ANKARA - Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik başlatılan saldırılara tepki gösteren HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Kürtlerin statüsüz bırakılması ve kazanımlarının yok edilmesinin hedeflendiğini söyledi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Konuşmasına katledilen Diyarbakır Barosu eski Başkanı Tahir Elçi’yi anarak başlayan Sancar, “Sevgili Tahir, yedi yıl önce katledildi. Hayatını hukuka, insan haklarına, barışa adamıştı. Bu cinayete ilişkin yargılamada yedi yıldır henüz hiç bir ilerleme kaydedilmedi. Sorumluların açığa çıkarılması için hiçbir ciddi çalışma yapılmadığı gibi tam tersi hakikatin karartılması yolunda her türlü girişim yapıldı. Bu cinayet karanlıkta kalamaz, kalmamalıdır. Kalmasına hiçbirimizin müsaade etmemesi gerekiyor. Aksi takdirde hem kendisine hem karanlıkta bırakılan cinayetlerin kurbanlarına karşı vicdani sorumluluğumuz çok ağır olur. Üstelik karanlık devam ettikçe geleceği aydınlık üzerine kurmamızın imkanları azalır. O nedenle hakikatin peşinde olacağız. Sorumluların hesap vermesi için hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz” dedi.
‘PARLAMENTOYU GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ’
Elçi cinayetinin tüm aşamaları öncesinde ve sonrasında yaşanan gelişmelerle birlikte cinayetin yarattığı tahribat boyutunun tespiti için Meclis araştırması açılmasını bugün teklif ettiklerini kaydeden Sancar, şöyle konuştu: “Parlamentoyu da göreve çağırıyoruz. Gelin bir komisyon kuralım ve bu yolda cinayeti aydınlatma karanlığı dağıtma yolunda hep birlikte çalışalım.
KADINLAR ŞİDDETE MARUZ KALDI
Sevgili kadın yoldaşlarım. 25 Kasım Kadına Yönelik Mücadele ve Dayanışma Günü’ydü. Geçen hafta sevgili Eş Genel Başkanım Pervin Buldan, kadınların coşkulu katılımıyla kadın grup toplantısı gerçekleştirdi. Bu vesileyle Türkiye’nin her yerinde on binlerce kadın, erkek şiddetine karşı sadece İstanbul, Ankara ve Diyarbakır gibi büyük şehirlerde değil Aydın’da, Uşak’ta, Adana’da, Bursa’da Kocaeli'nde, Eskişehir’de, Şırnak’ta Manisa’da Dersim’de ve Denizli’de ülkenin her yerinde haykırdılar. ‘Özgürlüğümüz için susmuyoruz, hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz. Erkek-devlet şiddetine itaat etmiyoruz.’ Evet kadınların talebi belli. Özgür olmak istiyor, eşit olmak istiyor. Şiddetsiz bir yaşam talep ediyor kadınlar. Her türlü şiddete karşı seslerini yükseltiyorlar. Peki iktidar ne yapıyor. Kadınların düzenlediği bütün yürüyüşleri engelliyor. Kadınların erkek şiddetine karşı çıktığı bir günde bir kez daha devlet şiddetine maruz kalıyor. Yüzlerce kadın gözaltına alınıyor. İstanbul’daki yürüyüşte kadın arkadaşlarımızdan yoldaşlarımdan Dirbent Türker’in ayağını kırıyor. 200’e yakın kadın gözaltına alınıyor. Şırnak’ta da Barış annesi Nebahat İşçi’nin kolu boşandığı erkekten gördüğü şiddete karşı katıldığı 25 Kasım yürüyüşünde polis şiddeti sonucu yerinden çıkıyor.
İKTİDAR ŞİDDETİ BİR YÖNETİM ARACI OLARAK KULLANIYOR
İktidar erkek şiddetini bir yönetim aracı olarak kullanıyor. O nedenle erkek şiddetine karşı çıkış aynı zamanda bu iktidarın bütün politikalarına karşı çıkmak anlamına gelir. Aynı zamanda devletin erkek şiddeti üzerine ve genel olarak topluma karşı şiddetine üzerine inşa edilen bütün yapılarına karşı mücadele anlamına gelir.
ŞEBNEM HOCANIN SESİNDEN KORKUYORLAR
Değerli arkadaşlar meydanlara Kürtçe dövizleri de sokmadılar. Ankara’da Şebnem Korur Fincancı hocanın portresini alana almadılar. Çünkü Kürtçeye de tahammülleri yok, Şebnem hocanın posterinden dahi korkuyorlar. Çünkü Şebnem hocanın sesinden mücadelesinden ödleri kopuyor. O nedenle Şebnem hoca rehin tutuluyor. Bakın cezaevinde gönderdiği mesajda ne diyor: Biz kadınlar evde sokakta işyerinde hücrede, kadınlar için özgürlüğümüz için hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz. Şebnem Hoca işte bunu haykırıyor.
OPERASYON SON BULMALIDIR
Kadınlar yeni bir toplum inşa edebiliriz diyorlar. Şiddetsiz iktidarsız özgürlükçü ve eşit bir toplum kadınların örgütlü gücü bunu mutlaka başaracaktır. Bunu hep birlikte göreceğiz, görmeye devam edeceğiz. Kadınların başarma azmi ve kararlılığının en açık göstergelerinden biri iktidarın kadın düşmanı politikalarını tırmandırmasıdır dedim. Evet, bu sabah kadınlara yönelik büyük bir gözaltı operasyonu başlattı iktidar. Çok sayıda kadın gözaltına alındı. Kadınların mücadelesini kırmaya kriminalize etmeye çalışan bu operasyonlar derhal son bulmalıdır. Gözaltına alınan kadınlar derhal serbest bırakılmalı. Bu yöntemlerle kadın mücadelesini ezemezsiniz, susturamazsınız bastıramazsınız. Bir kez daha altını çizerek söylüyorum, bu ülkeyi karanlıktan çıkaracak en güçlü ve en cesur, dinamik kadın mücadelesidir. Buradan bütün kadınları ve kadın mücadelesini bir kez daha yürekten selamlıyorum.
DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ
3 Aralık Dünya Engelliler Günü yaklaşıyor. Bizler HDP olarak yeni yaşam mücadelesinde engelli hakları için yürütülen çalışmaların çok değerli ve önemli olduğunu hep söylüyoruz. Buna yürekten inanıyoruz. Engelliler için yeni bir yaşam mümkündür. Engelliler Komisyonumuzun hazırladığı engelliler manifestosu sistematik ayrımcılığın, ötekileştirmenin ertelenen erişilebilirliğin ve sunulmayan kamu hizmetlerinin çözülmesi için geleneksel yaklaşımları kökten çözmeyi öneriyor. HDP, ilkesel olarak engellilere yönelik tüm hizmetlerin kamusal, parasız anadilinde ve erişilebilir olmasını savunuyor. Engellilere yönelik yaklaşım bu iktidarın siyasal ve toplumsal yaşama yönelik zihniyetinden farklı değil. Çünkü onlar tek tip tekçi bir yaşam öneriyorlar ve bunu kurmaya çalışıyorlar. Bunu aynı şekilde hayatın bütün alanlarına yaymak için de ellerinden geleni yapıyorlar. Beden formalarında bile karşılığını bulan bir tekçi anlayışla karşı karşıyayız. Oysa biz bütün renklerin inançların cinsiyetlerin ve halkların engelliler için farklılıkların korunması haklarının tanınması kamusal hizmetlerin eşit ve etkili bir şekilde sunulmasını talep ediyoruz.
İKTİDAR BEKASI İÇİN SAVAŞ PEŞİNDE
Türkiye’nin önünde iki ana gündem var. Biri ve asıl olanı halkın gündemidir. Yoksulluktur, sefalettir, açlıktır işsizliktir zulümdür, baskıdır. İktidarın gündemi ise halkın gerçek gündemini bastırmaya ve unutturmaya yönelik politikalardır. Bu politikaların başında da savaş planları gelmektedir. Sokağa ve iktidarın psikolojisine baktığımızda ortaya şöyle bir ülke tabloyu çıkıyor. Halk geçim ve yaşam derdinde AKP-MHP iktidarı ise kendi iktidarlarının bekası için savaş peşinde. Savaş öyle bir şey ki bütün toplumu saran bir şiddet iklimini de beraberinde getiriyor. Bu iktidarın politikaları savaş üzerine kuruludur derken aynı zamanda bütün toplumsal alanları şiddete boğan bir iklimin de yaratıcısı olduğunu söylüyoruz.
İKTİDAR BİR ŞİDDET TOPLUMU YARATTI
Savaş politikaları, ayrıştırma, kutuplaştırma anlayışı şiddeti günlük yaşamın sıradan bir olgusu haline getirmiştir. Kadına, emekçiye şiddet normal ve meşru! Cezasızlık politikaları da bunları teşvik ediyor. Geçen hafta yaşadığımız hayvanlara karşı şiddet de bundan ayrı tutamaz. Öyle bir zihniyet ki bütün canlıları ancak şiddetle kontrol altında tutabileceğini bütün sorunları ancak şiddetle bastırabileceğini düşünüyor. Bu zihniyet hayvan haklarına saldırının da temelinde yatıyor. Konya'da bir barınakta hayvanlara karşı korkunç şiddetin görüntülerini izlediniz. Sokakta insanlara karşı şiddet, çocuğa şiddet, kadına şiddet emekçiye şiddet, ağaca, dereye, doğaya şiddet ve hayvanlara karşı acımasız insafsız bir şiddet. Bir şiddet toplumu yarattı bu iktidar. Ve bu kültür ve bu ortam iktidarın bir yönetme biçimi olarak uygulanıyor. İktidarla toplumun keskin bir ayrım içinde olduğu bir süreci yaşıyoruz.
KAYBEDEN BÜTÜN ÜLKE OLUYOR
Halkın sorunlarından kopuk, ülke gerçeklerinden uzak bir iktidar var. Yeni maceralarla toplumu felaketlerin içerisine sürüklemekten kaçınmıyor. Sürekli vurguladığımız hakikati bir kez daha tekrar edelim. AKP MHP iktidarı talan, sömürü ve rant iktidarıdır. Ama böyle olduğu için de aynı zamanda bir kan, yalan ve savaş iktidardır. İktidarını kutuplaştırmayla, gerilimle, düşmanlaştırmayla ve savaşla ayakta tutan bir iktidar var karşımızda. Kurduğu ittifakları girdiği ilişkileri ve yürüttüğü siyaseti bütünüyle bunun üzerine kurmuştur. Özellikle 2015’ten bu yana yoğunlaştırılan savaş ve şiddet siyaseti bu yaklaşım her seçim arifesinde daha fazla tırmandırılmaktadır. Açıkça söyleyelim, bu savaş siyasetinden kendisi güç ve rant devşirirken kaybeden ise halklar, toplum demokrasi, özgürlükler oluyor. Kaybeden bütün ülke oluyor. Bütün bu politikaların faturasını ödeyen de yoksul haklarımız oluyor.
‘STRATEJİK HEDEF KÜRTLERİ STATÜSÜZ BIRAKMAK’
Biz savaş politikalarına karşı çıkıyoruz açık ve net. Kürt sorununda güvenlikçi anlayışa ve savaş operasyonlarına karşı çıkıyoruz. Bu açık. Ancak savaşçı ve güvenlikçi anlayış sadece Kürtlere yönelik bir saldırı ve politika olarak anlaşılmamalıdır. Bugün Kuzey Doğu Suriye'ye yönelik başlatılan operasyonlar iki temel hedefi var. Bunu bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Stratejik hedef Kürtleri statüsüz bırakmak. Kürtlerin kazanımlarını yok etme üzerine kuruludur. Bu iktidar da kendisinden önce gelen iktidarların yaptığı devlet zihniyetini Kürtlere karşı klasik devlet aklını sürdürüyor. Kürtler nerede bir kazanım elde ederlerse bunu kendilerine karşı bir beka sorunu olarak topluma yansıtmaya ve kabul ettirmeye çalışıyorlar. O nedenle bu operasyonların altında yatan anlayış Kürt karşıtlığı ve düşmanlığıdır. Bunu teslim etmeden savaş politikalarının kullanılmak istendiği diğer alanları ve amaçları da yeterince kavrayamayız.
‘BU İKTİDARDAN KURTULMAK İSTİYORSAK…’
Bu iktidardan kurtulmak istiyorsak, bu oyunların amacının ne olduğunu herkes kendisine yeniden ve yeniden sormalıdır. Eğer bu oyunları boşa çıkaramazsak iktidarın kurduğu oyun sahası bizim dışımızda kalan muhalefeti de içine çekmeye devam ederse, korkarız ki bu iktidar hedeflerine ulaşmakta çok fazla zorlanmayacaktır. Biz korkmuyoruz, endişe ediyoruz. Endişemizin nedeni de mücadelede herhangi bir tereddütümüzün olmasından değil. Biz bu ülkenin geleceği için bu toplumun aydınlık yarınlara kavuşması için yapılan oyunların boşa çıkarılması boşa çıkarılması gerektiğini söylüyoruz. Bunun farkına varılmalıdır, bu engellenmelidir. Bunu engellemenin yolu uyduruk gerekçelerinin bomboş argümanlarının arkasına dizilmek değildir. Cesur ve samimi bir biçimde bu oyunları açığa çıkarmak ve bunlara karşı mutlaka samimi ve kararlı bir duruş sergilemektir.
MÜTTEFİKLERİ ÖSO ÇETELERİ
Bugün Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik bir kara operasyonu gündemde tutuluyor. İcazet arayışları var bu iktidarın büyük güçlerden. Çeşitli pazarlık yapılıyor. Amaç bir yandan Kürtlere ve kazanımlarına saldırmak diğer yandan ülke içinde siyaseti seçim sürecini kendi lehlerine dizayn etmektir. Eğer bir kara operasyonu başlatırlarsa kiminle yapacaklar. Müttefikleri kim? ÖSO çeteleri. Kim bunlar? Suriye’de yıllardır insanlık suçu işlediği uluslararası kuruluşların ve çıplak gözle gözlem yapanların dile getirdiği bir gerçek. Bunlarla işbirliğinin Suriye halklarına ve Türkiye halklarına hangi faturaları çıkaracağını öngörmek bu kadar zor mu? Ne için bütün bu kirli oyunlar. Bütün bu kirli oyunlar mevcut iktidarı sürdürmek iktidarın kurmakta olduğu rejimi yerleştirmek içindir. O nedenle Taksim saldırısını da çeşitli karartmalarla bir bahaneye dönüştürdüler. Taksim’deki o vahşi saldırıyla ilgili pek çok bilgi ve veri ortaya saçılıyor. Bunların büyük kısmı ve neredeyse tamamı Suriye’deki çetelerle hatta IŞİD ile bağlantıya işaret ederken, bunların üstü karartılıyor. MHP’nin bir ilçe başkanı ile fail olarak gösterilen şahıs arasında telefon konuşması tespit edildi, bunlar derhal gündemden düşürüldü. Ortada bir karanlık senaryo var.
MUHALEFET İKTİDARIN ÇİZDİĞİ OYUN SAHASINDA AYRILAMIYOR
İktidarın bu gidişatını durdurmak için iktidarı değiştirmek ve yeni rejim inşasını engellemek için ne yapmak lazım? Bizler ne yapmak gerektiğini her gün söylüyoruz açık söylüyoruz anlatıyoruz. Peki diğer muhalefet partileri ne yapıyor? Bir defa savaş politikalarının arkasına dizilerek iktidarın çizdiği oyun sahasında ayrılamıyor. Bu başlı başına büyük bir çıkmaz oluşturuyor bizim dışımızda kalan muhalefet için. O oyun sahasında kalarak topluma özgürlük demokratik aydınlık bir gelecek vaat edemezsiniz. Bunu sözde dile getirirseniz bile inandırıcı olamazsınız. Bizler ise bir demokratik cumhuriyet hedefi koyduk önümüze. Bunu en geniş demokratik güçleriyle gerçekleştirmek için mücadelemizi ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
6’LI MASA’NIN ÖNERİSİ EKSİK VE ZAYIF
6’lı Masa dün bir anayasa değişikliği taslağı önerisi sundu. Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ni lağvetme, parlamenter sistemi yeniden yürürlüğe koymaya yönelik bir öneri bu. İçinde elbette olumlu pek çok olumlu madde var. Biz de orada öngörülen yargı bağımsızlığını da meclisin güçlendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ancak toplamına baktığımızda bu önerinin gerçek ve güçlü bir demokrasi için eksik ve zayıf kaldığını görebilirsiniz. Bir tür tamir programı ortaya koyuyor bu öneri. Neyin tamiratı? Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yürürlüğe girdikten sonra yaşanan tahribatların onarılması. Hedef bu.
DEMOKRATİK CUMHURİYET
Geçmişi belli düzenlemelerle geleceğin vaadi olarak sunmak bir çıkış değildir. Demokratik, çoğulcu, katılımcı yeni bir demokratik sistemdir Türkiye’nin ihtiyacı. Bu da 2’nci yüzyılında Demokratik Cumhuriyete geçişle mümkün olabilir. Şimdi muhalefetin bu programı için elbette pek çok şey söylenebilir. Bu ancak seçimlerden sonra gerekli Meclis çoğunluğu oluşursa resmileşebilecek bir öneri ama seçime kadar ne yapmak gerekir? Seçime giden yolda ne yapmak gerekir sorusunun cevabı burada maalesef yok. Eğer amaç güçlü bir toplumsal sözleşme, kapsayıcı bir uzlaşma mutabakat oluşturmak ise seçim sürecinin de bu şekilde kavranması gerekiyor. Bu esaslar üzerine kurulması gerekiyor. Hasarlı binaları tek tek tamir etmek değil cesur bir yeni şehir planı kurarak ancak depreme karşı etkili tedbir alınabilir. Biz de hasarları gideren bir yöntemin Türkiye’deki sorunları çözmeye yetmeyeceğini tam tersine yeni cesur köklü bir inşa ile geleceği özgürlükçü demokratik, eşitlikçi, özgür bir yaşama ve demokratik cumhuriyetle gidebileceğimizi söylüyoruz. Yeni inşa gerçek bir içeriğe sahip olmalıdır. Malzemeden çalmadan, işin kolayına kaçmadan, gerçeklerle yüzleşmekten korkmadan ancak yeni inşa yapılabilir.
DEMOKRATİK DÖNÜŞÜM
Değerli halklarımız bilin ki çıkış ancak güçlü bir demokratik dönüşüm iradesiyle gerçekleşebilir. Bu demokratik dönüşüm iradesinin gerçek adresi de HDP’dir. HDP’nin kurduğu ittifaklardır. Bu ittifakları büyüterek güçlü bir demokrasi ortaklığı yaratmaktır. Demokrasi ittifakına toplumun tüm ezilenlerini dışlananlarını sömürülenlerini, zulme ve baskıya maruz kalanlarını bir araya getirerek ulaşırız. Bu konuda Emek ve Özgürlük İttifakı çok değerli ve önemli bir adımdır. Şimdi bunu genişletme zamanı gerçek çözümü sahici alternatifi bu topluma sunma zamanıdır. Bu sorumluluğumuz görevimizdir aynı zamanda bunu başarmaya dönük sağlam inancımızın kararlı mücadelemizin ifadesidir.
HEM İKTİDARI DEĞİŞTİRECEĞİZ HEM DE SİTEMİ
Hem iktidarı değiştireceğiz hem de sitemi. Onarımlarla yüzeysel restorasyonlarla mahcup ürkek reformlarla bu kısır döngüden çıkamayız. Daha cesur daha kararlı ve daha güçlü alternatifler ortaya koymak gerekiyor. HDP’de işte tam bunu yapıyor. Bu soygun iktidarına bu talan ve rant iktidarına bu yalan ve kan iktidarına karşı halklara gerçek alternatifi sunuyor.
ÇÖZÜM BİZİZ
6’lı Masa’ya da bütün toplumsal muhalefete ve demokrasi güçlerine de çağrımızdır. Önerileri elbette tartışırız. Elbette olumluya olumlu, iyiye iyi deriz ama eksiği yanlışı söylemekten de sakınmayız. Hakiki ortaklık, sahici dönüşüm iradesi ve gerçek bir müzakere ancak bu zeminde yürür. Biz toplumun tüm kesimleriyle özgürlükçü eşit yurttaşlığa dayalı bütün halkların özgür, inançların eşit olduğu emekçilerin adil bir yaşam onurlu bir hayat sürdükleri kadınlar için özgür ve eşit bir geleceğin kurulduğu, gençlerin bugünden hayatın gerçek sahipleri olarak kabul edildiği bütün dezavantajlı toplum kesimlerinin eşit olduğu bir gelecek istiyoruz. Bunun adına da özgürlükçü eşitlikçi demokratik cumhuriyet diyoruz. Alternatif budur. Çözüm biziz.”