ANKARA - Kalıcı ve onurlu bir barış için Ankara’da bir araya gelen kadınlar, Meclis’e kapısının önünde “acilen barışın hukuki zeminini oluşturmak için görev al” diyerek seslendi.
Kadınlar, Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi öncülüğünde Ankara’da buluştu. “Barış” talebiyle birçok kentten Ankara’ya gelen kadınlar Güvenpark’tan Meclis’e yürümek istedi. Ancak polis, otobüslerle parka gelen kadınların inmesine izin vermedi. Kadınların bulunduğu otobüsleri durduran polis, şoförlere “araçlarınızı bağlarız” tehdidinde bulundu. Tehdit üzerine bazı şoförler araçlarını geri çekmeye çalıştı. Kadınlar ise, otobüslerden inip yürüyüşe geçmek istediğinde bu kez şoförler, polis baskısı nedeniyle kapıları açmayarak, araçlardan inmelerine engel oldu. Ardından da araçlar Meclis'in Çankaya kapısına götürüldü.
Kadınlar buradan yürüyüşle Meclis Parkı’na geçti. Burada halay ve sloganlarla bir süre bekleyen kadınlar, daha sonra açıklama yaptı. “Kayyumlar geri çekilsin siyaset suç olmaktan çıksın”, “Kadınlar barış görüşmelerinde temsil edilsin” ve “’Terörle mücadele’ kanunu kaldırılsın” pankartları taşıyan kadınlar, sık sık, “Jin, jiyan, azadî”, “Bijî Serok Apo” ve “Savaşa hayır barış hemen şimdi” sloganları attı. Açıklamayı Türkçe Barışa İhtiyacım Var İnisiyatifi Üyesi Feride Eralp, Kürtçe ise Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Dönem Sözcüsü Zelal Anğay okudu.
‘TEKÇİ POLİTİKALAR TERK EDİLSİN’
Kürt sorununda “tekçi” ve “güvenlikçi” anlayışın terk edilmesi gerektiğini belirten Feride Eralp, “Bir halkın varlığını ve her türlü itirazı ‘terör’ olarak tarifleyen anlayışın terk edilip, demokratik, eşitlikçi bir çözüm geliştirilmesi odağında ele alıyoruz. Ancak elbette bunun daha geniş bir bağlamın parçası olduğunun farkındayız. Suriye’de, İran’da, Gazze’de, Lübnan’da yaşananlar arasında yani coğrafyaları bölüşülecek kaynak olarak gören emperyalist güçlerin çıkarlarına teslim olmamak arasında bir bağ kuruyoruz. Bugün dünyanın sessiz kaldığı Kürt, Alevi, Êzidî katliamları, Gazze’de İsrail’in süren soykırımı arasında bir bağ kuruyoruz. Yine devletin Kürt sorunu ekseninde yıllarca uygulayarak geliştirdiği kayyum gibi, her ses çıkaranı cezaevine atmak gibi baskı politikalarının bugün nasıl kapsamının genişletildiğini görüyor, deneyimliyoruz. Her gün, yeni operasyonlara, gözaltılara, belediyelerin fethedilecek cephe ilan edilmesine, sokakların ve var oluşların yasak edilmesine, Onur Yürüyüşleri’ne katılma ihtimali dahi olanların tutuklanmasına, Beyoğlu’nun ortasında polisin gözü önünde bina basan cihatçıların değil de onlara tepki gösterenin cezalandırılmasına, halka, köylüye, doğaya, işçiye düşman yasaların torbaya doldurulup geçirilmesine uyanıyoruz” diye belirtti.
Kürt sorununun barış içinde demokratik ve eşitlikçi çözümü için 3 taleple Meclis’in önüne geldiklerine dikkat çeken Ferde Eralp, şöyle devam etti: “Bu taleplerin karşılanması bir lütuf değil, demokratik bir zorunluluktur. Bugün Türkiye’de suçu iktidarın çıkarı ekseninde tanımlayan bir hukuk düzeni var. Bu, gerçek bir hukuk düzeni değil; siyasi sadakate göre işleyen bir ceza rejimi. Bu koşullar altında barışı konuşmak, barışı istemek ve çaba göstermek bile bugün değilse yarın suç olabilir. Çünkü dün barış için mücadele eden arkadaşlarımız bugün cezaevinde ya da yargılanıyor. ‘Savaş son bulsun’ demek, hatta 'savaş' demek bile iktidarın o anki yaklaşımına bağlı olarak ‘terör propagandası’ sayılabiliyor. Terörle Mücadele Kanunu tam da bunun aracı. Bir yandan süreç yürüten iktidar, öte yandan Kürtlerin belediye meclisinde temsil edilmesi diye bir suç uydurabiliyor.
SINIR ÖTESİ OPERASYONLAR DURDURULSUN
Bugün PKK kendini feshettiğini ve silah bıraktığını açıkladı. Hatta önümüzdeki günlerde bir grubun törenle silah bırakması için hazırlık yapıldığını basından okuyoruz. Ancak sınır ötesi operasyonlar durmadı, durmuyor. PKK bu nedenle ateşkes halinde olmasına rağmen kayıplar verdiğini defalarca açıkladı. Sınırın öte yanında savaş politikasını sürdürmenin ağır bir sonucu daha dün ve önceki gün 12 askerin metan gazı zehirlenmesi sonucu Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarında hayatını kaybetmesi oldu. Bu ölümlerin sindirilebilir, kabullenilebilir bir yanı yok. Bu ve benzeri sınır ötesi operasyonlar kanın durması için artık hiçbir cenazenin gelmemesi, kimsenin dostunun, evladının, sevdiğinin, yasını tutmaması için bir an önce durmalı.
SAVAŞ KOŞULLARINDA BARIŞ OLMAZ
Açıkça söylüyoruz; barışı savaş koşullarında, savaş diliyle, savaş araçlarıyla inşa edemezsiniz. Bu barış değil, barışı savaş için araçsallaştırmak olur. 10 yıl önceki çözüm süreci sırasında da bir yandan müzakere masası kurulmuşken diğer yandan kalekollar inşa edildi, sınır illerine ağır askeri sevkiyatlar yapıldı. Bu nedenle kadınlar, çocuklarıyla birlikte mahallelerinde, evlerinin önünde ağır silahlı askerlerle yaşamak zorunda bırakıldı. Yalnızca kamusal alanda değil, evlerinin içinde dahi sürekli gözetim altında kaldılar. Mahremiyet, özgürlük ve güvenlik tamamen ortadan kalktı. Tam da bunun sonucunda üniformalarından, devletin otoritesinden güç alan özel harekatçıların, uzman çavuşların, korucuların, bekçilerin genç kadınlara, kız çocuklarına tacizleri, cinsel şiddeti veya cinsel şiddet tehdidi, bunun sonucunda yaşanan intiharlar arttı. LGBTİ+lar için sokaklar iyice güvensiz hale geldi. Bugün Şırnak’ta bir uzman çavuşun çocuklara yönelik cinsel istismarını konuşuyorsak, bu bir tesadüf değil.
KAYYIM CUMHURİYETİ
Normal bir hukuk düzeninde, seçilmişlerin yerine atanmışların geçmesi; üstelik atanmış kişilerin tüm yetkiyi keyfi biçimde kullanması düşünülemez. Bu uygulama, sadece hukuk dışı değil, aynı zamanda toplumsal barışın ve demokratik yaşamın temellerine de kast ediyor. 2016’dan beri ülke bir kayyum cumhuriyetine dönmüş durumda. HDP’nin seçildiği tüm kentler ve ilçeler 8 yıl boyunca seçilmişler tarafından değil kayyumlar tarafından yönetildi. Kürtlere açıkça sizin seçme hakkınız yok dendi. Bugün yine 13 belediyeyi kayyum olarak atanmış valiler ve kaymakamlar yönetiyor. Şişli’de de, Van’da da bu irade gaspını kabullenmiyoruz. Ayrıca bu 13 belediyenin haricinde de 12 belediye başkanı tutuklu. Daha yola çıkmak üzere hazırlıklarımızı yaparken Adana, Antalya ve Adıyaman büyükşehir başkanları gözaltına alındı. Yerel iradeyi yok sayarak demokrasi ve barış inşa edilmez.
TERÖRLE MÜCADELE KANUNU KALDIRILMALIDIR
Kadınlar olarak çok iyi biliyoruz; kayyum sadece bir idari müdahale değildir. Kadınların yıllarca mücadele ederek kurduğu sığınaklar, danışma merkezleri, eşitlik birimleri, kadın kooperatifleri ve daha birçok hayati yapı, bir gecede kayyumlar tarafından kapatıldı ya da işlevsizleştirildi. Eşbaşkanlık sistemi ortadan kaldırılarak, kadınların siyasete katılımı sistematik biçimde yok sayıldı ve engellendi. Üstelik tüm bunlar ‘terör’ gerekçesiyle, muğlak ve keyfi suçlamalarla yapıldı. Sanki kadınların eşitlik mücadelesi, şiddete karşı dayanışması, kendi kentini yönetme iradesi, eşbaşkan olabilmesi bir güvenlik tehdidiymiş gibi. Şimdi baskı ve tehdit arttıkça CHP belediyelerinde de örneğin, en önce ‘toplumsal cinsiyet eşitliğini’ savunmak, buna yönelik politika ve hizmet üretmek zorlaşıyor. Bu nedenle Terörle Mücadele Kanunu kaldırılmalıdır.
‘MECLİS ACİLEN GÖREV ALMALI’
“Bu üç talep yalnızca barışa barış isteyen kadınların talepleri değil. Türk Ceza Kanunu’ndaki kadın düşmanı uygulamaları, LGBTİ+ların yaşam hakkına ve bunun üzerinden siyaseti dizayn etme çabasını, üniformalıların cinsel şiddetini, yargının bağımsız olmamasını, eğitimdeki eşitsizliği, zorla yerinden edilmeleri, köy boşaltmalarını, kayıpları ve kayıp yakınlarını, KHK’larla yaratılan güvencesizliği, yoksulluğu, adaletsiz bütçeyi, ekolojik yıkımı kabul etmiyoruz. Feministler, Kürt kadın hareketi, kadın örgütleri ve kadın hareketinin farklı bileşenleri olarak, ‘barışa ihtiyacım var’ diyen kadınlar olarak bugün Meclis’in önünden hem Meclis’e hem kamuoyuna bir kez daha sesleniyoruz; Meclis acilen barışın hukuki zeminini oluşturmak için görev almalı. Bunu hep birlikte talep etmeliyiz. Barış için siyaset suç olmaktan çıkmalı, siyasi tutsaklar özgür kalmalı, kayyumlar ve buna imkan veren KHK geri çekilmeli, sınır ötesi operasyonlar durmalı. Bunlar için hemen bugün harekete geçilmeli. Silahlar susarken militarizmin, şiddetin, eşitsizliğin sürdüğü özgürlüklerin yok edildiği bir ‘barış‘ı kabul etmiyoruz. Kürt halkının da, kadınların da, köylülerin de, işçilerin, emekçilerin, LGBTİ+ların, Alevilerin de, tüm ezilen kesimlerin eşit olduğu, hukukun bir avuç imtiyaz sahibi için değil hepimiz için işlediği, sahici, kalıcı ve toplumsal bir barış istiyoruz.”
KADIN MİLLETVEKİLLLERİNE SESLENİLDİ
Ardından konuşan siyasetçi ve TJA üyesi Gültan Kışanak, Meclis’teki her bir kadın milletvekiline ayrı ayrı seslendiklerini söyledi. Gültan Kışanak, “Meclis’te olmak halkın iradesiyle seçilmek, bu Meclis’e gelmek sorumluluk almaktır. Bu ülkenin en büyük sorunu, anaların yüreğini dağlayan, savaşın yarattığı acılardır. Buna son verme sorumluluğu sizin üzerinizdedir. Bu sorumluluk bizleri bugün burada bir araya getirdi. Burada genç kadınlar var, evladını yitirmiş analar var, burada kadınların vicdanının sesi var. Sizleri de yüreğinizi ve vicdanınızın sesini dinlemeye davet ediyoruz. Daha iki gün önce 12 genç insanın yaşamını yitirdiğini yapılan açıklamalardan öğrendik. Bu ülkede askerler, gerillalar, sivil insanlar çok acı çekti. Toprağa binlerce canı gönderdik artık yeter diyoruz. Bir tane daha canı yitirmeye tahammülümüz yok. Bu ülkede barış halayları kurmak istiyoruz. Yan yana eşit ve kardeşçe yaşayabiliriz. Bunun imkanlarını yasalarla açığa çıkarma sorumluluğu da Meclis'tedir. Bugün başlayan bir süreç var. Tek taraflı olarak PKK kendini feshetme ve silahları bırakma kararı aldı. Bunun gereklerini de adım adım yerine getiriyor. Meclis’in’de hepimizi, anaları temsil eden Meclis’in sorumluluk alması, bir an önce silahların devreden çıkması için gereken yasal düzenlemeleri yapması gerekiyor. Bu yasal düzenlemeler hepimize özgürlük alanı açacaktır. Özgürlük yasaları çıksın istiyoruz. ‘Siyaset suç olamaz, demokratik siyasetin önünü açalım’ diyoruz. O zaman demokratik siyaset özgürlükle yürütülebilir. Cezaevindekilerin, dağdakilerin, yurtdışına gitmek zorunda olanların herkesin gelip demokratik siyasete katılmasının önünü açacak yasal düzenlemeleri yapma sorumluluğu vardır” ifadelerini kullandı.
KALICI VE ONURLU BARIŞ
Barışı bir gün, bir ay veya bir yıl değil ömür boyu yaşamak istediklerini dile getiren Gültan Kışanak, “Kalıcı barışı inşa etmek istiyoruz. Bu barış yolundan artık dönülmesin, toplumsal barışın köprüleri gönülden gönüle kurulsun istiyoruz. Biz kadınlar biliyoruz çok büyük özgürlük ve demokrasi sorunlarımız var, bunların hepsini bir anda çözmeyeceğimizi de biliyoruz. Demokrasi bir mücadele yolculuğudur. Her zaman egemen olmak isteyen otoriter rejimler kurmak isteyenler olabilir. O yüzden demokrasi mücadelesi bizim için ilkeseldir. Bir an önce geciktirmeden, savaş politikalarını gündemimizden çıkaracak kalıcı barışa giden yolun önünü açacak yasal düzenlemelerin yapılmasıdır. Kadınlar bulunduğumuz her yerde mahallede, iş yerinde birinci gündemimiz kalıcı ve onurlu bir barıştır. Bu yolu yürümeye kararlıyız.”