AMED - "Aile Yılı" ilanını “kadın mücadelesine ideolojik saldırı” olarak nitelendiren Jineolojî Dergisi Yayın Kurulu üyesi Rojda Yıldız, karşı çıktıkları eril aile yapısını değiştirip, dönüştürerek demokratik aile mücadelesinin yürütülmesi gerektiğini söyledi.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2025 yılını “Aile Yılı” olarak ilan ederken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde “Nüfus Politikaları Kurulu ve Aile Enstitüsü” kurulması kararı alındı. Yine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordinasyonunda, “Aile Yılı” için “Maddi destek ve danışmanlık hizmetleri”, “Çocuk bakım hizmetleri”, “Doğum yardımları” başlıklarında çalışmalar planlandı.
Kadın ve çocuklar, en çok evlerde katledilirken, iktidar “aileyi güçlendirmeyi” önüne hedef olarak koydu.
KADINLAR EN ÇOK AİLEDE KATLEDİLDİ
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) verilerine göre, Türkiye’de 2024 yılında 394 katledilirken, 259 kadın ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Verilere göre, kadınların yüzde 71’i aile içinde, yüzde 42’si evli olduğu erkekler katledildi. JINNEWS’in şiddet çetelesine göre ise, 2024 yılında 358 kadın ve 43 çocuk katledildi, 221 kadın ve 31 çocuk şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.
Jineolojî Dergisi Yayın Kurulu üyesi Rojda Yıldız, AKP’nin “Aile yılı” hedefine dair değerlendirmelerde bulundu.
İDEOLOJİK SALDIRI
İktidarın “Aile Yılı” ilanını “ideolojik saldırı” olarak değerlendiren Rojda Yıldız, bu politikanın 2006 yılından bu yana katmanlı bir şekilde bugüne getirildiğini söyledi. Rojda Yıldız, “Uzun süredir 3 çocuk yapılmasına dönük yapılan çalışmaların, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılması ve 6284 Sayılı Yasa’nın hala doğru düzgün uygulanamıyor olmasının tartışıldığı bir sürecin ardından bunları yaşıyor. 2025 yılının ‘Aile Yılı” ilan edilmesi meselesinde yapılan açıklamada bir demografya vurgusu yapıldı. ‘Nüfusun giderek azaldığı’, ‘kan kaybettiği’ ve ‘yaşlandığı’ vurgusuyla ailenin güçlenmesi gerektiği belirtiliyor. Buradaki temel mesele; ne ailedeki erkek ne kadın ne de çocuk. Mevzu, demografik gelecek yani devletin milli bekası üzerinden tanımlanıyor. Devlet bekasının, sadece ‘güvenlik’ ve politikalarla değil, toplumun nüvesi olduğu söylenen aileyi dizayn üzerinden görüldüğünü biliyoruz” diye belirtti.
DEVLET BEKASI VE AİLE
Türkiye’nin son 60-70 yıldır var olan genç nüfusla övündüğünü söyleyen Rojda Yıldız, “Genç nüfus ne demek? Daha fazla askeri güç, ucuz emek gücü ve diğer ülkelerin karşısında üstünlük demektir. Masaya elinizi daha güçlü vurabilmeniz demektir. Bu yüzden aile, özellikle nüfuz kapsamında gücü kaybetmemek üzerine kurulu bir hamledir. Aile fonunun kurulması, enstitünün kurulmasına dair yapılan açıklamaların hiçbirinde kadına yönelik tek bir kelime kurulmadı. Uzun yıllardır kadın hareketleri ve örgütleri, şiddetin ifşası üzerinden aileye karşı eleştirel bir tutum takınıyor. Kendi çeperimizden baktığımızda aileye karşı bir karşıtlık söz konusu değil. Ama mevcut aile yapısı maalesef ki öyle bahsedildiği gibi huzurun mutluluğun, refahın olduğu bir ortam da değil. Aileyi, devletin bekası olma sorunundan çıkarmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“Aile Yılı” politikasına dair basılan broşürde kadın katliamları ve erkek şiddetine dönük tek bir kelime geçmediğine dikkati çeken Rojda Yıldız, şunları belirtti: “Bu aileler içerisinde maalesef ki; çocukların cinsel saldırıya uğradığı, ensest ilişkilerin çoğaldığı ve her yıl yüzlerce kadının katledildiğini biliyoruz. Gelinen noktada, aile böyle bir yere dönüşmüş durumda. Özellikle kadın ve çocukların maruz kaldığı şiddet görünmez kılınarak, inşa etmeye çalıştıkları şey kadının yokluğu.”
TEHLİKE BARINDIRIYOR
Toplumsal kriz, çatışma ve katliamların yaşandığı bir dönemden geçildiğine işaret eden Rojda Yıldız, “Bu kadar krizli bir yapı içerisinde, bunları görmeden ‘Hadi gidin evlenin’, ‘3 çocuk yapın’ demek toplumsal gerçekliğe yakın değil. Analiz metninde kadınların çok fazla boşanıyor olması ve aile sayısının gittikçe düşüyor olmasına da değinilmiş. Kadınlar bir keyfiyetle boşanmıyor. Şiddet ve baskı sonucunda birçok kadın böyle karar almak zorunda kalıyor. ‘Boşanma oranlarını düşüreceğiz’ söylemi; ‘Kadınları evin içerisinde gördükleri şiddete ikna edeceğiz, rıza edeceğiz, yaşamlarını daha da zorlaştıracağız’ demek. 2025 yılını bu kadar krizli bir süreçte ‘aile yılı’ olarak ilan etmek kadınlar için büyük bir tehlike” ifadelerini kullandı.
AMAÇ ŞİDDETİ PERDELEMEK
Amed’de yaşanan Narin Güran cinayetini hatırlatan Rojda Yıldız, “Yine geçtiğimiz günlerde Xarpêt’te bir kız çocuğunun 12 yaşında hamile olduğu haberi basına yansıdı. Bunun gibi birçok olay var. Bunlar basına yansıdığı için görebildiklerimiz. Tayyip Erdoğan 3 çocuk istiyor diye kadınlar 3 çocuk mu yapacak? Kadınlar, ‘Kim besleyecek kim bakacak?’ diye karşı çıkıyor. Bu, kadın ve çocuklar açısından şiddetin görünmez olacağı, şiddetin giderek perdeleneceği bir yıl bizleri bekliyor” diye belirtti.
DEMOKRATİK AİLE
"Aile Yılı” meselesinin kadınlar için “aileye karşıtlık” meselesi olmadığını söyleyen Rojda Yıldız, bunun karşısında ailenin değiştirilip, dönüştürülmesi mücadelesinin önemli olduğunu belirtti. Rojda Yıldız, şöyle devam etti: "Mevcut ailede ‘Reiscilik’ kültürü devam ediyor. Kadınların köleleştirilmesi, çocukların nesneleştirilmesi kültürü var. Biz ‘aile demokratikleşebilir’ diyoruz. Yapılması gereken ailede şiddet üreten mekanizmalarla mücadele etmek ve yeni bir ‘annelik kültürü’ yaratabilmektir. Bu da elbette ki sisteme karşı çok daha güçlü mücadele edip, erkeklerin değişim dönüşümünü sağlamakla mümkün. Gerekli politikalar üretilebilirse doğal bir değişim ve dönüşüm olabilir. Eğitim sisteminden sağlığa ve yerel yönetimlere birçok alanda buna dair politika üretebilirsiniz. Bunu yaparken de kadını güçlendirmek zorundayız. Bütün bu yanlış öğretiler ve bilgilerle mücadele etmek lazım. ‘Demokratik aile’ dediğimiz yapının içerisini gerçekten bir demokrasi kültürü ile inşa edebilmektir. Herkesin eşit olduğu, kararlar alındığında eşit ilişkilerin kurulacağı bir aile modeli oluşturmak gerektiğini söylüyoruz. Ailenin bir toplumsal yapı olduğunu kabul ederek, daha eşit ilişkilerin örgütlendiği daha demokratik bir aile modelini oluşturmanın mücadelesi yürütülmeli.
Ataerkil sistem, 21. yüzyılda kendini yeniden revize ediyor. Bugün sözde ileri medeniyetle anılan Avrupa ülkelerinde bile ‘Kürtaj hakkı’ tartışılıyor. Dünyayı değiştirme niyetiyle yola çıkan kadınların mücadeleleri kapitalist düzeni ürküttü ve güçlü saldırmaya başladı. Bu bir anlamıyla doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Bir kere dünya kadınlarında bir uyanış gerçekleşti. Dünya kadınları; ezildiklerini, yok sayıldıklarını, buna karşı mücadele etmeleri gerektiği fikrindeler. Şu saatten sonra ne kadar baskı geliştirseniz de dönüş yok. 21’inci yüzyılda evet saldırıların daha da artacağını görebiliyoruz. Aile meselesinin Türkiye’de bu kadar toplumsal sorun varken karşımıza çıkması da bundandır. Ancak bu saatten sonra kadınlar vazgeçmez.”
MA / Şirvan Şilan Çil