Gökhan Durmuş *
Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü geçmişten bugüne hep sorunlu bir konu olmuştur. Türkiye tarihinin hiçbir döneminde tam anlamıyla basın özgürlüğünün varlığından bahsedemeyiz. Her dönem iktidarların hedefinde olan gazetecilik mesleği örgütlü ve birlikte duruşu sayesinde bugünlere gelmeyi başarmıştır. Ancak AKP iktidarının özellikle ikinci döneminden sonra yoğun ve diğer dönemlere göre farklı bir baskı yöntemi ile kontrolü tamamen eline geçirmiştir. Medya sahipliğini değiştirmeye başladığı, kendine yakın iş insanlarını medya patronu yaparak bu süreci başlatan AKP, istediği hızla bunu yapamayınca gözaltılar ve tutuklamalar da devreye girmiştir. KCK ve Ergenekon suçlamaları ile 100’ün üzerinde gazeteci tutuklanmış, yıllarca cezaevlerinde kalmıştı.
2016 darbe girişimin ardından yıllarca birlikte yol yürüdükleri, ortak kumpaslar hazırladıkları medya kuruluşlarında çalışan gazeteciler tutuklanmaya başlanırken, muhalif gazetecilerde tutuklanacak listesinin başına gelmişti. Darbe girişiminin ardından yine medya kuruluşları kapatılmış, 100’ün üzerinde gazeteci tutuklanmıştı.
Geçtiğimiz haziran ayında başlayan gündeme gelen sansür yasası karşısında gazeteciler tepkiler göstermeye başlayınca ilk olarak Diyarbakır’da 16 meslektaşımız tutuklandı. Ekim ayında TBMM’de AKP ve MHP’li vekillerin oyları ile sansür yasasının kabul edilmesinin üzerinden 15 gün geçmeden bu kez 9 meslektaşımız daha tutuklandı.
Tam da Türkiye’de derin bir ekonomik krizin yaşandığı, seçim sürecinin başladığı bir dönemde önce gazetecileri susturmak için bir kanun yasalaştırıldı, arkasında da tutuklamalar başladı. Tutuklamalar Kürt medyasında çalışan meslektaşlarımıza yönelikti. Hem Haziran ayındaki hem de Ekim ayındaki tutuklamalar baktığımız zaman meslektaşlarımızın habercilik faaliyetleri dışında bir suçlama göremiyoruz. O zaman bir kez daha söylemekte yarar var ki bu iktidar habere ve haberciye düşman bir iktidar.
Basın meslek örgütleri de bu baskı döneminde zayıflatıldı, parçalara ayrıldı, bir birine düşman örgütler ortaya çıkarıldı. 2010’larda birlikte hareket edebilen, ortak tepki ve eylemler örgütleyebilen basın meslek örgütleri 2020’lere geldiğimizde bunu yapamaz hale geldi. Bu sorun elbette en kısa sürede çözülmesi, meslek örgütleri arasında dayanışmanın yeniden güçlü hale gelmesi gereken bir sorun. Yıllardır süren baskılar nedeniyle gazeteciler Türkiye’de bu duruma alıştırıldı ancak son yıllarda toplumun kendi haber hakkında vazgeçtiği bir durum yaşanıyor.
2013 Gezi eylemleri sırasında medya kuruluşlarının önüne yürüyen halk şimdilerde haber alma hakları ortadan kaldırılıyor olmasına rağmen tepkisiz. Basın özgürlüğü mücadelesi sadece gazetecilerin değil toplumunda içinde olması gereken bir mücadele. Basın özgürse toplu habere ulaşabilir, basın özgürse bir ülkede demokrasiden söz edilebilir, basın özgürse hukukun tarafsızlığı mümkün olabilir. Bu yüzden basın özgürlüğü tüm toplumun sorunu.
Bu sebeple haber için dayanışma zamanı diyoruz.
Bu sebeple Mezopotamya Haber Ajansı, JİNNEWS ve Yeni Yaşam ile dayanışma zamanı diyoruz.
Birlikte bu iktidara gazeteciliğin suç olmadığını gösterme zamanı.
*TGS Genel Başkanı