AMED - ÖHD Eş Genel Başkanı Bünyamin Şeker, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşme gerçekleştirmediği kamuoyuna yansıyan CPT’nin, Türkiye’nin ihtiyaçlarına uygun politikalarla hareket ettiğini ve tecrit konseptinin bir parçası olduğunu söyledi.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağırlaştırılmış tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 619 gündür haber alınamıyor. Öcalan'ın avukatları, 22 Kasım 2021 tarihinde Bursa Ceza İnfaz Hakimliği’ne “derhal görüşme” talebinde bulunurken, hakimlik 12 Ekim 2021’de verilen 6 aylık avukat görüş yasağı ile 18 Ağustos 2021’de verilen 3 aylık aile görüş yasağı kararını gerekçe göstererek başvuruyu reddetti. 18 Kasım 2021 tarihinde son bulan yasak, “disiplin” cezaları gerekçe gösterilerek sürdürülüyor. Ayrıca Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi'nin (CPT) 20-29 Eylül’de İmralı’ya yaptığı ziyarette Öcalan'ın görüşmeye çıkmadığı ortaya çıktı. Konuyu duyuran Asrın Hukuk Bürosu, bunu “avukat görüş engeline yönelik protesto” olarak değerlendirdi.
İmralı’daki mutlak tecridi değerlendiren Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanı Bünyamin Şeker, CPT’nin ziyaretini ve Öcalan'ın görüşe çıkmamasını değerlendirdi.
‘HUKUKSUZLUKLA KARŞI KARŞIYAYIZ’
Öcalan'ın İmralı Cezaevi’ne getirildiği gün itibariyle tecrit sisteminin başladığına dikkati çeken Şeker, “2011’den bu yana hükümetin değişen politikalarından kaynaklı Sayın Abdullah Öcalan'a yönelik çok ciddi bir tecrit durumu söz konusu. 2014 sürecini ayrı bir prosedür olarak değerlendirmek gerekiyor. Ancak o süreçte de yine avukatların girişimi kısıtlandı ve engellemeler söz konusuydu. Avukat görüşleri yapılmıyordu. Özellikle 2015’ten sonra çok ciddi bir şekilde iletişimsizlik hali söz konusu olmaya başladı ve 2018, 2019 sürecinde bilindiği gibi başlatılan açlık grevi ölüm orucu ile devam etti. Çok ciddi bir toplumsal direniş sonucu Adalet Bakanlığı ve AKP hükümeti, avukatların İmralı Adası’na gitmesine izin verdi. Ancak 2019 Ağustos’tan bu yana tekrardan avukatlara görüş yasağı başlatıldı. Sonrasında bilindiği gibi 2021 yılında pandemi sürecinden kaynaklı en son Mart ayında 4 dakikalık bir telefon görüşmesi oldu. Orada Sayın Öcalan şuna dikkati çekmişti; ‘bu uygulama korsan ve hukuka aykırı bir uygulama, devlet yanlış yapıyor, benim avukatlarımla görüşme gibi bir talebim var’ yani orada bir talep dile getirildi. Ondan sonra 20 aylık bir süreç geçti. Bu 20 aylık süreç içerisine baktığımızda çok ciddi bir iletişimsizlik hali olmaya başladı ve hiçbir talebe dönüş yapılmadı. Bu tecrit durumunu ne evrensel ne de ulusal hukuk literatürü içerisinde değerlendirebileceğimiz bir mekanizmadır. Maalesef tamamıyla hukuk dışı bir uygulama, kişiye özel bir hukuk uygulamasıyla karşı karşıyayız” dedi.
‘DİSİPLİN CEZASI ENGEL DEĞİL’
İmralı Cezaevi’nde devletin fiili uygulamaları söz konusu olduğunu, “koster bozuk, hava muhalefetinden kaynaklı helikopter kalkamıyor” gibi bahanelerle daha önce görüşlerin engellendiğini daha sonra 2015 yılından bugüne de OHAL koşullarında farklı farklı uygulamalar getirildiğini hatırlatan Şeker, “KHK’lerle kanunlarda değişiklikler yaptılar ve kendilerince bazı uygulamaları kanunda işletmeye başladılar. Ancak baktığımızda hâlâ avukat görüşmelerinin önünde hukuki bir engel söz konusu değil. Dönemin Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, bundan sonra İmralı Ada Hapishanesinde Sayın Öcalan’la görüşmenin önünde hiçbir hukuki engelin olmadığını söylemişti. Zaten yoktu, yani O’nun açıklamasından yola çıkarak yoktur demiyoruz. Onlar da bunu kabul ettiler. Uzun bir süre hiçbir cevap vermediler, avukatların ve ailelerin başvurularına. Sonra ne dediler, bizim buna bir kılıf uydurmamız lazım, CPT veya AİHM’in önüne gidildiğinde bir kılıfının olması gerekiyor dediler. Şimdi de disiplin cezaları diyorlar. Disiplin cezasının olması da yine ceza infaz kanunun CMK’de belirtilmiş, ‘bir kişinin disiplin cezası alması durumunda dahi avukat görüşü engellenemez’ bu kanunla sabit bir durum. Yani Sayın Öcalan’ın disiplin cezaları avukat görüşünün yapılmasının önünde engel değil. ‘Velev ki böyle cezalar var’ o zaman neden bu dosyalar avukatlarıyla paylaşılmıyor? Süreler geçiyor ya da kendileri açıklama yapıyor; ‘bir disiplin cezasından dolayı görüş yaptırılmıyor’ diye. Bunlarda disiplin cezası olsa dahi avukat görüşünün önünde engel değil. Bunun altını çizmek gerekiyor. Avukat yasağı şu anda nasıl uygulanabilir? Hukuka aykırı diyoruz, hukukta şu an avukat görüş yasağının CMK’de nasıl uygulanacağı açık bir şekilde yazılmış. Diyor ki kişinin avukatıyla yaptığı görüşme örgütsel mahiyette olduğu tespit edilirse bu tutanağa bağlanır, infaz hakimine bildirilir, o avukatın yani mahkumun değil o avukatın görüşmesi belli bir süreyle engellenebilir.
Bu anlamda bir karar da söz konusu değil. Hangi avukatın hangi örgütsel irtibatı sağladığına dair Sayın Öcalan’la herhangi bir tespit, tutanak ve mahkeme kararı söz konusu değil. Şimdi sen bunu alıyorsun diyorsun ki ‘bir disiplin cezası var’ ama bu disiplin cezasını bütün avukatlara uyguluyorsun. Böyle bir uygulama yok ve hukuki alt yapısı da söz konusu değil. Buradan da yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz, bu karalar tamamıyla iktidarın dönemsel politikalarıyla alakalı kararlardır. Hukuki kararlar değildir” diye konuştu.
CPT’YE TEPKİ
Öcalan'ın İmralı’ya getirildiğinden bu yana uygulanan konseptin bir parçasının da CPT olduğunu ifade eden Şeker, “Yani CPT’nin bu tecrit durumundaki rolü önemli çünkü gözlemci sıfatıyla, belli periyotlarla adada yaşananları ve durumları tespit eden, raporlar yayınlayan, Türkiye'de tavsiyelerde bulunan ve Türkiye'nin buna dönük iyileştirmeler yapması gereken bir kurum mahiyetinde. Ancak baktığımızda bugüne kadar CPT’nin hem yayınladığı raporların gereğini hem de Türkiye’ye bulunduğu tavsiyelerin gereğini yapma noktasında ciddi sorunlar var. Süreci takip ederken harekete geçme noktasında çok ciddi sorunlar var. Bu son gelişte de aynı sorunlar devam ediyor. CPT gerçekten bu meseleye olması gerektiği gibi kendi varlık amacına uygun bir şekilde yaklaşmıyor. O da yine Türkiye devletinin, uluslararası devletlerin ihtiyaçlarına, politikalarına göre hareket ediyor. Bu anlamda da CPT’nin gelişi tamamıyla şöyle bir süreç; Türkiye'de mültecilerin geri göndermelerine dair bir gözlem yapma ya da inceleme amacıyla gelip Adaya da gitme durumu söz konusu olmuş. Bu olağanüstü bir durum, normal ve rutin bir geliş değil. Bizde iki şüphe söz konusu; bir, neden olağanüstü gitme ihtiyacı hissettin? İki, neden orada görüşme yapılmadı ve o görüşmenin yapılıp yapılmadığına dair de herhangi bir yalanlama ya da farklı bir durum gelişmedi. Demek ki burada şu anda bizim kabul ettiğimiz o görüşme yapılmadığına dair duyumlar gerçektir. Bu da bizde yine soru işareti uyandırıyor. Orada neler oluyor bilmiyoruz. Bunun aydınlatılması gerekiyor. Kamuoyunu ya Adalet Bakanlığı aydınlatacak ya da CPT bu konuda çıkıp raporunu yayınlayacak. O görüşmelerin neden yapılmadığını, sağlık koşullarından mı yoksa Sayın Öcalan’ın bu sürece yönelik tepkisinden kaynaklı mı, neyden kaynaklı olduğunu açıklaması gerekiyor. Ya da CPT oraya gitmedi de gitti mi diyor. Bunları bilmek gerekiyor. Bunları da en doğru bilgiyi verecek kişi ya Adalet Bakanlığı ya da CPT yetkilileri dir. Bu anlamda ciddi sorunlar var. Kurumun yapması gerekenleri yapmaması ciddiyetsiz tutumu gösteriyor” diye belirtti.
AVUKATLARIN BAŞVURUSU CEVAPSIZ
Öcalan'la görüşmenin yapılması ve avukat görüşlerinin önündeki engellerin kaldırılması talebiyle 10 Haziran’da 775 avukatın Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına başvuru yaptığını anımsatan Şeker, şöyle devam etti: “Bu sadece ÖHD üyelerine değil, bu anlamda kendine mesleki sorumluluk hisseden bütün avukatların ve çevrelerin yapmış olduğu başvuruydu. Maalesef ki 10 Haziran’dan bu yana Adalet Bakanlığı ya da Bursa Cumhuriyet Savcılığından bir dönüş alamadık. Yani ret ya da kabul noktasın da ya da neden reddedildiğine dair herhangi bir gerekçe, durum söz konusu değil. Bu durum 2015 yılından bu yana devlet mekanizmalarının çöküşünün göstergesidir. Bu devletin teamüllerine aykırı bir meseledir. Yapılan bir idari başvuru ya da hukuki bir başvurunun cevapsız kalması devletin kendi iç dinamiklerine, devlet yapısının kendi organlarına aykırı bir durum ve ciddiyetsizlik fiili bir durum yaratıldı. Biz de bu anlamda fiili durumun aşılması için mücadele yürütüyoruz. Türkiye bir hukuk devleti, anayasal hakların çizdiği bir çerçeve var, bu çerçeve içerisinde Adalet Bakanlığının da hareket etmesi gerektiğine inanıyoruz ve bunun için mücadele veriyoruz. Yani hukukun üstünlüğü ilkesinin tesisi gerekiyor. Bu anlamda biz de kurumsal olarak bu mücadeleyi veriyoruz ve bunun için yol- yöntem arayışındayız.”
TBB VE BAROLARA BAŞVURU
775 avukatın yaptığı başvurunun cevapsız kalması üzerine birçok ilde barolara başvuru yaptıklarını vurgulayan Şeker, mevcut hukuksuzluğa karşı baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin harekete geçmesi adına başvuru yaptıklarını ve bunun sonucu olarak gerekli adımları ileriki süreçte atacaklarını söyledi. Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmemesinin mesleki faaliyetlerinin engellenmesi olarak tanımlayan Şeker, TBB’nin ve baroların avukatların mesleki faaliyetlerini engellenmesine karşı Adalet Bakanlığına çağrıda bulunması gerektiğini söyledi.
Öcalan üzerindeki tecridin toplumun tamamını ilgilendirdiğini ve tepkinin de tüm kesimlerce yapılması gerektiğini sözlerine ekleyen Şeker, İmralı sisteminin cezaevleri başta olmak üzere yaşamın her alanına yayıldığını kaydetti. Demokrasiden, özgürlükten ve barıştan yana olan avukat ve yurttaşların söz konusu hukuksuzluğa ses çıkarmaya davet eden Şeker, tecridin kalkması halinde tüm hukuksuzlukların da ortadan kalkmasına zemin olacağını söyledi.
MA / Eylem Akdağ