İZMİR - Polen Ekoloji Kolektifi Üyesi Cemil Aksu, Türkiye'nin Federe Kurdistan ve Rojava'ya yönelik saldırısıyla coğrafyayı zehirlediğini belirterek, "Bölgeyi sömürgeleştirmek isteyen emperyalistlere ve yerli derebeylerine karşı demokrasi mücadelesi verilmeli” dedi.
Tarih boyunca yaşanan savaşlarda insanların ölmesinin yanı sıra, birçok ekolojik yıkım da meydana gelmekte. İnsanlar, savaşlarla yurtlarından olurken, birçok bölge ise canlı yaşamının sürmesinin mümkün olmadığı yerler haline geliyor. Özellikle 2'nci Dünya Savaşı'yla birlikte “teknolojik, kimyasal ve biyolojik” silahların kullanılması ekoloji yıkımını arttırdı. Zamanla Vietnam, Afganistan, Latin Amerika ve Ortadoğu'da yürütülen savaşlarda kentlerin yanı sıra, ekolojik alanlar ve tüm canlıların yaşam alanları da hedef alındı.
Ortadoğu'da onlarca yıldır süren emperyalist müdahale ve savaşlar son yıllarda Suriye ve Irak özelinde devam ederken, Türkiye hem Federe Kurdistan Bölgesi hem de Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarını sürdürüyor. 17 Nisan'da Federe Kurdistan bölgesine karşı başlatılan saldırılara yenileri eklenirken, 20 Kasım'dan itibaren de Kuzey ve Doğu Suriye'de eklendi. Bölgelere yapılan yoğun bombardıman sivil ölümlerin yanı sıra bölgenin doğasını ve canlı yaşamını da tehdit ediyor.
SAVAŞ ENDÜSTRİSİ
Polen Ekoloji Kolektifi Üyesi Cemil Aksu, savaşların yarattığı ekolojik yıkımı değerlendirdi. Savaşların ekoloji üzerindeki etkilerini bir çok boyutta değerlendirmek gerektiğini vurgulayan Aksu, genel olarak savaşın sonuçlarının değerlendirildiğini fakat savaş ekonomisinin de büyük bir yıkıma neden olduğuna dikkat çekti. Yıkımın bu sektörün ihtiyaç duyduğu silahların üretiminde kullanılan uranyum, kurşun gibi madenlerin çıkarılmasıyla başladığını belirten Aksu, "Özellikle uranyum gibi nadir elementlerin çıkarılması konusunda çok ciddi bir rekabet var. Uranyum madenciliği insan sömürüsü açısından ciddi bir yıkıma neden oluyor. Aynı zamanda bu madenciliğin yapıldığı bölgelerde de büyük ekolojik yıkımlar yaşanıyor. Bu madencilik sektörleri Afrika, Uzak Asya, Türkiye ve Güney Amerika gibi demokrasi ve insan haklarının olmadığı yerlerde gerçekleştiriliyor. Bu yapılırken de hiçbir çevresel ya da işçi ve halk sağlığı gibi kriter aranmadan yapılıyor" dedi.
SİLAH DENEMELERİ YIKIMI BÜYÜTÜYOR
Silahların üretiminin ardından yapılan deneylerin de yıkım yarattığını kaydeden Aksu, bu süreçte hem atmosfere karbon salımı, proseslerin atıklarının doğaya bırakılması boyutlarıyla da hem de insan sağlığı açısından etkileri olduğuna dikkati çekti. Bu yıkımı arttıran son aşamanın ise bombaların denenmesi olduğunun altını çizen Aksu, "Üretilen birçok bomba denemelerden geçiyor. Özellikle balistik, kıtalararası ve nükleer füzelerin denenmesi süreçleri ekolojik yıkıma neden oluyor. Uzun bir süre deniz altlarında denemeler yapıldı. Bunlar yasaklanınca Okyanusya ya da Afrika çöllerinde büyük kimyasal, biyolojik silah denemeleri yapılmaya başladı. Bunların denendiği yerler bir zaman sonra insanların yaşayamadığı bölgeler haline geliyor. Çünkü kimyasal serpinti bir zaman sonra rüzgarla etrafa da yayılıyor. Özellikle Büyük Okyanusya'daki ada halklarında bunun sonuçlarını görüyoruz. Kısa dönemde çok yoğun kanser ya da radyoaktif zehirlenmeden kaynaklı hastalanmalar yaşandı" ifadelerini kullandı.
'KİMYASALLARLA DOĞAL ALANLAR YOK EDİLDİ'
Son etkinin ise savaşların uygulanma aşamalarında yaşandığını dile getiren Aksu, bu süreçte farklı kimyasal silahların kullanıldığını aktardı. ABD'nin Vietnam'da gerillaların yaşam alanları olan ormanları yok etmek için kimyasal silahlar kullandığını ifade eden Aksu, "ABD 'Ajan Oranj' denilen gazla ağaçların yapraklarını öldürerek gerillaların ormanlarda saklanmasını engellemeye çalıştı. Tonlarca buna benzer kimyasal silah kullanılarak hem ormanlar hem de tarımsal alanlarda zehirlendi. Yine Afganistan'da buna benzer denemeler yapıldı. Afganistan'da ormanların yok edilmesi ve ağaçların gelişmesini engellemek için çeşitli kimyasal silahların kullanıldığı örnekler var. Birçok yerde bu tür kimyasalların kullanıldığını biliyoruz. En trajik versiyonu ise 2'nci Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin gaz odalarında soykırıma uğraması oldu" diye belirtti.
SAVAŞIN KURDİSTAN'A ETKİSİ
Kurdistan'da yıllardır devam eden savaşta da buna benzer silahlarla birçok yıkım yapıldığını sözlerine ekleyen Aksu, bu saldırıların gözle görünen ve görünmeyen birçok etkisinin olduğunu söyledi. Orman yangınları, ağaç kesimleri ya da güvenlik barajları gibi durumların gözle görülür etkileri olduğuna değinen Aksu, "Barajlar hem nehirlerin yok edilmesine hem de tarihin yok edilmesine neden oldu. Ama daha uzun erimli olarak süren bombalamalar, çatışmalarda kullanılan kimyasal ve diğer silahların etkileri uzun vadede görülebilir. Ama savaştan kaynaklı bölgede bu tür gözlemler ve araştırmalar yapmak ve oradaki değişimi görmek mümkün olmuyor. Fakat sonuçta yoğun bombardıman alan yerlerde hayvan yaşamının, fuana ve florasının etkilendiğini tahmin etmek zor değil" ifadelerini kullandı.
SAVAŞ POLİTİKASI: EKOLOJİK YIKIM
Savaş politikası olarak Kürdistan coğrafyasının çoraklaştırıldığını, toprağının, dağlarının zehirlendiğini aktaran Aksu, şöyle devam etti: "Bunun uzun vadede nasıl etkileri olduğunu bu tür savaşların yaşandığı bölgelerdeki değişime bakarak görebiliyoruz. Örneğin Afganistan'da iç savaş sürecinde farklı gruplar arasındaki güç savaşında ülkenin tarıma elverişli olan çok az arazisi de kimyasallarla yok edildi. Kurdistan'da da savaş bölgelerinin çoraklaşmasına, insansızlaşmasını, ağaç ve ormanların yok olmasıyla canlı yaşamının bitmesine doğru gidiyor. Çünkü bunu engelleyecek hiçbir yaklaşım yok. Ormanlar, ağaçlar savaş olmasa bile kütük olarak koruculara ya da iktidar yanlılarına veriliyor. Her türlü canlı yaşam yok edilmeye devam ediliyor."
'SU SİLAHA DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR'
Türkiye'nin Suriye'ye yönelik karadan askeri saldırı tehdidine ilişkin de konuşan Aksu, "Türkiye'nin işgal hareketine girişmesi ilk olarak başka bir ülkeye müdahale açısından kabul edilebilir değildir. Bu savaş politikaları yüzünden Fırat Nehri’nin sularının barajlarda tutulması gibi Suriye halklarını cezalandırıcı tedbirler alınıyor. Su bile silaha dönüştürülerek, bölgedeki tarım faaliyetleri yok ediliyor. Yine Efrin'deki zeytinlerin tarumar edilmesi ya da oradaki yerel çetelere peşkeş çekilmesi söz konusu oluyor. Çatışmaların, savaş koşullarının daha da ağırlaşmasına neden olacak bir süreç hem insani hem de çevresel anlamda yeni yıkımların önünü açacak bir girişim olur. Bu açıdan kabul edilemez bir şey. Savaşın her türlü biçimi insan ve doğanın yıkımı anlamına gelir. Bu yüzden ekoloji hareketinin temel amaçlarından birisi savaşa karşı çıkmaktır. Çünkü bütün bu silahlanma doğa ve insanı yağmalayan şirketlere yani karlar kazanacakları alanlar açmak için veriliyor" dedi.
BARIŞIN TESİSİ EKOLOJİYİ KURTARACAK
"Doğa kendini yenileme gücüne sahip" diyen Aksu, doğanın kendini yenileme gücünü kesintiye uğratan ya da kıran şeyin insan faaliyetleri olduğunu belirtti. Bunun sonucunda tüm insanlığını yok oluşa gittiğini kaydeden Aksu, "Bunda savaşın boyutları kuşkusuz çok önemli. Bugün Anadolu topraklarının çoraklaşmasına neden olan insan faaliyetleri son bulduğu ve çatışma ortamı bitirilip, barış tesis edildiği zaman doğa hızlı bir şekilde kendini yenileyebilecektir. Bu bölgeyi sömürgeleştirmek isteyen emperyalistlere ve yerli derebeylerine karşı barış ve demokrasi mücadelesi verilmeli. Demokrasinin olmadığı yerde ekoloji mücadelesi de yürütülemez. Ekoloji mücadelesi, insan hakları, demokrasi ve emek mücadelesinden ayrı ele alamayız" diye konuştu.
MA / Tolga Güney