taleplerini yineleyeceklerini dile getirerek, “Önemli olan orada kamuoyunun da dosyayı takip edip mağdur ailenin yanında bulunması. Bu şekilde katledilmiş bir ailenin tarihe not düşülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Mahkeme istediğimiz sonucu vermeyecek olsa da orada doğru safta, hakikatin dile getiricisi olarak bulunmamız gerekiyor. İnsanım diyen herkesin bu insanların Kürt oluşları sebebiyle katledilişlerini görmeye ve o gün orada bulunmaya davet ediyoruz” sözlerine yer verdi.
‘TİYATRO DURUŞMALAR’
Dedeoğulları Ailesi’nin ırkçı saiklerle katledilen ilk aile olmadığına vurgu yapan Gökdemir, Türkiye’deki sürdürülen cezasızlık politikaların değinerek şunları söyledi: “Kanunlar bu suçların cezalandırılması için gerekli maddeleri bünyesinde barındırsa da mahkemeler özellikle bu yönde hüküm vermiyorlar. Ogün Samast, Hrant Dink'i Ermeni olduğu için öldürdüğünü itiraf ediyor. Deniz Poyraz Davası’nda katil Poyraz’ı Kürt ve HDP’li olduğu için öldürdüğünü beyan ediyor ve bundan çekinmiyor. Vartinis Davasında, Musa Anter Davasında, JİTEM Davası’nda TCK 76 ve 77’den bir değerlendirme yapılmıyor. Türkiye’de insanlığa karşı suç ve soykırımları suçları yönünden değerlendirme yapması gereken tüm mahkemelerin ‘Olay sakın buraya çekilmesin, kimse böyle bilmesin’ tavrı izlediklerini düşünüyoruz. Bizde böyle olmasını istemiyoruz ama aileye Kürt oluşları üzerinden saldırıyorsa, sanık dahi bunu kabul ediyorsa ne diye soykırım ve insanlığa karşı suçlar düşünülmüyor? Sanığın kendi ikrarına rağmen, mahkemenin ‘hayır sen öyle yapmadın’ dedikleri tiyatro duruşmalar söz konusu.”