'Iğdır S Tipi Cezaevi'nde özel bir politika izleniyor'

img

ÎDIR- Kendisinden sonraki 6 cezaevi için pilot seçilen Iğdır S Tipi Cezaevi'nde son dönemde 5 tutsak şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. DEM Parti’li Yılmaz Hun, "Orada özel bir politika izleniyor" dedi. 

S Tipi Cezaevi'nde uygulamaya konulmasında pilot olarak seçilen Iğdır S Tipi Kapalı Cezaevi'nde son yıllarda 5 tutsağın şüpheli ölümü kamuoyuna yansıdı. 2017'de yapılan tutsakların şüpheli ölümü ve hak ihlalleriyle gündeme gelen Iğdır S Tipi Kapalı Cezaevi, sonrasında yapılan 6 cezaevi için ilk uygulama modeli olarak seçildi. Iğdır S Tipi mimarisi ve uygulaması dikkate alınarak 2021'den Manavgat, Antalya, Bodrum, Kırşehir Kavak ve Çarşamba olmak üzere birçok S Tipi Cezaevi yapıldı. Modül hücreleri banyo-tuvalet ve mutfak tezgahıyla birlikte 12-13 metrekare büyüklüğünde olan cezaevi koğuşları, güneşlik denilen ve apartman boşluğuna benzeyen boş alana açılan tek bir pencereye sahip. Bu pencere de çelik ağlarla kapatıldığı için koğuşlarda gün ışığını ve gökyüzünü görmek mümkün değil. 
 
Bu cezaevlerinde tutsaklar ağırlaştırılmış müebbet cezası almamalarına rağmen günlük sadece 1,5 saat havalandırmaya çıkabiliyor. Cezaevlerindeki 3 kişilik hücreler ise hücre içerisinde kurulan kameralarla izleniyor. 
 
5 KİŞİNİN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜ
 
Hücre içinde kurulan kameralara rağmen son yıllarda Ümit Acar, Sezer Alan, Sinan Kaya, Ercan Çakar ve 29 Ekim 2024 tarihinde Adnan Karayiğit şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. "intihar" ya da "hastalığa bağlı ölüm" olarak kayıtlara geçen ölümler ise hem yakınları hem de insan hakları savunucuları tarafından "şüpheli" olarak değerlendiriyor. Iğdır S Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan tutuklu Ercan Çakar 25 Mayıs 2024'te yaşamını yitirdi. Çakar'ın babası Ahmet Çakar, 25 Mayıs’ta cezaevi idaresi tarafından kendilerini arandığını ve oğlunun intihar ederek yaşamın son verdiğini söyledi. “İntihar” haberinden 5 gün önce kendisiyle görüşmeye gittiğinde durumunun iyi olduğunu anlatan baba Çakar, görüşmede oğlunun kendisine söylediği sözleri hatırlattı. Çakar, "Bunlar (gardiyanlar) beni öldürecekler, başıma bir şey getirecekler. Burada bana işkence yapılıyor, kolumu kırdılar. Eğer bana bir şey olursa cezaevi müdürü başta olmak üzere burada bulunan gardiyanlar sorumludur. Oğlumun vücudunda işkence izleri vardı. Vücudunun sağ bölümünde el izi, sırtında boydan boya kırmızılık, boynunda ise kırmızı rengi gittikçe siyahlaşıyordu. Bunların tümü işkence bağlı oluşan belirtilerdi" şeklinde anlattı.
 
'İNTİHAR ETTİ' DENİLEN TUTUKLU AİLESİNDEN KIYAFET İSTEMİŞ
 
"İntihar etti" denilen tüm ölümlerde yaşamını yitirenler aileleri ile son konuştuklarında öldürüleceklerini söylemeleri ise duruma ışık tutuyor. 29 Ekim 2024 tarihinde ailesi aranarak intihar etti denilen, Adnan Karayiğit bir hafta önce ablasıyla konuşmasında ölümle tehdit edildiğini söylediği, telefonların dinlendiğini bu yüzden tehdit eden kişi veya kişilerin ismini veremeyeceğini söylemişti. Bu konuşmadan bir hafta sonra ailesi aranarak çocuklarının intihar ettiği iletildi. Adnan Karayiğit’in son telefon görüşmesinde, aile fertlerinden ayakkabı, kıyafet isteyen sonradan intihar etmesi de intihar iddiasına dair şüpheleri arttırıyor. 
 
  TECRİT VE İŞKENCEYE KARŞI AÇLIK GREVİNE GİRDİ
 
Şüpheli intihar vakalarının, işkence, kötü muamele ve hak ihlallerinin sürekli olarak kamuoyuna yansıdığı Iğdır’da son olarak açlık grevi ile gündeme gelmişti. 1 Ağustos 2024 tarihinde Faysal Çiçek idarenin işkence, tecrit, kötü muamele ve insan onurunu küçük düşürecek davranışlarından kaynaklı süresiz dönüşümsüz açlık grevine girdiğini açıklamıştı. Tansiyon, kan ve kilo testleri yapılmayan Çiçek ile yapılan görüşmelerin ardından açlık grevi eylemine son verdi.
 
BAKANLIK YANIT VERMİYOR
 
Konuyu gündeme taşıyan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Îdir Milletvekili Yılmaz Hun'un kötü muamele ve ölümlerle ilgili verdiği soru önergelerini ise cezaevlerinin sorumluluk alanında bulunduğu Adalet Bakanlığı tarafından yanıtsız bırakılıyor. Iğdır S Tipi Cezaevi'nde 5'inci ölümün yaşandığını hatırlatan Hun, "Tutuklarla yaptığımız görüşmelerde tüm tutsaklar adli ve siyasi tutsaklar cezaevi kurulduğu günden bugüne ciddi hak ihlallerine maruz kaldı. Özel bir politika izleniyor orada. Iğdır S Tipi Cezaevi'nde daha önceki yaptığımız görüşmelerde işkenceden tutun, süngerli odadan, tekli odada tutma, kantin inşaat ihtiyaçlarının karşılanmaması ve fiziki işkenceye kadar varan çeşitli hak ihlallerinin yaşatıldığı bir merkez haline gelmiş durumda" ifadelerini kullandı. 
 
DARP, İŞKENCE, HAK GASPI
 
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde sürgün cezaevi olarak tanımlanan bir cezaevi olduğunu ifade eden Hun, Türkiye’nin hemen her yerinden tutsakların getirildiğini söyledi.  Iğdır S Tipi Cezaevi'nin özel olarak tasarlanan bir cezaevi olduğunun altını çizen Hun, "Tutsaklar, tehdit ediliyor, darp ediliyor, işkenceye maruz kalıyor, hakları gasp ediliyorlar ve bunlara karşı çıktıklarında da ise çeşitli yaptırımlarla karşı karşıya kalıyorlar. En son bir tutsak Iğdır Cezaevi’nde açlık grevine girdi, sonradan talepleri yerine gelmeyince de ölüm orucuna girmek zorunda kaldı. Bu işkence merkezinde tutsaklar, ölüm orucunu bile göze alabilecek durumu gelmişler. Bizler bu işkence vakalarının tutsaklarını beyanlarının ve bu ölümlerinin aydınlatılması için bakanlığa defalarca soru önergeleri verdik. Bunun aydınlatılması, cezaevindeki şikayetlerin incelemesi için bir komisyon oluşturmasını önerdik, fakat ısrarla tüm taleplerimiz reddedildi" diye konuştu. 
 
BİLGİNİN DIŞARIYA YANSIMASINA ENGEL
 
Tecrit politikasının her geçen gün daha da derinleştirildiğinin belirten Hun, pandemi süreciyle beraber cezaevinin adeta bir kuyuya dönüştürüldüğünü ifade etti. Hun, tutsakların spor faaliyetleri, okuma saatleri, havalandırma ve bir araya gelme haklarının kısıtlandığını ya da tümüyle engellendiğini söyleyerek, "Çok basit nedenlerle aile görüşleri engellemekte. Tutsakların ailelerine telefon görüşmelerinde söylediklerinde de anlaşılacağı gibi mobbinge ve tehdide maruz kalıyorlar. Cezaevi içinde yaşadıkları sorunları, dışarıya yansıtmalarını engellenmeye çalışılıyor. Tutsaklar uzun bir zamana yayılmış bir ölüme maruz kalıyorlar. Bu hukuksal olarak toplumun AKP-MHP’nin yönetsel anlamda geldiği noktayı gösteriyor, çürümenin geldiği noktayı gösteriyor. Türkiye’de adaletin ve demokrasinin geldiği noktayı gösteriyor" ifadelerinde bulundu. 
 
MA / Ruken Polat