Gazeteci Erdinç: Siyasi irade isterse 24 saatte mafyayı dümdüz eder

img

HABER MERKEZİ - Devlet-siyaset-mafya ilişkisinin köklü, yaygın ve sistemli olduğunu belirten gazeteci Cengiz Erdinç, “Siyasi irade isterse 24 saatte mafyayı dümdüz eder” dedi ve ekledi: “Özel harp devlete içkinleşmiş durumda, bu iş asla bitmez.” 

 
Kuzey Kıbrıs’ta yasa dışı bahis, uyuşturucu, silah ve insan ticareti yapan kumarhane sahibi Halil Falyalı'nın öldürülmesiyle yer altı dünyasında süren hesaplaşma dün akşam organize suç örgütü başı Alaattin Çakıcı’nın yeğeni olduğu belirtilen bir kişinin aracının taranmasıyla devam etti. Yer altı dünyasının hesaplaşmasının yerüstüne sıçrayacağı ve dolayısıyla siyasi sonuçları olacağı en çok konuşulan konuların başında geliyor. Susurluk kazası, Ömer Lütfü Topaloğlu gibi olaylarla da sık sık karşılaştırılan sürecin nereye varacağı bilinmiyor. Zincirleme gibi gözüken sistemdeki çalkantı devlet-mafya-siyaset ilişkisini de yeniden gündeme getirdi. En son devlet bağlantılı çete yöneticisi Sedat Peker'in açıklamaları da güncelliğini koruyor. Yer altı diye tabir edilen organize suç örgütlerindeki bu gelişmelerin ne anlama geldiği, hangi siyasal atmosferde beslendiği, nereye varacağı ve ne tür rejimlerde palazlandığına dair kuşkusuz başvurulacak kaynakların başında gazeteci Cengiz Erdinç geliyor. Sadece Kıbrıs’ın Kuzeyine değil Güneyine de dikkati çeken ve uluslararası boyutunu deşen Erdinç, Türkiye’nin özel harp tarihinin, mafya, uyuşturucu, insan ve silah kaçakçılığındaki rolünü hatırlattı. “Bu işlerin siyasi sonucu olur mu” sorusunu ise Susurluk pratiği üzerinden yanıtlayan Erdinç, meslek kıdemindeki tecrübeyle bize olacakları özetledi. Devlet-mafya-siyaset üçgeninde yaşananlar için buyurun…
 
Halil Falyalı cinayetinde şu ana kadar ortaya çıkan verilerden yola çıkarsak, karşımıza nasıl bir fotoğraf çıkıyor? 
 
Bu olaylarda Sedat Peker videolarıyla başlayan bir süreç var. Ama biz gazeteciler ve kamuoyu, Netflix filmleri ve Kurtlar Vadisi havasında bakıyor. Olay bunlardan çok farklı ve çok ciddi bir toplumsal sorundur. ‘Ulusal güvenlik tehditti’ denir ya aslında bölgesel güvenlik tehditti var. Bunun uyuşturucu, kara para, kaçakçılık, silah ve pek çok cephesi var. Falyalı’nın öldürülmesi bu cepheyi birleştiriyor gibi gözükse de aslında burada bir detay var. Taner Ay’la Savcı Ahmet Kurtuluş’un benzer cinayetlerle yer altında bir tasfiye süreci olduğu ileri sürülüyor, ben buna katılmıyorum. Taner Ay cinayeti de belli değil ama şüpheli bir ölüm, ilişkileri de enteresan. Ahmet Kurtuluş da öyle. Fakat bunları bir araya getirecek bir çizgiden söz etmek için done yok. Biraz da gazetecilikte masa başından tahmin yürütülerek ya da ‘olsa olsa böyle olmuştur’ diye verilere dayanmayan görüşler çoğu zaman çürütüyor ya da bunun tersi oluyor. Falyalı olayında koskoca bir Güney Kıbrıs Rum kesimi ve kara para parantezi var. Kimse o parantezi açmıyor, herkes Kuzeye, yani Türkiye’ye odaklanıyor. Evet, bu ilişikler de var.  Türkiye’nin orada başka bir takım eroin kaçakçılarıyla vesaire kuytu ilişkileri var.  Bunlar çok yazılıp çizildi. Ancak işler kriminal heyecanlı bir Netflix dizisine benzetiliyor. Halbuki bir yanıyla özelleştirmelerden tutun, uyuşturucu bağımlılığına kadar bütün toplumu tehdit eden, yoksulluğu yaratan bir mafya düzeni ortada var. Bu mesele de onun parçalarından biri. Diyelim ki Halil Falyalı orada ‘hayırsever’ olarak tanınıyor. Kimse şu hesabı yapmıyor, peki kardeşim bu ‘yardımsever’ oynattığı yasadışı bahislerle ne kadar vergi kaçırdı ve ne kadarını bu ‘hayırseverliğe’ harcıyor? Yani adam, milyon dolarlarca para kazanıyor, üç beş sadaka babında 2019-2020’de pandeminin ilk zamanlarında Hindistan’dan karaborsa bir ilacı (Tocilizumab) bulup Kıbrıs’ta dağıtmış. Şimdi devletin yapması gerekeni Halil Falyalı yapmış ve insanlar bununla övünüyor, siyaseti finanse ediyor. Mafyanın en büyük motoru Türkiye’de. Özelikle uyuşturucu ticareti ve oradan gelen gelirin siyaseti finanse etmesi en büyük mesele.
 
Özel olarak Falyalı’ya gelecek olursak, bir ayağı siyasette (kasetle siyaset yapan bir figür) öbür ayağı da mafyada. Bahis işinde rakiplerini elemiş o yüzden olabilir deniyor. Aslında Rus mafya organizasyonunun da önemli bir gündem maddesi bu. Buradan bir husumet, bunun paylaşımıyla da ilgili olabilir. Çünkü o piyasanın ne olduğunu, aktörlerinin kimler olduğu manipüle ediliyor. Delil yok ama ‘Olsa olsa bu yapmış’ deniyor. Suç örgütü olarak Söylemez Kardeşler’in adı geçiyor. Ortada onlarla ilgili bir takım görüntüler var, bir kardeşleri daha gözaltına alındı. Kimin adına olduğu muğlak. Söylemezlerin olması biraz devletten, bir devlet komplosu olmaktan uzaklaştırdı gibi geliyor bana.
 
Bir süredir bu yönlü zincirleme olayları takip ediyoruz. Yer altında bir fokurdama mı var; son gelişmeleri, ölümleri, cinayetleri nasıl değerlendirmemiz gerekiyor?
 
Böyle bir şey var mı, yoksa odaklandığımız için mi öyle görüyoruz? Ben çok emin değilim. Bir zincir sayıyoruz. Bu zincirde Ahmet Kurtuluş’u, Taner Ay’ı sayıyoruz. Peki, 2013 yılında Maltepe’de Peker’in adamları tarafından öldürülen uyuşturucuya karşı bir genç vardı (Hasan Ferit Gedik), sonra onun katili (Uğur Köroğlu) 2020 yılında Kadıköy’de boş bir alanda öldürüldü. Onu niye saymıyoruz. Onu görmedi kimse. Çünkü medya neyi gösterir ve çerçevelerse o gündeme geliyor, onu konuşuyoruz.  Bu anlamda medya yer altı dünyasını dikkatle izlemiyor. 1993’teki gibi ardı ardına Kürt iş insanlarının öldürülmesi gibi bir süreç yok. Ama orada bile 1989’da başlayan bir yer altı süreci vardı. 1993’te ona ‘devlet adına biz bu işe girdik’ gibi taraflardan biri girdi. O da yer altı cinayetlerinin bir kısmı en azından öldürülenlerin hepsi uyuşturucu işindeymiş gibi bir şey yaratıldı. Aslı öyle değil. Bir kısmı var, bir kısmı yok. Bir de bunlar yargılamayla, objektif araştırmayla ortaya konması gereken şeyler. Ama 1989’da İstanbul’da başlayan Almanya’ya uzanan bir çatışma devam etti. Bir yandan 1990’lı yılların sonunda başlayıp 2014 yılına kadar gelen Hollanda’da Pasaj cinayetleri var. O çerçevede çok sayıda Türk öldürülüyor. 2014’te başlayan baronlar savaşı diye anlatıyoruz ama o da bunun bir parçası. Orada 2-3 cinayetin en azından başka kişi ve zincirlerle ilişkisi var. Ama bunları konuşmuyoruz. En son Murat Kartal diye birini öldürdüler, bin 50 liralık su faturası yüzünden mi yoksa başka bir şey yüzünden mi? Orayı da geçtik ama alakasız bir şekilde bağlandı. 
 
Ben bu işleri elimden geldiği kadar iddianamelerden vs. izliyorum. Çatışma her zaman var. Bu büyüklükte taşların yerinden oynadığı 1993 gibi bir dönem ya da 1989’dan 1996’ya gelen bir dönem var mı, yok. Ama Ömer Lütfü Topal olayıyla bu karşılaştırılır mı, evet. Topal olayı bir zincirin parçasıydı. Haraç istenen ‘PKK’ye yardım eden iş insanlarının listesi, Topal oradaydı çıkmak istedi’ vs. gibi şeyler vardı. Peki, Falyalı hangi cinayetin parçası? Ona zincir oluşturmak anlamsız. Zincir üstleniyorsa ben söyleyeyim; Güney’de var zincir. Bir takım cinayetler çatışmalar var. Kıbrıs’ı iki taraflı düşünün. Hem Güney hem Kuzey’de. Bu kumar işinin kesiştiği noktalar var. Birlikte hareket eden insanlar var. Falyalı’nın Güney’de de yatırımı var. Maraş’ın açılması, başka bir takım araziler, turizm palanları var. Bu her iki tarafı da ilgilendiriyor ve işin içine bir de Rus mafyası etkenini koymak gerekiyor. Çünkü Rusların Güney’de 40 milyar dolardan fazla yatırımı var. Rus mafyası da orada bir elemanı öldürdüler. Bunların Kuzey’deki ilişkileri ne? Bu denklemde nereye düşüyorlar. Bunlarla ilgili az bilgi var. Ben net olarak şudur diyemem. Ama böyle ciddi bir boyutu var. Bir de Güney’e bakın neler oluyor? Ekim ayında İsrail asıllı Güney Kıbrıs vatandaşını bir Rus pasaportlu Azeri vurmaya çalıştı. Kaçtı geldi Kuzey’de yakalandı. İsrail, ‘İran yapıyor’ dedi. Halbuki görünen Rus mafyasıydı. O adam online bahis işinde bir yazılım şirketinin sahibi, 5 milyar dolarlık servetiyle Kıbrıs’ın en zenginleri arasında. Daha yeni insan kaçakçılığıyla ilgili Yunanistan’da başlayan bir skandal Kıbrıs’a uzandı. Küçük Rus kızların kaçırılması, alıkonulması. İnsanlar bunlara bakmıyor. 
 
Kıbrıslı gazeteci Ayşemden Akın, cinayete dair “Türkiye’deki ilişkileri bu sonu hazırladı” dedi. Falyalı’nın siyasetle olan ilişkisi biliniyor. Sedat Peker de son Başbakan Binali Yıldırım’ın oğluna dair iddialarda bulunmuştu. Tüm bunları yan yana getirdiğimizde Akın’ın dediği ne anlama geliyor? 
 
Çok bilmiyorum ama şunu söyleyebilirim; Falyalı orada siyasete müdahale etti. Tuhaf biçimde onlar da Türkiye’ye yakın isimlerdi, Uluslar Birlik Partisi içinde tasfiye edilenler oldu yerine başka birisi getirildi. Falyalı da bu sürecin destekçileri arasındaydı. Niye böyle bir şey yaptılar çok anlamlı değil. Bir yandan Binalı Yıldırım’la Fuat Oktay arasındaki çatışma dendi. Bir yanıyla da Türkiye’deki eğer yasa dışı alana bakacak olursak (kast olabilir) bir takım bahis ve mafya ilişkileri yasal ve yasa dışı alan birbirine karışıyor. Türkiye’de mali sistemin görmezlikten geldiği bahis nedeniyle dönen bir para ilişkisi var, para aktarması var. Bu kara para mekanizması içinde olmadığını düşünmek saflık olur. Şimdi Kıbrıs’ta lisans alıyorsunuz ve bütün dünyaya yayın yapıyorsunuz. Formül bu. Kıbrıs’ta bu lisansı 1-2 milyon Euro’ya veriyor ama altında başka şeyler dönüyor. Falyalı bu lisans karşılığında yüzde alıyor, komisyon alıyor. Bunun bir tür toptan piyasasını oluşturmuş. O kiminle çatıştıysa ne olduysa Akın, onu kastetmiş olabilir.
 
Yaşanan gelişmelere dair yapılan birçok yorum, bu olayın yer altıyla sınırlı kalmayacağı yerin üstünü de yani siyaseti de etkileyeceği söyleniyor. Siyasette nasıl bir etki olur? 
 
 
 Susurluk siyasette ne kadar yansıdı? Mesut Yılmaz’ın siyasi hayatı bitti. Susurluk’u araştırın diyen adamın siyasi hayatı bitti. Ne çıktı oradan, AKP gibi yapı çıktı. Türkiye’de mafya siyasete adım adım giriyor. Falyalı olayında siyasette birtakım aktörler değişecek, şu olacak bu olacak, katılmıyorum buna.
 
Susurluk siyasette ne kadar yansıdı? Mesut Yılmaz’ın siyasi hayatı bitti. Susurluk’u araştırın diyen adamın siyasi hayatı bitti. Ne çıktı oradan, AKP gibi yapı çıktı. Susurluk’taki ilişkiler devlet içindeki birtakım gruplar, vatan millet Sakarya adına adam kaçırıyor, haraç alıyor, cinayet işliyor ve bunlar birbiriyle rekabet içine girmişti. Bunlardan bir bölümü tasfiye edildi. Emniyet içinde olan bir bölümü tasfiye edildi, yargılandı. Jandarma bölümünde ise, faili meçhul cinayetlerdeki cezasızlık zaman aşımıyla yırttı. Bazıları hiç soruşturulmadı bile. MİT’in desteklediği ekip hiç soruşturulmadı. Siyasi sonuç ortada; Ağar yine var. Susurluk’ta toplum bir şeyi kabul etti. Mafya ilişkileri var, bununla ilgili siyasetçiler de var. Bu düzen bir tür meşrulaştırmış olundu, başka bir şeye olmadı. Mesela Çatlı ölmeseydi bugün paraya para demezdi. Şimdi bakıyoruz Sedat Peker’in açıklamaları var, çok acayip bir mafya tablosu var. İstifa eden yok, soruşturma yok. Siyasetten nasıl bir etkiden söz edeceğiz? Bu ulusal güvenlik sorunu aslında, hem bölgesel hem de ulusal güvenlik sorunu. Türkiye’de mafya siyasete adım adım giriyor. Falyalı olayında da ‘siyasette birtakım aktörler değişecek, şu olacak bu olacak’, katılmıyorum buna. 
 
 Falyalı’nın siyasetle bağlantıları ve kaset olayı çıkınca bu kişinin ortadan kaldırılması ve delillerin yok edilmesi üzerine oluşmuş bir konsensüs olabilir mi? 
 
Cinayetten sonra kasetlerin alındığını biliyoruz muyuz? Peki, kasetler ne olacak? Yani kasetlerin sahibi değişir en fazla, değişti de. Sedat Peker’e geçtiği söyleniyor. Sedat Peker’in anlatısı da yüzde 100 doğru değil. Anlattıkları önemli, Türkiye’de bir alana hepimizin gözünün dikilmesini sağladı. Gazetecileri bile harekete geçirdi. Bu anlamda önemli ama anlatısı yüzde 100 doğrudan oluşmuyor. Hikâyede boşluklar çıkıyor. 
 
Bu cinayet her ne kadar Kıbrıs’ta işlenmiş olsa da Türkiye’nin yer altı dünyasının oradaki yer üstü yansıması olduğu ve bağlantıların burada olduğu herkesin malumu. Tüm bunlar olurken İçişleri Bakanı’nın herhangi bir açıklama yapmamasını nasıl yorumlamak gerekiyor? 
 
İçişleri Bakanı’nın desteği bilindiği gibi MHP’dir. AKP’ye karşı MHP’nin çok güçlü olarak tuttuğu bir adam. MHP’nin de Kıbrıs’ta 80’lerden gelen bir ağırlığı var. En son Alaattin Çakıcı oraya gitti. O yüzden çok bir anlam veremiyorum. Belki de kendini unutturmaya çalışıyor. Çünkü daha önce Peker’in açıklamalarına cevap verdi ve muhatap olmuş oldu. Belki o hatayı tekrar yapmak istemiyordur ama böyle bir manzarada kamu güvenliğinden sorumlu olduğu için birinci elden bilgi almamız gerekiyordu. Bakın Kıbrıs’ta enteresan bir biçimde hem polis daha şeffaf hem de gazeteciler daha iyi çalışıyor. Türkiye’de bu yok, şeffaflık yok. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da konuşmuyor. 
 
Bir de Amerika’nın kara parayla alakalı olarak aktivitesini arttırdığını söyleyebiliriz. Silah ticareti karşılığında kara para. Türkiye bu konuda gri listeye girdi. Kara paranın döndüğü suç ekonomisine bir baskı olacağı için oradaki bütün aktörlerin oynaması ve yer değiştirmesi yönünden bir takım çatışmalar kaçınılmazdır. Amerika, Ukrayna meselesi üzerinden Rusların finansal arka bahçesine de bir göz atıyor. Balkanlardan yapılan kokain kaçakçılığında Rusların büyük bir rolü var. Afganistan ve Kazakistan sınırında uyuşturucunun Rusya’ya geçişinde de bir rolü var. Bütün bunlar bir takım suikast ve olaylardır… 
 
 Uluslararası boyutuna biraz değindiniz. Genelde kumar, uyuşturucu, insan kaçakçılığı konuşuluyor ancak işin silah kısmı es geçiliyor gibi. Silah kaçakçılığının ucu nereye uzuyor? Peker biraz bahsetmişti, Suriye, Libya’ya… 
 
Büyük bir çerçeveden bakacak olursak; ‘MİT TIR’ları operasyonu, Libya ordu depolarında ve daha sonra Balkanlarda bir takım bulunan Rus menşei silahlar toplanıp Suriye’deki cihatçılara aktarılması operasyonudur. Amerika’nın bilgisi dahilinde yapılan bir operasyon. Peker bunu bölük pörçük söyledi. Bir de savunma sanayiyle ilgili isimleri anlattı. Ukrayna’dan Türkiye’ye getirilen Gökhan Nuri Bozkır, Altay Tankı için motor üretecek şirketin temsilcisi gibi gösteriyor kendini. Bozkır gibi bir figürün eski ortağı Ukrayna teknolojisiyle Türkiye’de kalaşnikof üretiyor. Peker’in kastettiği silahlar onlar mıdır, değil midir, bu üretim nereye gidiyor, bu piyasaya dağılıyor mu? Bu kaçakçılığın Türkiye’de savunma sanayiyle ilgili çok soru işareti var. Bu manzaranın tamamlanması gerekiyor. Aslında burada çok eksik taş var. 
 
Mevzuyu Falyalı üzerinden ele aldık ancak Türkiye’nin özel harp tarihi çok eski. Bu tarihi bağları biraz özetler misiniz?
 
 
Diyelim ki Mehmet Ağar. Kimdir Mehmet Ağar? Bürokrat girişimci modeli midir? Şimdi serveti ciddi rakamları bulmuş durumda. Nedir bunun adı? Mafya diyemiyoruz onu bunu da diyemiyoruz. Nedir bu? Bu izaha muhtaç bir durum.
 
Türkiye’de özel harp tarihi 1910’lara Balkan Savaşı’na kadar gidiyor. Bizim bildiğimiz tarih kısmı ya da yakın tarih 1948 Kore savaşından sonra Kore’ye giden subaylarla öğrenilen bir şeyi. İlk uygulaması Kıbrıs aslında. Kıbrıs ama bir parantez açmak gerekiyor, gözden kaçan çok önemli bir şey var. O da 1958-63 arasında Barzani-Irak çatışması var. Suriye’de bir takım hareketlilik var, ciddi bir Türk hareketi var orada. Yerel iktidarlarla çatışan Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Orada bir takım aşiretlerin silahlandırılması, Barzani’ye karşı yollanması vs. gibi bir tür özel harp organizasyonları da var. Bu hem araştırmacıların hem gazetecilerin hem de bu tarihi anlatanların gözünden kaçan bir şey olduğunu düşünüyorum. Orada keşfedilmemiş bir alan var. Ben Koçero'yla ilgili bir şey araştırırken buna rastladım. Türkiye bir aşireti, bir alt grubu silahlandırıyor. Tıpkı korucular, koruculuk sistemi gibi. Koçero'yu orada öldürmek istiyor. Askerler ve özel harp yöntemleri diyebileceğimiz… Ama bu eksik bir anlatım. Parantezi şimdilik burada kapatalım. 
 
Ondan sonra Kıbrıs. Kıbrıs'tan sonra 1977'den 80'e kadar Türkiye'de bir süreç var. MHP içinde, özel bir ekibi özel harp dairesinin subayları alıyor eğitiyor. Bunun işaret fişeği 1977'dir. Belli bir program dahilinde aydınları öldürüyorlar, Maraş, Çorum gibi katliam ve katliam girişimleri var. Bir takım kalabalıklara karşı bombalama eylemleri gibi psikolojik ve özel harp faaliyetleri var. Gayri nizami harp yürütülüyor orda. Amaç 12 Eylül darbesini hazırlamak. Hatta darbenin başında Namık Kemal Ersun var. O emekli olduğu için iş de Kenan Evren'e kısmet oluyor. Ama hazırlıklar 77'den başlıyor. Arkasında kim var, tabii ki Amerikalılar. Bu 40-50 kişilik sivil ülkücülerin bir kısmını biliyoruz. Çatlı, Haluk Kırcı, Muhsin Yazıcıoğlu, Oral Çelik, Ağca gibi meşhur ülkücüler. Bir kısmı da adı çok geçmeyen ülkücülerdi. Bütün bu ekip daha sonra yer altı dünyasına transfer oluyor. Abdullah Çatlı mesela İsviçre'de eroin kaçırırken yakalanıyor. Bu isimler yer altı dünyasında sahip oldukları devlet gücü, desteği var. Mesela Alaattin Çakıcı bu isimlerden biri. Nerdeyse 95-96 yılına kadar MİT’le çalıştığı kabul ediliyor. Peki, bu arkadaşın yer altında girdiği işler ne olacak? Kimin adına yapıyor bunu? O zaman nerde duruyor istihbarat servisi? Daha sonraki isimlerde de hep bir istihbarat ayağı var. Bizim bu devlet-mafya mekanizmalarını yeniden düşünmemiz gerekiyor çünkü Türkiye’de gözüken şu, özel harp, psikolojik harp, gayri nizami harp, ne derseniz deyin, biçim olarak devlete içkinleşmiş durumda. Bu kapitalist devletin zor zamanlarda yürüttüğü bir siyaset biçimi değil. Bir tür haydut devlet modelinden söz ediliyor, onu da aşan bir şey. Siyaset-devlet-mafya üçgeni diyoruz ya, o üçgeni ortadan kaldırıp devamlı kendini tekrarlayan yenileyen dairesel devinimden söz etmek gerekiyor. Çünkü modeli de şu, devlet adamı siyaset ve mafyadır. Aynı kişi tüm bu kimliklerle dönüp dolaşıyor. Bu bir tür sermaye birikimine de tekabül ediyor. Bakın çok ilginç bir biçimde bu isimler, çelik fabrikalarına el koydu, bir takım fabrikalara çöktü. Diyelim ki Mehmet Ağar. Kimdir Mehmet Ağar? Bürokrat girişimci modeli midir? Şimdi serveti ciddi rakamları bulmuş durumda. Nedir bunun adı? Mafya diyemiyoruz onu bunu da diyemiyoruz. Nedir bu? Bu izaha muhtaç bir durum. Falyalı da böyle. Bir işadamı mı, bir siyasetçi mi? Bir mafya mı? Kimdir Falyalı? Bir tek bürokrasi ile bağı yok gibi gözüküyor ona da gerek yok zaten. ‘Kıbrıs benim’ diyor.
 
Tabii Türk burjuvazisinin sermaye birikim süreci de benzer şekillerde geliyor. Gayri Müslimlerin mallarına el koymalar. Öteden beri bir mala çökme hikâyesi hep var… 
 
Evet, Cemaatin de mesela çöktüğü bir takım servetler var. Bir de 15 Temmuz’dan sonra cemaatin çöktüğü servetlere de çöküldü. Kimin kime çöktüğünden bağımsız olarak, o mekanizmanın siyaset, toplumsal yapı, ekonomik yapı içinde bir daha düşünmek ve yeni bir tanıma varmak gerekiyor. 
 
Bu ilişki ağını biraz daha konuşmak istiyorum. Nereden besleniyorlar, hangi politik atmosferden veya yönetim şekillerinden palazlanıyorlar? 
 
 
Tütün dolayısıyla Bafra, Manisa, Akhisar falan... Devlet buradan çekilince, tefeciler ve mafya çıkmış ortaya. Lokal grupların arka dinamiğinde devletin oradan çekilmesi var. Mafya bu anlamda bir istihdam biçimidir diye bakabiliriz.
 
Meksika, bu açıdan Türkiye'ye benzer. Çok daha ağır bir iç çatışma yaşıyor. Mafya savaşları yaşıyor. Kolombiya var. İran'ın durumu çok farklı zaten o yüzden ambargo altında. Belki Azerbaycan'dan bahsedilebilir ya da suçun sarmaya başladığı Kazakistan gibi diktatörlüklerden söz edilebilir. Benzer özellikleri var. Bu tür çatışmalar bazı toplumların kendi içinde demokrasi ile şeffaflığı geliştirememesi, silahlı mücadelenin yol açtığı fırsatlar, devlet neredeyse gözümüzün içine bakıyor ki silahlı mücadeleye geçelim diye. Çünkü o zaman her tür yöntemi kendine mubah sayabiliyor. O yüzden sivil siyasetin önemi çok büyük. Bu anlamda devletle bir takım silahlı yapılar arasında çıkar birliği var. Komplo teorilerine gerek yok ama çıkarları örtüşüyor. Böyle karmaşık bir dünyada yaşıyoruz. 
 
Şimdi çok tuhaf gibi gelse de bu, mafya ya da uyuşturucu kaçakçılığı bir yerel siyaset biçimidir. Bir yerel paylaşım biçimidir. Van'ın adı çok anılıyor bu konularda çünkü sınır üstünde. Sırf Van’da değil. Mesela batıda devletin bir dönem kamu faaliyetinin yoğun olduğu yerlere bakın. Tütün dolayısıyla Bafra, Manisa, Akhisar falan... Devlet buradan çekilince, tefeciler ve mafya çıkmış ortaya. Lokal grupların arka dinamiğinde devletin oradan çekilmesi var. Mafya bu anlamda bir istihdam biçimidir diye bakabiliriz. Başta söylediğimize dönelim, Halil Falyalı kimdir? Halil Falyalı ahlaki ve yasal değişkenleri bir kenara bırakalım. Falyalı yılda 5-6 milyar dolar cirosu olan bir işin CEO'su. Ya da en azından yönetim kurulu üyesi, lisans sahibi. Böyle bir figür. Şimdi 5-6 milyar dolarlık yıllık bir ekonomiyi Türkiye ekonomisiyle kıyaslayın bakın hangi şirketlere denk geliyor. Falyalı da o ayarda bir adam. Ekonomi içinde o ağırlıkta yansıyan bir adam. 6 milyarlık cirosu olan bir şirkete bakın Türkiye’de kaç tane göreceksiniz.
 
Büyük çatışma, cinayet ve suikastlar olunca dikkatler çekiyor. Oysa çok daha ötesi var. Uyuşturucu, fuhuş, kumar, silah ve insan kaçakçılığı gibi suç organizasyonları Türkiye’de ne kadar yaygın ve parasal büyüklüğü ne kadar? 
 
 
Sadece uyuşturucu diye baktığımızda yılda ortalama 250-300 bin kişi polis soruşturmasından geçmiş. Bu 300 bin kişinin yüzde 30'u organizasyonda. Cezaevindeki kişilere de baktığımızda görüyoruz ki her yıl 80-100 bin kişi bu işle uğraşıyor.
 
Pandemide gerilemesine rağmen sadece uyuşturucu diye baktığımızda yılda ortalama 250-300 bin kişi polis soruşturmasından geçmiş. Bu 300 bin kişinin yüzde 30'u organizasyonda. Cezaevindeki kişilere de baktığımızda görüyoruz ki her yıl 80-100 bin kişi uyuşturucu sektöründe. Hadi gasptır, haraçtır onları da dahil edelim, nereden baksanız 150-200 bin kişi (gri dediğimiz tütün kaçakçılığı gibi basit suçları dışarda bırakıyorum) bu işlere bulaştığından söz etmek mümkün. Yüksek olmasından ziyade, soruşturulmaması, cezasızlık orda da var. Muhalif politikaya karşı işlenen suçlarda cezasızlık gibi aynı durum burada da var. Soruşturulmaması, bir takım işbirlikleri, göz yumulması, bürokrasinin reflekslerinin ortadan kalkması ki işbirliğinden daha kötü bir durum bu. Yani polisin falan kanıksaması bu işleri, hepsini düşündüğümüz zaman tehlikeli bir şey olduğunu görüyoruz. Uyuşturucu bağımlılığı çok ciddi bir sorun Türkiye'de. Yılda 200-300 bin kişi sadece eroin bağımlılığı için geliyor. Yani bunu düşündüğünüzde bunların ihtiyacı tonlarla ifade ediliyor. Ülke içindeki ihtiyaç bu sadece. 
 
 Bir önceki sorumla devam edeceğim. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Sedat Peker'in kendisine ilişkin iddialarına karşın “Gayri nizami harp aparatı” demişti. Bu tür organizasyonların Kürt sorunu gibi yıllardır çözümsüz bırakılan sorunlarda kullanıldığını söyleyebilir miyiz? 
 
Evet, Afganistan’dan örnek vereyim. Afganistan’da Taliban intihar gibi bir kararla afyon tarlalarını yaktı. Sonra Taliban kaybetti. Amerikan 2005-2006’da geldi, özgürleşti ve uyuşturucu patladı. Çünkü en azından bu afyon, eroin trafiğinde Afganistan’a kalan pay bir milyar dolar. Ama tüm dünyada yaratılan ekonomi 3-5 milyar dolar. Bir diğeri, ben de şunu sorayım; çözüm sürecini kim bitirdi? Gülen Cemaati’nin rolü neydi burada? Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi bir cemaat komplosu gibi gözüktüğünü artık biliyoruz. MİT TIR’ları da öyle. Gülen Cemaati’nin ipleri Amerika’nın elinde. Dolayısıyla Amerika’dan habersiz çözüm sürecini baltalaması düşünülemez. Amerika neden çözüm sürecini istemedi? Böyle bir şey var. Amerika da, Kürtlerin en azından belli bir bölgede silahlı olarak kalmasını istiyor. Burada sakın Kürtler ile Amerika anlaşıyor anlamına gelmesin. Kürtler başka bir şeyin peşinde. Amerika’nın bakışı açısını söylüyorum. Çatışmada çıkarı var ve gerektiğinde müdahale edebiliyor. 
 
 Kasım ayında bir paylaşımınız oldu… Adli suçlarda görünür bir artış olduğunu fakat verilere ulaşılmadığını belirttiniz. Suç istatistiklerinin 2009 yılından beri sistemli ve bilinçli bir şekilde gizlendiğine dikkati çektiniz. Bu bilgi neden gizleniyor? 
 
Çok bilinçli bir gizleme mi bilmiyorum. Bir tür cahillik ve sansür bir arada. Çünkü toplumlar ilerler, nüfus artar, suç oranları da artar. Önemli olan nüfusun ne oranla, nerede, niye arttığıdır. İstanbul’da 1930’da yılda 5 cinayet işleniyorsa şimdi 500 cinayet işleniyor. Şimdi İstanbul’da suç artmış mı oluyor, hayır. Çünkü nüfus katlanmış. Bu istatistiklerin verilmemesi aslında bir yanıyla, polisin etkisini gösteriyor. Önemli olan il bazında verilmemesi. Gözlem olarak adalet istatistiklerinin eksik verileriyle bile şunu söyleyebilirim; Türkiye’de suç nüfusa oranla artıyor. Çünkü çatışma artıyor. Suçlarla ilgili bir sürü teori var. Mesela Sinop’ta suç yok ya da Gümüşhane en az suç işlenen iller. Çünkü buralarda toplumsal, gelir karşıtlığı-uçurumu yok. Oran olarak en çok suç, 2008’de bakmıştım Antalya’daydı, İstanbul ya da İzmir’de değil. Niye, çünkü turizmin yarattığı vahşi bir gelirle yoksulluk çok karşı karşıya gelebiliyordu. Benzer suçlar için yerel modeller var. Kız kaçırma gibi şeyler, Edirne, Kırklareli, Trakya ve Ege’de taraflarında oluyor. Şimdi o manzara nasıl bilmiyorum. Antep belli örgütlü suçların, yaralama, gasp cinayet gibi suçların güçlü olduğu bir ildir. Çünkü Antep, daha o zaman yoğun göç alıyordu. Mersin yine öyleydi. Tuhaf bir biçimde çatışmanın olduğu Güneydoğu illerinde suç yoktu, çok azdı. Ben 2008’in verilerini söylüyorum. Aradan 13 yıl geçmiş. Bunlar şeffaf olmadığı için toplumun, gerçek sorunlarının nerede olduğunu da göremiyoruz. 
 
Mevcut durumda bu tür yapı, organizasyonların temizlenmesi mümkün mü, böyle bir irade var mı, öngörünüz nedir? 
 
 
 Bir irade, sadece 24 saate mafya falan dümdüz eder. Bunun için çok da güce gerek yok. Ama bu istenen bir şey, yönetme biçimi. Bir yanıyla istihdam biçimi. AKP mafya ilişkilerini tartışıyoruz, peki CHP, MHP, İYİ Parti… Buralarda mafya yok mu? 
 
Hayır, çünkü bu bir yönetme biçimi. Siyaseti değiştirdiğimizde ancak bunu değiştirebiliriz. O da siyaseti aşağıdan katılımdan örgütleyerek değiştirebiliriz. Sendikalarda bile çürüme var. Bunu, yeni sendikal hareketin ortaya çıkıp yaptığı eleştirilerden görebiliyoruz. Siyasi partilerimiz de aşağı yukarı böyle. Belki HDP’nin daha canlı bir dinamiği var, eşbaşkanlık gibi akıl yoluyla getirilen rasyonel mekanizmaları var ama sonuçta o da yasal sınırlara tabii. Bunun içinde ne kadar olabilirse o kadar var. Ama siyasetin, gelip kıstırıldığı bir nokta var. Bunun değişmesi gerekiyor. Yoksa bir irade, sadece 24 saatte mafya falan dümdüz eder. Bunun için çok da güce gerek yok. Ama bu istenen bir şey, yönetme biçimi. Bir yanıyla istihdam biçimi. AKP mafya ilişkilerini tartışıyoruz, peki CHP, MHP, İYİ Parti, buralarda da yok mu mafya ve bu ilişkiler. Daha yeni, Burhaniye’de İbrahim Tatlıses’e CHP’li belediye devasa bir arazi verdi. Nasıl yapıyor bunu? Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu’yla arası bozukmuş 80 milyon lira genel merkeze aktarılmadığı konuşuluyordu. Belediyelerden para aktarılıyorsa biz niye AKP’yle uğraşıyoruz. Genel merkezin parası yok mu? Siyaseti böyle finanse ettiğinizde yolsuzluk kaçınılmaz olur. Siyasetin finansmanından kastım bu. Sadece uyuşturucu baronlarının, ağaların, mafyacıların gelip parayı bastırıp milletvekili olması değil. Gri ya da siyah suç biçimiyle finanse edilmesi. Belediyenin gelirlerinin hiçbir yere aktaramazsın. Şeffaf bir biçimde kamu hizmetine aktaracaksın. İstediğin kadar muhalif parti olur, herkes için geçerli. HDP, belediyelerine el konulduğunda kasadaki para yüzünden eleştirildi. ‘Diyarbakır’da bu kadar yoksulluk varken niye bu para harcanmadı’ diye eleştirildi. Benzer şekilde Beşiktaş Belediyesi’nin geçen başkanı yolsuzluktan alındı. Sonra kalkıp miting yaptınız. Bu mekanizmaları temizlemedikçe bu işler çok zor. Bu da bıçağın kemiğe dayandığı noktada… İtalya’da mafya finansal olarak halka saldırmaya başladı, yargıçları öldürdüler. Orada bıçağın kemiğe dayandığı noktada ayaklanma başlamıştı. Bir işe yaramadı. İtalya’da yine mafya var. Ama orada farklı kökenleri vs. var. Burada yoksulluk, elektrik faturaları diyoruz. Bu yoksulluğun sebebi mafya sistemi, kara para düzeni. Gerçekten dünyanın hiçbir ülkesinde, belki Güney Amerika hariç, yoksullukla mafya ve suç arasında bu kadar net şeffaf bağları göremezsiniz. Burada çok net. Belki bıçak kemiğe dayanır da tabandan yeni bir siyaset biçimi ortaya çıkar. Bu siyaset biçimi tüm siyaseti belirler. Ama çok umutlu değilim. Bu mekanizma ve mantık içinde bu iş asla bitmez.
 
CENGİZ ERDİNÇ KİMDİR?
 
1988 yılından beri gazetecilik yapan Cengiz Erdinç, özelikle uyuşturucu dünyası başta olmak üzere devlet-mafya-siyaset ilişkisini yakından takip ediyor. Ankara ve İstanbul'da, aralarında Tempo, Ekonomi Politika, Express, Ekonomik Panorama, Siyah Beyaz, Aktüel, Demokrasi, Söz gibi yayınların da bulunduğu gazete ve dergilerde çalışan Erdinç, organize suç örgütleri üzerine kıdemli bir gazeteci. Doğan Yurdakul ile birlikte yazdığı ilk kitabı “Çetele” 1998’de yayımlandı. Erdinç’in ayrıca “Overdose Türkiye” ve “Gangaster İstanbul’da 12 Gün” isimli kitapları bulunuyor. 
 
MA / Sedat Yılmaz

Diğer başlıklar

16/02/2022
12:53 Avukatlardan ATK'nin Tuğluk raporuna tepki: Yanlı ve bilimsellikten uzak
12:34 Ağrı’da 6 kişi daha gözaltına alındı
12:33 Gezer’in ölümünü protestoya verilen ceza ‘uygun’ bulundu
12:22 KESK'den 'ek gösterge' toplantısına tepki
12:13 TGS’den gazetecilerin hak gaspına tepki
11:59 DİSK-AR: Geniş tanımlı işsizlik 8 milyon
11:57 Şenyaşar ailesi: Zulme boyun eğmeyeceğiz
11:29 Migros işçileri: Hapse atılmakla tehdit ediliyoruz
11:18 ‘Karaburun'da rant projesine izin vermeyeceğiz’
11:09 HDP'den Şengal ve Mahmur raporu: MİT insanları tehdit ediyor
10:53 21 Şubat etkinliklerinde temel talep anadilde eğitim olacak
10:51 Diyarbakır’daki gözaltıların tümü serbest
10:38 Yoksulluğa Feminist İsyan’dan duvar yazılamalı protesto
10:10 Yazar Ahmet Güneş’in ilk romanı ‘ViskiRing’ raflardaki yerini aldı
09:54 Gazeteci Erdinç: Siyasi irade isterse 24 saatte mafyayı dümdüz eder
09:48 Aile hekimleri iş bırakıyor: Sesimizi duyun
09:30 Danıştay Ordu’da taş ocağına izin vermedi
09:28 Cezasızlık ve ekonomik kriz yeni iş cinayetleri yaratıyor
09:26 ATK’nin Tuğluk kararı: Kronik seyirli demans görülmedi!
09:26 Çocukları ve dili için direnen kadın: İpek Elmas
09:25 İmralı’da 'incommunicado' uygulanıyor
09:24 Faturalarını ödemek için ev eşyalarını satıyorlar
09:07 Uyuşturucu operasyonunda yeni skandallar
09:02 HDP ve DBP’lilere suçlama: Neden basın açıklamasına katıldın?
09:02 Elektrikli sandalyenin faturası uçtu
09:01 ‘Mücadele edersek devlet bu haksızlıkları yapamayacak’
09:01 Taşçıer: Ülke siyaseti Üçüncü Yol'la değişecek
09:00 21 Şubat Anadil Günü programı belli oldu
09:00 HDP 7 yıldır sistematik saldırı altında
09:00 16 ŞUBAT 2022 GÜNDEMİ
15/02/2022
22:46 Hatimoğulları’ndan ‘demokratik konfederalizm’ vurgusu
22:27 Nusaybin'de 15 Şubat protestosu
22:20 Oluç: Kaymakamın görevi silahlı kişilerle açıklama yapmak mıdır?
21:22 Gazeteci Pehlivan ve Ağırel serbest bırakıldı
21:18 Adana'da ve Mersin'de 17 kişi serbest bırakıldı
20:48 Bêrîvan Cizîrî'nin annesi hayatını kaybetti
20:45 Diyarbakır’da bir genç daha gözaltına alındı
20:41 ATK’den Aysel Tuğluk için ‘cezaevinde kalabilir’ raporu
20:37 Balıkesir'de bir kadın katledildi
20:33 Bursa’da iş cinayeti
20:32 Esnafların mum yakma eylemi son gününde
20:04 Dersim’de Cemevi yönetiminin tehdit edilmesine tepki
19:57 Aksaray’da erkek şiddeti
19:50 Kovid-19’dan 309 yeni vefat tespiti
19:29 Gazeteci Altay hakkında yakalama kararı
19:07 İzmir’de zam eylemi: İsyan büyüyor
19:02 Mardin Barosu 'Anadil Günü' programını açıkladı
19:00 Kuzey ve Doğu Suriye’de komplo yürüyüşle protesto edildi
18:30 HDP kapatma davasında ek süreye AYM’den olumlu yanıt
18:27 Ağrı’da 5 tutuklama
18:04 Til Rifet’e saldırı: 2'si çocuk 5 yaralı
17:59 Sağlık emekçileri tekrar greve gidiyor
17:45 Suruç Katliamı Davası’ndan çekilen heyet HSK’ye şikayet edilecek
17:22 Polise tepki gösteren avukatın davası ertelendi
17:14 Sanıktan suçunu hafifleten savcıya teşekkür!
17:12 İzmir’de Adalet Nöbeti 3’üncü gününde
17:05 Gazeteci Durgut avukatıyla görüştü
17:04 İstanbul’da komploya karşı yürüyüş: İmralı’ya bin selam!
16:57 Xwebûn’a erişim engeline mahkemeden iptal
16:43 Leyla Aydemir davasında sanıkların beraat kararı onandı
16:41 Ev baskınında asker şiddeti
16:27 Alevi örgütlerinden Nazimiye Kaymakamı’na tepki
16:15 İHD'den avukat Güneş’in tutuklanmasına tepki
16:09 MKGP’den gazeteci Durgut’un gözaltına alınmasına tepki
16:07 Adalet Nöbeti 92’nci gününde
16:06 Mersin Haberci gazetesine ikinci saldırı
15:54 Mahmur'da binlerden 15 Şubat protestosu
15:45 Bradost’a hava saldırısı
15:37 TBB ve 71 barodan tepki: Muş Barosu’na saldırı kabul edilemez
15:36 Alevi örgütleri: Cemevleri ibadethane olana kadar faturaları ödemiyoruz
15:36 Semra Aysal'ın katil zanlısına ağırlaştırılmış müebbet
15:26 Şiddet gören trans kadınlar İHD’ye başvurdu
15:14 HDP: Tecrit kaldırılsın, Öcalan konuşsun
15:09 Dağkapı Meydanı'ndan seslendiler: Öcalan konuşsun
15:08 MEBYA-DER yöneticisi Ölçen’e beraat
14:55 Migros işçileri: Hakkımızı istiyoruz
14:30 Gazeteci Hülya Kılınç tutuklandı
14:30 ODTÜ’de yemek ücretlerine yüzde 44 zam
14:27 Şiddet uygulayan gardiyanlara takipsizlik Tuncel ve Akdeniz’e dava
14:16 Birçok merkezde komplo protestosu: İmralı kapıları açılsın
14:15 Zamlara karşı yapılacak mitinge katılım çağrısı
13:42 Turkey Trıbunal: Türkiye’deki hak ihlalleri Lahey’e gidiyor
13:21 Güvenç son yolculuğuna uğurlandı
13:15 Boğaziçi’nde lisans öğrencisi genel sekreter yapıldı
13:06 GGM'de Lütfullah Tacik’i öldüren polise 5 ay ceza
13:01 Gazeteci Sonbahar ve Karakurt beraat etti
12:49 İmralı tecridi Adalet Bakanlığı'na soruldu
12:48 Buldan: Gelin Öcalan'a kulak verelim
12:45 İhraç edilen sağlıkçı hayatını kaybetti
12:40 ETHA muhabirleri ve ESP’lilerin duruşmasında tanıklar dinlenecek
12:37 Avukatlardan İmralı başvurusu
12:36 Van’da 15 Şubat protestosu: İmralı duruşu komployu boşa çıkardı
12:31 Açlık grevi davasında beraat
12:23 Gazeteci örgütleri Durgut'un serbest bırakılmasını istedi
12:18 Ölen kişiyi gözaltına almak için evine baskın yapıldı
12:18 Şenyaşar ailesi: Halk önünde kaybeden bellidir
12:13 Migros’u boykot çağrısı
11:53 Tahliye edilen cinsel saldırı faili korucudan evlilik baskısı
11:26 Komplonun yıl dönümünde Öcalan'a özgürlük çağrısı
11:11 Gazeteciler Pehlivan ve Ağırel Silivri’ye götürüldü
10:57 Avukat Ulaş hakkında mütalaa hazırlanacak
10:33 Ankara’da kadınlar 8 Mart’a hazırlanıyor: Tandoğan Meydanı'na bekliyoruz
10:24 Ordu’da talana ‘dur’ denildi
10:21 4 kadını katleden zanlı iadesini istediği Türkiye’de serbest bırakıldı
10:21 Çukurova Göç-Der Başkanı Güvenç yaşamını yitirdi
10:01 HDP’nin Mahmur ve Şengal ziyareti: Zulmü yerinde gördük
09:34 Birçok kentte ev baskınları: 52 gözaltı
09:33 Uşak'ta bir kadın katledildi
09:03 Yeni Yaşam Kadın Eki’nin yeni sayısı çıktı
09:02 Mültecilerin yaşamı hiçe sayılıyor
09:02 Kılavuz: Cemevleri faturalarını ödemeyeceğiz
09:01 Tutukluların özgürlüğü için nöbetteler
09:01 Öcalan’ın doğduğu topraklardan seslendiler: Özgür olmalı
09:00 Türkiye ekonomisi: Çözüm girişimleri kazandırdı, savaş krize soktu
09:00 13 yaşında katledildi, dosya iki yıldır AYM’de
09:00 Öcalan: Ben komployu aşıyorum
09:00 15 ŞUBAT 2022 GÜNDEMİ
08:47 TAJÊ Sözcüsü: Êzidîler Öcalan’ın felsefesiyle ayağa kalktı
08:28 Tutuklulardan 15 Şubat açıklaması: 2022 Öcalan’ın özgürlük yılı olacak
14/02/2022
23:59 Kuzey ve Doğu Suriye kentlerinde 15 Şubat protestosu
22:32 Asrın Hukuk Bürosu: Komplo Öcalan’ın mücadelesi sayesinde sonuca ulaşamadı
22:05 Twitterda #FreeOcalanNow kampanyası
21:27 Koronadan 266 kişi daha hayatını kaybetti
20:56 Bülent Arınç: Cezaevi hasta mahkumlar için uygun değildir
20:20 Diyarbakır’da isimsiz ihbarlarla 27 genç gözaltında
19:57 Mersin'de halk buluşması: Öcalan özgür olmadan halklar özgür olamaz
19:47 Şırnak'ta 4 kişi serbest bırakıldı
19:44 Koçyiğit: Öcalan savaşı bitirecek en büyük barış projesine sahip
19:35 Gençlerden Migros'u boykot etme çağrısı
19:06 'Hediyeler sizin olsun, biz yaşamak istiyoruz'
18:52 Şüpheli kadın ölümüyle ilgili 2 gözaltı
18:48 Karar verilmesi beklenen Pınar Gültekin davası ertelendi
18:04 Van’da 4 kişi tutuklandı
17:55 Tecavüz davasında tanığın beyanı esas alındı
17:33 Tutuklu yakınları: Sesimizi duyurana kadar her kapıyı çalacağız
17:29 Gazeteci Durgut’a 24 saat avukat kısıtlılığı
17:24 'Düşmanca polikalara karşı örgütlenerek direniyoruz'
17:19 Osmaniye'de 3.1 büyüklüğünde deprem
17:07 Urfa’da komploya tepki
17:04 Şüpheli şekilde ölen Curka’nın dosyasına takipsizlik kararı
17:03 Rusya’dan müzakere açıklaması
16:41 Mersin Haberci Gazetesi'ne tehdit
16:41 TÜSİAD önünde işçi eylemi
16:40 HDP Muş İl Eşbaşkanı Nergiz hakkında tahliye kararı
16:24 Devrimci Parti SGK binasına kırmızı boya döktü
16:24 Krizin başat sebebi: Suç ekonomisi
16:11 DAD: Cemevi yöneticilerini tehdit eden kaymakamı görevden alın
16:10 DBP’den TUAYDER ile AYKAY-DER'e ziyaret
15:43 İstanbul’da siyah pankartlarla komplo protestosu
15:39 Adalet Nöbeti: Hasta tutuklular ölüme gönderiliyor