ANKARA - MA Muhabiri Mehmet Aslan’ın yaptığı haberler nedeniyle yargılandığı dosyayı inceleyen P24, AİHM kararları ve AİHS’e işaret ederek, ceza verilmeyeceğine işaret etti.
Bağımsız Gazeteci Derneği (P24), yaptığı haberler nedeniyle gözaltına alınıp tutuklanan ve hakkında açılan dava ile cezalandırılmak istenen Mezopotamya Ajansı (MA) Muhabiri Mehmet Aslan’ın dosyasını inceledi.
Dosyayı, P24 adına Avukat Benan Molu inceledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve uluslararası normlar çerçevesinde yapılan 21 sayfalık incelemede, Gazeteci Aslan’ın 23 Nisan’da gözaltına alındığı ve 26 Nisan’da tutuklanarak Sincan F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ne konulduğu daha sonra ise serbest bırakıldığı bilgisine de yer verildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianameye ve içinde yer alan suçlamalara dikkat çekilen uzman incelemesinde, Aslan’ın yaptığı 41 haberin ve sanal medya paylaşımlarının suç olarak lanse edilmeye çalışıldığına işaret edildi. İncelemede, bu haberlerin büyük bir çoğunluğunun PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan tecrit, TSK’nin HPG’lilere yönelik kullandığı kimyasal silah ile ilgili olduğu belirtildi. Uzman incelemesinde, bu haberler nedeniyle Aslan’a “Örgüte üye olmak” suçlaması yöneltildiği ve bu kapsamda İstanbul 25’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dava açıldığına yer verildi.
‘GAZETECİLİK KORUMA ALTINDA’
Haber ve paylaşımlar üzerinden yapılan incelemede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10’uncu maddesine dikkat çekildi. İncelemede, bu maddenin “ifade özgürlüğünü” koruma altına aldığı ve Türkiye’nin de bu sözleşmeye bağlı olmayı kabul ettiğini ancak dikkate almadığına işaret edildi. İncelemede, maddede devlete yönelik saldırgan, şok edici ve rahatsız edici bilgi ve düşüncelerin de dile getirilmesinin koruma altında olduğuna vurgu yapıldı.
AİHM KARARLARINA VURGU YAPILDI
Maddede ayrıca gazetecilerin korunmasının da düzenlendiğine dikkat çekilen incelemede, AİHM’in kararlarına vurgu yapılarak, “Gazetecilerin ifade ve basın özgürlüklerini kullanmalarına karşı devletlerin bu hakların kullanımına müdahale etmeme yönünde pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Bunun nedeni, Mahkeme’nin ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için gerekli ön şartlardan biri olarak kilit öneminin altını çizdiğini hatırlatması ve devletlerin bireyler arasındaki iletişim hakkını etkin bir şekilde kullanabilmelerini sağlama zorunluluğudur” ifadelerine yer verildi.
‘CEZA İLE KARŞI KARŞIYA BIRAKILAMAZ’
İncelemede, şu ifadelere yer verildi: “Bu yükümlülük, devletlerin, ifade ve basın özgürlüklerini kullanan gazetecilerin soruşturma, kovuşturma, tazminat davaları, para cezaları ve/veya özgürlüğünden yoksun bırakan cezalarla karşı karşıya bırakılmamasını da içermektedir.
SLAPP DAVALAR GİDEREK ARTMAKTADIR
Bir hükümetin veya bir şirketin itibarını zedeleyebilecek ancak bilinmesinde kamu yararı bulunan bilgilerin ortaya çıkmasını engellemek için genellikle insan hakları savunucularına, basın kuruluşlarına ve gazetecilere karşı, bu kişileri dava süreçlerine harcanan enerji ve zaman kaybı ile cezalandırmak ve maddi zarar vererek yıldırmak, korkutmak ve iktidar sahiplerine yönelik eleştirilerinden vazgeçirmeye çalışmak için başlatılan yargısal süreçler olarak tanımlanan SLAPP davalar, Türkiye’de de giderek artmaktadır.”
‘TÜRKİYE GAZETECİLİĞİ TEHDİT OLARAK GÖRÜYOR’
Uzman incelemesinde dosya, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri belge ve bulguları üzerinden de değerlendirilmeye tabi tutuldu. Komiserin muhalifi görüşe sahip kişilerin ve eleştiri yapanların sık sık Türkiye tarafından “Devletin bütünlüğüne yönelik tehdit” olarak algıladığına dair rapor tutuğuna vurgu yapılan incelemede, raporda ayrıca gazetecilerin cezalandırılmasına da dikkat çekildiğine işaret edildi.
‘İSPATSIZ CEZA’
Komiserin tespitlerinin yer aldığı uzman görüşünde, “Komisere göre Türk Ceza Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu’nun çeşitli hükümleri ve bu kanunların Türk savcı ve mahkemelerince yorumlanma ve uygulanma biçimi, Türkiye’de ifade özgürlüğünün en ciddi ihlallerinin çoğunun temelini oluşturmaktadır. Komiser ve selefi raporlarında, yargının bağımsızlığının ve hukuk kültürünün kritik önemini vurgulamış, diğerlerinin yanı sıra şunlar gibi birçok soruna parmak basmaktadır: savcıların açıkça ifade özgürlüğü kapsamına giren konularda dava açmaktan kaçınmamaları, yargılama süresince tutuklama tedbirine çok fazla başvurulması, mahkemelerin tutuklama kararlarında yer alan ve ayrı bir caydırıcı etkiye sahip olan sorunlu gerekçeleri, başta suç örgütüne üyelik ispat edilmemişken sadece bir beyanın o örgütün amaç ve talimatlarıyla örtüşüyor sayıldığı davalar olmak üzere ifade özgürlüğü ve terör suçları ile suç örgütlerine ilişkin suçlar arasında doğru bir denge kurulamaması” denildi.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin tespitlerine de işaret edilen incelemede, “Gazeteciler, gazetecilik yaptıkları için, örgütlerle ya da dar beyle bağlantılı olduklarına dair temelsiz iddialarla ve siyasi saiklerle haklarında açılmış davalarda şiddeti ve nefreti övmeyen, teşvik etmeyen haberleri, yazıları ya da açıklamaları delil olarak gösterilerek tutuklu ya da hükümlüdür” ifadelerine yer verildi.
‘İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ENGELLENDİ’
İncelemenin devamında şu ifadelere yer verildi: “Aslan’ın bir gazeteci olarak yaptığı haberler sebebiyle gözaltına alınıp tutuklanması, hakkında dava açılması ve hakkında hapis cezası istenmesi, Aslan’ın ifade ve basın özgürlüğüne yönelik bir müdahale teşkil etmektedir. AİHM, Sözleşme’de tanınan bir hak ve özgürlüğe yönelik müdahalenin söz konusu hakkı ihlal edip etmediğine karar verirken üç aşamalı bir değerlendirme yapmaktadır: Müdahalenin hukuki dayanağı; müdahalenin meşru amacı ve müdahalenin demokratik toplumda gerekliliği ve orantılılığı.
MÜDAHALE HUKUKA UYGUN OLMALI
Uluslararası insan hakları hukukuna göre, ifade ve basın özgürlüğüne yapılan her türlü müdahale Türk hukukuna uygun olmalıdır. Söz konusu davada, müdahalenin hukuki dayanağı olarak TCK’nin 314. maddesi gösterilmektedir. TCK’de silahlı örgütün ya da örgüt üyeliğinin herhangi bir tanımı yapılmamıştır. Ancak Yargıtay’ın yerleşik içtihadıyla bazı kriterler belirlenmiştir: Silahlı bir terör örgütünden bahsedilebilmesi için, hiyerarşik yapıya, sıkı bir disipline, eylemli bir iş birliğine sahip olan, en az üç kişiden oluşan, yapısı, sahip olduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli bir örgüt olmalı, bu örgüt TCK’de belirtilen ‘amaç suçu’ işlemek üzere kurulmuş olmalı ve silahlı olmalıdır.
KEYFİLİĞE KARŞI KORUMA YOK!
AİHM’ye göre Türkiye’deki savcılıklar ve mahkemeler ‘üyelik’ kavramını çok geniş yorumlamakta, TCK’nin 314. maddesinden ceza vermek için eylemin/suçun süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk içerip içermediğinin ve belli bir hiyerarşik yapı altında olup olmadığının denetlenmesi gerekirken, bu kriterleri denetlemek zorunda kalmadan, bu kriterleri aşırı geniş yorumlayarak ceza vermektedir. Madde lafzının bu derece geniş şekilde yazılması ve yorumlanması, mahkemelerin de bu derece geniş şekilde uygulaması, kişilerin kamu otoritelerinin keyfi müdahalelerine karşı korunmasına ilişkin ye terli korumayı içermemektedir
SUÇUN UNSURLARINI KARŞILAMIYOR
Söz konusu davada TCK’nin 314. maddesinin yorumlanış ve uygulanış biçimi, suçun unsurlarını karşılamamaktadır. Bu sebeple, gazetecilik faaliyeti kapsamında ifade ve basın özgürlüğü altında korunan bu haberlerin TCK’nin 314. maddesi altında kanunun aradığı şartları taşımadığı düşünülmektedir.
YAPTIĞI GAZETECİLİKTİR
Söz konusu davada Aslan tarafından yapılan haber bakımından Aslan’ın ifade ve basın özgürlüğü hakkı ile kamu düzeninin korunması meşru sebebi arasında bir çatışma olduğu iddia edilse de, işbu görüşte yer verilen ilkeler doğrultusunda, Aslan’ın kötü niyet ile hareket ettiğini ya da topluma ulaşması için kendisini zorunlu hissettiği konular dışında herhangi bir amaç güttüğünü gösterecek bir bulgu bulunmadığı sürece P24, burada baskın olan meşru amacın gazetecilik faaliyeti kapsamında kalan kamu yararı olduğu görüşündedir.
TCK 314 SIKLIKLA KULLANILIYOR
Mevcut davada, ayrıca, gazetecilerin ifade ve basın özgürlüğü kullanımını hedef alan çeşitli müdahalelerin AİHS’nin 10. maddesi ile bağlantılı olarak 18. maddesini ihlal edebileceğine dair ciddi endişeler bulunmaktadır. P24, özellikle, yaptıkları haberler ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle gazetecilerin çok sayıda soruşturmaya, kovuşturmaya ve tehdide maruz kaldığını gözlemlemektedir. P24 tarafından Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğüne yönelik müdahalelere ilişkin hazırlanan haftalık özetlere göre, TCK’nin 314. maddesi gazetecilere karşı sıklıkla kullanılmaktadır.
YARGI TACİZİNE MARUZ KALIYOR
Aslan, daha önce 2021 yılında yine yaptığı haberler nedeniyle örgüt üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanmış, çıplak aramaya maruz kalmış, beş aylık tutukluluğun ardından serbest kalmış ve beraat etmiştir. Bu sebeple, aralarında söz konusu davanın da olduğu ve P24 tarafından gözlemci olarak takip edilmekte olan bu davalar, Aslan’ın yaptığı haberler nedeniyle susturulmak ve cezalandırılmak amacıyla yargı tacizine maruz bırakıldığı endişesini doğurmaktadır.
SUÇUN ŞARTLARI GÖSTERİLMEMİŞ
İddianamede, Aslan’ın 18 Haziran 2021 ile 17 Şubat 2024 tarihleri arasında yaptığı haberlerden 41 tanesi seçilmiş ve bu seçilen haberlerde sıklıkla Abdullah Öcalan’dan ve tecritten bahsetmesi ve bu haberleri ‘örgüte müzahir yayın’ olduğu iddia edilen Mezopotamya Ajansı’nda yapmış olması, örgüt üyesi olma suçu için karine sayılmıştır. Öncelikle, yukarıda da belirtildiği üzere, TCK’nin 314. maddesinde düzenlenen suçun oluşabilmesi için gereken şartların gerçekleştiği iddianamede gösterilmemiştir.
HABER YAPMAK ASLAN’IN GÖREVİDİR
Yapılan haberler başta Avrupa Konseyi ve CPT’nin kendi internet siteleri dahil olmak üzere ana akım diğer basın organlarında, gazetelerde, televizyonlarda ve internet sitelerinde yayımlandığı görülmektedir. Üstelik bu raporlara Hükümet temsilcileri tarafından da cevap verilmiş, bu rapor ve açıklamalar aralarında gazetecilerin ve milletvekillerinin de olduğu çok sayıda kişi tarafından defalarca dile getirilmiş, gerek haber sitelerinde, gerek televizyon programlarında gerek sosyal medyada oldukça tartışılmış ve kamuoyu gündemine taşınmıştır. Bu konuda bir haber yapmak, bir gazeteci olarak Aslan’ın görev ve sorumluluğudur. Gerçek, güncel ve kamu yararı taşıyan bu haberin kamuoyu tarafından bilinmesinde meşru bir çıkar olduğu tartışmasızdır.
Haberin içeriğinde kullanılan ifadeler, eleştirel ve hoşa gitmeyen ifadeler olsa da yukarıda yer verilen yerleşik AİHM içtihadı uyarınca, nefrete ve şiddete teşvik etmediği ve nefret söylemi içermediği için eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları kapsamında kalmaktadır ve dolayısıyla, ifade ve basın özgürlüğü kapsamında korunmaktadır.
Aslan, makul şüphe içermeyen, ilgili ve yeterli gerekçeler içermeyen delillerle ve kanunilik şartını taşımayan bir kanun maddesi ile tutuklanmıştır. Her ne kadar dava örgüt üyeliği suçlamasıyla açılsa da, örgüt propagandası yapma suçundan ek savunma istemiştir. Yukarıda yer verilen değerlendirmeler, ‘örgüt propagandası’ suçu için de geçerlidir ve bu suçlamalar altında verilecek bir hapis cezasının demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olacağı söylenemez.
HAPİS CEZASI İHLAL SAYILIR
Yukarıda anılan görüşler ve AİHM kararları ışığında P24, Mehmet Aslan hakkında açılan bu davanın ve yaptığı haber nedeniyle yargı tacizine maruz kaldığı düşünülen Aslan’a ifade ve basın özgürlüğünü kullanması sebebiyle verilebilecek hapis cezasının, Anayasa ve AİHS’de güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğü ile bu hak ve özgürlüklerin siyasi saiklerle sınırlandırılması yasağını ihlal edebileceği görüşündedir.”