İSTANBUL - Kadın katliamları ve şiddetin artmasında medya, savaş oyunları, dizi ve filmlerin etkili olduğunu söyleyen avukat Tuba Torun, tüm kesimlerin ortak çabasıyla şiddete karşı farkındalığın oluşturulması gerektiğini vurguladı.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne sayılı günler kalırken, kadına yönelik şiddet ve kadın katliamları artarak devam ediyor. JINNEWS'in Ekim ayı şiddet çetelesine göre, 43 kadın ve 6 çocuk katledildi, 22 kadın ve 4 çocuk şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) Ekim ayı raporuna göre de bir ayda 48 kadın katledildi, 31 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.
HUKUK VE MEDYANIN DİLİ
Avukat Tuba Torun, artan kadın katliamları ve şiddeti değerlendirdi. Torun, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hem kadın katliamları hem de şiddetin kaynağı olduğunu vurguladı. Cinayet ve şiddet noktasında hukukta yer alan maddelerin etkin kullanılmadığını söyleyen Torun, "Hukuk, yalnızca suçları cezalandıran bir araç olmaktan öte toplumsal dönüşümü destekleyen bir yapı haline gelmeli" dedi.
Medyanın dilinin de şiddet ve katliamların artması ya da azalmasında etkili olduğuna dikkati çeken Torun, "Kadın cinayetlerinin haberleştirilmesinde, olayın yalnızca yüzeysel detaylarına odaklanmak yerine, toplumu eğiten ve farkındalık yaratan bir dil kullanılmalıdır. Zihniyet değişikliği ancak bu şekilde desteklenebilir. Haberlerde şiddeti meşrulaştıran, kadını zayıf ya da mağdur gösteren ifadelerden kaçınılmalı. Kadınların güçlü, bağımsız bireyler olarak temsil edilmesine özen gösterilmelidir" diye kaydetti.
Gazetelerde kadın cinayetlerinin "erkek cinnet geçirdi" şeklinde verilmesi ya da "kıskançlığın" katliama gerekçe yapılmasını eleştiren Torun, "Bunlarla uzun süre savaştık ve mücadele ettik. Biraz da olsa bir yol kat ettik. Ancak tam bitmiş değil. Hala medyada mağdur ile fail arasındaki duygusal bağa odaklanılıyor. ‘Sevgilisi tarafından öldürüldü’ verilerek, duygusal bağa dikkat çekiyorlar. Bunun yerine 'Evli erkek tarafından öldürüldü' denilebilir" şeklinde konuştu.
Cinsel istismar ve saldırı konularının detaylı işlenmemesi gerektiğini dile getiren Torun, "Örneğin Emin Bulut cinayetinde başının kesilmesinin görüntülerine şahit olduk. Aslında bu görüntüler maalesef ki toplumun psikolojisini etkilediği kadar, şiddeti teşvik etme ihtimali olduğu için zararları var. Bunların mümkün olduğu kadar yayılmaması gerekir” diye kaydetti.
ZİHNİYET DEĞİŞİMİ
Avukat Tuba Torun
Kadın cinayetlerine dair haberde "neden" sorusuna yanıt aranmaması gerektiğini ifade eden Torun, "Kadınların yaşadığı hayatı değil, faillerin zihniyeti teşhir edilmesi gerekir. Bizim ortadan kaldırmaya çalıştığımızı zihniyet meselesi. Dolayısıyla bu zihniyetin ifşa edilmesi lazım. Sistemin hatalarını vurgu yapılarak, bu cinayetlerin politik olduğu üzerinde durulması gerekir. Bu durumun ancak bu şekilde köklü bir sistem olduğunu belirterek, bu sorunu kökünden çözebiliriz” dedi.
CİNSİYETÇİ OYUN VE DİZİLER
Dizi ve filmlerin de şiddeti teşvik eden bir noktada olduğunu söyleyen Torun, "Televizyonda çıkan dizi ve filmlere dikkat etmek gerekiyor. Kadını güçsüz gösteren ve erkeğe muhtaç gösteren yapımların, kamusal alandan uzak kadınları o role mahkum hissettirebilir. Aynı şekilde erkeklerin güçlü ve şiddet uygulayan bir karakter olarak gösterilmesi, şiddeti meşrulaştıran bir yöntem olabilir. Aynı şekilde bir de oyunlar var. ‘Game Of Sultans’ diye bir oyun var. Oyun tamamen çocuklara hitap eden bir savaş oyunu. Bu oyunun savaş oyunu olması başlı başına bir fiyasko. Bu oyunda çocuklar 'Harem'de kadın seçiyor ve kadının giyim, kuşam ve yaşam biçimine yön veriyor. Ürkütücü derecede cinsiyetçi bir oyun. Bu, çocukların toplumsal cinsiyet rollerini yanlış bir şekilde öğrenmesine ve şiddet ya da ayrımcılığın normalleşmesine neden olabilir. Çocuklar, gördükleri her şeyi sünger gibi emdikleri için, bu tarz içeriklerin üzerindeki denetim çok daha sıkı olmalıdır. Bu noktada devlet, birincil derecede sorumludur. Aileler ve eğitim sistemi de bu sürece dahil edilmelidir" şeklinde konuştu.
'RTÜK SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRMİYOR'
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) dizi ve filmlerde gösterilen şiddete dair sorumluluğunu yerine getirmediğini söyleyen Torun, "RTÜK bunun yerine hak arayan muhalif yayınlara sürekli müdahale ediyor. Özellikle son dönemde Osmanlı dönemini anlatan diziler olduğunu görüyoruz. Orada zaten kadınlara olandan da öte çok kötü bir rol biçiliyor. Haremlerde bulunan kadınların ezilmişliğini kutsayacak bir biçimde aktaran biçimler var. Aslında kadın tarihinin çarpıtılmasıyla karşı karşıyayız" diye kaydetti.
'YASALAR ETKİN UYGULANMIYOR'
Devletin şiddete karşı sorumluluklarından kaçtığını söyleyen Torun, İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesini hatırlattı. Torun, "Ancak toplumsal bilinçlenme bakımından olumlu gelişmeler de yaşanmıştır. Kadınlar, hem devlet şiddetine hem de erkek şiddetine karşı daha bilinçli bir şekilde mücadele ediyorlar. Ancak buna rağmen kadın cinayetleri ve şiddet haberleriyle güne uyanıyoruz. Toplumun bir kesiminde ilerleme, diğer bir kesimde ciddi bir gerileme olduğu görülüyor. Kadınların korunması ve şiddetin önlenmesi için yasal düzenlemeler yapılsa da uygulamada ciddi eksiklikler devam ediyor. 6284 sayılı Kanun, kapsamlı ve detaylı önleyici tedbirler sunuyor. Ancak bu tedbirlerin büyük bir kısmı etkin bir şekilde uygulanmıyor. Uzaklaştırma kararlarının süresi altı aydan bir aya düşürüldü ve koruma kararlarının verilmesi için delil aranması gibi engeller çıkarıldı. Bu, mağdurların korunması sürecinde önemli bir zorluk yaratıyor. Elektronik kelepçe uygulamaları neredeyse hiç hayata geçirilmiyor. Bir yaşam yitip gittikten sonra alınan tedbirler zaten bir anlam ifade etmez” dedi.
25 KASIM ÇAĞRISI
Torun, 25 Kasım'ın tüm bu yaşananlara karşı bir farkındalık yaratmak için önemli olduğunu vurguladı. Torun, "Kadın hakları için hep birlikte dayanışma içinde olmalı, şiddete ve ayrımcılığa karşı mücadeleyi yükseltmeliyiz. Çünkü kadın hakları, aynı zamanda insan haklarıdır ve bu mücadelenin kazanılması, toplumun genel refahına doğrudan etki edecektir. Sonuç olarak kadınların şiddetten korunması, toplumsal zihniyet dönüşümü, hukuki düzenlemelerin etkin uygulanması ve medya, eğitim gibi araçlarla farkındalık oluşturulması ile mümkün olacaktır. Bu, yalnızca devletin değil, toplumun tüm kesimlerinin ortak çabasıyla başarılabilir."