ANKARA - Siyasi tutsakların “Toplum için tehlike oluşturabilir” gerekçesiyle tahliye edilmeme durumu olduğunu ifade eden DEM Partili Zülküf Uçar, “Siyasi tutsaklar toplum için risk değil, güvencedir. Siyasi tutsaklar demokratik toplum inşasının doğal öncüleridir” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Wan Milletvekili Zülküf Uçar, Meclis Genel Kurulu’nda görüşülen 10’uncu Yargı Paketi’ne dair konuştu.
Uçar, Türkiye’de hukuk ve demokrasiye yönelik atılacak her adımın devletin kuruluş kodlarına doğru gittiğini söyledi. Bu kodların dönüştürülmesinin zorunlu olduğunu dile getiren Uçar, buna neden olarak ise “inkar”, “imha” ve “baskı”yı gösterdi. Bu üç olgu üzerinden yükselen bir siyasi hakimiyet tarzının olduğunu ancak bunu hala değiştirme ve dönüştürme imkanlarının olduğunu ifade eden Uçar, “Demokrasi adımları, eşitlik tesisi, özgürlüklere alan açma hamleleri ancak bu inkâr mirasını reddetmekle başlar ancak kardeşlik, eşitlik, özgürlükler lehine adımlar gibi vaatlerin söylendiği bir süreçte getirilen bu kanun teklifi yine maalesef ki inkâr mirasının izlerini taşıyor” dedi.
‘TOPLUMSAL TALEPLER REDDEDİLDİ’
Pakettin “ayrımcılık, tahakküm ve toplumsal taleplerin reddi” olduğunu ifade eden Uçar, “Bunlar bu teklife hâkim olmuş durumda. Türkiye kuruluşundan bu yana tedbir devleti anlayışıyla hukuk üretmiş ve uygulamıştır. Norm devleti ise ya ayırımcı olmuş ya da tedbir devlet karşısında zayıf kalmıştır. Toplumsal sorunların çözümü bu sebeple ya hukuk dışı yöntemlere havale edilmiş ya da ayrımcı normlar hukukun esası hâline gelmiştir. Bu anlayış gereği, kuruluşundan bu yana Kürt halkı, Aleviler, kadınlar, emekçiler ve daha birçok kesimin toplumsal kimliği inkâr edilmiş ve hukukunu koruma alanından dışlanmıştır; birçok kanunda olduğu gibi eldeki teklif de bunu yansıtmaktadır. Açık söylüyoruz, hukuku cezalandırmayla inşa edemezsiniz. Ceza Kanunu'nda birçok suça yine ceza artırımı öngörülüyor bu teklifte ve bu şekilde suçla mücadele edilebileceği kabul ediliyor. Devletin toplum karşısında tek vasfı terbiye etme, disipline etme ve yaptırımla baskı altında tutma olmamalıdır” diye konuştu.
‘ÇÖZÜM, SUÇUN NEDENLERİNİ YOK ETMEKTİR’
Hukuk kuralları ve caydırıcılık ile suçun önlenemeyeceğinin altını çizen Uçar, “Çözüm, suçun gerçek nedenlerini yok etmektir ve bizim için, bizim açımızdan, yıllardır mücadelesini yürüttüğümüz perspektif açısından kesin çözüm, ahlaki ve politik toplumu geliştirmektir. Bizim söylediğimiz, birey ve toplum kendi öz bilincini yaratabilir ve bu bilinçle kendi etik tercih ve normlarını inşa edebilir. Bunu başaran toplumların yukarıdan yaptırımlar ya da talimatlara ihtiyacı kalmaz. İşte bunu başaran toplum ahlaki ve politik anlamda kendini gerçekleştirebilmiş toplum demektir, bu toplumun politik bireyi ise özgür yurttaştır. Bu düzeyde kendini geliştirebilmiş olan toplum ve birey sorunlarını çözme yeteneğine de kavuşmuş olacaktır” diye kaydetti.
‘ÖZGÜR YURTTAŞ GELİŞMELİ’
Uçar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aynı zamanda, bu toplum ve bireyin öz bilinci suç ve cezayı en adil şekilde kavrayacaktır, bireyler bu öz bilince göre davranacaktır. Ahlaki ve politik toplum ve politik birey yukarıdan dayatmalar, cezalandırma yöntemleri ya da disipline edici iktidar tekniklerine ihtiyaç duymaz; bu yöntemlerin her birini özgürlük yitimi olarak kabul eder, kendi sorunlarını ahlaki ölçütlerle kendisi çözer. Bu suçu en aza indirecek olan toplumdur. Bu toplumda cezanın hükmü ve gereği kalmaz. Amacımız bu sebeple ahlaki ve politik toplumu geliştirmek olmalıdır. Ahlaki ve politik toplum özgür yaşamın kanunudur. Bu kanunun ilk kuralı ise şudur: Devlet-toplum ilişkisinde devlet özgür yurttaşın gelişmesine imkân tanımalıdır. Hukuk ancak bu bağlamda ideal rolünü oynayabilir. Zaten caydırmak, tehdit altında bırakmak, korkutmak devlet ve birey ilişkisi olamaz, bu yöntemden doğacak hukuk kuralları da hukuk sayılmaz.
TOPLUMUN SESİNE KULAK TIKATILDI
Toplumda yoğun bir beklenti oluştu. Bu beklentiyi bizzat iktidar oluşturdu, iktidarın mensubu olan AKP, AKP'nin bakanları oluşturdu. Ancak yine geldiğimiz noktada, Komisyona geldiği süreçte gördük ki yine toplumun taleplerine, toplumun sesine kulak tıkayan bir anlayış var. Bu, açık söylüyoruz ki sizler için en büyük sınavlardan biridir. Toplumda bu kadar yoğun bir beklenti oluşturduktan sonra buna cevap vermemek sizler açısından, az önce sayın Yıldız'ın da söylediği gibi, büyük bir ayıptır. Bu ayıptan utanır mısınız, emin olun, bilmiyoruz. Çekingen değil, kararlı adımlarla sorunları çözmek zorundasınız. İktidar cesur olmalıdır.
HASTA TUTSAKLAR
Öncelikle hastalık ya da engellilik nedeniyle konutta infaz imkanı öngörülen mahpusların cezaevinde tek başına kalamayacağının ATK raporuyla kesinleşmesi şartı getirilmiş, Adli Tıp Kurumu raporuyla. Devamında bu haktan faydalanma imkanı daha da zorlaştırılıyor ve bu kez mahpusların toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağının değerlendirilmesi şartı getiriliyor. Peki, bu değerlendirmeyi kim yapacak? Kolluk mu, idare ve gözlem kurulları mı cezaevi idaresi mi? Bu saydıklarımızın hiçbirinin adil bir değerlendirme yapmadığına yıllardır şahitlik ediyoruz. Bakın, zaten sağlık ve yaşam hakkı bakımından cezaevinde kalamayacağına dair rapor verilen birinin, bir mahpusun toplum için güvenlik tehlikesi oluşturabileceğine dair bir düzenlemenin bu teklife konulmasındaki mantığı nedir? Bunu iktidarınızın anlatması lazım. Tek başına yaşamını idame ettiremeyecek olan birine toplum açısından tehlikeli bir mahpus, tehlikeli bir birey bakışını ortaya koyan bu yaklaşımdan vazgeçmek lazım.
RİSK DEĞİL GÜVENCEDİR
Ağırlaştırılmış müebbet hapis suçlarını istisna kapsamına almış. Hastanın Türkü, Kürdü maalesef ki var; hastanın ırkı, sınıfı, cinsiyeti de maalesef ki var. Ve yine bu pakette bu açıkça yine yansıtılmış. Tekrar soralım: Toplumsal güvenliğe tehlike oluşturma ölçütünü kim belirleyecek? Genelde siyasi tutsaklar için kullanılır, bu ‘toplumsal güvenliğe tehlike oluşturma’ hâli. Peki, gerçekten toplumsal güvenliğe risk oluşturur mu siyasi tutsaklar? Şöyle ifade edelim: Siyasi tutsaklar toplum için zaten tutsak hâldeler. Siyasi tutsaklar zaten toplumsal hassasiyetlerinden dolayı tutsaklar. Toplumun güvenliği, eşitliği ve özgürlüğü için tutsaklar. Toplumu özgürleştirmek için hayatlarını ortaya koyanlar nasıl güvenlik riski oluşturabilir? Siyasi tutsaklar toplum için risk değil, güvencedir.
DEMOKRATİK TOPLUM İNŞASININ DOĞAL ÖNCÜLERİDİR
Siyasi tutsaklar demokratik toplum inşasının doğal öncüleridir. Bu bilinmeli, bu bilinçle hareket edilmelidir. Bakın, toplumda her bir siyasi tutsağın binlerce, milyonlarca karşılığı var. Bugün her biri tahliye edildikten sonra cezaevinin kapısında yüzlerce, binlerce insan karşılıyor. Ve her biri memleketlerine, evlerine gittiklerinde binlerce insan bu siyasi tutsakları bağırlarına basıyor ve onları her zaman söyledikleri gibi ‘Siyasi tutsaklarımız, tutsaklar onurumuzdur.’ diyor. Bu siyasi tutsaklara yönelik olan bu ayrımcı yaklaşımdan, bu pakette yansıttığınız düzenden artık vazgeçmelisiniz.”