HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları, Diyarbakır, İzmir ve Batman’da “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eylemi gerçekleştirdi. Eylemde konuşan kayıp Mehmet Şirin Bayram’ın annesi Remziye Bayram, “Oğlumun kemiklerini istiyorum” dedi.
Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi yöneticileri, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 717’nci haftasında Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Kaybettirilen yakınlarının fotoğraflarını taşıyan aileler bu hafta, 1996 yılından beri kayıp olan Mehmet Şirin Bayram’ın akıbetini sordu.
Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun, sistematik bir devlet politikası olarak bu güne kadar faili beli siyasi cinayetler ve kaybettirmelerine rağmen etkili bir soruşturma başlatılmadığını söyledi.
‘HAK İHLALLERİ DEVAM EDİYOR’
Zeytun, geçmişte yaşanan hak ihlallerinin bugün de devletin güvenlikçi politikaları nedeniyle devam ettiğini belirterek, Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri tanınmadıkça ihlallerin devam edeceğini vurguladı. Zeytun, Kürt gazeteciler ve Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması ile Leyla Güven’e verilen cezalara değinerek, şunları söyledi: “Bir Bilimsel düşüncesini ifade ettiği için Şebnem Korur Fincancı Hocamızı tutuklayabiliyorlar. Bunun hangi hukukla bağlatışı var? Yine aynı şekilde bir gerçeği ifade ettikleri için tutuklanan gazeteciler hangi hukukla ifade edilebilir? Hasta tutukluların serbest bırakılmaması hangi hukukla izah edilebilir. Kürt kadını Leyla Güven’in milletvekilliği haksız bir şekilde düşürülmesiyle başlayan hukuksuzluk yakın zamanda verilen cezalandırmalarla devam etti. Mahkeme kendisine verilen cezanın bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığını söylüyor. Bu hangi hukuk ve değerle açıklanabilir? Bütün bunlar Kürtlere yönelik inkar ve Kürt meselesini görmezden gelmenin sonucudur.”
‘ÖMRÜM YETİĞİNCE OĞLUMU ARIYACAM’
Zeytun’un ardından 1996 yılında gözaltında kaybettirilen Mehmet Şirin Bayram’ın annesi Remziye Bayram konuştu. Anne Bayram, binlerce kaybettirilen arasında bir de kendi oğlu Mehmet Şirin olduğunu hatırlatarak, “Bugüne kadar oğlumu arıyorum bundan sonra da ömrüm yettiğince oğlumu arayacağım. Şirin’in hiçbir suçu yoktu. Gece 12’de onu yatağından alıp götürdüler. Suçu neydi? Şirinin dosyası hem başsavcılıkta hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ancak savcılığın bu konuda hiçbir çalışması yok. Niye biz kaybettik demiyorlar. Ben oğlumun kemiklerini istiyorum. Eğer insanlarsa çıksınlar desinler biz kaybettik” diye konuştu.
KÖYLERİ YAKILDI
Konuşmaların ardından İHD Diyarbakır Şubesi Başkan Yardımcısı Ezgi Sıla Demir, Mehmet Şirin Bayram’ın hikayesini okudu. Demir, Mehmet Şirin Bayram’ın yaşadığı, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinin Demirli köyüne bağlı Bira Zeyna mezrasının 1994 yılında koruculuk dayatmasını kabul etmedikleri gerekçesiyle askerler tarafından yakıldığını belirterek, şunları söyledi: “Köylerinin yakılmasıyla birlikte bir çok yurttaş köylerinden zorla göç ettirildi. Şirin Bayram tüm zorluklara rağmen köyünü terk etmeyen amcası İhsan Bayram’ı ziyaret etmek için köye gider ancak karanlıktan dolayı yoluna devam edemez ve köy yakınlarında bulunan akrabası Ramazan Tekin’e misafir olur.”
GÖZALTINA ALINDI
Ramazan Tekin’in evine gece saat 11-12 civarında asker ve korucular tarafından baskın düzenlendiğini aktaran Demir, “Baskınında ev sahibi olan Ramazan Tekin ve misafir olan Şirin Bayram gözaltına alınır. Ramazan Tekin’in eşi Hazal Tekin baskın sırasında Fettah ve Cumali isimli iki korucuyu tanıdığını söyler. Daha sonra da Şirin Bayram’ın amcası İhsan Bayram’a Kulp korucularının ve askerlerin Şirin ve Ramazan’ı gözaltına aldıklarını haber verir.
BİR DAHA HABER ALINAMADI
İhsan Bayram Kulp Karakolu'na giderek gözaltındaki Şirin Bayram için tanıdığı koruculardan korucu başı Hüseyin ve Mustafa Bulut'tan Şirin Bayram hakkında bilgi vermelerini ister, korucubaşı Mustafa Bulut amcasına Şirin’in Kulp Karakolu'nda olduğunu onu gördüğünü, onunla konuştuğunu ve Şirin’in gözlerinin bağlı olduğunu belirtir. Aynı gün Mustafa Bulut Kulp Karakolu'na çağrılarak Şirin Bayram’ı gördüğünü söylememesi için tehdit edilir ve şiddet görür. Ertesi gün sabah 08.00 gibi Mustafa Bulut, Şirin Bayram’ın amcası İhsan Bayram’ın yanına giderek Şirin Bayram’ı hiç görmediğini ve Kulp Karakolu'na hiç gitmediğini söyler. Ailenin tüm resmi kurumlara yapmış olduğu başvuru ve arama çabalarına rağmen Şirin Bayram’dan bir daha haber alınamaz” diye konuştu.
Açıklama bir dakikalık oturma eyleminin ardından son buldu.
ORHAN YAKAR’IN AKIBETİ SORULDU
Batman’da ise, kayıp yakınları ve İHD Şubesi, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 554’üncü haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde açıklama yaptı. Eylemde, 1996 yılında İstanbul ilinde kaybedilen ve kendisinden bir daha haber alınamayan Orhan Yakar’ın akıbeti soruldu. İHD Batman Şube Yöneticisi Gülbahar Kaya, kayıpların akıbetini sormaya devam edeceklerini belirterek, kayıp hikayesini okudu.
Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinden İstanbul’a göç eden Yakar’dan 29 yıldır haber alınmadığını hatırlatan Kaya, şunları söyledi: “Anlatım ve beyanlara göre; 1981 Doğubayazıt doğumlu Orhan Yakar, ekonomik sıkıntılar nedeniyle daha 15 yaşındayken 1996 İstanbul’a gider. İş bulup çalışır. Ailesini sık sık telefonla arar. Son telefonun üzerinden 2 ay geçer. Aile Orhan’dan haber alamaz. Babası Mehmet Yakar İstanbul’a gider. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’ne başvurur. Savcılık ve Emniyet Müdürlüğü’ne yazılı başvuruda bulunulur. Ayrıca gazeteye kayıp ilanı verilir. Baba, resmi sonuçları beklemek üzere köyüne döner. Birkaç gün sonra Doğubayazıt İlçe Jandarma Komutanlığına çağrılır. Askerler ‘Bingöl Jandarma Alay Komutanlığı haber verdi, oğlun orada git al’ der. Baba Bingöl’e gider. Alay Komutanlığı yetkilileri; ‘Oğlun dağa çıkmıştı, 16 Kasım günü teslim oldu. 17 Kasım günü operasyonda arazide bize yer gösterirken, daha önceden PKK militanları tarafından araziye döşenen mayına bastı parçalandı, öldü’ der. Babaya yakalanma tutanağı gösterilir. Ancak tutanakta Orhan’ın imzası yoktur. Baba parçalanmış olsa da çocuğunun cenazesini ister. Yetkililer; ‘Ceset paramparça oldu, o bölgede güvenlik sorunu var. Ceset orada kaldı’ diyerek geçiştirmeye çalışır. Aile kaybedilme olayını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşır. AHİM 26 Kasım 2002 tarihli kararla Türkiye’yi mahkûm eder. Ancak tüm arama ve çabalara rağmen Orhan Yakar’ın cesedine ulaşılamaz ve kendisinden bir daha haber alınamaz.”
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.
GÖZALTINDA KAYBEDİLDİ
İHD İzmir Şubesi de, 2 hafta bir düzenlediği "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" eylemi Konak Eski Sümerbank önünde düzenledi. Eylemde “Kayıplar vicdandır sahip çık" ve "Failler belli kayıplar nerede" pankartları açıldı. Bu hafta yapılan açıklamada, 27 Ekim 1991 tarihinde İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Hüseyin Toraman’ın akıbeti soruldu.
Eylemde Konuşan İHD İzmir Şube yöneticisi Ahmet Çiçek, Toraman’ın pazar kahvaltısı için alışveriş yapmak üzere Kocamustafapaşa semtindeki evinden çıktığında silahlı, telsizli sivil polislerce zorla araca bindirildiğini söyledi. Çiçek, “Olayı gören mahalleli kaçırılma girişimini polise haber verdi, Olay yerine 100 metre mesafede olan semt karakolundaki polisler Hüseyin Toraman’ın kaçırıldığı beyaz Toros’u sahil yolunda durdurdu ama onların da polis olduğunu anlayınca müdahale etmedi” dedi.
‘CEBİMDE Mİ Kİ ÇIKARIP VEREYİM?’
Toraman’ın arkadaşları ve ailesi bulunması için hemen harekete geçtiklerini ifade eden Çiçek, daha sonra Toraman’ın eşi Gülay Toraman’ın gözaltına alınarak, eşinin yurt dışında olduğuna dair ifade vermeye zorlandığını belirtti. Çiçek, “Anne Hatice Toraman, oğlunun birçok tanığın gözü önünde 34 ATZ 56 plakalı bir araca konularak kaçırıldığını anlattı. Yetkililer, standart gözaltında kayıp yanıtları verdi: ‘Gözaltında böyle bir isim yok. Bizde değil, örgüt kaçırmış olabilir.’ Ama ortada plakası belli bir araba vardı. Polis, buna da hazırlıklıydı: ‘Plaka sahte’ dendi. Arkadaşları eylemler yaptı. Hüseyin’i kaçıran sivil polislere müdahale eden mahalle karakolunda görevli polis ile telefon görüşmesi yapıldı. Ses bandına kaydedilen görüşmede mahalle polisi, Hüseyin Toraman’ı gözaltına alanların polis olduklarını kabul ediyordu. Baba Ali Rıza Toraman, ses kaydını dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’e verdi. Sezgin, kaçırılma olayından yaklaşık iki ay sonra, 19 Aralık 1991’de, ‘Gözaltında olduğuna ve sorgulandığına ilişkin bir husus yoktur. Eğer arkadaşlarım beni yanıltmışlarsa, onlarla birlikte çalışmam mümkün olmaz’ diye polislerine arka çıkıyordu. Dönemin Başbakanı ise, Hasan Ocak kaçırıldığında Cumhurbaşkanlığı makamında oturan ve ’Ne yapalım, cebimde mi ki çıkarıp vereyim’ diyen Süleyman Demirel’di” şeklinde konuştu.
‘AİLE TORAMAN’I ARAMAKTAN VAZGÇEMEDİ’
İHD İstanbul Şube ve Toraman’ın ailesinin Toraman’ı aramaktan vazgeçmediğini vurgulayan Çiçek, daha sonra mecliste komisyonun kurulduğunu ifade etti. Çiçek, “Hüseyin Toraman olayının incelenmesi kararlaştırıldı ama Komisyon üyelerinden biri de, Maraş katliamı sanıklarından Ökkeş Şendiller’di. Komisyon, kaçırılma olayının üstünü örttü. Hüseyin Toraman, gözaltına alınıp kaybedildiğinde İstanbul Emniyet Müdürü Mehmet Ağar’dı. Ailenin ve İHD’nin tüm ilgili kurum ve kişilere yaptığı başvurular sonuçsuz kaldı. Hüseyin Toraman’ın gözaltına alındığı inkar edildi. 1991 yılında Fatih Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılan soruşturma bir sonuca ulaşmadı. 2011 yılında yapılan başvuru sonucunda İstanbul Cumhuriyet Savcılığının başlattığı soruşturma ise ‘zamanaşımı süresi dolduğundan soruşturmaya yer olmadığı’ kararı ile kapatıldı. Yapılan itiraz sonucunda dosya üzerindeki kapatma kararı kaldırıldı. Ancak dosyada bugüne kadar bir gelişme yaşanmadı. Buradan bir kere daha sesleniyoruz; İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmaz. Kayıplar Bulunsun; Failler Yargılansın” dedi.