İZMİR - Yaşanan sıcaklıkların yanlış şehirleşme, fosil yakıt tüketimi gibi nedenlerden kaynaklı ölçülenden daha fazla hissedildiğini kaydeden Meteoroloji Mühendisleri Odası İkinci Başkanı Ahmet Köse, şehirlerin meteorolojik parametrelere göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini vurguladı.
Basra ve Afrika üzerinden gelen sıcak hava dalgası, özellikle Marmara ve Ege kentlerinde yaşamı olumsuz şekilde etkilemeye devam ediyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM)'nün yaptığı açıklamaya göre bazı illerde sıcaklıkların 40 derecenin üzerine çıkması beklenirken, hissedilen değerlerin daha da yüksek olacağı tahmin ediliyor. MGM bazı bölgeler için kırmızı kodlu uyarı yayımlarken, sıcaklıkların 27 Temmuz'a kadar çok yüksek olması bekleniyor.
İstanbul başta olmak üzere Marmara ve Ege bölgelerinde sıcak hava dalgası, adeta sauna etkisi yaratırken, İstanbul’da sıcaklık 23 Temmuz'da 42 dereceye kadar çıktı. Fakat nemin etkisiyle hissedilen sıcaklık 56 derece olarak ölçüldü. Yine İzmir başta olmaz üzere Ege kentlerinde de hissedilen sıcaklık 50 dereceye çıktı. Meteorolojik hava durumu platformu Hava Forum ise yaptığı açıklamada Marmara ve Ege’de yaşanan sıcaklık artışını “termo şok” olarak nitelendirdi. Açıklamada, başta İstanbul, İzmir, Bursa olmak üzere Marmara ve Ege bölgesinde sıcaklığın anormal şekilde yükseldiği belirtildi.
'YANLIŞ ŞEHİRLEŞME SICAKLIĞI ARTTIRIYOR'
Meteoroloji Mühendisleri Odası İkinci Başkanı Ahmet Köse ile yaşanan sıcaklıkların etkisi, nedenleri ve alınması gereken önlemleri konuştuk. Öncelikle tanımı doğru koymak gerektiğini belirten Köse, "İklim krizi değil küresel ısınma ve iklim değişikliği diyoruz. İklim değişir, krizi insanlar çıkarıyor. Çünkü şehirleşmeyi, alt yapıyı yanlış yapıyoruz. Gereğinden fazla şehirleşiyoruz. Dolayısıyla şu an yaşanan sıcak hava dalgası insan kaynaklı yaşanıyor. Örneğin İstanbul Maslak'ta 23 Temmuz'da en yüksek sıcaklık 39 dereceydi. Hemen 1 kilometre ötesindeki Belgrad ormanında da 39 derece. Ama Maslak'ta hissedilen sıcaklık Belgrad Ormanında hissedilenden 10 derece daha fazla. Şimdi ki durumda Afrika üzerinden kopan bir sıcak hava dalgası, Balkanlar üzerinden Marmara ve Ege bölgesini çok fazla etkiledi. Bir taraftan Muson üzerinden gelen bir taraftan Afrika üzerinden gelen sıcak hava dalgası sebebiyle sıcaklar birbirinin üstüne bindi. Böyle olunca Adana, Diyarbakır gibi kentlerde uçaktan indiğiniz anda size fön makinasıyla sıcak hava üflenmiş gibi hissedilir. Şu an İstanbul'da yaşadığımız sıcaklıklar o sıcaklıklar. İstanbul gibi şehirlerin dezavantajı şehirleşmenin ve nem oranının çok fazla olması. Kuru sıcak ve nem ile birlikte daha fazla sıcaklık hissediyoruz. O yüzden son günlerde İstanbul'da Urfa sıcağı yaşanıyor" dedi.
ASFALT VE BETONUN ETKİSİ
MGM'nin hava tahminlerinin yüzde 95 doğrulukla yüksek bir tahmin olduğunu belirten Köse, ama MGM'nin bağlı olduğu Dünya Meteoroloji Örgütü'nün kriterinin sıcaklığın gölgede ölçüldüğü üzerine olduğunu kaydetti. Gölgede ölçülen 39 derece sıcaklığın beton ve asfalt yüzeyinde 60 dereceye kadar çıktığını dile getiren Köse, "Cam giydirme binaların etkisi bilimsel çalışmalarda çevresini 3 derece daha fazla ısıtıyor. Örneğin Maslak cam giydirme binalarla dolu. Bu çalışma sonucuna göre, 39 dereceyi 42 derece hissediyorsunuz. Bir de güneş altına çıkılınca 10 derece daha üzerine ekleniyor ve 52 derece hissediliyor. Bu tamamen cam giydirme binalarla şehrin her tarafını betona, asfalta boğulmasıyla alakalı. Şehirleşme gereğinden fazla oluyor, alt yapı buna uygun yapılmıyor, şehirlerde nefes alacak yeşil alanlar bırakılmıyor. Bunun için de şehir hava almıyor. Vatandaşları uyarmak istiyoruz; Bizim verdiğimiz sıcaklık gölgede ölçülen sıcaklık. Bunun hissedilen sıcaklık etkisi oldukça fazladır" diye belirtti.
'FOSİL YAKIT KULLANIMI DA ETKİLİ'
Küresel ısınmaya yanlış şehirleşmenin yanı sıra karbon salımının da etkisinin olduğunu kaydeden Köse, fosil yakıt tüketiminin etkilerine değinerek, "Fosil yakıt salındığı için doğada bunlar birikiyor ve battaniye gibi üzerimizi örtüyor. Yerden çıkan sıcak hava atmosfere gidemiyor, geri geliyor. Böylece de sıcaklık artıyor. Köylere gittiğiniz zaman çatılarda hava bacası vardır. Yaz geldiği zaman baca kapağı açılır, ısınan hava yükselir, yerine daha serin hava gelir ve doğal klima görevi görür. Şehirlerde apartmanlardaki hava bacalarını kimse açmıyor. Perdeyi çekmez. Evin içi çok fazla ısınmasın ki çok fazla enerji harcama. Cam giydirme binaların ısıtma ve soğutma dereceleri Ortaçağda yapılan binaların eşdeğerinde. Yani ne ısıtmayı ne de soğutmayı doğru düzgün yapamıyor. Binaları sürekli ısıtmaya, soğutmaya çalışıyoruz. Bunu yaptığın sürece atmosfere sürekli sera gazı salınıyor. Tüketim çılgınlığı da var. Bu ürünlerin üretilmesi için harcanan enerji ve salınan sera gazları var. Bunlara dikkat edilmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı.
'SONUÇLARINI YAŞIYORUZ, YAŞAMAYA DEVAM EDECEĞİZ'
Sıcaklık ortalamalarının sürekli yükselmesinin normal bir durum olmadığını kaydeden Köse, şöyle devam etti: "Yaşanan durumun etkilerini buzul erimesi olarak görüyoruz. Fırtınaların sıklığı ve şiddetinde görüyoruz. Fırtına sıklığında yüzde 30'a yakın bir artış var. Meteorolojik hadiselerin başında gelen seller ve taşkınların sıklık ve şiddet frekans eğrisi değişti. Bu eskiden 24 saatte düşen 24 kilogram yağış, şimdi bir saatte düşmesi anlamına geliyor. Bu da şehir sellerine neden oluyor. Yine orman yangını sıklığı ve şiddetinde artış var. Öte yandan 23 Haziran-2 Temmuz arasında Milan, Barcelona, Londra, Madrid, Atina, Budapeşte ve Zagreb çevresinde hava sıcaklığı mevsim normallerinin 1 ile 4 derece üzerindeydi. Bu zaman diliminde 2 bin 300 kişi ölmüş. Bunların bin 500 kişisi sıcak hava dalgası sebebiyle ölmüş. Burada ölenlerin yüzde 88'i 65 ve üstü yaş insanlar. Sonuçlarını bu şekilde görüyoruz. Dolayısıyla doğa bize ayak uydurmaz, bizim doğaya ayak uydurmamız lazım. Şehirleri meteorolojik parametrelere göre yeniden planlamamız lazım. Bunları yapmıyoruz, iklimi günah keçisi ilan ediyoruz. İklim değişikliğine uyumu beceremezsek bunu çözemeyeceğiz."
'İŞİMİZ OLMADIĞI SÜRECE DIŞARI ÇIKMALAYIM'
Yaşanan duruma karşı alınması gereken önlemleri sıralayan Köse, "Köylülerden ders almayı unuttuk. Bizi rahatsız etse de bu sıcaklara doğanın ihtiyacı var. Üzümler, erikler, zeytinler, tarladaki meyve, sebzeler olgunlaşacak ve hasat edilecek. Köylüler gün ışımaya başladığı zaman tarlaya gidip, 10'a kadar çalışırlar, sonra sıcaklarda eve çekilip, akşamüstü tarlaya tekrar giderler. Şehirlerdeki insanlar işi yoksa bile dışarı çıkıyor. Üstelik onlar yeşil alan içinde buna dikkat ediyor. Biz beton yapıların arasında bunlara dikkat etmiyoruz. Sıcak hava dalgası geldiği zaman öncelikle ağır ve yağlı yiyeceklerden uzak durmalıyız. Gölgede, bol su tüketerek zaman geçirilsin. Barajlarımızda sonsuz su kaynağımız yok. Su kullanımına dikkat edilmeli. Ultroviole ışınların zararlarından korunmak için 10.00 ile 16.00 saatleri arasında dışarı çıkmayalım. Çıkıyorsak da 15 dakikadan fazla güneş ışığına maruz kalmayalım. Ayrıca orman yangınlarına karşı ormanlık alanlarda dikkatli davranalım" diye konuştu.
MA / Tolga Güney