ZONGULDAK - Yıllardır kömürlü termik santralleri, Filyos Irmağı'nın kirliliği ve Filyos Vadisi'nin sanayi kuruluşlarına açılmasına karşı mücadele veren Zonguldaklılar, kentin ormanlarını tehdit eden altın madeni ruhsatlarına karşı da mücadelesini sürdürüyor.
Madenci kenti olarak bilinen Zonguldak, bir yandan halk sağlığını bir yandan da çevreyi tehdit eden yeni bir saldırı ile karşı karşıya. Kömür ocaklarının bulunduğu kentte mevcut ocaklarda alınmayan önlemler her yıl onlarca işçinin ölümüne neden olurken, kentte şimdi de birçok noktada altın madenleri açılması gündemde. Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı’ya sınır olan Akçakoca’nın birçok köyüne sınır 1774 hektar ormanlık alanda altın aramak için ruhsat verilmesi ile başlayan mücadele, kentte başka birçok yere verilen maden ruhsatı ile büyüyerek devam ediyor.
Yurttaşların içme sularının üstünde açılmak istenen madenler, hem ormanları hem sit alanlarını tehlikeye sokuyor. Yine madencilik yapılacak alan dünyanın en yaşlı ağaçlarından biri olan porsuk ağacının olduğu alana çok yakın ve Alaplı ilçesinde yüzlerce yıllık ağaçların bulunduğu orman ile ve 1'inci ve 3'üncü derece SİT alanı ve Doğal Koruma Alanları içerisinde yer alacak. Alan Bizans dönemi tarihi kalıntılara sahip eser, dereler, su mağaraları ve ekolojik yapısıyla bölge halkı için çok arz ediyor.
Yurttaşlar yine yıllardır Filyos Vadisi'nde yaşanan ekolojik talan ve Çatalağzı ilçesinde bulunan termik santrallerin yarattığı kirlilik, Ereğli'deki demir çelik fabrikasının hava ve cüruf kirliliği ile mücadele ediyor.
'KİRLİLİK KARADENİZ'E AKIYOR'
Zonguldak Çevre Koruma Derneği Başkanı Ahmet Öztürk kentte yaşanan mevcut ekolojik yıkım ve altın madenlerinin olası tehlikelerini değerlendirdi. Zonguldak çok yönlü ekolojik tehdit altında olduğunu vurgulayan Öztürk, Çatalağzı ilçesinde bulunan termik santralleri ve Filyos Irmağı'nın en görünenler olduğuna dikkati çekti. Filyos Irmağı'nın etrafında akıldışı işler yürütüldüğünü kaydeden Öztürk, "Filyos Irmağı'nın kendi etrafında oluşturduğu tarımsal alanların üzerine beton dökülüp, orası endüstriyel kullanıma açılıyor. Karadeniz'in tamamı Türkiye'nin en engebeli arazi yapısına sahip bir bölge. Bu yapı içinde tarım alanlarının oluşması gerçekten çok güç. Var olan tarım alanları da kirli yatırımlara açılıyor. Filyos Irmağı Gerede'de ve Araç'tan başlamak üzere kendi etrafındaki sanayi ve evsel atıkları Karadeniz'e taşıyan bir kanalizasyon hattı gibi kullanılıyor ve ırmakta büyük bir kirlilik yaşanıyor. Tarım alanlarının yok edilmesi tehdidi var" dedi.
'KÖMÜR VE KENT EKONOMİSİ TEZATI'
Kent için en büyük sorunun yoğun bir karbon alınımı olduğunu dile getiren Öztürk, kentte bulunan termik santrallerin yıllık 10 milyon ton civarında kömür tükettiğini aktardı. Bununla birlikte eskiden yıllık 6-7 milyon ton kömür üretilen kentte artık 1 milyonun altında bir üretim olduğunun altını çizen Öztürk, "Özellikle kamucu ekonominin tasfiyesiyle birlikte Zonguldak kömür üreten kent olmaktan çıkarak kömür tüketen bir kente dönüştü. Çatalağzı, Muslu bölgesindeki termik santrallerde yanan kömürlerin yüzde 90'ı yurtdışından nerede ucuz buluyorlarsa ithal geliyor. Tüm dünyada karbon salınımının azaltılmasına yönelik faaliyet var. Karbon ekonomisinin dünyadaki tasfiye sürecinde Türkiye'de en çok etkilenecek illerin başında Zonguldak geliyor. Çünkü kent ekonomisinin önemli bir bölümü Türkiye Taşkömürü Kurumu'nda çalışan işçilere dayanıyor. Türkiye Paris İklim Anlaşması'nı imzalayarak, karbon salınımını 2050'ye kadar 0'a indireceğinin sözünü vermiş oldu. Şu bir gerçek ki dünya insanlığı artık karbona dayalı ekonomiyi bitirmesi gerekiyor. Zonguldak'ın da kendisine bir yol haritası çizmesi lazım. Ancak bu doğrultuda yapılan tek adım kömür alanlarının daralması ve üretimin azalması oldu. Bu da bölgede yoğun bir işsizliğin meydana gelmesi ve kent ekonomisinin daralmasına neden olacak" ifadelerini kullandı.
'KÖMÜRE KARŞI YİNE KARBON ÜRETEN PROJELER'
Kentte kömür ekonomisine alternatif olarak geliştirilen Filyos Vadisi Projesi olduğunu söyleyen Öztürk, "Filyos Vadisi'nde 600 hektarlık alanda oluşturulan endüstri bölgesini ikiye böldüler. Bir tarafını Karadeniz'de bulunduğu iddia edilen doğalgazın ortaya çıkarılıp, dağıtılmasını sağlayacak tesisler kurulması için Türk Petrolleri Anonim Ortaklığına devrettiler. Diğer yarısını da 2 milyon ton kapasiteli gübre fabrikası kurmak üzere Tosyalı Holding'e devrettiler. Şu an da gübre fabrikasının yürütmesinin durdurulması için açılan dava, Anayasa Mahkemesi'nde. Avrupa Yeşil Mutabakatı'nda 2026'dan itibaren karbon vergisi uygulanacak 5 temel sektör arasında gübre de var. Yani karbon ekonomisinden çıkış için sunulan projeler yine karbona dayalı projeler" diye konuştu.
'41 ASIRLIK AĞAÇ TEHDİT ALTINDA'
Kenti tehdit eden son projenin ise Alaplı ve Devrek ilçelerinde Mevera Maden isimli şirkete verilen altın madeni arama ruhsatlarının olduğunu vurgulayan Öztürk, Batı Karadeniz'de bulunan Küre ve Köroğlu ormanlarının Türkiye'nin akciğerleri konumunda olduğunun altını çizdi. En değerli doğal ormanların bu bölgede bulunduğunu söyleyen Öztürk, "Altın arama ruhsatı verilen Alaplı ormanlarında 41 asır yaşında ağaç var ve bu ağacın etrafında bin yaşın üzerinde çok sayıda ağaç var. Bu bölgede, kendi içine aldığı varlıklara ölümsüzlük iksiri sunan muhteşem bir ekosistem var. Türkiye'nin temiz havasının sağlanması açısından da önem taşıyan bu bölgeyi geleceğe hiç bozulmadan aktarmak yerine o ağaçların huzurunu bozacak, ekosistemi tahrip edecek yatırımlar yapılıyor. Yine altın aranacak yerlerde endemik türler, su kaynakları, koruma altına alınmış arkeolojik alanlar var. Bunların gözünün yaşına bakmadan arama ruhsatı verildi. Ekoloji örgütleriyle birlikte bu ruhsatlara karşı mücadele ediyoruz, davalar açtık. Zaten insanların da ciddi bir duyarlılığı var. Ümit ediyorum ki bu ormanlarımızı koruyacağız" şeklinde konuştu.
DAYANIŞMA ÇAĞRISI
Ekolojistler olarak her alanda mücadeleye devam ettiklerini belirten Öztürk, "Sorun alanlarındaki yerel halkın direnişi son derece önemli. Pek çok noktada bunları katmayı başarabildik. Çoğun bir şekilde mücadeleyi sürdürüyoruz. Elbette herkese sesleneceğiz. Ama herkes kendi yöresinde o kadar yoğun bir talanla mücadele ediyor. Ancak başta ekoloji medyası olmak üzere ülkenin bütün duyarlı insanlarının buradaki kirliliklere ve girişimlere karşı sesimizin duyulması için katkı vermesini istiyoruz" diye belirtti.
MA / Tolga Güney