AMED - Mereş merkezli depremlerin 40’ıncı gününe dikkat çeken Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu üyesi Abdussamed Ucaman, “Yanlış uygulamalar, yandaşlara menfaat sağlandığı için eksik bırakıldı, göz yumuldu… İşte bu hafızayı diri tutmak lazım” dedi.
Mereş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin bugün 40’ıncı günü. Resmi açıklamalara göre, şu ana kadar 48 binden fazla kişi yaşamını yitirirken, gayri resmi açıklamalar ise kayıpların çok daha fazla olduğunu yönünde. AKP- MHP iktidarının depremin ilk gününde hızlı refleks gösteremediğine dikkati çeken Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu üyesi Abdussamed Ucaman, iktidarın baskı yoluyla yıkımın vahametinin üstünü örtme girişimlerinde bulunduğunu söyledi. İktidarın, depremle birlikte ortaya çıkan vahamete, rantsal bir yaklaşım sergilediğini ifade eden Ucaman, “Süreç, bir taraftan iktidarın rant yaklaşımı; olaylara, topluma, ekonomiye, rantsal yaklaşımı ve toplumun tümünü, esnaf mantığıyla yönetme gibi bir sistemi mevcuttu. Bunu da kendi yandaşlarına peşkeş çekiyordu. Biz bunu orman yangınlarında, orman kesimlerinde de gördük. Şirnex, Cudi ve Dersim'deki orman kesimleri, bugün Lice ve bölgesindeki ormanlık alanların kesimi, tümüyle köylünün elinden çıkarılarak belli yandaş kesimlerin hem ağaç kesip ekolojiyi yok etme hem de bir taraftan ondan faydalanmaya girişiyor. Tam da bu dönemde bu depremin aslında böylesi bir içeriği olduğunu şu an görüyoruz” diye konuştu.
‘KAYYIM HİÇBİR ZAMAN MÜDAHİL OLMADI’
Amed’in kayyım yönetiminde olmasının dezavantaj oluşturduğunu vurgulayan Ucaman, “Kayyım politikalarının neticesinde uygulanan mevcut imar yapılarının vasıf değişikliği ile rant alanlarının oluştuğu ve depremden hemen sonra da kaçak yapılara göz yumulan bir durum söz konusu. Kayyım hiçbir zaman müdahil olmadı. Sonradan çadırlar kurulurken canhıraş bir şekilde ortalığa çıkarak, ‘Biz çadır kuruyoruz, şöyle yapıyoruz’ dediler. Dolayısıyla yerel yönetimlerin bu konuda ciddi bir katkısı olmadı. Valilik bu konuda zaruri kolaylıkları gösterebildi diyelim. Gerekli kolaylığı sağladı, diyemiyoruz” diye belirtti.
90’LI YILLARIN GÖÇÜ ETKİLENDİ
Depremin ardından oluşan maddi hasardan en çok Rezan (Bağlar) ilçesinin etkilendiğini hatırlatan Ucaman, şöyle devam etti: “Kentlerde memur insanlar yaşıyor. İşçiler yaşıyor, emekliler var, işsizler var. Dolayısıyla bir kentin bir gecede tümüyle vasfının nasıl değiştiğini görebiliyorsunuz. Yani iş insanından, öğretmeninden tutun işçisinden işsizine kadar herkes sokakta, herkes çaresiz ve herkes kurtarılmayı bekleyen bir pozisyonda. Enflasyonun yükselmesi ve ekonomik krizden kaynaklı artık orta gelirli bile diyeceğimiz kesimler kalmadı. Mevlana Halit'tir, Şeyh Şamil'dir vesaire iki üç mahalle var. Ciddi bir şekilde etkilendiler. Bir taraftan mevcut yapılaşma ile özellikle 90’lı yıllarda, köyden kente gelip sığınma amaçlı kagir yapılarla kendisine yurt yapabilen, ev yapabilen kesim, bu süreç içerisinde biraz daha etkilendi.”
NİYE ÖLÜYORUZ?
Ucaman, olası depremlere karşın tarihsel hafızadan ders çıkarmanın gerektiğini diye getirerek, sözlerini şöyle tamamladı: “Deprem doğal bir döngüdür. Yani yağmur nasıl yağıyorsa, kar nasıl yağıyorsa, deprem de böyle bir şey. Doğaldır, aslında dünyanın kendi yapısını düzenlemesiyle ilgilidir. Ve birçok şey buna göre değişiyor. Sistemler, ekosistemler, ekolojiler, mikro klima alanları, bitki çeşitlenmeleri, hayvan çeşitliliği vs. Bunların tümü buradaki sistematiğin değişmesiyle kendisini değiştirebiliyor. Aslında bu yaşatıyor. Yani doğal döngü yaşatır. Ama niye ölüyoruz? Yanlış uygulamalar, yandaşlara menfaat sağlandığı için eksik bırakıldı, göz yumuldu… İşte bu hafızayı biraz güçlendirmek ve bunu diri tutmak lazım. Ama bunun bir de inşa altyapısı var. Tüm bunları aslında birlikte değerlendirerek yeniden o hafızayı, daha güçlü bir hale dönüştürmek, bizim ileriye yönelik depremlerde hiç zarar görmeyeceğimiz sisteme dönüşebilir. Böyle bir potansiyele dönüştürebiliriz. Aksi takdirde mevcut sistemin mantığıyla gidildiği zaman bu işin dönüşmeyeceği ortada. Yani hemen depremden sonra bile süreç hala istenilen teknik, bilimsel bir noktada değil. ‘Ben yaparım olur. Onlar konuşur, biz yaparız’ mantığı oluşuyor. Bu ciddi yıkımdır. Aslında bu afettir. Bu afete karşı sistematik olarak toplumun aktörlerin oturup sistemlerini ve kendilerini örgütlemeleri lazım. Aksi takdirde ileriye yönelik yine yıkımlar bizi bekliyor.”