Av. Çiçek: Açlık grevleri Öcalan’ın fiziksel özgürlüğüne olan inançtır

img

İSTANBUL - İmralı sistemini “politik ölüm koridoru” olarak nitelendiren Av. Cengiz Çiçek, dışarıdaki yetmezliklerin eleştirisi olduğunu belirttiği cezaevlerinde başlatılan açlık grevleri için “Öcalan’ın fiziksel özgürlüğüne olan inancın eylemi” dedi.

Uluslararası komployla 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılıp, 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, komplonun bir devamı olarak 22 yıldır tutulduğu İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde tecrit altında. Milyonlarca insanın “siyasi irademdir” dediği Öcalan’a dönük uygulanan hukuksuzluklara karşı büyüyen tepkilere cezaevleri de bugüne dek kayıtsız kalmadı. Cezaevlerinde 12 Eylül 2012’de başlayan ve 68 gün süren açlık grevi baskısı karşısında geri adım atmak zorunda kalan siyasi iktidar, İmralı kapılarını açtı. Açılan kapı 2013-2015 “Demokratik çözüm süreci” olarak adlandırılan sürecin başlamasını sağladı. Devlet heyetlerinin İmralı’ya gittiği bu dönemde avukatlarının müvekkilleri ile görüşmesi yine engellenirken, sürecin hükümet eliyle sonlandırılmasıyla birlikte İmralı kapısı heyetlere de kapatıldı. 
 
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde 8 Kasım 2018’de başlatılan ve 200 gün süren açlık grevleri sonucunda, Öcalan 8 yıl aradan sonra avukatları ile yeniden görüşmeye başladı. İlki 2 Mayıs 2019’da olmak üzere 4 ay içerisinde yapılan 5 görüşmenin ardından avukatlarının adaya gidişi yine engellenmeye başlandı. Öcalan’a yönelik yeniden devreye konulan tecrit politikasına karşı cezaevlerindeki siyasi tutuklular 27 Kasım’da süresiz-dönüşümlü olarak bir kez daha açlık grevi eylemi başlattı.
 
Öcalan’a yönelik tecrit ile buna karşı 73 gündür devam eden açlık grevi eylemlerini eski avukatlarından Cengiz Çiçek ile konuştuk. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit devam ediyor. Sıkça dillendirilen tecrit kavramının tanımı nedir? Kimler, ne için toplumdan tecrit edilir? 
 
Tecrit; bir insanın dış dünyadan sadece fiziki olarak değil, duyusal, duygusal, psikolojik olarak da koparılmasıdır, yalıtılmasıdır. Dünya ve Türkiye deneyimlerinde tecrit uygulamalarının daha çok politik muhaliflere yönelik olarak uygulandığına tanıklık ettik, ediyoruz. Bu gerçekten hareketle tecrit olgusunu tek başına bir cezalandırma biçimi olarak okumak eksik kalacaktır. Bir başka ifadeyle tecride muhatap kılınan şahsın, sadece kişi olarak kendisine değil, temsil ettiği fikrin, ideolojinin ve toplumsal mücadelenin etkisizleştirilmesine veya kaybettirilmesine yönelik bir politik yönelim olarak okumak daha isabetli olacaktır. 
 
Bu yönüyle tecrit meselesini egemen politikaların düzleminde ele almak, izini buradan sürmek daha hakikate yakın bir uğraştır. Oluşturulan tecrit hukukunun kaynağının da egemen politikalar olduğundan hareketle hukuk-politik bir okuma, tanımlama kaçınılmazdır. Artık politik mahpuslar üzerinde olağan bir uygulama halini alan bir durumdan bahsediyoruz. Hapishanelerin kendi içerisinde mimari ve yönetilme biçimlerindeki tarihsel değişim süreçlerine baktığımızda bile egemen ideolojinin, muhalifleri üzerindeki denetim, gözetim, kontrol etme gibi uygulamalarının daha fazla disipline edildiğini görüyoruz. Hatta bu yönüyle ele aldığımızda günümüzde kapatılma süreciyle birlikte ele alınan, zihnimizde somutlaşan tecrit gerçeğinin bununla sınırlı görülmemesi gerektiğini tarihten biliyoruz. 
 
 
 Tecrit sadece cezaevlerinde mi uygulanır? 
 
 
 Denetim altında tutma ve toplumsal muhalefeti akamete uğratma hedefinde “güvenlik” bürokrasisinin diğer alanlarına da sorumluluklar yüklenerek, tecrit uygulamaları tüm ülke sathına yayılmaktadır.
 
Hayır. Dikkat edilirse her yeni durum, iktidarları başka tecrit yöntemlerine de sevk ediyor. Örneğin; günümüz Türkiye’sindeki on binlerce siyasi mahpus gerçeği, iktidar açısından yönetilemez bir hal aldıkça ev hapsi, yurt dışına çıkma yasağı, elektronik kelepçe ve imza verme gibi tekniklerle denetim altında tutma ve toplumsal muhalefeti akamete uğratma hedefinde “güvenlik” bürokrasisinin diğer alanlarına da sorumluluklar yüklenerek, tecrit uygulamaları tüm ülke sathına yayılmaktadır. Ezilenlerin mücadelesi karşısında egemenler bir yönetim tekniği olarak tecrit uygulamalarını da değişik formlarda sürdürmektedir. Özetle tecrit gerçeğini bu düzlemde okumak ve politikanın alanında tanımlamak daha isabetli görünüyor. 
 
Peki, Öcalan üzerinde devam eden tecride nasıl bakmak gerekir? İmralı’daki tecridi nasıl tanımlıyorsunuz? 
 
 
İmralı tecridinin amacı, Öcalan’ı politika yapamaz halde tutmak, örgütlü mücadeleyle bağını koparmak, yıllara yayılan yalnızlık ortamında iradesini zayıflatmak ve teslim almak… 
 
Öcalan üzerindeki mutlak tecrit uygulamalarına da bu gözle bakmak gerekmektedir. Öcalan’ı kapatmak, tecrit altında tutmak sadece bir intikam alma, cezalandırma olarak da değerlendirilemez haliyle. Yani şu an itibariyle tecrit politikalarının sahiplerinin Öcalan’ı sadece “cezasını çekmekte olan bir mahpus” olarak gördüklerini söyleyebilir miyiz? Elbette hayır. Öyle olsaydı en temel yasal haklarından bile (avukat, aile, telefon görüşmeleri gibi) faydalandırmamayı, bu kadar sistematik olarak inşa etmeye gerek duymayabilirlerdi. İmralı tecridinin amacı, Öcalan’ı politika yapamaz halde tutmak, örgütlü mücadeleyle bağını koparmak, yıllara yayılan yalnızlık ortamında iradesini zayıflatmak ve teslim almak, yirmi dört saat gözetim altında tutarak Öcalan’ı okumak, ona karşı politikalar oluşturmak ve bu karşı politikalar üzerinden dışarıda yürüyen ve liderliğini yaptığı mücadeleyi tasfiye etmektir. 
Daha da detaylandırılabilecek bu hedeflerin hepsinin egemen politikanın alanına girdiğini görüyoruz. Böylesine politikleşmiş bir ortamda haliyle hukuk, bu politikanın kılıfı ya da aracı olacaktır diyeceğiz ancak İmralı’da gelinen aşamada ona da ihtiyaç duyulmamaktadır. Mevcut durumu olsa olsa hukukun bile askıya alındığı “politik bir ölüm koridoru” olarak tanımlayabiliriz.
 
Tarihte Öcalan’a benzer şekilde tecrit uygulamalarına tabi tutulan siyasi liderler var mı, varsa kimler?
 
Afrikalı lider Nelson Mandela ve Perulu lider Abimael Guzman gösterilebilir. Güney Afrika’da, Ulusun Mızrağı örgütünün lideri olarak tutuklanan Mandela, büyük çoğunluğunu Robben Adası’nda olmak üzere 27 yıl boyunca tecrit koşullarında tutulurken, Aydınlık Yol örgütü lideri Guzman ise 86 yaşında olmasına rağmen 29 yıldır başkent Lima’daki Callao deniz üssündeki hücresinde tecrit altındadır. 
 
Yine günümüzdeki tecrit politikalarının ilk uygulamalarından olan Batı Avrupa örnekleri de oldukça çarpıcıdır. 1970’li yıllarda Almanya Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) liderlerinden Andreas Baader, Gudrun Ensslin ve diğer lider kadronun, yine İrlanda Kurtuluş Ordusu (IRA) liderlerinden Bobby Sands ve yoldaşlarının oldukça ağır tecrit koşullarında tutulduklarını bilmekteyiz.
 
Öcalan’ın yakalanışı ve tutuklanmasını ‘uluslararası bir komplo’ olarak nitelendiriliyorsunuz. Tecrit de bu komplonun devamı mı?
 
 
 İmralı tecrit ve işkence sistemi var oldukça Kürt meselesinin demokratik çözümünden, toplumsal barıştan bahsetmek olanaksızdır. Çünkü İmralı’daki bu mutlak tecrit rejimi, çözümsüzlük rejimidir, darbe rejimidir.
 
Uluslararası komploculuk veya bir başka değişle Öcalan’ın sık sık vurguladığı darbe mekaniği… Bu sarsılmasına izin verilmeyen rejimin kuralları nettir: Kürtlerin her adalet, eşitlik ve özgürlük talebinin ilgili ulus devletlerce baskılanmasına, kazanımlarının tasfiye edilmesine izin verilecektir. Ancak karşılığında bu devletler uluslararası hegemonyanın askeri, iktisadi ve siyasi sömürüsü altında tutulacaktır. Havuç-sopa politikası dediğimiz ve bu politika sonucu oluşturulan düzen, Kürtlerin makûs talihi kılınmak isteniyor. Öcalan, özelde Kürt halkının ancak ona bağlı olarak da genelde Ortadoğu halklarının bu makûs talihini değiştirmek istediği için uluslararası komplonun hedefi oldu. 
 
İmralı’daki 22’nci yılında da uluslararası bu düzen hiç değişmedi. Kürtlerin kendisini politik ve toplumsal güç olarak büyütmesi kimi yeni tartışmaları, güç dengelerini ve buna bağlı olarak siyasal yaklaşımları tetiklese de Öcalan şahsındaki komplocu rejim varlığını korumaktadır. Bu gerçekten hareketle Öcalan kendisinin İmralı’daki durumunu “Ben NATO’nun esiriyim. Türkiye Cumhuriyeti devletinin görevi ise bana gardiyanlık yapmaktır” şeklinde özetlemişti. O nedenle İmralı tecrit ve işkence sistemi var oldukça Kürt meselesinin demokratik çözümünden, toplumsal barıştan bahsetmek olanaksızdır. Çünkü İmralı’daki bu mutlak tecrit rejimi, çözümsüzlük rejimidir, darbe rejimidir. Dolayısıyla tecrit meselesinde gardiyanlık rolünü kabul edenler, karşılığını da faşist rejim inşasına yol verilmesiyle almaktadırlar. 
 
Cumhuriyetin öteden beri süregelen anti demokratik karakterinin bu kadar tolere edilmesi, Gladio’nun örgütlenme zemini bulması, ekonomik sömürü çarklarının bu kadar acımasız olması gibi bütün sorunların ana temellerinden birisi de Kürt meselesinin içinde tutulduğu bu çözümsüzlük rejimidir. 
 
Buradan hareketle rahatlıkla şu tespiti yapabiliriz. Kürt meselesinin çözümsüzlüğüne hizmet eden her iktidar, uluslararası sistemin taşeronudur. Ödülünü faşist rejim inşası olarak alan günümüz iktidar ortakları da bu taşeronlukta zirveye oturmuşlardır. Mevcut iktidarın kötülük düzeyi de esas olarak buradan ele alınmalıdır. Tüm bu çizdiğimiz çerçeve, uluslararası güçlerin ve Türkiye’deki iktidarların ilişkilerindeki, münasebetlerindeki temel meselenin demokrasi ya da demokratikleşme meselesi olmadığını da gösteriyor. Karşılıklı olarak iktidar ve sermaye birikimlerinin çıkarları doğrultusunda ortaya çıkan bu düzenek, darbe düzeni ya da rejimidir; bu darbe rejiminin mağduru da tüm Türkiye halklarıdır.
 
Üzerindeki tecridin yıllar içinde derinleşmesinde Öcalan’ın sergilediği duruşun etkisi var mı? 
 
 
Demokratik modernite anlayışı, sadece Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı olarak değil, Rojava devrimi şahsında da halkların birlikte yaşam formu, felsefesi olarak karşılık buldu. Zaten tecrit politikalarının hedefinde de Ortadoğu’da mayalanan bu alternatif çizgi var. 
 
Az önce de belirttik, uluslararası komplonun hedefinde Öcalan’ın halkların kardeşliği esaslı ve özgür iradeli toplumsal çözüm ve barış politikası vardı. Kürt meselesinin toplumsal barış perspektifiyle çözülmesi demek, Türkiye ve Ortadoğu halklarının sermaye tekellerinin sömürü çarkından da kurtulması demekti. Sonrasında İmralı süreciyle birlikte Öcalan’ın bu çizgisinde daha fazla ısrar etmesi ve demokratik modernite kuramıyla bu çizgiyi daha fazla derinleştirmesi, elbette ki kendisine karşı tecrit politikalarının da derinleştirilmesini beraberinde getirdi. Öcalan İmralı’da kapitalizme karşı ahlaki ve politik toplum, endüstriyalizme karşı ekolojik endüstri ve ulus devlete karşı demokratik ulus önermeleriyle çerçevelendirdiği demokratik modernite anlayışı, sadece Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı olarak değil, Rojava devrimi şahsında da halkların birlikte yaşam formu, felsefesi olarak karşılık buldu. Zaten tecrit politikalarının hedefinde de Ortadoğu’da mayalanan bu alternatif çizgi var. 
 
Bu fikirler sadece Ortadoğu’da mı mayalandı? 
 
Hayır. Demokratik modernite çizgisindeki mücadele ısrarı, gelinen aşamada tüm dünyada halklar nezdinde önemli bir itibar ve mevzi kazandı. Kürt siyasal hareketinin belirli dönemlerde hemen hemen her kıtada eş zamanlı olarak yüzbinlerce insanı mobilize eden karakterinin ve dünya halklarıyla bu temelde geliştirdiği dayanışma ve ortak mücadele ağlarının kendisi bile Kürt meselesine uluslararası bir karakter kazandırıyor. Öcalan’ın demokratik modernite kuramının taşıdığı bu anti kapitalist karakter de tecrit politikalarının kapitalist modernite güçleriyle ilişkisini aydınlatmak açısından yeterli veriler sunmaktadır bizlere. 
 
İmralı’daki tecridin belirli dönemlerde derinleştirilmesi ve özellikle bir demokratik ulus kongresi olarak inşa edilmek istenen Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) kuruluş arifesinde ve ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan süreçle birlikte Öcalan üzerinde mutlak tecrit uygulamalarının hayata geçirilmesi de tamamen bu gerçekle ilgili. 
 
Özetle Öcalan, İmralı adasını politik direnişin ve kuruculuğun/inşacılığın merkezi yaptı. İmralı tecridinin hedefinde de öz itibariyle bu politik direniş ve kuruculuk vardır. Uluslararası güçlerin bölgesel gerici güçlere ve devletlere bu özgürlükçü çizgi karşısında fazlasıyla alan açmasının temelinde de bu gerçek yatıyor. Öcalan şahsında tecridin bu düzeyde derinleştirilmesi ve halklara dayatılması da bir nevi gericiliğe ve onun her türlü siyasal rejimine alan açma olarak değerlendirilmeli.
 
 
Bu bize İmralı Adası’nın aslında kapitalist modernite ve demokratik modernitenin çatışma alanı olduğunu mu gösterir?
 
 
Buradan hareketle İmralı tecridine karşı yürütülen mücadele, esasında bize ait olanın mücadelesidir, bizim mücadelemizdir; yoksa dışımızdaki birine ya da dışımızdaki bir düşünceye dair dayanışma duygularımızın ifadesi değildir.
 
Hem bu iki çizginin çatışma alanlarının merkezi hem de bu tespitten yola çıkarak iki çizgi arasındaki çatışmanın seyrinin ya da kaderinin de tayin edileceği bir merkez olarak görmek gerekiyor. Tecrit politikalarının sahipleri, Öcalan şahsında demokratik modernite etrafında kenetlenmiş, politik yol yürümek isteyen başta Kürt halkı olmak üzere tüm halkların demokrasi ve özgürlük iradesini kırmak istemektedir. Bilmektedirler ki İmralı adasındaki irade kırılırsa, Ortadoğu’daki ve Türkiye’deki demokratik sosyalist mücadele ve Kürt halkının özgürlük mücadelesi önemli bir mevziisini kaybedecektir. 
 
İmralı tecridine karşı durmak, tecridi boşa çıkarmak bu anlamda siper yoldaşlığının da bir gereğidir. Buradan hareketle İmralı tecridine karşı yürütülen mücadele, esasında bize ait olanın mücadelesidir, bizim mücadelemizdir; yoksa dışımızdaki birine ya da dışımızdaki bir düşünceye dair dayanışma duygularımızın ifadesi değildir. 
 
Aslında İmralı tecrit ve işkence sistemine dair tekrarların, yetmezliklerin ya da açmazların nedenlerinden birisi de bu bakış açısıdır. Oysaki İmralı, zaman ve mekânın dışında değil, içindedir; yalındır, gerçektir. Mutlak tecrit politikasının bir amacı da Öcalan gerçeğini müphemleştirmek, zihinlerde bulanıklaştırmak ve toplumsal özgürlük mücadelesi ve sosyalist mücadelenin dışında bir yerde görmemizi sağlamaktı. Başka bir ifadeyle tecridin temel amacı, Öcalan’ın her türlü sistematik işkence ve baskı uygulamalarıyla egemen sistemin kıskacında tutulması; aynı oranda halkların, ezilenlerin mücadelesinden de koparılması, ona yabancı kılınmasıdır. 
 
Buradan hareketle İmralı işkence sistemine karşıtlığı, halkların, emekçilerin ve ezilen tüm kimliklerin demokrasi ve özgürlük mücadelelerinin önemli odaklarından birisi haline getirebildiğimiz oranda hem toplumun hem de Öcalan üzerindeki tecrit son bulacaktır.
 
Tecridin kaldırılması için neden sürekli açlık grevi eylemlerine başvuruluyor? 
 
Aslında açlık grevleri, az önce özeleştiri olarak da anlaşılması gereken tüm yetmezliklere dönük bir eleştiri ya da bir hakikati ifade etme biçimi olarak da değerlendirilebilir. Son yıllarda AKP-MHP iktidarının bütün muhalefeti ve toplumsal kesimleri tecrit altında tutmaya çalıştığı, aynı zamanda inşa edilen rejimin karakterinin faşizm olduğu tespitlerinde hemen hemen herkes ortaklaşıyor. İşte açlık grevleri, toplumsal muhalefetin bu gidişat karşısında yaşadığı açmazlara yönelik bir eleştirinin yanı sıra bu zayıflıkların aşılmasına dönük de bir devrimci öncülük hamlesi olarak değerlendirilebilir. Bu yönüyle açlık grevleri, sadece iktidara yönelik belirli talepler etrafında örgütlenmiş bir eylem olarak görülürse eksik kalınmış olur. 
 
Belki de son yıllarda sadece hapishanelerdeki açlık grevleriyle birlikte İmralı mutlak tecridinin demokratik, yurtsever kamuoyunda bu düzeyde gündeme gelmesinin nedeni de budur. Açlık grevleri eylemlerinin başlamasıyla birlikte ortaya çıkan hareketliliği, eylemleri “tutsakların talepleri karşılansın”a indirgersek, yine bizim dışımızdaki bir davayla dayanışmanın ötesine geçememiş oluruz. Bu ötesine geçememiş hal, doğal olarak demokratik muhalefet sorumluluğunu da yerine getirememiş, yetmez bir hal olarak son yıllardaki tekrarların, çıkmazların da müsebbiplerinden birisi oluyor. Yani açlık grevleri olmazsa İmralı tecridi toplumun, örgütlü güçlerin gündeminde olmayacak mı? 
 
 
 
İmralı tecridinin sadece tutukluların ve belirli bir kesimin sorunu olmadığını dile getirdiniz. Bunu biraz daha açabilir misiniz? 
 
 
 İçerde olanlar sadece “Öcalan’sız olmaz” demiyorlar, “Öcalan’ın fiziksel özgürlüğü mümkündür, buna inanıyoruz” diyorlar. Bu inanç özellikle açlık grevleri sürecinde dışarıya da sirayet ediyor ve belirli bir aşamadan sonra geniş kitlelerde imkânsız görünen şeyin mümkün olabileceğine dair bir inanç tazelenmesi, pekişmesini de beraberinde doğuruyor.
 
Az önce de belirttik; İmralı mutlak tecrit ile Kürt meselesinin bağını kurmayan, oradan da savaş politikaları ve savaş ekonomisinin yoksullukla, işsizlikle, açlıkla bağını kurmayan her yaklaşım ya ülkenin politik gerçekliğinden kopmuştur ya da kendinden bir kaçma halini, yılgınlığı yaşamaktadır. 
 
Yılgınlık demişken, tecrit politikalarının bir başka başarı noktası da Öcalan’ın hiç İmralı’dan çıkmayacağına dair bir kanıksanmanın yerleşmesidir zihinlerde. Ama özellikle zindan direnişleri bu kanıksanmış hali de her defasında sarsmaktadır. İçerisi ve dışarısı arasındaki temel fark da budur diyebiliriz. İçerde olanlar sadece “Öcalan’sız olmaz” demiyorlar, “Öcalan’ın fiziksel özgürlüğü mümkündür, buna inanıyoruz” diyorlar. Bu inanç özellikle açlık grevleri sürecinde dışarıya da sirayet ediyor ve belirli bir aşamadan sonra geniş kitlelerde imkânsız görünen şeyin mümkün olabileceğine dair bir inanç tazelenmesi, pekişmesini de beraberinde doğuruyor. Özcesi açlık grevleri; “Öcalan’ın fiziksel özgürlüğüne olan inancın eylemleridir” de diyebiliriz. 
 
İmralı kapıları kapanmamacasına açılacaksa da bahsettiğimiz bu inancın ve bilincin rehberliğinde olacak. 
 
Peki açlık grevlerine destek eylemlerinde Öcalan’ın isminin dahi anılması istenmiyor. Yine Öcalan ile ilgili poster ve afişler “terörize” edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
‘Çöktürme Planı’ olarak devreye sokulan ve son yedi yıldır uygulamada olan tasfiye konseptinin bir parçası olarak yorumlamak gerek. Öncesi çözüm sürecinde milyonlara seslenen Öcalan’dan; fotoğraflarına, isminin geçmesine bile müsaade edilmeyen Öcalan’a gelmeyi, tek başına bir iktidar tutarsızlığı olarak değerlendiremeyiz. AKP-MHP iktidarının özel savaş araçlarının desteğiyle yürüttüğü bu tasfiye konseptinde dönemler arası kıyaslamalarda mevcut saldırı dalgasını göğüslemekte yeterli değil artık. Elbette ki teşhir vs. konularında başvurulabilecek bir yöntem olsa da gelinen aşamada bambaşka ve yepyeni bir durum var. Bu yeni süreçte her koldan Öcalan çizgisi hedef altındadır. Öcalan ile ilgili her alana adeta şu dayatılmaktadır: “ya ilişkinizi keseceksiniz ya da tasfiye olacaksınız.” 
 
Rojova’da, Öcalan’ın demokratik ulus paradigmasının inşası söz konusudur ve Rojava özgürlük güçlerine Öcalan çizgisiyle bağlarını koparması dayatılmaktadır. Güney’de de aynı politika devrededir. Türkiye’de de farklı bir durum söz konusu değildir. Fikri kurucusu olduğu HDP, Öcalan üzerinden kriminalize edilmek isteniyor. Düşünceleri, önermeleri halklar içinde kök saldıkça ve yayıldıkça, Öcalan’ın halkların gözünden düşürülmesi, kriminalize edilmesi operasyonları da özünde uluslararası komplonun devamı niteliğinde operasyonlardır. Bu pencereden baktığımızda özellikle son günlerde şahit olduğumuz kitlesel tecrit eylemlerinde Öcalan ismine gösterilen tepkiyi sadece bir iki kişinin özel tahammülsüzlüğü olarak okuyamayız. 
 
Kesintisiz ve değişik boyut ve derecelerde süregelen komplo siyasetinin temel amacı düşünsel, ideolojik ve politik olarak dışarda yürüyen toplumsal mücadelelerle Öcalan arasındaki bağı tamamen koparmaktır. 
 
Bu koparılışa ve toplum üzerinde sistematik hale gelen baskılara karşı halkların tepkisini nasıl okuyorsunuz? 
 
Geçmişte halklar lehine kazanılmış mevzi haline gelen her tarihsel deneyimle hesaplaşılmaktadır ve bu hesaplaşma üzerinden tekrarının yaşanmasına müsaade edilmeyeceğinin mesajları verilmektedir. Kobanê soruşturmasında da amaçlanan budur; tekrar bir Kobanê yaşanmamalıdır. Tecrit eylemlerindeki tavır da bununla alakalıdır; tekrar açlık grevi serhıldanları yaşanmamalıdır. İktidarın içine girdiği akıl tutulması tam da bu aşamada başlamaktadır. Ancak ıskaladıkları bir gerçek var. Baskı ne kadar sistematik ve ne kadar yüksek dozajlı olursa olsun, kitleler uzun süre bu halde tutulamazlar. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. İşte son günlerde Van, Batman yürüyüşleri ve Boğaziçi öğrencilerinin kayyum direnişi bunun ispatıdır. 
 
“Zulümle ile abat olunmaz” sözünün çağrıştırdığı gibi ezilen halklar, emekçiler, kadınlar ve gençler aşağıya değil, daima başları dik bir şekilde özgür maviliklere baktılar, bakıyorlar ve bakacaklar.
 
MA / Naci Kaya

Diğer başlıklar

09/02/2021
15:38 Asker kurşunuyla yaralanan gencin hayati tehlikesi sürüyor
14:39 Dekan Kılıç Boğaziçili öğrencileri tehdit etti
14:17 Muhabirimiz Karataş tahliye edildi
14:16 BMG: Saray rejimi debelendikçe batıyor
14:06 16 aylık Mehmet Uytun'un ölümünden 11 yıl sonra dava açıldı
14:04 Leyla Kaya’nın cenazesi Kilyos’tan alındı
13:46 Cizre bodrumlarında katledilenler anıldı
13:33 Avukatlardan İmralı için başvuru
13:14 Akademisyenlerin sırt çevirme eylemi 37’nci gününde
13:10 AYM Başkanı'ndan uyarı: Anayasa işlevsiz hale gelebilir
12:57 HDP’den YÖK’ün kaldırılması için kanun teklifi
12:56 ‘Tutukluların talebi bizim talebimizdir’
12:55 Gazeteci Kamer’e ikinci beraat
12:54 TTB ve Diyarbakır Tabip Odası: Dr. Gökalp serbest bırakılsın
12:41 Suruç Katliamı'nın avukatı: El Aggal neden dosyada yok
11:21 HDP belediye meclis üyesi gözaltına alındı
11:07 HDP 'Herkes İçin Adalet' talebiyle sokağa çıkacak
11:01 Akşener’den Bulu tepkisi: Damat aromalı rektör
10:34 Sur’da bulunan cenaze için savcılığa başvurdu
10:17 Şırnak’ta 7 tutuklu İmralı’ya sevk istedi
09:37 Gökalp’in hocası: Halk sağlığını savunmaktan vazgeçmeyeceğiz
09:10 Açlık grevi 75’inci gününde
09:06 Dr. Gökalp'ın ilk duruşması yarın
09:05 Melih Bulu protestolarında 563 öğrenci gözaltına alındı
09:05 El konulan belediyelerde kadın alanları erkek işgalinde
09:05 Kadın siyasetçiler: Tecride karşı topyekun mücadele şart
09:03 ‘Cezaevlerindeki çığlığa ses verin’
09:03 Diyarbakır Belediyesi bir yılda 3 kez ağaç dikip, söktü
09:03 Kayyım yardımcısı kızını 2'nci kez işe aldı
09:03 SES Şube Başkanı Güldiken: Bölge kentleri aşıdan mahrum bırakılmamalı
09:02 Türkiye 3 yıldır GREVİO raporunun resmi çevirisinden kaçınıyor
09:02 'Can kaybı yaşanmadan tutukluların talepleri kabul edilmeli'
09:02 Mahmur’da bulunan Hêvî Merkezi'ne dayanışma çağrısı
09:01 Ağrı'da AKP'ye oy verenler: Savcı golü bize attı
09:01 Demokratik kurumları hedef gösteren gazete sahibine takipsizlik
09:00 Olmayan ‘gizli tanığın' beyanları iddianameye delil oldu
09:00 Karnabahar hayvanlara yem oldu
09:00 09 ŞUBAT 2021 GÜNDEMİ
08:15 Evrensel Gazetesi yazarı Şahin serbest bırakıldı
00:57 Kadıköy’de gözaltına alınan 33 kişi serbest bırakıldı
00:49 37 Süryani kurumundan Diril çifti için açık mektup
00:16 Melih Bulu’nun yüksek lisans tezi de intihal çıktı
08/02/2021
23:58 Edirne Cezaevi’nde gardiyan şiddeti: Kafamı yere vurdular, bayılmışım
23:32 İstanbul’da fırtına çatıları uçurdu
23:13 Evrensel Gazetesi yazarı Ayşen Şahin gözaltına alındı
23:09 Ömeryan Bölgesi’ndeki yasak kaldırıldı
22:37 Fırtına Deresi imara açıldı
21:06 Kadıköy’de gözaltına alınan 33 kişiye tutuklama talebi
20:51 Tutuklanan Buldağ: Karar siyasi, mücadelemiz de siyasi olacak
20:37 Erdoğan Merkel ile görüştü
19:49 KABARE ışıklı, alkışlı eylemle ses çıkardı
19:37 Boğaziçi öğrencileri: Eşitçe yaşamadan geri adım atmak yok
19:17 Korona tablosunda vaka sayıları düşmüyor
18:55 Asansör boşluğuna düşen işçi ağır yaralandı
18:27 ‘Açlık grevine katılan tutuklulara soruşturma açılıyor’
18:15 Kesilmesi planlanan 396 dönümlük ağaç Meclis gündeminde
17:55 BTS'nin eylemi 5'inci haftasında
17:35 Tüm Köy-Sen'den AKP’li Ünal’ın sözlerine tepki
17:27 Eğitim Sen: Hukuksuzluklara imza atanlar hesap verecek
17:23 AYM, avukat Demir'in dosyasını karara bağladı
17:06 Emek ve Demokrasi Güçleri: İşkence ve kötü muameleye son verilmeli
17:05 Sevgi Polat'ı öldüren erkeğin duruşması yine ertelendi
17:04 AKP il binası önünde eylem yapan Şenyaşarlara takipsizlik
16:47 Boğaziçi'nde bir ayın ardından rektör yardımcıları belli oldu
16:24 Mahkeme AİHM-Demirtaş kararı için 'bağlayıcılığı yok' dedi
16:12 KESK Diyarbakır Kadın Meclisi: Asla aşağı bakmayacağız
15:58 Türk: Demokrasi ve barış için Öcalan’ın önemli bir rolü var
15:36 Boğaziçili öğrencilerden tutuklanan arkadaşlarına mektup
15:32 BMG’nin açıklamasına polis engeli
15:10 KHK'liler işe iade talep etti
14:50 Galatasaray Üniversitesi’nden Boğaziçi öğrencilerine destek
14:46 Şırnak'ta 15 Şubat sinevizyonu gösterimi
14:21 Mahkeme Berberoğlu'nun yeniden yargılanmasını kabul etti
14:19 Dersim’de ‘valilik yasağı’ protesto edildi
14:19 İnce CHP’den istifa etti
14:07 'Dr. Gökalp serbest bırakılsın'
13:41 İSİG Meclisi'nden Ocak ayı raporu: 199 işçi yaşamını yitirdi
13:34 Doktor Hacıosman'ın katiline müebbet hapis cezası
13:25 Cezaevi İzleme Koordinasyonu: Keyfi uygulamalar arttı
13:18 HDP Eş Genel Başkanları adalet seferberliğinin startını verdi
13:17 Gonca Akbulut’u öldüren erkek tutuklandı
13:04 Sümer Yayıncılık'tan 2 yeni kitap
12:58 Lice’de 9 kişinin gözaltı süresi uzatıldı
12:38 Akademisyenler bir kez daha rektörlüğe sırt çevirdi
12:34 HDP 'Herkes için Adalet' kampanyasını başlattı: Bize gerçek adalet lazım
12:05 SKB 8 Mart’ı kadın greviyle karşılıyor
11:43 ‘Herkes İçin Adalet’ kampanyasının etkinliği başlıyor
11:42 Amanoslarda askeri operasyon
11:10 Diyarbakır'daki STÖ’lerden tecridin sonlandırılması çağrısı
11:08 Yazarlardan Boğaziçi öğrencilerine destek: Direnişin yanındayız
09:57 Sokak hayvanları için çağrı: Hayvanlar aç kalmasın
09:26 Basın meslek örgütleri: Dindar Karataş'ın gazeteciliğine tanığız
09:13 Açlık grevi 74’üncü gününde
09:12 Ahmet Şık: Gençler ölü toprağı kaldırıyor
09:11 Üniversite öğrencisine önce gözaltı sonra gerekçe
09:11 KABARE ışıklı, alkışlı eylemlerle sesini duyuracak
09:10 Kadıköy'de gözaltına alınanlar adliyeye sevk edildi
09:10 ‘Tecrit eksenli hak ihlallerine karşı toplumsal tepki geliştirilmeli’
09:03 Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine küresel destek
09:03 Bilmez: CPT’nin raporu sonrası İmralı’da tecrit ağırlaştı
09:02 26 yıldır kızının kemiklerini arıyor
09:01 Belediyenin parası seçimde AKP'lilere elden teslim edildi
09:00 08 ŞUBAT 2021 GÜNDEMİ
07/02/2021
23:39 Cizre'de bir kadın taciz ve saldırıya maruz kaldı
22:35 Mimar Sinan öğrencisi Beyza Buldağ da tutuklandı
22:34 Çiftçi Sen: AKP’li Ünal'ın sözleri çiftçilere hakarettir
21:15 Mimar Sinan öğrencisi Buldağ’a tutuklama talebi
20:49 Boğaziçi mezunlarından ‘hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk’ klibi
20:29 HDP Gençlik Meclisi üyesi Ünal tutuklandı
20:22 Kovid-19’dan 112 kişi daha hayatını kaybetti
19:58 Ardahan’da bir kadın katledildi
19:44 İran: ABD yaptırımları kaldırırsa nükleer anlaşmaya geri dönebiliriz
18:14 Liseli öğrencilerden Boğaziçi ile dayanışma mesajı
17:54 Kitapları su altında kalan sahaflar için dayanışma çağrısı
17:46 VASKİ çalışanları arıza için evlerine gittiği yurttaşlara saldırdı
17:02 Van’da bir genç askerler tarafından vuruldu
15:40 83 STÖ’den Boğaziçi’ne destek için imza kampanyası
15:38 HDP yarın ‘Herkes İçin Adalet’ kampanyasının startını veriyor
15:23 Park var salıncak yok
15:06 18 yılda 43 bin yaşam hakkı ihlali
15:06 Ömeryan'da helikopter hareketliliği
15:05 İzmir Valiliği’ne tepki: İki kadına çıplak arama dayatıldı
13:15 Mimar Sinan öğrencisi Buldağ gözaltına alındı
12:46 HDP Gençlik Meclisi üyesi Ünal gözaltına alındı
10:57 Kayyımın ihaleleri bu kez Konya ve Ankara’ya
10:41 Sur’da bir cenaze bulundu
09:20 5 yıldır kızının cenazesini arıyor: Bulmadan bana ölüm yok
09:11 Açlık grevi 73'üncü gününde
09:08 Fotoğraf çekerek yaşama tutunan Özer: Bir itiraz dili
09:08 Mevcut sistemi anlamak için ufuk açıcı bir kitap: Eko-Sosyalist Paradigma
09:08 Gazeteci Karataş hakim karşısına çıkıyor
09:08 'CPT tecridi normalleştirmeye çalışıyor'
09:08 Gülüm: HDP’ye saldırılar AKP’nin çaresizliğidir
09:07 Eğitim Sen: Seçmeli değil anadilde eğitim olmalı
09:07 Av. Çiçek: Açlık grevleri Öcalan’ın fiziksel özgürlüğüne olan inançtır
09:07 Çocukların üretimi Solfasol Çocuk Gazetesi yayında
09:06 Mardin Kayyım Davası: Yaman giderken kasada 1 TL bıraktı
09:06 İki Nobel Ödüllü Marie Curie
09:06 Kafelerin pandemi hali: Düğün parasını kiraya ödüyor
09:06 Hızır ayına öncülük eden kadınlar: Dualar barış ve insanlık için
09:00 07 ŞUBAT 2021 GÜNDEMİ
06/02/2021
23:33 Ömeryan'da askeri operasyon
23:28 Boğaziçi protestolarında 4 öğrenci daha tutuklandı
23:04 İzmir’de 26 kişi serbest: Çıplak aramanın bizzat tanığıyız
22:15 Serbest bırakılan Şahin: Arama sırasında taciz edildik
21:54 Çocuğuna şiddet uygulayan kadın ve eşi tutuklandı
21:36 Şengal’deki toplu mezardan çıkarılan 104 cenaze toprağa verildi
20:34 Amida Konserleri izleyici ile buluştu
19:49 HAYKURDER'den hayvan hakları yasa tasarısına tepki
19:20 Koronada son 24 saat: 108 vefat, 7 bin 897 vaka