Düzkan: 1987’deki ‘Gelecek kadındır’ sloganı bugün hayat buluyor

img

MUĞLA - Kadınların geleceği kuracak dinamiklerden biri olduğunu belirten feminist yazar Ayşe Düzkan, “Kadın hareketi, seçim ittifakı ya da kurulacak masalarda oturacak bir kurum değildir ancak siyaseti etkileyebilecek bir güçtür” dedi. 

İktidar ve muhalefetin seçim sürecine girdiği ülkede, kadına yönelik şiddet ve katliamlar ise kamuoyunun değişmeyen gündemi olmaya devam ediyor. Önleyici politikalar bir yana koruyucu mekanizmaların bir bir kaldırıldığı bir süreçte her şeye rağmen kadınlar, sokaktan çekilmedi, itirazlarını yükseltti, toplumsal muhalefetin en dinamik gücü olduğunu gösterdi. Kadın hareketi, ortak mücadele deneyimi biriktirdi. Feminist yazar Ayşe Düzkan, kadının gündemi ve ülkedeki gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu. 
 
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ 
 
Türkiye'de son iki yıla damgasını vuran en önemli gelişmenin AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından hedef alındıktan sonra kaldırılan İstanbul Sözleşmesi olduğunu belirten Düzkan, “Sözleşmeden çekilmesi, çok önemli değil. Çünkü kadın hareketi bu sözleşmeyi öyle sahiplendi ve kararlılıkla savundu ki AKP sonrası hangi iktidar gelirse gelsin, İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmek zorundadır. Aksi mümkün değil. Dolayısıyla bunun geçici bir şey olduğunu düşünüyorum" dedi. Dünyanın her yerinde kadınlara yönelik saldırıların arttığını ancak buna karşı mücadelenin de yükseltildiğinin altını çizen Düzkan, Türkiye’de de durumun farksız olmadığını söyledi. Düzkan, “Dinci ideoloji, kadınları ikinci sınıf görüyor. Mücadeleyle kazanılan kazanımlar ve kadının varlığı yok sayılıyor. İktidara gelindiği günden bu yana aynı şey LGBTİ+ hareketi için de yapılıyor. Bu insanların varlığı da gayri meşru gösterilerek, hakları yok sayılıyor ve ‘öldürülebilecek insanlar’ olarak gösteriliyor" ifadelerini kullandı.
 
DEĞİŞİMİN GÜÇLÜ DİNAMİĞİ
 
Ortadoğu başta olmak üzere birçok bölgede güçlü kadın hareketlerinin olduğuna dikkat çeken Düzkan, Kürt kadın hareketinin bunlardan biri olduğunu söyledi. AKP iktidarının saldırıların önemli bir kısmını Kürt kadın hareketine yönelttiğini ifade eden Düzkan, “Var olan tüm saldırılara rağmen kadın hareketinin, Türkiye de geleceği kuracak dinamiklerden biri olduğuna inanıyorum. Çünkü kadınlar bugün dünyadaki pek çok farklı dinamiğin başoyuncusu haline geldi. Ulusal kurtuluş mücadeleleri ve özellikle Kürt kadın hareketinde bunu görüyoruz. Zaman zaman emek hareketlerinde de en ön safta yer alıyorlar. Dolayısıyla gerçekten 21’inci yüzyıl, sömürünün ve baskının olmadığı bir yüz yıl olacaksa bunun mimarlarından biri hem teker teker kadınlar hem de kadın hareketi olacaktır” dedi.
 
SİYASETİ ETKİLEYEBİLECEK BİR GÜÇ 
 
Türkiye'nin içerisinde bulunduğu siyasi ve ekonomik krize değinen Düzkan, siyasi partiler arasında yapılan ittifak görüşmelerine dair şunları söyledi: "Türkiye’de kadın hareketi, seçim ittifakı ya da kurulacak masalarda oturacak bir kurum değildir. Ancak kadın hareketi, taleplerini çok farklı alanlarda ifade ettiği için iktidara kim gelirse gelsin, kadınların taleplerini öncelemek zorundadır. İstanbul Sözleşmesi gibi bir talebi, CHP, HDP ve DEVA gibi partilerin çoğunluğu kabul edecek ve kadınlardan oy almak için bunu söylemek zorunda kalacak. Bunu sağlayan kadın hareketidir. Kadın hareketi, seçmene hitap eden insanların siyasetini etkileyebilecek bir güçtür. Aynı şeyi emek hareketi ve işçi sınıfı hareketinin de yapması gerekiyor. Çünkü toplumun dokusunu değiştirmek başka bir şey. Minibüste, sokakta, eylemde bize benzemeyen insanlarla buluşarak, bilmeyenlere anlatarak, yürütülecek bir mücadeledir. Bunu da kadın hareketi yapıyor. Bundan dolayı mücadele sadece o masalarda ya da sokakta değil, mutfakta, partide her yerde verilmesi önemlidir."  
 
ORTAK MÜCADELE
 
Kadınlar için 8 Mart ve 25 Kasım gibi önemli günlerde her kesimden kadınların bir araya geldiğini anımsatan Düzkan, “Bu kadınları bir araya getiren şey, ortak hak ihtiyaçlarının olması, baskı ve sömürü altında olmalarıdır. Bu nedenle tüm bunlara karşı ortak bir mücadele yürütüyorlar. Bu, toplumun ezilen ve sömürülen başka kesimlerine de örnek olmalıdır. Bundan sonrası içinde toplumun farklı kesimleri ve haklar, mücadele etrafında bir araya gelebilmelidir" diye belirtti. Düzkan, Türkiye’de ilk kez 17 Mayıs 1987 tarihinde gerçekleştirilen kitlesel kadın yürüyüşünün (Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü) ardından yapılan mitingdeki “Gelecek kadındır” sloganının bugün hayat bulduğunu söyledi. Günümüzde kadın mücadelesinin olağan bir hal aldığını sözlerine ekleyen Düzkan, bir kadın devriminin kapıda olduğunu ifade etti. 
 
KADIN DEVRİMİ
 
Düzkan, kadın devrimine dair düşüncelerini şöyle dile getirdi: “Bir kadın devriminin içinde olduğumuzu düşünüyorum. Kadın devrimi, bir toplumsal devrim olacak. Bazı devrimler aynı zamanda siyasal devrimdir. Mesela Sovyet Devrimi bir siyasal devrimdir. Benzer bir şey Fransız ihtilali için de söyleyebiliriz. Kadın devriminin bu tür bir siyasal alt üst oluşa ilişkin mekanizmaları yok ve hedefi de böyle bir şey değil. Kadın devrimi, kökten bir şekilde toplumu sorguluyor ve değiştiriyor. Kesintisiz bir devrimle karşı karşıyayız. Kesintisiz devrim sürekli olarak, toplumu kökten sorgulayan, farklı alanları değiştiren ve müdahale eden mutlak bir eşitliğe doğru ilerleyendir. Bu devrimin amacı, kadın ve erkek cinsiyetini ortadan kaldırmaktır. Bu tabi yüzyıllara yayılacak bir şey. Her devrimin amacı özgürlük ve eşitliktir ancak kadın devrimi, değiştirerek, özgürleşerek ve eşitlenerek ilerliyor.”
 
MA / Özlem Yayan